10 Mayıs 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

10 Mayıs 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A S0T Kaf? Bugünün Romanı Mehtap, Şamilin Hayyamı Öldürmesine —a aa v 2 u Mâni Olmıya Çalışırken Diğer Taraftan Nâsır Da Nizamülmülkün Sarayına Tırmanıyordu! Her hakkı mahfuzdur. Safo ( Mohtap ) sözüne devam etti : — Hatırımda kaldığına göre bu yarayı beni kurtarmı almıştın.. Henüz küçü , sen | bu faziletkâr için de birkaç yaş büyüktün. O zaman | köyün çobanı idin. Bir gün ko- yunları otlatmiya götürürken beni de yanına almıştın.. Öğle sıca- gında bir ağacın altında uyurken insan avcıları gelmiş beni avlamı- ya teşebbüs etmişlerdi. Gürültüye ikimiz de uyanmıştık. Fakat iki- miz de çocuktuk. Atlarından in- miye bile lüzum görmiyen bu siyah kalpaklı adamlar, beni yerden kapıp atın üzerine kaldı- rirken — sen, rağmen büyük bir coesaret gös- termiş, haykırarak ve ayaklarıma | sarılarak beni bırakmamak iste- miştin.. O zaman, bu hainlerden biri, kılıcını çekmiş, senin koluna vurmuştu.. Ben, feryat ederek kaçırılırken yalmız bir şey - gör- | müştüm ki: o da yerde çırpınırken çıplak kolunda açılan bu derin yara... Şimdi Şamilin hayreti birden- bire meserrete tebeddül etmişti Hemen kardeşi Safoya sarıldı, ağlıyordu. — Kardeşim, Safom... Seni bir daha görmek kısmet clacak | mıydı ? bütün çocukluğuna | | kadar beşeriyetin ihtirasları dindirmek... | imsanlara mes'ut bir hayat yaşat- Fakat Safo, onu yavaşça itti. | geri çekildi. Şamili czen, titreten bir hareketle: — Fakat evvelâ cevap Bu hançer nedir? Bir'az evvel burada görüştüğünüz adam kin- dir ? Şamil, fena halde bozulmuştu. Bu es- Ver. bir an mütcreddit kaldı. rarın Safo tarafından öğrenilinesi onu o kadar âdeta bütün vücudü titciyordu... sarsmıştı ki, Şimdi kardeşi, vazifesine mâni | olmak istiyordu. Şamil titriyerek gendine geldi. En derin bir gayz ve gazapla kaşları çatıldı. Şedit bir hareketle bir adım geri çeki- lerek haykırdı: — Safo!.. Benden hiç birşey sorma... Hükmü kader, yerine gelmelidir. Safo sordu: — Söyle, kâmin mukaddera- tından bahsediyorsun ?... 4 Şamil, elile üst katı gösterdi. (Bu hareketile, üst katta yatan Hayyamı kastediyordu. | ee O zaman Safo, bir çılgın gibi onun üzerine atıldı. Şamili en;el:' alamak istedi. Herşeyi, kar- S:'"liği unuttu. — Fakat Şııul karşısında bir heykel gibi hissiz ve Camit duruyordu. Safonun şiddeti yavaş yavaş sükünete münkalip oldu. Ellerini Şamilin omuzlarına koydu. Yak vararak sordu: — Niçin.. Niçin onu öldürmek istiyorsun?... Senin ve benim ha- yatımı, esaretin zillet ve e- tünden kurtaran.. bize en hür im- sanlar kadar saadet hayatı yaşar tan ve dünyada hiç kimseye en küçük fenalığı dokunmamış olan — . adami niçin “öl- Üürmek istiyorsun?.. Şamil kaşla çatarak sordu: — Sen bu adamı seviyor mu- | sun Safo... Safo cevap verdi: — Evet.. Ben bu adamı sevi- Çünki bu adam, büugüne hissettiği isli- yorum... rabı silmek, mak için en âli düsturlari vazedi- yor... Evet, ben bu adamı sevi- yorum.. Çünki bu adam, yalandan, riyadan, insanlara zulüm ve haka- ret etmekten hoşlanmıyor... Onun için ben bu adamı o kadar sevi- yorum ki, ben ölmeden evvel ona ne senin, ne de bir başkası- nın, parmak ucuyla bile dokun- mıya muvaffak olacağını hiç zan- netmiyorum... * Safo ile Şıxı.xiîbu mücadelede devam ederlerken — vezir Niza- mülmülkün sarayında da şu vak'a cereyan ediyordu: Nizamülmülkün yatak odası sarayın harem dairesinin bir kö- şesini teşkil ederdi. Gecenin derin âüküneti içinde bir adam, yılan gibi kıvrıla kıvrıla köşe taşlarına basarak duvara çıkıyor ve Vezirin peceresine tır- manıyordu. Bu adam Nâsırdı. — Nâsır, pencere — hizasına kadar yükseldi. Pencereden içeri- ye göz gezdirdi Vezir, odanın ortasında üst üste konulmuş şiltelerden mürek- kep yüksek yatağında müsteriha- ne uyuyor, baş ucunda yanan tek mumlu şamdandan odaya hafif bir ziya süzülüyordu. Nâsır bir müddet odayı tet- Yazan: A. R. kik ettikten sonra, pencere per- dokunarak — yandaki odanın penceresine geçti ve elile pencereyi zorlıyarak açtı. Nâsır bu odaya girdi. Yürüdü. Vezirin odası ile bu oda arasın- daki kapı, ipek bir perde ile kapalı idi. Perdeyi yavaş yavaş kaldırdı, — vezirin odasına gir- di.,. Süratle dolaşarak vezirin başucıma geçti, üzüntülü bir na- zarla vezirin yüzüne baktı... Ve- zir, müsterihane uyuyordu. Bir ucu kayan yorgan, vezirin göğ- vazlarına sünü de kısmen açık bırakıyordu. | ( Arkası var) — Hergün Bir Rübai: eli — eeei İd | z e E İ Ç « ” | y GA e f ',—iı_'ıı,',:(.ı//p—_-(k_/" _..»*.:L'JİÜ/.,; U G Bir adam, bir fahişeye dedi ki: — Sen, sarhoşsun.. Ve her an bir başka adamın tuzağına tutuluyorsun. Fahişe de ona cevap verdi: — Ey Efendil.. Benim hak- kımda söylediklerin doğrudu. Beni nasıl görüyorsan ben öyleyim... Fakat; acaba sen de göründüğün (Yani, zâhiren namuskâr bir adam gibi Üyorsun amma, bakalım hakikaten öyle misin?) Resminizi Bize Gönderiniz, Na Ü GÜYi y Size Tabiatinizi Söyliyelim... 22 HİLMİ B.: Aculdür. İşinden ayri şeylerle meşgul olmak istemez. Bazen tok sözlü olur, Muamele sine hile ve riya karıştır ma sını beceremez. İd- diacıdır. Bo- ğazını — sever, elbisesine dik- B SE h: a ' kat ve hüsnü istimal eder. FUAT Ef.; Acul ve atilgan- dır. Muamelâ- tında müşkül- pesent davran- ç0 maz. Uysallı- ğa ve anlaş- mıya tema gıiı. Aıg —) daşları — tara- | findan sevilir. Elinden iş gelir. Kafasını fazla 23 LÜTFİ B.; Ahlngandır. Ça- buk müteessir olur. İşlerinde sür'ati ihtiyar eder. — Bazen inatçı — olur. Gülmesi bol- dur. — Sükütü değildir. Ko- nuşur. — Alayı ve şakayı se- ver, arkadaş- lığı sıkıcı aeğildir. z M, F. Hanım; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Şık ve mağ- rurdur. Sevgi temayüllerini izhar- da çok müslağni ve müşkülpe- sent davranır. Büyüklüğü, kibar- hğı sever, elinden iş gelir fakat çalışmaktan sıkılır. Sinemayı ro- manı ve heyecan veren şeyleri sever. Fotoğraf Tahlil Kuponunu 1 inci Sayfamızda bulacaksınız. | yazılmış olan mektubuna, ben de hakiki | külmek | hen, bundan kaçıyorum. Onun | lüm. Halbuki bunlara ne | var ?.. Hikmet, hemen haber verirler, Amma, başkaları hakkında bal — bol söyleyiniz, — istediğiniz kadar dedikodu yapınız.. Bunun ehemmiyeti yok.. Dedi. Doğrusu bu nasihat ilk günü pek tuhafıma gitmişti. Günler geçtik Burada (cırt...) deseniz müdiri umumiye , bu adamcağızın sözlerine hak vetiyorum.. İş!er, | zaten az. Bizim odada sekiz kişi oturuyor ve çalışıyoruz. Halbuki hepimizin işini top- lasalar, çalışkan bir adam, ferah ferah dört beş saatte biliriverir. Birçok — daktiloların elinde, örgü işleri. Oturdukları yerde hem çene yarıştırıyorlar, hem de iş işliyorlar. Ben de bunlar — gibi yapıyorum. Yalnız el işi yerine, bol bol kitap okuyorum. 22 Teşrinisanl Bugün Hikmetten bir mektup aldım. İşlerinin çokluğundan do- layı beni görmiye gelemediğinden müteessir olduğunu söylüyor. Şu- | rada doğrusunu itiraf etmek lâ- zımgelirse, ayni teessürü ben de his- sediyorum, Fakat, bunu Hikmete bildirmek istemiyorum. Hikmetin çok ince hislerle eğer hislerimle cevap versem, işin başka mecralara dö- ihtimali var. Halbuki için basit bir cevapla — iktifa ettim. Ne bir fırsat bularak gelip beni görmesinden, ne de benim onu görmiye çalışacağımdan bah- setmedim. Ağrısız başıma, paçavra sar- mak fikrinde değilim. Bir mülâ- katı, diğer bir mülâkatın ve onu da Üçüncü ve dördüncünün takip edeceğini biliyorum. Bu mülâkat lar sıklaştıktan sonra, netice ma- pek çok - hoşu- ma gitmekle beraber onunla bir maceraya girmek fikrinde değilim. Şayet böyle bir maceraya gi- rişirsem, bunun (meşru) bir neti- iran edeceğine eminim. bu meşruiyet, acaba bizi mes'ut edebilir mi?.. Hikmet gibi dan koşturmak sırrına agâlı olan erkeklerle izdivaç etmek, doğrusu bırlı, çok tabammüllü bir. kadın olmalı ki ona karşı gözterilen temayülleri hazmedebilsin.. Son- ra, benim —hayatımın — romanı da buna bir engel teşkil eder. İyisi mi? Uzak yaşamak; ©- nun yalnız kalpteki muhabbetin- den zevk almak... Bu, daha iyi... * Bugün çok tuhaf bir şey oldu. Bütün arkadaşlar, öğle yeme- gine çıkmışlardı. Biz odada baş- kâtip Nasuhi Beyle yalnız kal- mıştık. Hem yemek yiyor, hem konuşuyorduk. Ben, işsizlikten, boş — oturduğumuzdan — şikâyet ediyordum. Başkâtip: — Ne beis var, Karşıkarşıya oturuyoruz, güzar oluyoruz ya... Demez mi?... Elimden — çatalı bıraktim ve genç, güzel, her kadını - arkasın- | temaşa ile dem- | | | | | | bu lüzum | kolay bir. şey değildir. Çok sa- | gayri ihtiyari tım. Çü olan ve - rı için, bir kahkaha bas- altmış beş yaşında kimin »batıe kullanılan « ihtiyarın, tamam sekiz tane torunu olduğunu söylüyor- lardı. bilmem bu — işte Benim kahkaham, onu şaş:rçı, Tak anladı. Kendimi mazur göstermek yanık yanık içini çekerek: ş — İhtiyar olsam da tazedir, Diy baktı. İlâhi Başkâtip Bey... Şu koca idarede, siftahım senden başlıya- cağını hiç ümit etmezdim. Bravo iyi cesaret doğrusu... vaziyet için, gönlüm mırildandı. ve önüne 25 Teşrinisani Bugün, beni çok müteessir eden bir hâdise oldu. Müdiri umumi, eski bir rapo- run kopyesini istemiş. Bu iş, bana havale oldu. Raporun suretini çıs kardım. Götürdüm. Kendisine verdim. — Her nedense rapo- ru pek mühim bulan müdiri umu- mi, bunu bizzat kontrol etmek istedi. Beni karşısına oturtu. Bex okuyorum, o da dinliyordu. Kapı vuruldu. İçeri memur- lardan biri girdi. — Beni istemişsiniz efendim. Dedi, Müdiri umumi, elindeki poru bir tarafa bıraktı. Önünde- ki yığın yığın evrakın aras ndan. bir kâğıt çıkardı. Evvelâ kâğıda baktı ve sonra o memura bir ta. kım sualler. sormıya başladı. Bu ra- | sualler tevali ettiği gibi titizlenen memur, kısa kısa cevaplar veri- yor; fakat bötüu halinden artik sabrınm da tükendiği hissedili- yordu. Müdiri umui, şımarık ve per- vasız bir vaziyetle, dik dik me- murun yüzüne bakarak: — Görüyorsunaz ya.. Hakkı- mnızda — nasil - tabkikat — yaptım. | Şimdi, bir harcırah meselesinden fazla para aldığınızı söylüyorlar, buna ne diyeceksiniz? Dedi. Memur, kalben hisset- tiği teessüre rağmen yine ilidalle cevap verdi: Efendim; — evvelâ — ilk sorduğunuz — suallerin resmi bir işle hiçbir. alâkası yok- tu. Sonra, aile hayatım hak- kında da tahkikat yapmak ve bunu bir tehdit makamında kul- lanmak hakkımı haiz değilsiniz. Aldığım para meselesine gelince: bunu resmen benden sorarsınız. | Santimi santimine hesap vermiye hazırım. Beni çok iyi bilirsiniz ki.. Müdiri uumumi, derhal aza- metle onun sözünü kesti. — Ben, sizi hiç bilmem. Sa- dece vazife dolayısile... Bu defa da memur onun sözü- nü kesti. Artık zaptedilemiyen bir öfkenin verdiği bir cür'etle: — Siz beni çok iyi bil niz.. Hatta o kadar iyi bilirsinizi Ma Eğer beni « iniz unutturdu izah etmiye haz s bugünkü mev- — se, onuda size rım. Fakat... ( Arkas vaz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: