15 Mart 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

15 Mart 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

15 Mart TTT SON POSTA _ABDUI.H'ANIBIN . e e Abd ilhamit, Kadınların Dekolte Gez- mesine Büyük Bir Taassupla Kızıyordu Havaların Kurak Gidişini Buna Hamlediyordu NAKİLİ ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfurdur — 260 — İşte, dün akşamdanberi de midesinden şikâyet ediyor. Fil- hakika, midesi de gaz yapıyor. Dün akşam yemeğinde biraz fasul ye çorbası yemişti. Gece karnında gürültülerle uyandı. Karnında hâsıl olan ağrı, kollarına intişar ediyordu. Kadınefendi, bir müd- | det kolonya ile kollarını ovdu. Sabahleyin erkenden — banyoya girdi. Hafiflediğini söyledi. * Bu gece, rahatsızlık esnasın- da aklına birşey gelmiş. Şimdi onu büyük bir kuruntu ile gözün- de büyütüyor. Mesele de, şundan ibaret: Enver paşa geldiği gün lâkırdi arasında: — Âbidin Efendiye bir lisan hocası göndereyim. Biraz lisan öğrensin, biraz da büyüsün. Onu- da Avrupaya yollarız. Demiş. O gün bu sözleri ba- sit bir cemile gibi dinliyerek lü- | zumundan fazla ehemmiyet ver- miyen Abdülhamit, şimdi bu fik- re derhal tahakkuk edivermiş bir mesele nazarile bakıyor : — Hayır, hayır.. mümkün de- gil, evlâdımı yanımdan ayıramam. Benim hayatta yegâne medarı tesellim, o kaldı. Ne ben, ne ana- sı; kabil değil bu fedakârlığı ya- pamayız. eğer onun tahsile deva- mı murat edilirse burada da ho- ca tutulur. Doğrusu, onun — bir gün bile iftirakına dayanamayır. Diyor, 31 T. evvel 917 Bugün yine Abdülhamidin garip bir itikat ve telâkkisine şahit oldum. Kadıköyünde yerleştirilen Ak man askerlerinin arasında bizim Türk ve İslâm hanımlarının de- kolte gezdiğini haber almış. Fena halde sinirlenmiş. — Nasıl oluyor.. böyle şeylere hükümet nasıl müsaade ediyor. Haydi hükümet siyaseten bu gibi şeylere karışmasın diyelim.. Ya, kocaları?.. Bunlar kadınlarına na- ml müsaade ediyor... Hayır, ha- yır... Mümkün değil bunlar, aile kadınları değildir. İhtimalki şüp- heli kadınlardır. Dedi. Bu sözleri, şüphesiz bir taassup ve ahlâk meselesiydi.Fa- kat asıl garabet, bu sözleri söy- ledikten sonra derin bir teessüfle: — Tevekkeli değil, havalar kurak gidiyor.. Yiyecek ve içecek bulunmıyor... Demesi, çok garip bir telâkki değil mi?.. Bugün — yine uzun uzadıya Almanlardan bahsetti. Harp vesi- lesile Almanların Anadoluya geç- melerini ve bilhassa orada yerleş- melerini istikbal hakkında çok zararlı görüyor: — Almanlar, — sermayelerine karşı çok haristir.. Yarın en küçük bir menfeatleri haleldar olursa, bize müşkülât çıkarabilir- ler. Gözümüzü dört açmalıyız. Harp te galip gelmeyi ne kadar düşünüyorsak, — yarın — siyasette mağlüp olmayı da okadar onut- mamalıyız. Son pişmanlık faide vermez. Bizim dostumuz, çok azdır. Diyor. 30 Teşrinlervel 917 Abdülhamit bu gece yatma- dan evvel yogurtun içine maden suyu koydurarak ayran yaptırdı, içti.. Gece yarısından — sonra, yine midesinde şiddetli gaz- lerin tazyiki ile uyandı. Göğ- süne ve kollarına ağrılar yayılmış- tı. Kolonya ile ovdular. Midesinin üzerine tuğla — koydular. Biraz zencefil yedirdiler. Biraz ıstırabı tahaffuf etti. Bugün banyo yapmadı. sıcak 23 Teşrinlevvel 91 Bugün harem dairesinde acı bir teessür rüzgârı esiyor. Müşfika Kadınefendinin hem- giresi vefat etmiş. Bu haberden fevkalâde mütessir olan Kadine- fendi pek çok ağladı. Adeta bastalandı. Abdülhamit te sevgili kadınının bu kalbi ıstırabına işti- rak etti. Onu bir taraftan teselli ederken diğer taraftan da elile | kaşık kaşık (kordiyal) içirdi... Ka- dinefendinin — yücudü kederden buz kesilmişti. Sıcak - tuğlalar faide — vermedi. — Abdülhamit, derhal (tandır) yaptırdı. Kadın- efendiyi oturttu, Aspirin verdi. Terletti. Maddi ve manevi ıstı- raplarını tahfif için, ne mümkün- se bizzat yaptı. 6 Taşrinisani 917 Son günlerdeki gazete hava- disleri, Abdülhamidin — hoşuna gitmiyor. — Vaziyet, gittikçe karışıyor. Harp, Almanların muzafferiyetile bitse bile sulh masasının başında bizim hakkımızda fena kararlar verilmesinden korkuyorum. Oza- man bizi kim müdafaa edecek. Almanlar, bizim için, yeniden harbe girecek değiller ya... Diyor, (Arkası var) ı Sinema Ve Tı'yaatrotarl ALKAZAR ALEMDAR ARTİSTİK ASR ELHAMRA ETUVAL GLORYA HİLÂL KEMAL B. MAJİK MELEK — Şehir ışıkları — W No Casus — Yarasa — Sahra geceleri — Haydut Aşla — Göl Cehennemi — Sevkiden seara — Çanakkale — Velga sahillerinde — Soliy MILLİ - — Aşıklar LA Z ğaklar klubu ŞIK — Prensea emrinlz Kadıköy Süreyya — Büyük ihtiraş Üsküdar Hale — Esir Melike Kadıköy Yeldeğirmen Lüks sinemada Kamçılı Medeniyet e— Resminizi x VAHİDE ŞEMSETTİN H: Sokulgan de- ğgildir. — Ağır durur. ve fa- kat muhitinde cereyan eden hâdiselere lâ- kayt kalmaz. Bazan — inatçı meleye, tahakküme mukabeleye mütemayildir. E HÜSEYİN HÜSNÜ BEY: Ze- kidir. Eşya ve hâdisatı tetki- ke — mütema- yildir. — Ümit ve neşesini nadiren — zayi eder. — İnziva- dan ziyade ka- labalığı sever. Tehlikeli — ve mesuliyetli iş- lere girişmekten mücteniptir. Ha- yal ve hisst mevzularını Ihmal etmez. Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inciSayfamızda bulacaksınız. Bize Gönderiniz, * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... ı l ŞUAYP BEY: Atılgan ve bazı ahvalde ataktır. Tavır ve hareketle- rinde — istical vardır. Küçük görülmiye ta- hammül ede- mez, kendisi- ne kıymet ve ehemmiyet ve- | rilmesini ister. İddiayı sever, şöhret ve ikbalden hazeder. Kahramanlık ve cesaret mevzularını takdir ve taklide mütemayildir. M AZİZ HIFZI BEY: Düşünce- H ve ağır baş- ya büsnü mu- aşerete müte- mayildir. Sevgi ve kadım mesailile de meşgul olur. Mesuliyetten çekinir, pek serbest ve kayıtsız - değildir. Usul ve merasime ve intizam kuyudatına bigâne kalmaz. nAx'riı.o Bugünün Romanı Acaba soranlara ne cevap verecek? | Mürekkep insanın eline dökülür. elbisesine — dökülür, — mendiline dökülür, bunlar, tabil şeylerdir. Fakat — suratına?.. Bunu — tevil etmek için mutlaka mühim bir yalan bulmak lâzım. Acaba, Zülfü Bey, ne yalan bulacak?.. Buraya gelince, kendimi zap- tedemiyerek gülmiye başladım. Annem, karanlıkta yattığı yerden sordu. — Ne gülüyorsun Kevser?.. Daba uyumadın mı?.. Hiç anneciğim.. Bugün tramvayda iki kadın kavga etti- ler de.. O aklıma geldi.. — Hadi, ( Besmele ) 'çek'te uyu... Evet, uyumayı ben de istiyo- rum, fakat mümkün mü?. Şimdi de Necip Efendiyi, onun kızını, fabri- kayı, daha bütün bunların etra- fında birçok şeyleri düşünüyordum. Nihayet.. Gündüz birçok he- yecanlarla gerilen Asâbım yavaş yavaş gevşiyor, ben de kendim- den geçiyorum. 30 Teşrinlevvel 1929 Evvelâ Allaha.. sonra da S. Hanıma, nasıl teşekkür edece- ğimi bilmiyorum. Öyle tahmin ediyorum ki ciddi ve temiz bir iş hayatına işte bugünden itibaren giriyorum., Ah Yarabbi, bu işim, böyle muvakkat olmasaydı ne iyi | olacaktı. Tam, benim istediğim gibi rahat ve sakin bir yer... Hacı Necip Efendiyi nasıl tahayyül ediyordum, nasıl bul- dum ?.. Hem Hacı, hem de Efendi denilmesine nazaran kar- şıma, gözlüklü, siyah kadife tak- keli, kırpık çember sakallı sık sık enfiye çeken bir softa borun- tusu çıkacak — zannediyordum. Halbuki bilâkis asra tamamen uygunn bir adamla karşılaştım. Sade ve kibar kıyafetli, yumuşak ve tatlı sesli, ufak tefek bir adam... Beni büyük bir iltifat ile ka- dalyaya oturttu. Tahsilimin dere- | cesini sordu: idi efendim. Mektebe yollamadı. Husust tahsil gördüm. Pederin vefatından — sonra da çalışmıya | mecbur oldum. Diye verdiğim cevaba kani | oldu. Hemen evine telefon etti. Kızını getirtti. Kızı da az çok fark ile kendisine benziyor. Ağır başlı; fakat, yumuşak - tabiai görünüyor. —Asıl ismi, imiş. Sonra kendisi (Neclâ) ya çevirmiş, Kaşla göz arasında Neclâ şu izahatı verdi : Kendisinden büyük iki erkek kardeşi varmış. İkisi de biribirini mütcakıp — vefat etmiş. anasmın babastnın bir tanesi ola- rak kendisi kalmış. Bunun için | anası da babası da gözünün içine bakıyorlarınış. Babası kendi- ! sini okadar seviyormuş ki: şayet ilerde bir kocaya varır 'da mesut olamazsa, kimseye mühtaç olma- dan kendi kendini idare etsin diye onu fabrikaya almak, bütün | BAA « KAELER M V ran bul etti. Masasımın önündeki san- | — Peder merhum pek meraklı | Naciye | Şimdi, | Z. Şakir fabrikanın muamelâtını öğretmek mükemmel bir fabrikatör olarak yetiştirmek — istiyormuş. İşte bu arzuya binaen makine alınmış kendisi de bu vesile ile işe baş- hyacakmış... Hacı Necip Efendiye fabrika- da (Hac Bey) diyorlar. Hacı Bey, bize odasının yanındaki küçük odayı verdi. Karşımızdaki odada da fabrikanın muhasebeci- sile sevk ve mübayaa memuru oturuyor. Bir aralık onları da gördüm. İkisi de kendi halinde adamlar. İşimiz pek azmış. Günde an- cak sekiz on fatura ile birkaç tane de ufak tefek mektup yaz- maktan ibaretmiş. * Neclâ ile beraber odamızı tanzim ettikten sonra onu yanıma oturttum. Makine hakkında umu- mi bir fikir verdim. Zeki bir kıza benziyor. Verdiğim izahatı, derhal kavradı. Bugün, bu suretle akşamı et- miştik. Günümün böyle sâkin ve temiz geçmesinden pek mem- nundum, Paydos vakti gelmişti. Kalbimde derin bir sevinçle çıkmak için hazırlanırken Hacı Bey çağırdı. Avans olarak yirmi lira verdi: — Bunu alınız, tramvay pa- rası yaparsınız. En son maaşınıza mahsup ederiz. Dedi. Bu benim için bir ni« metti. Herhalde bu iyilik te yine S. Hanım tarafından olacak. * Fabrikadan Neclâ ile beraber çıktık. (Bomonti) - istasyonundan tramvaya bindik. Taksimde indik, O, Ayaspaşa- daki evlerine gitti. Ben de orada birkaç dükkâna uğradım. Amne- me kardeşlerime yemişler aldım. (Cibangir) tarikile eve dönüyor- dum, arkamdan ince bir kadın sesi geldi. — Kevser.. Kevser.... Bir de döndüm baktım. Zeh- ranın en samimi, arkadaşlarından, Mükerrem... O da bizim tarafta oturuyordu. Epeyce zamandanberi biribirimizi görmemiştik. Bu tesa- düfe, ikimiz de sevindik. Konuşa konuşa dolambaç sokakları ge- çiyor, yokuşları iniyorduk. Ben ona fabrikadan bahsettim, O bana işlerini anlattı. Nihayet, ne zamandanberi zihnimi işgal eden bir ukteyi halletmek için sordum — Kuzum, bizim Zehra ne halde?.. Hiç görmüyorum. Dedim. O zaman Mükerrem, vzun uzun anlattı. Meğer Fahir meselesinden dolayı Zehra ben- den pek ut ormuş. — Adeta, onu benim elimden aldığıma za- hip oluyormuş. Maamafih, Fahir şe Sarışm - bir enç bir m- di onı deli Hatta, Onua divane - oluyorm adını da ( Bibiş ) koymuş. fında per gibi. dönü; maktan çok z n işin gidemiyormuş.. bile (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: