10 Mayıs 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

10 Mayıs 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ş TEŞENUZ ADT TTTT İ TTTT Y—E'.*v—îşfs.ı' TTT TEYE B PS ,dalalıklardan değildir. Ce enup Denızlerınde Bir Seyahat Macerası Altın Üç Serseri.. Üç Milyoner ] Kaptan Hul Şimdi Makarı Elinde İken Öldurmedıgıne Teessüf Ediyordu Muhakkak, Vı_urdan başka tenci Cekiyi de kendi fikrine iltihak ettirmiştir. En sonra söz söyliyen Hagton: — Herifleri yakalamadan ev- vel tahkir etmek, hatta şahısla- tmdan balsetmek bence beyhüde | yere vakit kaybet ir dedi.Şimdi | yapılacak şey yolumuzu bulup gel- | diğimiz yere dönmektir. Elimizde | bir pusla vardır. Eğer daima ayni | istikameli takip edersek bu mu- | hitten çıkmak güç olmaz zan- nederim. Nehir Şimalden Cenu- ba doğru akıyor. Şu halde bizim yapacağımız şey Garba doğru gitmek, daha doğrusu bu istika- mete yaklaşan izleri takip mektedir. Kaptan Hul: — Ben bu puslayı unutmuş- tum, diyerek elini cebine - saldı, kutuyu buldu, puslayı — çıkardı. Hep birlikte baktılar. Tam kar- şılarında bulunan iz dosdoğru Garba doğru gidiyordu. Tereddüde mahal görmeden bu iz üzerinde yürümiye başla- dılar. Şimdi içlerinde biraz ferah- lik duyuyorlardı. Fakat karşılaş- tıkları tehlikenin cinsini de ancak şimdi anlamıya başlamışlardı. Bu et- dikenli çalılık dört turaftan gelip geçen izlerile öyle bir sahaydı ki ceplerinde bir pusla — olmadığı takdirde içinden çıkmaları müm- kün değildi. | Yalnız... Takip ettikleri iz otuz | metre kadar Garp istikametinde devam ettikten sonra birdenbire sağa döndü, oradan da Şimale teveccüh etti. Kaptan Hul.bunü görünce: — Eyvah yine yandık, diye | bağırdı. | Tilman bu teessür nidasına: da gevezelik para etmez! Yegâ- ne şansımız yürümekten ibarettir. Bu takdirde mutlaka bu cehennemden kurtu- lur o zamanda mızı görürüz. muhakemesini gibi göründü, koyuldular. Fakat çok geçmeden karanlık çöktü. Önlerini göremi- yorlardı. ye devam ettiler. beş yüz metre ilerde omuzlarına Muharriri Stakpool ın Peşinde.. — 5$ — Sabahtan beri, öğle yemeği için verdikleri mola müstesna olarak yürüyorlardı ve ilk zamanlarda yorgunluğa — karşı kyndılrnm | besliyen Üümit, şimdi ümi tahavvül — edince, — aksülamelini W dehşetli bir yorgunluk — çöktü. | şöyle böyle, fakat | | Makar ile hesub- Bu son cümle kaptan Hul'e biraz iade eder | tekrar yürümiye yordu. ilman izin kenarında, düş- müş bir ağacın yanında durdu: — Biraz dinlensek fena olmaz, dedi. Burada çırpi - dolü, ateş te yakarız. Buna rağmen yüvüme- e çalı Yalnız.. Üç ( Arkası var) erkesin tedarik edebilmesini teminen SATİE Buz dolapları çın yapmakta olduğu veresiye muamelâtını 018 AY VADEYE çıkarmıştır. Fiatı: Modeline göre 525 liradan başlar Elektrik Şirketi markası ne | dokuz açmak, heyecan ve hirsile “di olursa olsun, buz dolabına sahip Mmüştertlerine /, 15 Tenzilatı ıcap ettiren hususi bir tarife tatbik etmektedir. — Durmak faydasızdır. Hay- WERD Mevkünin letafeti ve suyunun tesiri şifabahşası ile meşbur. € di yürüyelim, cümlesile mukabele etti. Yürüdüler, Takip — etmek'- | oldukları izin Üüçe ayrıldığı L. noktaya kadar yürüdüler. Bu yeni izlerden bir tanesi Garbe doğru gidiyordu. Onu ibtiyar ettiler. Fakat bu iz de kısa bir müddet | sonra bir dönemece vardı, ora- dan cenuba tevcccüh etti. Tilman | şimdi alnında ter damlalarının biriktiğini bissediyordu. Bu çalılık #sabada, açık, kubbesiz — dehli en büyük tesir, kuvvei maneviyeyi kırması idi. Kaptan Hul bir hiddet hare- | keti esnasında elinde tatmakta ol- duğu puslayı fırlattı, pusla yirmi adım ötede bir çalılığa düştü, bir dikene takılı kaldı. Kaptan Hul şimdi ellerini göğsünün Üzerine kavuşturarak duruyordu, Tilman ile Hagtonda | yekdiğerine — bakışıyorlardı. Bu, bir saniye sürdü Ti- | man giderek puslayı aldı. cebine koydu. Kaptan Hul dördüncü ve gö- rünmiyen bir muş gibi yar: — Bu oyuna diyordu, de - bir türlü affedemiyorum. Herifi ya- | kalıyayımda sonra derisini yüzme- | den sahvereyim, bu, yapılır. bu- sonra şahsa hitap ediyor- | kendikendine söyleni- alışamıyorum, kendikendimi Tilman onu kolundan tuttu: — Geliniz, dedi, Bu dakika- 1 mayıstan eylül nihayetine kadar GÖNEN KAPLIĞALARI Hastaları, mümasil Avrupa kaplıcalarına gitmekten müstağul kılacak bir. dere- eei mükemmel tedir. bilhassa eski ve yeni comatızma. alelâmum mafsal ağrılarile sinir rahatsızi »i tamamen tedavi eder. Bir çok doktorlarımızın tavsiye ettiği Gönen Kaplıcaları, her türlü esbabı istirahati cami otel ve ikamethaneleri olup üeretleri mütedlidir. P Hergün Bandırma'ya otobüs ve otomobil vardır. DiŞ TABİBİ ALi RiZA FEYZULLAH ANKARA: BALIKPAZAR CADDESİ: No. 5 TELEFON 1096 İstanbul Vilâyeti Muhasabe Müdürlüğünden : Sakit Hükümet zamanına ait borçlara mukabil kanünu mucibince deyin ilmühaberi alan eshabı matluptan aldıkları deyin ilmühaberi muhteriyatım henüz mahsüp ettirmemiş veya deyin ilmühaberinde bakiyyei istihkakı kalanlarla : 926 senesi Mayıs nihayetine kadar müracaat ederek yedine müracaat vesikası almış ve fakat her hangi bir sebeple alacağı benüz deyin ilmühaberine raptedilmemiş olan eshabı matluptan deyin ilmühaberi alanlar deyin ilmühaberile alamıyanlar da ellerinde mevcut olması lâzımgelen müracaat vesikası 932 mayıs gayesine kadar bulundukları mahal Malmüdürlüklerine ba istida müracaat Defterdarlığı mahsubu umumi ederek atiyen çıkacak talimatname mucibince hazine tahvili almak Mayıs 932 gayesine hazine lehine sakit için ellerine birer kadar numara pusulası almaları müracaat etmiyenlerin alacakları da olacağı ilân olunur. SÜ - DO -RONO P-ERİEM TERLEMEYE MANİ OLUR. | terkeder, dedim. HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Muharriri : Sabah TANGO! Anlatıyordu: — Öyle dudak bükme, sa- İ bırsızlanma, hepsini anlatacağım. Eğer sen de beni tanımazsan, Hani hayatta dört ayak üstüne düşmüş adam- lar vardır ya, işte ben bunların şahıyım. Benim hayat ve hare: üç kuvvet tarafından edilmektedir Ya bir kadımn esiri olurum, onun ihtirasları, şüpheleri, yalanları ve hayallerile kendimden geçerim. Ya, bütün mukadderatımi bir vis- ki veya rakı bardağının iradesine bunun neşeli, gülünç, iğrenç ve feci bütün neticelerini tabil karşılarım. Yahut ta bir floşa kare çıkarmak, bir sekize se — tanımaz. ketlerim idare azizim: kavrulup yanarım. O gün artık İstanbuldan ay- rılacaktım. Ankaraya gıdı)ordum Bitkin adımlarla istemiye istemiye Haydarpaşa garına doğru yüri yordum. Vapurdan çıkan yolcu- ların bir kısmı telâşsız. ve endi- | şesiz Erenköy trenine gidiyorlardı. | Bunların arasında Lâmiayı görün- | ce beynim attı. Bütün taravet ve | haşmeli ile kalabalığın gözlerini kamaştırıyordu. Hemen yanaştım, hürmetle: — Bonsuvar Hanımefendimiz! Tebessüm ederek cevap verdi. Tatlı tatlı anlatıyordu: Beyoğlundan — dönüyormuş. Babası ameliyat olmak üzere V yanaya gitmiş. Yanımdaki ha- malı görünce sordu: — Ne o yolculuk mu var: — Evet Ankaraya gidiyorum. Çıldıracaktım. Ne vakittenberi görsmediğim Lâmia karşıma çıktı. Babası viyanaya gitmiş bulunsun, Ankaraya hareket etmeme bir sa- at kalmıştı. Tali, benimle alay ediyordu. Lâmiayı bu anda kar- şıma çıkarıyordu. — Ani - olarak kararımı verdim, seyahatten vaz- geçtim. Çam sakızı gibi yapışa- caktım. Fırsat bu fırsattır dedim. Malüm ya; bizim san'at böyledir. Emek vereceksin, bekliyeceksin, | müstağni duracaksın. Fakal fırsa- ti buldün mu, hemen kavrıyacak- sın ! Hiç tereddüt etmiyeceksin.. Kendimi evine yemeğe davet ettirmek isliyordum. O, olmaz, yolcu yolunda gerek diyordu. Bütün israrım boşa gitmişti: — Allaha ısmarladık, bir da- ha görüşürüz dedi. — Fakat Beyefendimiz daima ameliyat olmıya gitmezler ki... Ayrıldık... Bavulları bıraktım. Bir otomo- bile atladım. Ver elini Erenköy... Lâmia —Hanımefendinin hiz- metçisi beni salona aldı. Bir aşağı bir yukarı dolaşıyordum. Fıkır fikir gülüyor, kahkahadan katılıyordum. Ankaraya gittiğimi zannediyordu. Biraz sonra beni görünce şaşıracaktı, koltuğa gö- müldüm. Bir sigara yaktım. * Telâşla kaşan kadın iskarpin- lerinin çıkardığı yaklaşıyordu. merdivende gürültü — gittikçe Salona delice girdi. — Aşkolsun... Hani Ankaraya gidiyordunuz?. Bu sürpriz hoşuna gitmişti. — Peki Ankaradaki işiniz ne olacak? Adam sen de, der — gibi sağ gözümü kıstım, dudağımı büktüm, kolumu şöyle bir hava- da salladım: Hanımefendimizde — yiye- ceğim bir akşam yemeğine bü- tün istikbali feda ederim! İşi şaklabanlığa vurmuştum. Deli dolu konuşuyor, tuhaf şeyler anlatıyor, onu gülmekten katıltı- yordum. Yemekte yanımızda hizmetçi vardı. , Çok uslu dürdüm. Hep ciddi meselelerden bahsettim. Ce miyeti Akvam — içtimalarından, küçük itilâftan, heyetlerin nut- cundan bahsettim. Hizmetçi kahve - fincanlarını ahp gittikten sonra bir sandalya ildım. Dizinin dibine oturdum. Sesime ağlar gibi bir tavır vererek — aşkımdan, — sevgimden bahsetmiye başladım. O oralı değildi. Çok ciddi duruyordu, hissi şeylerle, yalvarmalarla aş- kımı — anlatamiyacaktım. — Cezri hareket lâzımdı. Ayağa kalktım. Omuzlarımı kaldırdım, Ellerimi pantolonumun cebine , soktum. Suratımı astım ve — başımı önüme sarkıttım. Melânkolik bir âşık gibi, dü- şünmiye — başladım. Belki on dakika bu — vaziyette — kaldım, onunda canı - sıkılmıştı. Kalktı. Gramofonu açtı. Bir tango koydu. Nefis tango ikimizde de ayni arzuyu doğurmuştu. Ben müstağ- ni duruyor, teklifin ondan gelme- sini bekliyordum. Birdenbire başladı: — Nedir bu suratl.. kabalıkl.. Dansederken neden darıldığı- mı soruyordu. Ben ayni haziti sesle: Bu ne — Seven bir adamın sevgisi ni anlatamaması... Yarabbim... Seviyor, fakat 'ınlışılmıycır. di- yordum. Dans bizi biribirimize iyiden iyiye yaklaştırmıştı. Artık samimi konuşuyorduk. Maskelerimizi çe karmış, sevgimizi yeminlemiştik. —- - p Erkek ve kadınlara mahsus ökçeli ve ökçesiz yazlık keten ayakkabıların En sağlam ve en zarif “Kurt,, markalı Ayakkabılardır. Bu ayakkabıları Fiat da hemen Hemen — yari elcadiler — ber yarıyadır. halde — bir kera görmeleri —meafnekleri — iktizasındandır. Avrupa'dan gelen tenis ayakkabılarından farkedemczsinliz. Muhtesem — halkamız ve mektepli Her kavafiye — mağazasında “ Kurt ,, yazılı ayakkabiyi arayınız.

Bu sayıdan diğer sayfalar: