3 Nisan 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

3 Nisan 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cenup Denizlerinde Bir Seyahat Macerası Ttın Üç Serseri.. Uç Mılyoner adamın arasında işit- Tilman iki zmddiyet olduğunu Sıkritten mişti, fakat derecesini bilmiyor- du. Kaptan ( Hul ) un (Makar)a | lisanına verdiği görünce hitap ederken sivri istihzayı etti ve derhal muhaverenin minini; değiştirmiye çalıştı, Hul fikrinde ısrar ediyordu: — Bütün denizleri yan yana kardeş gibi- birlikte - dolaştık, değil mi Makar? Ve işte şimdi de yine ayni haldeyiz. — E.: Öyle. — Bir defa da gayeye varınca zengin olacağız, yan yana araba- larda dolaşacağız değil mi Makar? — Evet, gittiğimiz yerde he- pimizi zengin edecek kadar altın ze- vardır. Kendi hesabıma ben basit | tabiatli bir adamım. Azla iktifa ederim. — Yeter ki altını getirebilelim ! Muhavereden — geçen — imalı moktaları Hagton — anlamıyordu, söze karışmak istedi: — Evet, bütün mesele altını bulup getirmekte! O zaman kim- | £ D | ederim ki.. bilir ne - kadar mes'ut olacağız. Arkadaşlar size açık söyleyeyim. Ben meteliksiz. kalımcaya kadar paranın kiymetini bilemiyordum ve biraz evvel yola çıktığımız zamane kadar da bu sergüzeşte atılabileceğimize inanmıyordum. Tilman: — Bütün bunlar artık geride kaldı, şimdi iş teşebbüsü muvaf- fakiyetle — neticelendirmektedir, dedi. Ve ayağa kalkarak geminin arka tarafına doğru yürümiye başladı. Muhavere bitmişti. Hug- tan da arkadaşını takip ettiği için kaptan Hul ile Makar ilk defa olarak yalnız kaldılar, piposunu bir defa daha doldurmuş olan Kaptan Hul uzun bir nefes çek- tikten sonra sordu: — Mak işe ortak yaptığın bu iki adam kimdir ? — Bilmiyor musun ? On boş gündenberi — Sikritin gölgesinde yaşıyordun, öğrenmeliydin ? — Doğru, fakat Sıkrit bu on | | altüst etmemiş ise elimizle koy- beş gün içinde beni yedirdi, içir- di, yalmız — mesele — hakkında, seninle müsari vaziyette buluna- cağım hakkında verdiği söz müs- | tesna olarak, tek kelime bile söylemedi! — Hatta bu seferin mahiyeti hakkında da mı? — Yok.. Orasını az çok söy- ledi. Senin senelerdenberi takip etmekte olduğun işin mevzubahs olduğunu anlatı, derğal intikal ettim. Ta, dört sene evvel San- fransiskoda beni sarhoş ederek uyuttuğun zaman da hep bu Kine- deki altını düşünmiyor mu idin? Bu günde aklın fikrin yine ora- dadır. Ben şimdi iki öğrenmek istiyorum. Evvelemirde bu iki kişi kimdir ve teşebbüste oynadıkları rol nedir? Makar sükünetle cevap verdi: — Sidaeyli iki genç, bunlar- dan Hagton adınını taşıyan İngil- tereden gel viştir, kendisini park- ta gördüm. İkincisinin — ismi ise Tilmandır. hayret | fakat | bulup | noktayı | 'eşin Kaptan Hul Serseri Muharriri : Stakpool bi B Arkadaşının Kendilerine Yeni Bir Oyun Oynaması İhtimalinden Korkuyordu... Bu cins bir gemiyi yhrııl:cck kabiliyette bir adamdır. Yoksa seneler geçti. Nihayet geçenlerde (Sidney ) in bir meyhanesinde gemiyi yalnız başıma yürütmek- | ( Tilman ) a rasgeldim. liğime mi intizar ediyordun ? Kat'iyen, aksi takdirde sana yardıma koşmazdım. Bilir- sin ki seni kaybedilmiş bir çocuk gibi aradım: Her ne bahasına olursa olsun bu yapmanı istemiyordum. Her ne ise şimdi ikinci noktaya gelelim: Gayen nedir? — Ne demek istiyorsun ? — Açık söylüyorum : Ben seni her vakit bu defineyi alıp getir- mek için plân yapmakla meşgul buldum. — Yalnız elân — emin değilim. Bu iş ciddi midir, değil midir, Hakikaten gittiğimiz yerde altın var mıdır, yok mudur? temin Seni namusumla — Namusunu şöyle birkenıra O kadar yeis içinde idim ki | karşı ka'şıya birer kadeh çeker- | seferi bensiz | bırak, Belki alıp ta cebime korum. | Sonra namussuz kalırsın. Bana a- | çıkça cevap ver: Doğru mudur, de- | gilmidir? Peşin söyliyeyim. Bana | bu defa da bir oyun yapmıya kalkarsan mutlaka boynunu kıra- rım. Burada ne polis vardır, ne de mahkeme anladın mı? — Sözümü hakikat Gidip almaktan başka yapılacak bir iş yoktur. Söylerken başını — kaldırıyor, definenin kokusunu almak isti- yormuş gibi burun deliklerini açıyordu. Mavi semadan büyük bir marti geçti. Gölgesi yelken- leri yalayarak güverteye düştü. Hagton — kamaraya inmişti. Tilman da —arka küpeşteye da- yanmış, geminin geride bıraktığı köpükleri seyrediyordu. Makar devam etti: — Altın oradadır, buna emi- nim. Bir zelzele bütün toprağı muş gibi yerinde bulacağız, buna siz de kani olmalısınız ! olarak | | kabul edebilirsin, para oradadır. | |Brezilyanın Karnaval Kıraliçesi | Kaptan Hul ortaya başka bir | fikir attı: — Fakat yabancı bir adam gelmiş, defineyi alıp gitmiş ola- bilir. L Ne demek istiyorsun? Şunu: dört sene evvel sana rastgeldiğim zaman ağzın- da yalnız bu mesele vardı. Uzun bir ayrılıktan sonra tekrar buluş- tuğumuz zaman gördüm ki ağzında yine ayni mesele dolaşmaktadır. Aradan geçen müdddet zarfında bu işi kaç kişiye anlattın ? İşte anlamak istediğim nokta budur. — Hiç kimseye anlatmadım. Çünki — karşıma bana faydası dokunacak kimse çıkmadı. Bi- liyorsun, paçavralar içinde idim. Kendime kimi inandırabilirdim. Vakıâ büu müddet — zarfında birkaç — defa elime para geç- t. Fakat kâfi derecede isti- fade edemedim. Tali — hemen aleyhime döndü. Ve bu suretle | | i 1 | etmez. Buranın ken elimde milyon kazanmak fırsatı olduğunu, fakat bu fırsat- tan istifade edemediğimi söyledim. Oğlan hemca tutuştu. Derken ( Sidney ) in parkında öbür gen- | ce, ( Hagton ) a rastgeldim. Neti- Hep birlikte bir gemide bulunuyoruz. (Arkısı var ) ceyi biliyorsun. Karnavalın Hükümdarlığı Nisten Sonr; Tesirini En Çok Brezilyada Gösterir | Riyo dö Jenero da karnavel | mevsimi, büyük eğlenceler terti- bine en büyük vesile teşkil eder Karnaval eğlenceleri burada üç gün üç gece mütemadi devam eder. Denilebilir zilya, ikinci bir Nis olur. Bu üç gün üç gece zarfında eğlencenin hududu yoktur. Eğle- nenler hiçbir. kayıtla mukayyet değildir.. Bu müddet — zarfında genç, ihtiyar herkesin bir vazife- si vardır. Mümkün olduğu kadar eğlenmek ve şu gamlı ve fani dünyadan kâm almak !, Bu iti- barla herkes kendi eğlencesile meşguldür, kimse kimseyi tenkit bütün sakinleri kahkahalarla çınlıyan bir haya surette ki Bre- | jiçinde mes'ut dakikalar geçirir- ler. Resimde talebeden — Brezil- yalı Matmazel Didi Kapye görül- mektedir. Bu genç kız karnaval eğlencelerinde büyük bir şöhret kazanmış ve kıraliçe ilân edil- miştir, | Öörgölü duvarına çıkmıştın.. HİKÂYE Bu Sutund Muharriri : Çitlem Yaz akşamları sizin köşkün önünden geçerken kaç kere seni bahçeden gördüm. Kısa kollu bir yelekle — çiçekler içinde — koşar, ablanın çocuklarile döğüşür, ba- ğırışırdın. Yine bir akşam bahçenin tel Ete- ğinin ucu bir yere takılmıştı. Ço- cuklar aşagıdan bağırışıp —duürü- yorlar, kopardığın ham erikleri istemiyorlardı. Sen eteğini kurta- ramıyordun. Ve burada bir sağa, bir sola döndükçe vücudün kıv- rılıyor, saçların yüzünde hırçın hırçın çırpınıyorlardı. Ben geçerken bilmem nasıl oldu ? Kendimde büyük bir ce- saret buldum ve sana yaklaştım: — Müsaade eder misiniz kü- çük hanım ? diye eteğini tel di- | kenden kurtardım. Yözüme tuhaf tuhaf baktın ve yavaşça “Mersi!,, | dedin.. Bahçeye atladıktan sonra... Celile — ( Asabi ve hırçın ) Bırak bunları.. kararımı söyle.. Hem basit ve kısa anlat. Rıza — Ha söylemeyi muştum, Celile artık ayrılıyoruz. Buna sen de oldun. Bu son gecemizdir. Yarın ben evden çekiliyorum. Biribirimizi bir daha hiç görmiyeceğiz. Biribirimizle hiç konuşmıyacağız ve bakışmı- yacağız.. İkimiz de yekdiğerimizi aldattık. — Benim Samime, senin de Doktor Seyfeddin var.. Ma- damki biz böyle müşterek — iha- netler yaptık. Şu halde sevişe- meyiz, yaşıyamayız demektir. Celile — (Dik ve sert) unuüt- razı | doğru. Rıza — Şu halde bu son ge- cemizi ilk gecemiz gibi tatlı ge- çireceğiz.. Hiç birşey düşünmi- yeceğiz. — Yarın ayrılacağımızı, biribirimizi — göremiyeceğizi hiç, hiçbir şey... Celile — Peki, rum.. Söyle şimdi, yordun.. Rıza — Hem de bravo! Çok iyi.. Biz evleneli üç buçuk sene oluyor değil mi? Bu üç buçuk sene içinde ben seni ancak üç sene sevebildim Celile. Ondan sonraki sevgim hep Samimeye gitti. Halbuki nekadar isterdim. Yine o ilk seneler gibi sevişelim.. Hani senin bir Arap dadın vardı, ne idi ismi ? Celile — Kehkeşan dadı. Rıza — Ha işte o, Sana kü- çüklüğünde ne güzel bir lâkap takmıştı. Çitlembik derdi sana.. Çitlembiğim.. Çitlembiğim.. Hani bu ismi sen de beğenmez değildin ya... Köydeki genç kızlar da seni böyle çağırırlardı. Bu lâcivert gözler ve sarı saçlar beni ilk anda sana bağladı. Bir yaz ge- cesi sizin köşkün önünden geçi- yordum. Birdenbire önüme ufak bir lâstik top düştü. Başımı kal- sÖz veriyo- beni anlatı- | dırdım. Sen pencereden gülerek bana bakıyordun. O gece saatler- le bahçe etrafında dolaştım. Saat on ikiye doğru artık köyde her- kes yatağına çekilmişti. Yıldızlar okadar parlak ve gece okadar aşıklı idi ki, köşkün demir par- maklıklarından — bütün — bahçeyi görüyordum. Celile — Bende evvelce seni ı a Hergün Ragıp Şevki bikler pencereden gözetliyordum. Zavallı Rızacık.. ikide birde dönüp pem- cereye bakıyor, yavaşlıyor ve ara sıra - serinlikten — olacak - ellerini ceplerine sokuyordun. Rıza — Sen bahçeye çıkmış- tın palimiyelerin yanına kadar geldin. Ve bana bakarak güldün.. artık dayanamadım. Bir solukta, parmaklıkları aşarak içeri atla- dim. Sen öyle korktun, o kadar telâş ettin ki, kısık sesinle:- Aman, — ne yapıyorsunuz? Diye kekeledin.. Seni kolundan tuttum ve kendime çektim. Bu temas sana genç kızlığının ilk hakikat olan rüyasını göster- medi mi? Celile — Evet.. Rıza— Kehkeşan dadının çit- lembiği benim de çitlembiğim olmuştu. — Nişanlandığımız — gün dadı. bize “ çitlembikler ! ,, dedi. Bilmem benim iri vücudum bu lâkaba 'uyar mıydı? Celile — (Dalgın ve yorgun) Keşki dadım bunu söylemeseydi ve Celilenin keşki topunu o çap- kın delikanlıya atmasaydı. Rıza — Celile, hani düşünmi- yecektin.. Bana söz de vermiştin hem.. Celile — Ah pardonl Birden- bire dalmış bulundum.. Söyle, dinliyorum.. Rıza — Ah bilsen genç kız- lığının — güzelliği — seni kalbimde nekadar büyütmüştü. Bu gözleri ve kıvılcımları veren - kızıllıkları ben bütün hayatımca yacağım. : Celile — ( Müteessir ) Unu- tursun. Riza — Hayır. Celile — Eminim.. Çünki ar- tık yaz geçti.. hararet kalmadı.. Sonbaharın yağmurları insanlar için bir kasvet sağnağıdır. Bir müddet susarlar. Celile- nin gözleri gittikçe dalmaktadır. Genç adam sakin ve sessiz karı- sını seyreder.. Dışarda yağmur.. Saçaklara ve camlara verdiği boğuk gürültülerle yağıyordur. Rıza — (Başını kaldırarak) İnsanlar ne tuhaftır. değil mi Celile?. Böyle, uzun seneler piş- tiğini zannettiği sevgilerin ve rabıtaların karşısında suçsuz ve günahsız gibi dururlar.. Celile — Öyle.. Rıza — Düşün.. Aşkımız biz- ce en mükaddes bir şeydi.. Biz bu kutsiliği iki kişi ile mahvet- tik. Ben Samime ile, sen de doktor Seyfettinle.. Celile — (Birdenbire dirilerek) fakat ben... Rıza — İtiraz etme. — Evet buna sebep benim.. Fakat bu işte senin de dahlin var.. Kadınlar içtimal telâkkileri daha ziyade korumak mecburiyetindedirler.. Celile — Aldanıyorsun, o asır çoktan geçmiştir. Kırılan bir iz- zeti nefsi ancak bu suretle tamir edebileceğiz. Rıza — Bizim — meseleyi mi mevzuubahsediyorsun ? Celile — Evet ya.. Benim de, bir kadınlık izzeti nefsimden baş- ka bir aile ocağının kadını, temiz bir aile kızı, erkeğine sahip olan bir zevcelik grurum vardı. (Arkası var ) unutamı-

Bu sayıdan diğer sayfalar: