25 Haziran 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

25 Haziran 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

25 Haziran - TİMÜRLENK SON - POSTA - Muhr HŞ -Ü “— Dur Silâhşor... Biraz Bekle! Şimdi Sana İstikbalini Göstereceğim !...,, Timur, Bütün Kâinatı Avucuna Almak İstiyordu — Kâfi. Nasihatine teşekkür ederim. Başını tehlikeye koyup yanıma kadar geldiğin için ben de sana birşey öğreteyim: Türkler masal dinlemezler. Sudan değil ateşten de çekinmezler. Ve merhametli - bir onun vücuduna yapışan göstererek sordu : — Bunlar seni rahatsız etmi- yor mu, acı vermiyor mu? Muzta- ripsen seni tımar ettireyim. — Biz acı bilmeyiz, acımayı biliriz. İşte bak, sana ve şu ka- labalığa da acıyoruz. Yarın göğ- sünüzü dövüp, saçınızı — yolup oğunmamak için dönmenizi söy- lüyoruz. — Bu öğüdü kimin namına veriyosun? — Hakkın, hakikatın, adale- tin ve insaniyetin namına İ — Bunlar bir çıplak adamın temsil — edemiyeceği — şeylerdir. Arkanda kim var ? — Arkamda Hindin ve Hint- Hilerin hakkı var. Sen o hakkı çiğnemek için geliyorsun. Doğru değildir, pişman olursun. Timur, biraz, gülümsedi: — Haneharap, dedi, şu söz- lerinle bana, Hindistanın Hintli- lere Tâyık olmadığını bir kere daha anlatmış oluyorsun. Hakkı senin gibi, çıplak bir adamın ağ- zile haykıranların bakkı sürün- mektir. Haydi, şurada dur. Kuv- wetin nasıl yürüdüğünü gözünle gör ve sonra hemşerilerine anlat ! Timur, elini kaldırıp hareket emri — verecekti., Fakat çıplak adam, itaat telkin eden hâkim bir sesle bağırdı: — Dur, silâhşor! Biraz bekle. Sana istikbalini göstereyim. Öm- rünün yazımı şimdiden gör, ona göre yürü. Senin olmıyan bir ye- re girmek günahtır, sana hiçbir fenalığı dokunmıyanları — öldür- mek daha büyük günahtır, bak- kın olmiyan şeyleri gasbetmek günahlardan beter günahtır. Bü- tün bu ağır günahları niçin işli- yeceksin, yarın gülmek için değil mi? Bakalın, sana gülmek mukadder midir? İstikbal? Bu bir tek kelime, kudretli cihangiri titremiye kâfi geldi. Yurtsuz ve yiyeceksiz dilencilerden Timur gibi şehin- şahlara kadar herkes, her düşünce sahibi insan, o kelimenin taşıdığı neçhuliyete karşı korku ile karışık bir zâf besler. O meçhuliyetin aydınlanmasını istemiyen hiçbir kimse yok gibidir. Çünki beşeri didinmelerin çoğu “ yarın ,, için hazırlanmaktan başka bir şey değildir. Bu hazırlıklar, umulmaz tesadüflerle bazan tebah olur ve parlak görünen istikballer, birdenbire harabeye inkılâp eder. Binaenaleyh her insan, kendi tavırla okları “yarın, ni görmek, anlamak ve | ? endişeden kurtulmak ister. Fallar, | Y9PTMAZ mısın remiller, cefirler, kehanetler gibi bu asrın ispirtizmeleri vesaireleri hep o ihtiyacın doğurduğu ma- lâyani meşgaleler ve nursuz me- şalelerdir! Timur, şarklan garba kadar bütün kâinatı avucuma almâk is- tiyen bir kumandandı. Hergün yeni bir harbe atılıyordu ve ner gece yeni bir harbin plânını kuruyordu. — Önünde, ardında; sağında, solunda birçok düşman- ları vardı. - Milyonlarca - halkı, emri altında tutuyordu. Bu adam- " ları kendi iradesine bağlıyan an- cak korku idi. Başkalarını kor- kutanların başkalarından kork- maları ise gayet tabiidir. Bu se- beple Timur da, daimi bir endişe, “ Yarın , kaygusu içinde bulu- nuyordu. Çıplak adamın o meçhul âlemi kendisine göstereceğini söylemesi üzerine birden bire heyecana kapıldı : — Ne âlâ, ne âlâ, dedi, yüz- geçliğin gibi bilgiçliğin de varmış. Fakat kara oğlan, aklını başına al, Hükümdarlara yalan söylem- mez ve herşeyi affeden hüküm- darlar, yalancıları — affetmezler. Dediğini yapamazsan diri diri derini yüzdürürüm. Hintlinin gözleri biraz daha parladı, ağır ağır cevap verdi: — Bana söversen iyisin. Çünki dövmüyorsun. Döversen yine iyi- sin. Çünki öldürmüyorsun. Öldü- rürsen yine iyisin. Çünki beni fanilikten — kurtarıyorsun. — Kör olmıyan göz için görmek ne ise fani için de ölüm odur, okadar tabitdir. Düşün ki — Allahlar bile — mahvolur. — Mahvolmıyan “ezeli sebep, tir. O, yıkar ve yapar! Tehdidin beni korkutmadı silâhşor! (* — İyi, çok iyi. F 'cat bu sör- ler, yalanını tuttuğum vakit deri- ni yüzdürmekliğimi menedemez. Onun için sana tekrar soruyo- rum: Dediğini yapabilir. misin, — Yaparım ve yapmak vazi- femdir. Çünki bu nehri geçersen b'ze felâket getirmiş olacaksın, ayni zamanda felâkete müstahak olacaksın. Bunu gözünle görmeni, insafa gelmeni isterim. V) Bugünkü Hint dini bu felsefe- ye istinat eder. Timur, gayrühtiyari, bir ür- perme duymakla beraber, yapılan vadin cazibesinden kurtulamadı: — Haydi, dedi; durma, hüne- Yini göster! Bütün ordu, Şahinşah ile çıp- lak Hintlinin yüzleşmesini seyre- diyordu, Onların ne konuştukları işitilmiyordu. Lâkin göğsünün ve kollarının kuru kemiklerine gir- miş oklarla gözlerde "mucizevi bir tesir ika eden şu etsiz vücut Sint nehrinden ve nehrin ileri- sindeki engin ufuklardan ziyade heyecan uyandırıyordu. Ordu bu çıplak adamda esrarlı bir hayat seziyordu ve o esrar kendi rublarına sızıyormuş - gibi tuhaf bir sarsıntı geçiriyordu. Çıp- lak Hintli, küdretli hükümdara neler — söylüyordu? — Vücuduna çakılan okların istirabini mi hay- kırıyordu?.. Duruşuna göre mus- tarip değildi, müşteki değildi. Ordu, onun yara acısı duymadı- ğını pekâlâ — görüyordu. —Asıl gözlerini kamaştıran — keyfiyet, Hintlinin. hükümdar ile müsavi görünmesi idi! —Adamın başi dikti, kemiklerle ve üçte okla bezenen lâgar vücudunda küçük bir inhina görülmüyordu. Ordu, zaaf içinde ve çıplaklık içinde yükselen — bu haysiyetli - varlığa yavaş yavaş meftun — oluyordu. Onlar, ©o — muharip — askerler, yıllardanberi — herkesin Timura karşı boyun - kırdığını, — ulcaşıp eğildiklerini, hatta yerlere kapan- dıklarını görmiye — alışmışlardı. Çiplak bir Hintlinin pervasız bir sükün ve bariz bir vekar içinde Şahinşah ” ile muhavere, yahut münakaşa etmesini temaşaya ve hayrete değer bir hâdise olarak telâkki ediyorlardı. Timur, son sözünü söyler söylemez çıplak adam, bir adım ilerledi: — İn! -dedi- yere in. İstikbal, at üstünde görünmez! (Arkası var) ı Bıı;ıran Ve P—ara Fac;';sı (Genç Fransız Meb'usu Bu Namda Bir Eser Yazdı i ! Fransız parlâmentosunun en genç meb'usu M. Remon Patnotr mali ve iktısadi meseleler hak- kındaki ihtisasile şöhret — bul- muştur. Bu genç meb'us mali işler- deki ihtisası dolayısile Heriyo kaâbinesinde Başvekâlet Müste- şarı — olmuştur. M. Remon Patnotr, “ Buhran ve para faciası ,, isimli bir eser nazmıştır. Bu eser birtakım yeni- likleri ihtiva etmekle beraber, en şayanı dikkat tarafı para buhra- nına medar olacak kısmıdır. Mü- ellif, ticaret sanayi ve maliye mu- amelâtında yalnız altın vahidi kı- yasisine müracaat edilmeyip gü- müş paranın da tediyat hususun- da istimalini tavsiye etmektedir. Altın ve gümüş para birlikte kullanıldığı takdirde gümüş ma- denlerinin kıymetinin artacağıni ve dolayısile dünya — üzerinde bir faaliyet başlıyacağını, hem de muamelâtı nakdiyede bir bolluk görüleceğini yazmaktadır. Bu kitap Lozan Konferansı Resminizi Sokulmaz, müs- tağni davranır, herşeyi kolay- lıkla beğenmez, bazan dik ve | tok sözlü olur ve sözleri ba- tar. — Menfaat- lerini israf et- mez, başkala- -| rına kolaylıkla tâbi olmaz, Kadın ataktır. uysallık göstermez. mesailinde — kıskanç — ve E 65 TahsinB.: Ağır başlıdır. Hile, riya ve tabas- busu — becöre mez, tok söz- lüdür ve oldu- ğu gibi gö- rünmek isler, başkalarının fikir ve hare | ketlerine ko-, | laylıkla — tâbi olmaz, çabuk kızar, hiddet ve şiddet gösterir. Faza konuşmaz ve gülmez. u 59 Celâl Be Zekidir. Mizah mev- zularını — fazla sever, intizam kuyudatile hür. riyetini takyi yide — taraltar değildir, hür- riyet ve istik- lâlini fazla se- ver, usul ve merasimden hoşlanmaz, di- lediği gibi yaşamak ve hareket etmek ister. Sinema artistlerile alâkadar olür, bazı ahvalde tak- lide temayül eder. B Fotağraf Tahlil Kaponuna 11 inciSayfamızda bulacaksınız. Bize * * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... i Sayfa 9 ——.irei M. Remon Patnotr münasebetile Lozandaki bütün mütehassısların elinde görülmek- tedir. Bu genç müsteşar, Fransu- nın sabık Amerika sefirinin oğ- ludur. İktısat ve maliye tahsilini Amerikada yapmıştı. M. Patnotr taşrada birçok gazetelerin sahi- bidir. Gönderiniz, 54 Ankara M.NalmB. : Dikkatlidir.| 71 Ümit Güneş H.: ( Fotoğrafı- nın dercini istemiyor.) Tavrı ha- reketlerile kendini sevdirmesini bilir. Muhit ve muhatabı üzerinde sıkıcı ve soğuk bir teşir yapmaz. Sevgi temayülleri erken başlamış- tır, çabuk âlımır. ve gücenir vo kolaylıkla barışır. 49 Salim Ehdk.q Talebe Potoğra- finın dercini istemiyor ) Çalışkan ve ciddidir. Menfaatlerini yalnız nefsine hasreder. Oyuna eğlenceye rağbet etmez, kafasile muvaffak — olur, değildir. çalışmakta Pek mücadeleci 56 Salme H.: (Fotoğrafının — der- cini istemiyor.) Sokulgan ve güler yüzlüdür. Arkadaşları tarafından umümiyetle sevilir ve aranır, müs hit ve muhatabını sıkmaz. Daima neşeli kalmak ister, kederlerini hemen belli eder, müşkülât kar- şısında çabuk münkesir ve mü- teessif olur, ev işlerile yorulmak istemez. v 53 Satfet Ef.: (Talebe) (Fotoğraf- nın dercini istemiyor.) Zeki ve se vimlidir. Yaramazlığı usanç ver- mez, kendine malısus hareketle- rile, sözlerile kendini sevdirir. Çabuk şikâyet eder, hak ve men- faatlerinden — kolaylıkla — ferağat edemez, ı 61 Nurettin Ef.: — Ağırdır. rinde — dikkat ve ihtiyata ri- ayet eder. çi tizaç husu? da ınla;ıınk mütemayildir. Muhatabına pek — bağlan- maz. Elinden iş gelir. Men- faatlerini nef- sine hasretmesini bilir. Kendisine ehemmiyet verilmesini ister. İşle- S L DD Bi AAi eli d GG

Bu sayıdan diğer sayfalar: