19 Kasım 1931 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

19 Kasım 1931 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ddi a Onlar gibi gezip tozmağa, vurup * kırmağa, gülüp oynamağa alışmış olan serbest insanlar için Meriçi böyle duvarlar ardından ve karan- lıklar içinden dinlemek ne ağır felâketti? Zavallılar belki her gün ve hatta her dakika erimek bir | avuç su haline geçip Merice ka- rışmak — için benliklerinde ihiyaç hissedeceklerdi ve o saadete ere- meyince de hummalı geçireceklerdi. Kabadayıları bilhassa müte- essir eden kuru bir bahane üze- rine hapse atılmaktı. Meyhaneden zindana değil, mahkemeye götü- rüldükleri takdirde masumiyetle- rini kolaylıkla ispat edeceklerine kani bulundukları için teessürleri tehevvür derecesine varıyordu. İftiraya uğramak, her kul için mümkündü. Bu imkân, kendileri için azami mikyasta tezahür ede- bilirdi. Çünki düşmanları çoktu. Nitekim bu şeametli mansubeyi () de çöplük turbu Mahmutla avcı Burhanın tertip ettiğini bostancılar söylemişlerdi. Fakat Edirne şehrinde: adalet tevzüne ve adalet teminine memur olan- ların her iftiraya inanıvermeleri tuhaftı. Hele mücrim diye göste- rilenleri söyletmeden. dinlemeden zindanlara atmak büsbütün garip ldi. * Onlar, kabadayılık sahasında mağlüp — ettikleri — düşmanların kendilerini ustaca bir — oyunla meş'um bir çıkmaza soktuklarını Lllmiynıhrdı. Muhakemeden ev- wel hüküm, temin — olunmuştu. Zira Mahmutla Burhan, tam bir düzine şahit tedarik ederek şer'i- şerif huzurunda Sipahi Ahmedi ve arkadaşlarını mükemmelen ve müdellelen itham etmişlerdi. Şa- hitlerin ifadesine göre Bedesten kâhyasının kızını kaçıran onlardı, Subaşının yamaklarından - birini öldürüp gül bahçesi hendeğine atan yine onlardı. Güya bu adam, efendisinin kızını kaçıranlara ras- lamış, arkalarından gitmiş — ve sadakati uğrunda — canını feda etmişti. Gerçi gelin evine baskın yapanların dövdükleri birkaç ka- dın ve birkaç ta komşu vardı. Lâkin onlar, yalnız yedikleri da- yağı hatırlıyorlardı, baskıncıları teşhis edemiyorlardı. En iyi şahit ve hatta davacı olarak dinlenmesi icap eden Gülsüme ehemmiyet veren yoktu. Yalancı şahitler, oaun kaçırıldığı sırada hovarda- lara teşekkür ettiğini işitmişler ve hatta Sipahi Ahmede büyük P Gençliğin rağbetini ve mu- habbetini kaybeden oyunlarından biri de şatrançtır. Zekâyı keskinleştiren bu çak heyecan verici oyun, maale- sef artık sevilmiyor, bellenmiyor ve unutuluyor. O sebeple ( Mansube ) tabirinin mefhumu da — meçhuller şırasına giriyor. Mansube, — şatranç oyununda hasmi tuzağa düşürecek mahirane hamle ve (ertibat demektir. Her halde mansubeler ve hatta dama oyunundaki eçmazlar, meselâ poker- de bir kare veya floş ruvayal bul- mıya benzemez. Çünkü mansube ve Açmaz, zekânın eseridir; kareler ve bilmem neler, tesadüfün sadakasıdır. x ni aS z buhranlar | | bir iştiyak ile sarıldığını görmüş- lerdi! Şu hale göre Gülsüm, mağdur olmak vaziyetinden çıkı- yardu, cürüm şeriki mevkine geçiyordu. Binaenaleyh onun ho- vardalar lehinde söyliyeceği söz- lerin hiçbir. kıymeti kalmıyor. Sipahi Ahmetle arkadaşları davanın hem tertip, hem tedvir, ve hem de intaç olunduğunu bilmedikleri için atıp tutuyorlardı, sorguya çekilmeden — hapsolun- duklarından dolayı bol bol küfür savuruyorlardı. Maamafih zindan- daki misafiretlerinin fazla devam etmiyeceğine de kuvvetle kanaat besliyorlardı, Kadı efendinin hu- zuruna çıkar çıkmaz serbest bırakılacaklarını umuyorlardı. Sinir buhranı, mufassal küfür- bazlıklardan sonra biraz sakin- leşti ve huvardalar, içine atıldık- ları zindanla alâkadar olmak im- kânını buldu. Şimdi nereye so- kulduklarını tetkik — ediyorlardı. Burası ne paşa tomruğuna, ne mahkemenin kapıaltına benziyor- du. Sipahi kethüdasının odunluğu ile, Yeniçeri çorbacısının abırile de münasebeti yoktu, berbat va murdar bir yerdi. Yeniçeri Baki. yalnız karanlığa bakmakla, kerevetleri karışlamak- la, müteaffin havayı koklamakla iktifa etmedi. Elyurdamile ıslak duvarları muayeneden geçirdi, çamurlu tuğlalara dizçöküp nereye bastıklarını ve bu basılan yerin metanet derecesini tahminledi. Zindanın dört köşesini adım adım dolaştı. Sıra, Meriç nehrine açılan demir — kapıya gelince Ahmede seslendi: — Hani sen, netameli yerle- re giderken arapça bir öğüt ve- rirdin, neydi 0? O, âdeta sinirlendi: Birak — Allahı. seversen, dedi, ben kendi dilimi unutmak özereyim. Sen Arap tekerlemesi sayıklıyorsun. — Canım söyle,neydi o öğüt! — Kaddimil hurüç - alelvülüç! — Mana murat olundukta? — Bir yere girmezden evvel çıkmayı düşünmeli, imiş! DÜN AKŞAMDANBERİ LHAMRA Sinemasınd. MARY GLORY ve JEAN MURAT'nın sevimli şaheseri KÜÇÜK DAKTİLO filmini müthiş bir mu- vaffakıyetle tekrar irae- ye başlamıştır. J BÜYÜK TARİHİ TEFRİKAMIZ| Edirne kalesinin üç kulesi ve yedi kapısı vardı — Bunu biliyorsun da ne pinekleyip duruyorsun? — Ne yapalım. Ağzımızla bağ- lama çalup şu kuyu içinde aâmı- mı çekelim. — O söze uyalım, çıkmak ça- resini arayalım. Züpte Bey: — Vallahi, dedi, Fena değil. Yol bulursak hemen savuşalım. Karanfil oğlu itiraz etti: — Mümkün değil ya, mümkün olsa ben kaçmam, kaçamam. Çün- kü kaçmak, yözümüze sürülmek istenilen karayı kabul etmek de- mektir. Yeniçeri Baki bağırdı: — Sözü buyruğundan dinleme de kulağını aç. Buradan savuşup Firengistana gidecek değiliz ya, yine Edirnede kalacağız. Daha doğrusu, işimizi sağa çıkarmak için bu murdar odayı bırakacağız. Şu pis kokulu küpten bir mendil dolusu Öörnek alsak ta Kadıya götürsek, “Efendi baba! Şu ma- tah bak ta kerem et. - Böyle şeylerin küplerde saklandıği yer- de biz nasıl otururuz?,, desek fena mı olur? O vakit davamıza çabuk bakılır, yakamız da bira- kılır. Uzun münakaşadan sonra bir kurtuluş yolu bulmak için çalış- mak esası kabul olundu. Maamafih bu karar, tehlikeden kaçmak fikrinden ziyade bir zekâ ve bir kuvvet tecrübasi yapmak zevkine meclübiyetten doğmuştu. Yeniçeri Bakinin irşadile hepsi, tedricen gıcıklanmışlardı. Taş ve demirle örtülü olan şu karanlık kuyudan kol va kafa kuvvetile kurtulmak, sonra memleketin inzibat âmir- lerine boy gösterip çalım satmak, hoşlarına gidiyordu. Bu sebeple herbiri yerlere iğilerek, duvarlara yapışarak bir furce, bir necat deliği arıyodu. Yeniçeri Baki, uğrun kapıyı - benimsemişti. O kalın demir kütlesini biraz hare- | kete getirmek için çırpınıyordu. (Arkası var) Bugün MELEK SİNEMASINDA Senenin en şen vodvili YAŞASIN HAKİKAT Fransızca sözlü ve şarkılı film SAİNT-GRANLER PİERRE ETCHEPARRE ve MEGLEMONNİER tarafından Bir muvaffakıyettir. Resminizi 4 -Size Tabiatinizi HÜSEYİN AVNİ EFENDİ : p Neşeli ve ho- | varda meşrep- | tir. Kadın ve hayali mev- — zularla fazla t T alâkadar olur. Üi 'ı_ Kendini gös- 4 termek ve K şöhret sahibi olmaktan ha- seder, Mizahı ve muzipliği sev H ALİ GALİP BEY: (Fotoğra- finin dercini istemiyor) İkramcı ve hoşsohbettir. Cömerttir, ye- dirmekten, içirmekten hazeder. İsrafa mütemayildir. Gamlı ve kederli hâdiselerden daima uzak kalmak ister. M. MURAT EFENDİ: (Fotoğ- rafının dercini istemiyor) Ameli sahada muvaffak — olur. Kendi işinden başka şeylerle meşgul olmak — istemez, çekingen ve mes'uliyetten müçteniptir. Men- faatlerini nefsine hasreder. b FEVZİ REY; Hırçındır. İddi- ayı ve inadı sever, usül ve merasime faz- la riayet et- mez. Müşkülât karşısında aciz ve zaaf gös- termez. Para- yı sarfa mü- temayildir. , ve çeviktir. İntizamı sever, " menfaatlerini | nefsine hasre- der. — İsraftar müçtenip' Çabuk ahbap ve Vâübali ol- maz. Eşyasını hüsnü muha- Tilir. Hi MEHMET BEY: Acul ve uy- saldır, Yalnız- lıktan — sıkılır, arkadaşlarile bir arada gül- mek ve eğlen- mekten hazze- der. Teşvika | kapılır. Cö- | mertliğe mü- temayildir. & MAHMUT CELÂLETTİN BEY: Ağır- başlıdır, hop- palıktan, lâti- balilikten ha- zetmez, şarla- tanlık yapmaz. Başkalarına minnet etmek- te müstağni davranır, iğbi- ranm çabuk ur. — Fül hareketlerini ceye tâbi tutar, sokulgan aza etmesirn! Bize * Gönderiniz, x Söylüyelim ... BUKRİ BEY: Hassas ve aculdür. - İşle- 2 cinde müşkü- âta maruz kalmak — iste- mez, çabuk | münkesir- ve —| müteessir olur Ba Hayal ve he- yecan mevzu- larına lâkayt kalmaz, ANKARADA ŞAHAP BEY: Hassas ve in- tizamperverdir. Çabuk —mün- kesir ve mü- tcessir olur. Temizliği se- ver, tarzı te- lebbüse riayet eder. Bedeni yormıyacak vazifelerde muvalfak olur. (Henüz hayatını- zın tarihçesi teşekkül etmemiştir ki talünizden ve ümitsizlikten şi- kâyetinize mahal kalsın, ümitsiz- lik, bedbinlik, mefkürede, gaye- de zâfa delâlet eder. Hem talü, bir mevzu harici olarak kabul etmeyiniz. Tesadüfleri, fırsatları tasarrufa — muktedir. — olduğunuz gün — talünizi — bizzat — yaratmış olursunuz. — Her — muvaffakıyeti kendi süy ve tedbirinizde arayı- nız efendim.) E KADİR EFENDİ: Zeki ve samimidir. eğlenceden 7a hazeder. Bir parça ihmal- cidir. Eşyasinı hüsnü istimal “mez. HALİT ŞEVKET BEY: (Fo- toğrafının dercini istemiyor) Na- zik ve mültefittir. Muamelesinde hatırşinaslık gösterir. Atılgan ve girgin değildir. Sessiz, sakin ve münzevi bir hayatı tercih eder. u ANKARA, M. ZEKİ Efendi: (Fotoğrafının dercini istemiyor ) Sofucadır. Bildiği ve gördüğü gibi hareket eder. Yeni bir şeyi güçlükle kabul eder. Münakaşa- ya tenkide tahammülü yoktur. Günahtan fazla korkar. İsraftan müçteniptir. Para biriktirmesini bilir. Fotoğraf Tahlili Kuponu Tablatinizi tahlil - ettirmek lstiyor- sanız — cevabini — arzu — ettiğiniz sualleri yazarak bu kuponun & tanesini — fotoğrafınızla — beraber İsim, — meslek veya san'at? cevabı ? Fotoğraf — intişar edecek mi?

Bu sayıdan diğer sayfalar: