8 Haziran 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

8 Haziran 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

aa —— —— İo Sayfa SON POSTA Hııırııı 8 Cenup Dersürrale Bi Seyahat Macerası Altın Pe şinde.. Uç Serseri.. Uç Milyoner Bu fikri digerleri de — tasvip “ettiler. Fakat tam yola koyula- cakları sırada kaptan Hul ortaya bir itiraz çıkardı: — Benim fikrime bakarsanız, dedi, ben bu altını burada nö- betçisiz bırakmayı doğru bulmu- yorum. Korkak ve müvesvis de- gilim amma altinı başı boş bırakmak hoşuma gitmiyor! Tilman : — Kim dokunur defineye ? dedi. Kaptan Hul: — Belki hiç kimse, dedi, fakat ne olursa olsun burasını boş bırakmak hoşuma gitmiyor! Hagton münakaşayı kısa kesti: — Siz gidiniz, Şaya ile ben burada nöbet bekleriz! — O halde t iş görürüm. ben de rahat Tilman ile kaptan Hul sepeti ularak gemiye — gittiler, orada kaptan Hul — Altınların mühim kısmını kamaraya koyalım, üst tarafını ambara yığariz; dedi. Hepsini birden güvertede gözümün önün- | de bulundurmayı tercih ederim amma kabil değil.. Kaptan Hul bu cümleyi söy- liyerek salona inen merdivene teveccüh etti. Tilman da aşağı- dan Kaptan Hulün sesini işi- tince bir saniye durdu, sonra elinde tuttuğu sepeti bırakarak merdivene atıldı. Kaptan Hul aşağıda Cekinin cesedini gör- müş, hayretinden dona kalmıştı. Tilman da bu manzarayı görüzce: — Aman Allah:m, diye ba- gırmaktan kendini alamadı. Kap- tan Hulün ilk dakikada hissettiği hayret şimdi zail olmuştu. Cese- di yakından muayene etti: — Kafasını koparmışlar, dedi. Bu işi mutlaka Makar yapmıştır. Size söylememiş mi idim? Tilman © derece şaşırmıştı ki, bir dakika cevap veremedi. Kaptan Hul devam ediyordu: — Fakat acaba bu işi nasıl yapmış? Bunu ancak Allah bilir! ortada kan yok, yara yok, adamın sadece boynunu kırmış- lar, başını ancak derisi tutuyor. Fakat — imerdivenden düşerek bu hale gelmiş olması da mümkün- dür. Maamafih ben buna fazla ihtimal vermem! — İhtimal Makar bu işi çatal sakallı adamın yar- dımı ile yapmış, sonra onu da öldürmüştür. Kaptan Hul çok sakin, âdeta bir teşrih hocası gibi söylüyordu. Nihayet: — Şimdiki halde yapılacak İş cesedi mümkün olduğu kadar sür'atle çıkararak denize atmaktır, dedi. Fakat bunun için bir pa- langa İlâzım! Direğin zincirini çıkararak buraya getirelim! Bu fikri derhal tatbik ederek cesedi çıkardılar, göle attılar. Bundan sonra da altını taşımak için bir yelken bezi bularak de- finenin yolunu tuttular. Adalet.. Hgaton ile Şaya yalnız kul- odıkları zaman yanyana oturdu- lar. Dünyada hayatının bütün emellerini tahakkuk ettiren bir adam varsa o, mutlaka Hagton- Stâkpool -S —- | Kaptan Hul İle Arkadaşı, Zenci Cekinin Nerede Olduğunu Nıhaye Anladılar | gördüğünüz şeyi dur. O derece mes'uttu. — Yarı kazılmış olan çukuru genç kadına göstererek: — Şaya, dedi, biz buraya bu bulmak - için gelmiştik. Maksadımız hasıl oldu. Şimdi geri döneceğiz. Benimle beraber gelmek istemez misiniz? Şaya gülümsedi, annesini sev- mezdi, Hagtonu gördüğü dakika- ya kadar aşkın ne olduğunu da bilmezdi. Delikanlıya döndü ve cevap makamında — dudaklarını uzattı. Fakat birdenbire lilrcdî, ııııldıı bır son işitmişlerdi. Bu ses kendilerini çağırır gibiydi. Ayağa kalktılar, Şaya: — Bu, Sajinin sesidir, dedi. Ormana birlikte gittiğimiz zaman beni böyle çağırırdı. Şaya bu sesin titremesinden sahibinin müşkül bir vaziyette olduğuna hükmetmişti, Ayni tarz- | da cevap verdi, sonra: — Gidelim, bakalım, ue var ? dedi. ( Arkası var) On Yaşındakı Suvarı Nedret Hanım İstikbalin | Meşhur Amazonudur Nedret Hanım beygirine manla atlatırken Sipahi Ocağının tertip ettiği atlı müsabakaların sonuncusu ge- çen cuma yapılmış, 6 gün alınan neticeleri ertesi günü kısaca kay- detmiştik. Bu arada — müsaba- kaya girenler arasında bulu- nan küçük bir. binci, — atile birlikte gösterdiği muvaffakıyet- lerle, herkesin olduğu gibi, bizim de nazarı dikkatimizi celbetmiştir. Bugün bu genç binici ile gö- rüşüp konuşmıya muvaffak olduk. İstikbalin, şüphesiz ki en ilerde | bir amazonsu olmıya namzet bulu- | | kısa nan bu Türk yavrusu henüz on üç yaşındadır. ve ismi Nedret Hanımdır. Bu küçük sipahimiz binicilik merakını ve benüz çok olan mazisini bize şöyle anlatıyor: “ — Bende at hevesi ve bi- nicilik merakı çok küçükten baş- ladı. Hoş, şimdi de büyük deği- lim yal, O zamanlar Çamlıcada oturuyorduk. En küçük fırsatta bahçeye kaçar, çok sevdiğim at- lara, bahçıvanlara yalvararak bi- nerdim. Sonra ağabeyimin vazi- fesi dolayısile, belki atı | | son haftanın hanımlar | sını ve çok se- | ven benim dualarımla atı bol bir | yere gittik. İlk günler her akşam mektepten eve gitmezden evvel süvari zabitlerinin binişlerini, hare- ketlerini seyrederdim. Geçen sonbahar müsabakala- vi benim ilk çalışma günlerimi teşkil etti. O zaman ehemmiyetli dereceler aldım. Atı sevmem sualine gelince., Hep arkadaşlarım artist kartları toplarlar. Ben de güzel at kart- ları biriktirirdim. Ata binmediğim gün içimde bir sıkıntı başlar, Fakat atıma birkaç mania atla- tınca sıkıntım ve hastalığım dere hal geçer. ,, Küçük süvari mahcup ayni zamanda gülüyor. Kucaklarında üç haftanın birincilik ve ikincilik hediyeleri var. Birinci hafta ha« nımlar müsabakasının birinciliği ona güzel bir fotograf makinesi, ikinci haftanın birinciliği bir gü- müş kalem, erkekler ikinciliği bir gümüş nihaye birinciliği koldüğmesi ve | Sipahi Ocağının büyük bir kupa-» birçok — hediyeler | daha kazandırdı. Küçük süvari tekrar söze baş- lıyarak rakipleri hakkında şun- ları anlattı: — Hanımlar arasında seneler biniciliği ile iftihar Melâhat İhsan H. yegâne raki- bimdi. Ben müsabakalarda reka- bet hissetmiyordum, Fakat “spor- da rekabet meşrudur ve birinci- lik benimdir,, diyen hanım arka- daşıma karşı da içimde bu hiş uyunmadı değil. Müsabaka günleri kazanmak için her Ççareye baş vurulunca ben de pek tabil bütün kudreti- mi sarfetlim. Erkeklere gelince, onlar ben- uzun eden | | kulaklarımın den çok — kuüvvetli HİKÂY YE Bu Sütunda Hergun Nakili: Esat Şefik KRİSTİNA Bir gün yolum bir Macar köyüne düştü. Bu köyün bir evinde bir gece misafir kaldım. Kristina Bu güzel sarışın Macar kızı bana hayatımın en tatlı heyecanını yaşattı. Ve bu- gün o, gönlümden çıkmıyan ezeli bir sevgi, zaman zaman kalbimi ısıtan bir güneştir. Dünyanın en büyük kuvvetile sevmek için ay- lara, senelere ne İüzum var.. Âdem oğlu birkaç saat içinde, hatırası yıllarca silinmiyen kud- retle sevebilir. Kristina, babası ve ben otu- ruyor, tatlı tatlı konuşuyorduk. Kristina bir aralık: — Biraz erken gelseydiniz görürdünüz, dedi. Bugün milli bayramımız vardı. — Vah vah görmesini çok im, Matmazel,.. Artık bit- — Hayır bitmedi. Bu gece Âşıklar bahçesinde eğlence var.. Babası gelmedi. O gün çok yoru- muş, halsizmiş. Âşıklar bahçesine Kristina ile beraber geldik.. Bu- rası geniş ve mahşeri bir kala- balıkla dolu idi. Küçük ağaçla- rın ve sarmaşıkların etrafını sardığı kameriyelerde genç er- kekler, güzel Macar kızları otur- muşlardı. Ortada bir orkestra Milli Macar havaları çalıyordu.. Kristina ile etrafı sarmaşıklı bir masaya da biz oturduk. —Kristina.. Köyünüz ne güzel, hele bu bahçe çok hoşuma gitti.. — Evet, dedi, bayramlarda burası gördüğünüz gibi kalaba- hk olur. Başka günler ise âşık- ların yuvasıdır. — Çok güzel, Kristina, sen de bu şirin yuvaya neşe saçan kuş- lardan biri misin? Güldü: — Ben buraya çok ender, canımın istediği zaman gelirim, dedi. Her Macar kızı gibi cana yakın, şen şuh Kristinanın ince ve zengin güzelliğine dalarak saatlerce konuştum. O, esatiri mabutlara sakiye- lik yapan aliheler gibi cazip bir eda ile önümüzdeki kadehlere şarap dolduruyordu. Küçük beyaz bir elin uzattığı kadehi dudaklarıma götürürken: — Bu, —memleketimizin en güzel şarabıdır.. diyordu. Dakikalardan beri en güzel ahenklere, hayatın en şiddetli | hazzını veren' terennümlere alişan | dibinde bir akar suyun — tathı — şırıltisıni, — hiçbir faninin duymadığı bir sesi din- liyordum. — Biz bu şarabı yeni evlilere riz. Sevgilisi (için can veren ölüleri bu şarapla yıkarız.. Susmuştu. Fakat ben onun sesini geniş bir mabedin duvar- larında akisler yapan, iniltileri loş dehlizlerde dağılarak mevcelenen bir keman sesi gibi elân du- yuyordum.. — Kristina dedim. Güzel arkadaşlar, Yalnız zannediyorum — heyecan onları sükünetle atlatmıya mâni oluyor. Son hafta son mânide ben de — beyecanlandım.. Hem atımdan düştüm, hem de birinci- lik şehir kupasını kaçırdım.,, Ktistinal.. Siz Mıur kızları ken- dinizi sevdirmesini, ve sevdikle- rinizi dünyanın en tatlı mestisi içinde yaşatmasını biliyorsunuz. Gözleri pek uzaklara dalmış, beni — dinliyordu. Sarmaşıkların üzerine asılmış kâğıt fenerler- den dökülen kızıl bir ziya yüzü- nü pembeleştiriyor, kımıldandık- ça saçlarında renk renk ışıklar oynaşıyordu. Devam ettim' — Kristina, siz Macar kizları uzaktan görenleri — koşturan, yaklaştıkça uzaklaşan bir serap gibisiniz. Sesinizde aşkın heye- canı var. Bu, birkaç dakikalık bir rüya gibi geçiyor. Fakat öyle bir raya ki bütün bir ömre de- ğer.. Dalgın gözleri — bulutlardan kurtulmuş bir güneş gibi parladı. İnce dudaklarında zarif bir. kıw- rıntile güldü ve bana şarap dolu bir kadeh daha uzattı. — Biz de bu anda birkaç da- kikalık rüyayı yaşıyoruz. değil mi? dedi. Ne yazık ki siz yarın gideceksiniz, bu rüya bitecek ve ben yine yalnız kalacağım. Orkestra bir Macar valsının finalini çalıyor, serin bir rüzgâr yüzümüzü yalıyordu. — Evet Kristina, dedim, bu rüya yarın bitecek ve belki bir daha yolum buraya düşmiyecek.. Fakat sana yemin ediyorum, bir gün hayatımı başka bir kadına bağlasam bile senin hatıranı kak bimden silemiyeceğim.. Ben ha- yatımın en büyük sözünü bir ma- car kızına verdim.. Kalabalık dağılmış, etrafımız- da kimse kalmamıştı. Biz de kalk- tık. Mehtaplı yollarda, uzaklar- dan gelen bir Macar şarkısın dinliyerek kolkola yürüdük.. * Ertesi sabah bu Macar kö- yünden ayrılıyordum, bağ yolu- nun sonuna geldiğim zaman ge- riye baktım. Kristina, bir ağacın altında bana el sallıyor, rüzgâr sarı saçlarını dağıtıyordu. Ö gün bugün, bu ayrılışın ebedi hicranı her an kalbimi kanatır. Yenı Aıı;rıyut Türkün Türküsü Amasyalı bestekâr A. Necati B. (Türkün türküsü) ve (Ateş olup sardılar) unvanlı iki milli marş bestelemiştir. SON POSTA Biyasi, Havadiş gazotesl Yevmi, ve Halk Jstanbul: Eski Zaptiye ıdare' Çatalçeşme sokağı 25 'Telefon —İstanbul - 20208 Posta kutusu: İstanbul - T4i SON POSTA AB 0 NE FİATİ £ Ecnebi KA AD 2700 KI. 1400 » 800 * 800 * Telgraf: İstanbu — 1400 7150 400 150 » 1 Sene 6AŞ 8 » ü ö Gelen evrak göri verilmez. Hlânlardan — mes'uliyot alınmaş covap için mektuplara 6 kuruşlu! Pul ilâvesi lâzımdır. Adres değiştirilmesi (80) kuruytur

Bu sayıdan diğer sayfalar: