1 Mayıs 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

1 Mayıs 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

00 Sayfa WE AA TE ARŞ TE SON POSTA Cenup Denizlerinde Bir Seyahat Macerası Üç Serseri... Üç Milyoner Bu Şaya idi. Kendilerini otakip (etmiyor, bilâkis başka bir izden onlara | doğru geliyordu. Kaptan Hul: — Geçen gün kızcağız! dedi. Hagtonun kalbi şiddetle çarp- mıya başlamıştı, genç kızı elin- den kaçıralı ancak iki saat ol muştu, kızıp kızmadığını anlamak lâzımdı. Şayanın elinde bir sepet var- dı ve hem yürüyor, hem de gör- lerile yerde bir şeyler arıyordu, iki erkeği “gördüğü muhakkaktı, onlardan nihayet üç metre uzak- tan geçti ve geçerken başim kaldırarak Hagtona baktı ve ba karken de gülümsedi. Evet şüphe yok, kızgın de ğildi, hatta dost görünüyordu. Fakat Hagton kızın bu gülüşünde, hafif ve müphem bir istihza sezer gibi olmuştu, öyle biris- tihza ki, kendisini tutmak istiyen birisinden kaçmıya muvaffak ol- muş bir çocuğun gizli gülüşünü | andırıyordu. | gördüğümüz Fakat genç kız nasıl âni ole- | ğardı rak belirdi ise yine öyle ânl olarak (o kayboluverdi. o Kaptan Hul sahneyi takibetmişti: — Kızcağız size pek baygın bir nazarla bakıyordu, dedi. Fa- kat şu kadınlar cidden garip mahlöklardır. İçlerinden hiçbiri hiçbir zaman bana böyle baygın bir nazarla bakmamıştır. Haya- tımda tek bir kadının bana bağ- landığımı hatırlamıyorum. Hoş ben de onlarm peşlerinde koşmuş değilim ya; bittabi kafamda ak- | lımdan ziyade cebimde para bu- İ lunduğu bir iki defa müstesna olarak.. : ? Hagton araştırma (hissinin sevkinden ziyade kendi memnu- niyetini gizlemek arzusile sordu: — Kaptan siz hiç evlenmedi- m niz mi? — Evlendim, San - Fransisko- | da, Çinili Rıhtımda Sen Ceyms sokağında oturan bir kadını | aldım. Adı Westhavsdı ve bir çamaşırcı dükkânının sahibi idi. © Daha yirmi beş yaşına gelmediği halde sıkleti yüz kiloyu geçiyor- du. Kendisini ilk defa olarak bir Çinlinin gözü üzerine bir yumruk oturttuğu zaman gürdüm. Çinli dükânda müstahdemdi ve hanr- o Omina karşı çapkınca bir kelime söylemişti, kadını bokstaki ma- © “haretinden dolayı tebrik obâna da kızdı ve bir yum- ettim, Oruk salladı, az kaldı beni | çinli gibi yere serecekti. — Her ne ise çabuk © anlaşlık ve hafta sonra da evlendik. Ben iciliği (o bırakmak niyetinde Fakat karımın maksadı istiyormuş, oFilhakika dehşet surette Tayyaştı. Hulâsa laşamadık. o Çamaşırcı dükkâ- in yavaş yavaş boş şişe depo- dönmiye başladığını görünce gemiye atlıyarak savuştum. Bir sene sonra döndüğüm za- © man da karımı bir zenci ile ev- lenmiş buldum. Fakat bu defa İiyan ve sonuna kadar devam eden eşinde., Muharriri Stakpool ee “Eline” Bir Çift kaşe Alışırsa İçlerinden İlk Başlıyan Rahat Eder,, da çalışıyor, zenci de meyhane meyhane dolaşıyordu. Tecrübe ile anladım ki evle- nen bir çift kendilerini içkiye kaptırırlarsa içlerinde evvelâ baş- roller değişmişti. Kadın dükkân: | rahattır. Öbürünün hali ise mut- laka harap... | Hağton bu hikâyeyi ancak bir kulağı ile dinliyordu, düşün- cesini daha tatlı bir mevzu kap- lamıştı. j Çadıra döndükleri (ozaman | Tilman'ı orada Makar ile musâ- habeye dalmış buldular. Tilman yere uzanmış, Makar da önun yanında bağdaş kurmü$- tu. Makarın heyecanlı hareketle- rine bakılırsa musahabenin mev- zuu mühimdi. Tilman onları görünce daha uzaktan: — Yeni haber var, diye ba- Başka Bir Plân Kaptan Hul yere çömelerek: — Söyleyiniz bakalım, “dedi, ne oluyor? Bu suale Makar cevap verdi: — O kadar vahim bir şey; değil, hatta bilâkis, bu “dakika geçen gece işi bıraktığımız Za- | mana nazaran daha müsait bir vaziyette bulunuyoruz. Maamafih bir aksilik ile (karşılaştığımız | da muhakkaktır. Hagton kaptan Hul'ün yere dayadığı kocaman yumruğunun tekallüs ettiğini gördü ve Makarı sorguya çekmek işini üzerine almasından korkarak kimseye göstermeden eteğini çekti ve sonra (Makar)a sordu: | — Ne demek istiyorsun? — Vallahi zannederim ki yer- liler, Allah cezalarını versin, bizi tuzağa bastırmışlardır. Size işin esasını söyliyeyim: Evvelki gece toprağı kazıp ta bir şey bulama- dığımız zaman, daha doğrusu işaret ağaçlarının yerlerinde bu- lunmadığıni gördüğüm vakit ken- di kendime: — Acaba altınları başka birisi mi aldı! diye düşünmüştüm. Öy- le ya, aradan on beş sene geçti. Bu, uzun bir zamandır. Bu müd- det zarfında bizden başka beyaz insanlar buraya gelmiş ve define- yi bulmuş olabilirler, Fakat dü- şüncemi derinleştirince kani ol- dum ki bu mümkün değildir. Çünki definenin yerini benden baş- ka hiçbir beyaz adam görme- miştir. Kaptan Hul arkadaşı Tilman- m mütemadi işaretlerine ve kim- | seye göstermeden kolunu sıkma- sına rağmen Söze karışmaktan kendisini alamadı : — Çok acele etme! dedi. Bu- raya gelebilmek için önüne çıkan adamdan para istemedin mi, önüne çıkan adama anlatmadın mı? Bu: heriflerden birinin selip defineyi o anladığını nasl o bili- yorsun? Makar'ın kendisinden nefret eden adama karşı beslemekte olduğu kin gözlerinden taşıyordu. ( Arkası var | Çocuğunuzun: sıhhi, fenni bir terbiye almasını istiyorsanız Kadıköy Kinder Garten'e Göndermenizi Tavsiys Ederiz Büyükadada Sevindirilen Mektepli Yavrular .Son seneler zarfında gerek Hilâliahmer, gerekse diğer hayır cemiyetleri o mekteplerde £ fakir yavrulara karşı büyük bir şefkat göstermektedirler. Bu hayır mü- esseseleri yüzlerce mektepli çocuğa öğle yemeği vermek suretile on- ları sevindirmektedirler. Fakat hayır cemiyetleri hari- cinde iyiliği seven bazı kimse- Ca. çile iğ SİİR EN ler de bu hayırlı işten uzak kak mıyorlar, Nitekim bugün Büyük- adada ilkmektepte okuyan 29 fakir yavru da iyilik seven zevatın yardımile sevindirilmektedir. Resimde gördüğünüz vatan çocuklarına (© kânunusanidenberi hergün sıcak öğle yemeği veril- mektedir. Bu güzel işe önayak olanları takdir ederiz. AY TM YT Bu Sütunda Hergün ÂYE Muharriri: Sabri Salim İSTIRAP YURDU Kızım, seni, yağışlı bir mart günü görmiye geliyordum. İçimde bir baba şefkatinin bin bir heye- canla karışık kuvvetli bir itminanı vardı. Ayaklarım bazan geriliyor; bazan ilerliyordu. Beynimde bir uğultu, şüurumu mütemadiyen karıştırıyordu. Sana yaklaştıkça gözlerim, her sani- ye bir şinaa arıyordu; öyle bir aşina ki, bana (senden, seni görmeden bir sevinç haberi müjdelesin. Yolum, hayat yola gibi her dakika kısalıyor; asabım, her dakika keskin çığ- lıklar koparacak coşkun bir saz teli gibi geriliyordu. Nihâyet, yattığın © istırap ocağına geldim. Senin namına şifa dilenen bir sail gibi kapının önünde içeriye girmek için mü- saade bekliyordum. Daha yirmi dakika var dediler, Of, bu yirmi dakika benim için ne uzun bir zamandı. Belki, şu dakikada bin- lerce ve binlerce insan için bu yirmi dakika pek uzun ve pek kısadır. Solumda mütevekkil bir ihtiyar, ak sakalından süzülen göz yaşlarına derin bir huşu ile cereyan vermiş, iki elini biribiri- ne birleştirmiş, göğsüne inen sakalının (hizasına (kaldırmış, ülühiyete bir şifa çanağı aç mıştı, O da, benim gibi şifa di- Teniyordu.. Solumda iki hanım dan biri, üç aydır burada yatan kızım bir senedir inatçi bir ök- sörüğün © bırakmadığını; fakat, son günlerde kesik kesik devam ettiğini, hatta, yüzünün zaman zaman pembeleştiğini doktorlar müsaade ederlerse hastasını ala- cağım söylüyordu. İşte bu yirmi dakikayı etrafımdaki üzgün yü- reklerin eninini dinlemekle ge- çirdim. Kapılar açılmıştı. Herkeste bir ân evvel içeri girmek için bir tehalük vard. Ben de sağ ve solumdakilerle ilerledim. Sağa doğru yürüdüm. Hani ak- şamları sana derece koyan mavi gözlü, beyaz önlüklü vakur ve asil simalı hastabakıcı yok mu? onunla karşılaştım. Beni görünce derhal gülümsedi ve ilâve etti: — Hastanız iyicedir. ğ Biraz müsterih oldum. Elem ve tehassüsümü sana belli etme- den odasına girdiğim zaman sen, gayriihliyari ağlamıya başladın ve ben güçlükle kendimi tutabil- dim. Seni günlerdir bekliyen am- nen yanında yoktu. Bütün arzu- larına rağmen oda seni bırak- mıştı. Kimbilir kaç gün senin için uykusuz kalmış ve üzün- tüden o da hasta olmuştu. Onu da başka bir koğuşa kak dırmışlardı. Görüyorsunyal İnsan- lar kendi canlarına düştükleri zaman, hiçbir şeyi gözleri gör- müyor. Anneni görmek için yanından ayrıldığım 'zaman karşıdaki ko- ğuşun önünde iki ziyaretçi hasta- larını arıyorlardı. Hasta bakıcı ile konuşuyorlardı: — Bir kurşunlu Hanım vardı! O nerede? — Siz onun nesisiniz? — LOŞ hiçbir şey söyle- medi mi? — Oğlum gelecekti dedi. — Ben onun oğluyum. Acaba nereye götürdüler? — Bilmiyorum... Bir hıçkırık tufan o boşandı. Duramadım, Oradan derhal ayrıl- dım. Hep koğuşları teker teker dolaşıyor, anneni arıyordum. Her koğuşta ayak sesleri işiten hasta- lar gözlerini kapıya çevirmişler ziyaretçilerini bekliyorlardı. Annenin yattığı koğuş senden uzak ve bahçenin bir köşesin- deymiş. O tarafa doğru ilerlerken siyah yüzlü, beyaz dişli bir ha- deme ile bir diğer hademe üstü örtülü bir sedyeyi taşıyorlardı. Onlara sordum : — İkinci koğuş nerede? — Burası. — Bu taşıdığınız kimdir, ne- reye götürüyor sunuz? — Meyyithaneye, — Genç mi? Biraz yüzünü göreyim? — Olmaz.. Dediler. İkinci koğuştan içeri girdiğim zaman anneni arıyan gözlerim, kapı: * da beraberce beklediğimiz öksüren hastalarını görmiye gelen iki ha- nıma çarptı. Gayri ihtiyari onlara doğru yürüdüm. Bunlar boş ka- lan bir karyolanın başında ağlı- yorlardı. O yatağın yanında an. nen yatıyordu. Ve anladım ki bah- çede rasigeldiğim (ölü onla- rınmış. o da son nefesini verirken anne, anne diyormuş. Bana, an- nenin ilk sözü seni sormak oldu. O, dün gece kimseye görünme- den senin yanına gelmiş ve sen uyuyormuşsun. Seni uyandırmamış. Fakat sana gelirken ıslanmış, üşümüş, daha ziyade hastalanmış. Görüyorsun ya kızım! İnsan, doğduğu günden öleceği güne kadar, sırf yaşayabilmek için ne istıraplara katlanıyor ve neler çekiyor. Bu fani hayatın meçhul manası bir türlü anlaşılamıyor, anlaşılamıyacaktır da... Yeni Neşriyat Havacılık Ve Spor Havacılık ve Spor mecmnasının 70 inçi sayısı her zamankinden daha zengin İntişar etmiştir. İçindeki yas lardan birkaçı şunlardır: Tayyaro in şaatının en yüksek mektebi, Tayyare gemileri, Tayyare kazaları hakkında bir Alman istatistiği ve birçok resim. Olimpiyat Mecmuası Olimpiyat spor mecmuasının 58 ünet sayısı, Avrupadaki muhtelfi fotograf muhabirlerinin İngiltere kupası, Fransa kupası ve Avusturya - Macaristan Bey- nelmilel futhol maçına aft olarak gön- derdiği gayri münteşir ve harikulâde resimlerle intişar etmiştir. Sayfiye Arıyanlar ! İstanbulun münasip bir sem- tinde yazlık bir ev İstiyorsanız; Ev sahipleri! Siz de evinizi mevsimlik olarak kiraya verecekseniz SON POSTA ya hemen bir ilân veriniz. Müşteri bulaca-

Bu sayıdan diğer sayfalar: