28 Eylül 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

28 Eylül 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dünya Haüdiseleri Sefaletten Milyonerliğe Kavuştu Varşovadan bildiriliyor: Var- şovada karısı ile beraber sefil bir hayat yaşıyan Davideviç is- minde bir yahudi, birdenbire zen- gin olmuştur. Bu adamın, eski- den Amerikaya gitmiş ye ken- disinden şimdiye kadar haber çıkmamış bir akrabası vardı. Mi- him ticaret işlerine girişerek zem gin olan ve ahiren Los Anjeleste ölen bu muhacir, akrabası Davido- viçe 75 milyon dolarlık bir servet bırakmıştır. Davidoviç'in karısın- | dan başka kimsesi yoktur. Hindenburg'a Atılan Buket Berlinden — yazılıyor: Alman ordusunun —son manevralarında hazır. bulünmak üzere hareket eden Reisicimhur Mareşal Hin- denburg bir kaza çeçirmiştir. İhti- yar Mareşal Furstenberg kasaba- sına uğradıktan sonra otomobi- Hne binerken genç bir kadım, | ihtiyar Jenerale bir çiçek buketi atmak isltemiştir. Buket, fazla büyüktü — ve kuvv::ll: atılınca Mareşalin başına geldi. Alman ı:lıılı_gı. bu hâdise münasebetile, cümhur — reisine çiçek ve buket atılmasını men"- netti. ğ Bir İngiliz Casusu (Paris) - Fransız zabıtası, bir müddettenberi esrarengiz bir ci- nayetin tahkikatile — meşguldür. Bu cineyetin kurbanı Ronald Ross isminde bir İngilizdir. Ro- nald Ross, Paris civarında Mezon Laffit denilen sayfiye mahallinde oturuyordu. Sabah, akşam muay- yen trene biner, işine giderdi. Pariste, iyi çalışan bir mücssese- nin başında idi. Fakat akşam olup ta işini bitirdiği zaman, şehrin en kibar eğlence yerle- rinden en sefil meyhanelerine kadar, onu, her sefahet merke- zinde görmek mümkündü. Bu- ralarda o kadar içerdi ki, hiçbir akşam evine ayık olarak gittiği görülmezdi. Ronald Ross, son de- fa yine sarhoş olarak bir akşam geç vakit Paristen trene binmiş, evinin bulunduğu Mezon Laffit istasiyonuna — hareket — etmiştir. Trende kendisin iki kişi görmüş- tür. Ayni hat üzerinde oturduk- ları için, bermutat sarhoş olan İngilizin —trene binip inmesine ardım etmişler. Sonra cinayet berini işitince zabıtaya koşup bildiklerini söylemişler. Bunlar- dan bir tanesi, Paris Tevkifhane- &inin başgardiyanıdır. Bu zatın WHadesine göre İngiliz trene yal- nız binmiş - ve ineceği istasiyona gelince yine — yalnız — inmiştir. Diğer bir bir şahide göre İngi- lizin yanında birkaç adam vardı, * Hâdiseye ilk muttali olan İngilizin oğlu olmuştur. Eve gel- diği zaman babasının el ve ayak- larının bağlı ve ölmüş olduğunu görmüş, hem doktora, hem de zabıtaya haber vermiştir. Fakat evden çıkıp zabıta ve doktora haber vermek için delikanlı bir çeyrek zaman sarfetmiştir. Hal- buki bu mesafeyi bu kadar cık zamanda katetmek mümkün de- gildir. Yani genç adama, babasını ne zaman ölü bulduğu sorulduğu zaman öyle bir saat söylemiştir ki ©O saate nazaran,onun doktora ve polis merkezine uğraması, mer- kezin saatinin gösterdiği vakte göre, maddeten mümkün değildi. Bu hal, delikanlı hakkında bazı SON POSTA Eylâl 28 —- OLMUŞ WG&RİBELERDEN! Tanaş Ef. Diyor Ki: “Bütün Fransa Diplomatları Bana Düşman Kesilmiş!,, “Gönderdiğim Bütün Mektuplar Esrarengiz Bir El Tarafından Uçları sivrilmiş kır bı- yıklı bir adam, kapıdan içeri girdi. Tanıdık birini araştırır gibi gözleri oda- nn her tarafını dolaştı. Nihayet, yorgun ve bi- tap bir halde, iskemleye çöktü: — Son Posta, bura- sı değil mi? — Evet! dedik... Esrarlı bir tavırla ku- lağımıza iğilerek sordu : — Yanımızda yabancı kimse yok ya... — Hayır!.. Tereddüdü geçmemişti: — Yapayalmız — olsak daha iyi.. Sonra ilâve etti: — Size çok mühim şeyler söyliyeceğiml.. Yanımızdaki odaya geçtik. Bir cıgara yaktık- tan sonra anlatmıya baş- ladı: — Ben, Fransanın bütün gizli zabıta kuvvetlerile senelerdenberi | çarpışan bir adamım, İsmim Ta- naş Bolos.. Alemdar caddesin- de Ayaterapon ayazmasının mü- tevellisiyim, Evvelki sene nisan ayının ilk günü ayazmada kitap okurken bana bir hal geldi. Hissettim ki, okuduğum - kitabı, başkaları da okuyor. Başımı kitaptan ayırınca, on- lar da uzaklaşıyor, okumaya baş- layınca tekrar - gözlerimin içine girer gibi bana sokuluyorlar. Ertesi günü, daha ertesi günü hep böyle.. Derken, birtkaım kü- | fürler de duymıya başladım. Bu , küfürler arasında: — Seni mahvedeceğiz! Vücu- dunu ortadan kaldıracağız! Biz- den kendini sakın! Gibi tehditler | de vardı. Benimle konuşanların | ea aüphelerin uyanmasım davet et- mişse de sonra terkedilmiştir. Fransız zabıtasının kabul etmek istediği şekil şudur : Ronald Ross karısile dargındı. Cinayet günü, iki tarafı barıştır- mak için Mmüşterek bir dost bir - teşebbüs) yapacaktı. — İhti- mal bu adam teşebbüsünü yaptı, fakat İngiliz sarhoştu. Ko- nuşurken hiddetlendi. Muhatabı da, hiddeti geçinciye kadar bağ- layıp savuştu. Fakat oğlu geldiği zaman babasını ölü buldu. Yapı- lan teşebbüsten haberi vardı. Bunun müşterek — menfaat uğ- runda ve hayır için yapıldığını biliyordu. Ondan dolayı sakladı. İfadesindeki noksanlar da bundan ileri geliyor. x Fakat, bazı gazeteler, mesele- yi bambaşka bir şekilde göste- riyorlar ve iddia ediyorlar ki Ronald Ross İngiliz Entelicens Servisinin bir adamı idi, Sarhoş- lukları hakiki değildi. Onu, Fran- sız zabıtası öldürdü. Nitekim, Ronald Ross'u son defa trende gören — şahitlerin — ifadelerindeki ayrılık ta bundan ileri geliyor. Hâdise, bu şeklile, bittabi kapanmış addedilemez. Çalınıyor, Beni Ölümle Tehdit Ediyorlar Başından geçen hâdiseyi anlatan Tanaş El. kim olduklarını çok geçmeden anladım: Bunlar, Parisin beynel- milel casus teşkilâtında çalışan Yunanlı — kadn — memurlardı : Madam Lemuan, Süzan, Eleni, Mavro... Hinzir. kadınlar, ba- na uyku uyutmaz oldular. Bak- tım ki maazallah!.. Aklım çileden çıkacak. Derhal hafızamı karışt- rarak bana bu >oyunu oynamak istiyenlerin elebaşılarım buldum: Alber Lebrön.. Bu herifin, Atina zabıta kayıtlarında ismi Bohora- çidir. Parmak izleri filân da var- dır. Ötekileri benim peşime dü- | şürenin o olduğunu anlayınca her şeyi göze alıp kendisile çarpışmıya karar verdim. Fakat nasıl? Bir akşam evde oturürken kulağıma bir. ses geldi. Dikkat ettim; es- kiden Bebekte komşuluk ettiğim bir madamın sesi: — Aman Tanaş... Bana bir parça lokum gönder! diye yal- varıyordu. Bu madamın adresini arayıp buldum: Fransanın Asniyer şeh- rinde, Rue des Dames sokağında 21 numarada oluruyordu. Hemen | bu adrese bir kutu 1 okum gön- derdim. E_rieıi akşam, tekrar Madamın — Bana kurabiye gönder! — Peki.. dedik. Kurabiyeyi de gönderdik. Daha ertesi akşam kadının canı badem ezmesi istedi. Onu da hazırlalıp postaya verdim. Lokumla kurabiye Madamın adresine gitmiş olacak ki ses sada çıkmadı. Fakat badem ez- mesi, bir ay sonra, geri geldi, Peki amma, Jokumla kurabiye ne oldu? Demek, adresi yanlıştı. Posta memurları, afiyetle zift- lendiler. Fena halde kızdım. Beni bu- dala yerine koydular diye.. O kızgınlıkla, Paris polis müdüri- yetine ateşli bir şikâyet mektı- bu yazıp gönderdim. Cevap yok. Tekrar bir mek- tup daha... Yine cevap yok! Bu sefer, Dahiliye Nazırına yazdım. Posta idaresinden şikâyet ediyor, badem ezmesi için bin frank tazminat isliyordum. Artık işin esasını anlamıştım: Ğ F Paris postahanesinde aley- hime hareket eden bir teşkilât vardı. Bu teşkilâ- tın — espiyonları, benim ölümüme kadar yürüye- eeklerdi. Dahiliye Nazı- rından bir cevap çıkma- yınca bu sefer, yine Po- lis Müdiriyetine bir telg- raf çektim; — Telgrafta şöyle diyordum: “ Pos- tahaneniz beynelmilel ca- susların elindedir. Binayı hemen abluka ettirip bu işi meydana çıkarınız!,, Bu telgrafı iki kat taahhütlü çektiğim için polis müdürünün imzası geldi. Fakat cevaptan yine eser yok. Sonradan anla- dım, Paristeki bütün Yu- nanlılar Başvekilinden, dümen — neferine kadar herkes benim aleyhime çevrilmişler. Gönderdiğim telgrafları, mek- tupları, hasıraltı eden onlarmış... Alber Jan Şiapo, Gosena,Löbrön.. Bunların hepsi Yunanlı... Şimdiki Fransız Başvekili de Yunanlıdır ya.. Ne ise... Nihayet efendim başka taraf- lardan ses çıkmayınca dayandım. O zamanki Fransız Başvekili M. (Laval) e.. Fransız zabıtasından ağız dolusu şikâyet ettim. Ayni günde hariciye nazırı M. Briyana | da mektup yazdım. Nihayet bir gün hariciye me- murlarından Leon Busse İmzasile bir mektup geldi., Bu mektupta, bundan — sonraki — mektuplarımi, İstanbuldaki Fransız sefarethanesi vasıtasile gönderiniz diyorlardı. Fransız sefarethanesinin mer- divenlerini — hergün aşındırmıya başladım. İlk evvel ataşemiliterin odasına girdim. Şikâyetlerimi an- lattım. “Ben böyle şeye karış- mami,, dedi. Anladım ki, o da *“ötekilerle,, birliktir. Hukuk Müşaviri beni daha nazlı karşıladı. Fakat, elimdeki posta makbuzlarını görünce omuz silkerek beni savdı. Maamafih, çok şükür düşmanlarımı amana düşürmüştüm. Her akşam, bana yalvarıyorlardı : — Aman bizi ele verme.. Sana, altı milyon frank hazırladık. Bir mektup yaz, namına gönde- relim.. Ne yapacağım onların altı milyon frankını.. İstemedim. Artık, Jökum göndermekten vazgeçmiş- tim amma, kayboları lokumların peşini de bırakmıyordum. Nihayet bir gece müjdele- diler: Bana Lejiyon Donör nişanını vermişler. Artık Paris hemşerisi olmuşum. Böyle söyliyerek gönlümü al- mak istiyorlardı. Fakat inanma- dim. - Fransız. — konsoloshanesile sefaret arasında mekik dokume ya başladım. Bir sefire, bir kon- solosa...Bir konsolosa, bir sefire... Yalanlarını açık açık yüzlerine vuruyordum. Fakat bu işin sonu yoktu. Avrupanın büyük gazele- leri hatırıma geldi. Derdimi hbirer Pis Mi Pis Bir Otel! Sirkecide bir otele indim. ismini burada söylemek istemi- yorum. Pis mi pis, iğrenç mi iğrenç olduğundan bu oteli diğer emsali arasında tanıyıp bulmak mümkün olabilir. Belediye bu otelin havasını, yatağını, kahve- Bini herşeyini tetkik ve ıslah etmelidir. Bilhassa İstanbulu ta- nımıyan birçok zavallılar Anado- ludan gelip buraya - tıkılıyorlar. Belediye burasını mutlak surette ya kapalınalı yahut ta ıslah et- melidir. — Bir Adanalı Resimlerdeki Bir İsim Geçen gün Foto Franseden Gazi — Hazretlerinin bir resmini almak istedim. Bu resimlerin altındaki bir kelime nazarı dik- katimi celbetti. * Konstantinopl ,, gibi yabancı bir kelimenin bu muhterem fotoğrafın altında bu- lunması doğru mudur? — F. amam Adanada X. J. imzalı mektup sahibine: Sorduğunuz — mesele riyaziye âlimlerinin — halledebileceği — bir mevzudur. Bu itibarla Darülfünun müderrislerinden birinden öğre- nebilirsiniz. x Kadıköyünde Neclâ Hanıma: Evlenme muamelesi zannetti- ğiniz kadar göç değildir. Otur- duğunuz mahallin evlenme me- muruna nişanlınızla müracaat edi- niz. O size bir talepname, iki sıhhat kâğıdı ve iki tane de evlenmt kâğıdı. verecektir. Bu kâğıtlar mahalle heyeti ihtiyari- yesi tarafından doldurulacaktır. Sıhhat kâğıdını herhangi bir dok- tor dolduracak ve belediye dok- toru taskik edecektir. Bundan sonra 15 gün ilân müddeti var- dır. Hulâsa evlenme muameleniz 25 - 30 günde ikmal edilecektir. x 3 Adapazarının İstiklâ! maballesinde mukim Yusuf oğlu Raslm! Hıfzıssıhha kanununda 6 ve daha fazla çocuklu analara mü- kâfat verileceği yazılıdır. Bu hu- susta mahallin en büyük sıhhiye veya mülkiye memuruna - bir istida ile müracaat etmeniz |âzım- dır. Maamafih nakdi mükâfat şimdiye kadar bütçe zarureti do- layısile verilememiştir. * Kabataşta Fuat Beye: Fransanın şimdiki Başvekili- nin ismi M. Heriyodur. M. Heriyo radikal sosyalisttir. —— .——0 birer onlara da yazdım. Jurnal, Maten, Taymis, Tan, mektup gön- dermediğim gazete kalmadı. Bir ikisi cevap verdiler. Maksadımı | anlıyamadıklarından — bahsediyor- lardı. Maksadımı anlatınca bir daha cevap alamadım. Zaten mektuplarımın hepsi ca- susların eline geçiyor. Parise gönderdiğim mektup Peşteden, yahut Viyanadan geri geliyor. Bu nasıl iştir, anlamadım..., Tanaş Ef. sustu. Bir müddet düşünceye vardı. Sonra, ayağa kalkarak bize veda etti. Kapıdan çıkarken tekrar geri döndü: *“— Bakalım dedi, bu sefer de Cenevreye yazacağım!,, Tanaş Ef. nin işi Cemiyeti Akvama kadar dayanacak galil Allah, cemicümleyi böyle ha yali düşmanların şerrinden muha- faza etsin... Gi- Ai

Bu sayıdan diğer sayfalar: