26 Kasım 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

26 Kasım 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

. Z AÂmerikanın Bütçe Açığı Müthiştir Amerikanın içiznde bulunduğu şiddetli s.kıntıyı ifade etmiş ol- mak için geçen sene yazında bir miyar dolarlık yeni bir vergi ihdas edilmesine rağmen bütçe açığının bala devam ettiğini söy- lemek kâfidir. Amerikanın açığı, | Amerikan maliyesinin neşrettiği rapora göre dakikada 12500 Türk lirasıdır. Bir saat 60 dakika gün 24 saatten 1440 dakika, sene ise 360 gçün esaşı üÜzerinden 518400 dakika tuttuğuna göre Amerikanm bir senelik bütçe açığı 6,480,000,000 milyar Türk lirası etmektedir. Paris'te Bir Yahudinin Katli Paris — Coezayirli bir arap tarafından İstanbullu Alber Aron isminde Türk tebeası bir Musevi geçenlerde esrarengiz bir surette öldürülmüştür. Katilin adı Meh- mettir. Mehbmet ve diğer bir ar- kadaşı bir gece Paris meyhane- kerinde dolaşırlarken Arona ras- gelmişler, beraber devam etmişlerdir. Her üçü de kendilerini bilmiyecek kadar sar- hoştu. Biraz sonra Mehmet Aron bir olmuş, yanlarındaki arkadaş- larıma hücum etmiş, Üzerindeki para ile mücevherlerini almışlar ve cereyan edecek şekli meçhuldür. Fakat bir ara devriye gezen iki polis memuru, bunları, vahşiyane | bir surette kavga ederken gör- müşler, ayırmak için koştukları zaman Âronun boğazı kesilmiş bir halde, Mehmedi de üstübaşı kan içinde bulmuşlardır. Fakat çalınan — paralarla — mücevherler Aronun üzerinde görülmüştür. Ayni zamanda bu adamların karanlık bir casusluk vak'ası alâ- kadar oldukları üzerinde bulu nan bazı kâğıtlardan anlaşı- mıştır. Aron kimdir? İstanbulda bangi Musevi ailesina mensuptur? Franstz zabıtası, şimdi bunu tah- kik ediyor. Brezilya'da Mahküm Firari Boenos Ayres, — Şehir ha- pıshanesinde — mahkâüm bulunan 33 ağır cezalı, akla hayret vere- cek bir cür'et ve cesaretle ha- pıshaneden sokağa uzun bir. to- nel kazarak firar etvmiye mw- vaffak olmuşlardır. Kazılan tü- nelin —uzunluğu 100 —metreden fazladır. Mahkümların gösterdikleti elir'- etin derecesini anlamak için bu tonel dahilinde rahat - çalışâbil- mek maksadile elektrik tertiba- tı vücuda getirdiklerini, çöküntü hasıl olmamak için direk ve tahtalarla duvarları emniyet ab- tına aldıkların bilmek lâzımdır. Tonel kazıldıktan — sonra mah- kümların 33ü de kaçmış ve ya- pılan şiddetli “araştırmalara rağ- men hiçbiri ele geçmemiştir. Bovyet Muharrirler Kongresinde Moskovadan bildiriliyor : Sov- yet muharrirlerini biribirine - ta- mıtmak ve aralarında bir tesanüt havası yaratmak için açılan kon- gre bitmiştir.. Fakat kongrenin müzakereleri, son dereco bararetli ve bazan — gürültülü olmuştur. Bazan, bir mubharririn öbürü hakkında — nasıl — şiddetli bir lisan kullandığını anlamak - için Kongre Reisi M. Gurski'nin son celsede söylediği nutku görmek kâfidir. BL. Gurski bu nutkunda şöyle diyor: “Sovyet muharrirleri kongresi Bihayet bulmuştur. Bu münase- betle şunu kaydetmek İâzımdır ki gezmelerine | kaçmışlardır. Bundan sonra | ve içli bir ses ce- Merhum Kehribacı Ali SON POSTA ae e Çubuklarla 63 Sene Çalışan İhtiyar banın Kızı Neler Anlatıyor? u | | | | eski kehribacısı ı İstanbulun en Ali baba, geçen gün öldü. İstan- bulun çok iyi ta- nıdığı bu sevimli ihtiyarın — işleri, son senelerde bo- zulmuştu. Bir mu- harririmiz, arka- sında yedi kız evlâdı bırakarak hayata gözlerini kapayan Ali ba- banıa Divanyo- landaki evine uğ- rıyarak merhumun bayatı ve ölümü etrafında — bazı malümat - topla- mıştır. Muhaerririmiz, intibalarını şöyle anlatıyor: — Kehribacı Ali baban:n evi burası mı? Göz yaşlarına bulaşmış — kısık vap verdi: —Burası efen- dim... Kepenkleri ya- rıya kadar indi- rilmiş — dükkân- dan girdim. bir emektarın dükkânmı ben bu halde mi bulacaktım? Üzerinde yetmiş şu kadar senelik ömrünü tükettiği o çeşit çeşit tesbihler- den, ©o biçim biçinm — çubuk ve ağızlıklardan, daha böyle el | emeği ve göz nuru ile vlücuda getirdiği bunca zanaat öserlerin- den zavallı Ali baba çocuklarına bu kadarcık bir. döküntümü br rakmalı idi? Büyük kızı Fatma H., iki gün evvel kiymetli babasının ölüslü çıkan Divanyolundaki küçük evin- de gözünden sicim gibi iki sıralı yaşlar dökerek Ali babanın ha- yatımı ve hayatinin son günlerini bana şöyle anlattı: — Babacığım, tamam yetmiş beş yaşında idi. Yedi kızından, biz dördümüz yanında kalmıştık. Daha 13 yaşında iken Uzunçarşı- da küçük bir dükkânda kehriba- cılığa başlamış. Büyük pederimiz kaşıkçı Salih Ağadan kendisine para pul kalmadığımı söylerdi. Babacığım, kendi kendine - yetiş- mişti. Büyük kardeşi, İsmail Ef. ile beraber yaptığı kehriba ta- kımları, bir zamanlar - İştanbul içinde nam — vermişti. Gitgide işini genişleterek, — kehribacılığı ilerletti. Birçok paralar kazandı. Fakat rahmetli, paradan ziyade işini ve işçilerini severdi. Kazandıklarını, muhtaç kebri- ——— — n herşeyden evvel muharrir geçinen insanlar yekdiğerine karşı daha iyi bir lisan kullanınak gerektir. Belki bu, ehemmiyetli bir şey olmıyabilir. Fakat bir muharririn öbürüne ( bit ) demesi ve bu hitaba maruz kalanın ( sen de tahtakurususun ) — mukabelesinde bulunması, bu teferruata inmiye lüzum göstermiştir.,, Kongre, birçok klâsik esşer- lerin Rusçaya tercüme edilmesine karar vermiştir. Ü | M Biıdıkî:iohihı:dım piri sayılan | bacılara dağıtırdı. — Böyle kaç kişiye sermaye düzmüş, kaç aileyi sefaletten kurtarmıştır. bilseniz.. Nerede bir yenilik olsa ba- bam orada idi. Seyyar sergi ile Avrupanın her tarafın gezip dolaşmıştı. Bu seyahat, ona birçok yeni şeyler öğretti. Buraya döndükten sonra: — Ah, çocuklar.. Meğer biz nekadar geri kalmışız!. Diye dö- vünür dururdu. Seyyar sergide teşhir ettiği malları çok beğenmişler, birçok siparişler vermişler. Burada as- pafı bir araya toplayıp bu sipa- rişleri hazırlatmak için çok uğ- raştı amına, kimsoye söz dinlete- medi. Son #senelerde onu - bir kooperatif merakı sarmıştı. Eş- nafın kurlulaşunu — kooperatifte görüyordu. Leh sergisine, İzmirin 9 eylül sergisine, Galatasaray yerli mallar sergisine, daha bir- çok yerlerde açılan sergilere iş- tirak etmişti. Geceleri bile uy- kusunda: — Esnafın yüzünü güldüre- medim! Diye sayıklardı. İşleri gün geçtikçe fenalaşıyordu. — Elinde avucunda ön parası kalmamıştı. leceğine yakın, onu bir telâş aldı: — Ah çocuklar, sizi açıkta bırakacağım. Ona — yazıyorum.. Demiye başlamıştı. Kocamustafa paşadaki evi satlığı gün bayağı neş'eli idi: — Bir dükkân açarız... Rahat rahat geçiniriz.. Diyordu. Divanyolunda içinde bulundu- ğunuz şu küçük evle altındaki dökkânı alınca, geniş bir oh çekti: — Artık ölsem gözüm arkada kalmaz, yavrularım... — Etrafıma toplanın bakayım... Geçen cuma günü akşami idi. Üzerine bir fenalık geldi. Biz, bağırışıp - çağırışımya — başlayınca elile yattığı yer- den işaret etti: — Doktor ça- ğırın!.. Günlerden cı- ma.. vakit gece yarısı... Her ta- rafa adam saldı- ğımız halde do- ktor bulamadık. Ne ise gece, sa- baha karşı ta Samatya'dan oto- mobille bir dok- tor getirmişler. Doktor, — yetiş- tiği xaman, biraz kendine gelmişti: — Ahşu Av- rupa.. — Keşke oralarda — gerzip dolaşmasaydım . İnsan, bu memle- kotte ecelsiz öle- Diye söylem- miye başladı. Çok ileri fikirli bir a- damdı. Gazi Pş.yı okadar — severdi ki, ismi anıldıkça gözleri yaşarır: — Allahım.. sen şu büyük ada- mı dahayüz sene memleketin ından — eksik etme.. diye dua ederdi. Seyyar sergi ile giderken va- purda bulunan Gazi Paşaya he- men oracıkta bir tespih yapıp hediye etmişti. Gazinin, bu tes- pihi pek beğendiğini göğsü ifti- harından kabararak anlatırdı. Merhumun en sevmediği şey, ölümdü. Ölümün lâkırdısı edilme- sini bile istemezdi. Erkek evlâdı olmadığı için küçük yaşta birkaç çocuük alıp onları evlât gibi ye- tişltirdi. Herkese elinden geldiği kadar iyilik ederdi. Son günlerde, çok çökmüştü. O da bunu anla- yordu. Evi alır almaz, bizim üze- rimize çevirtmiş, vasiyetnamesini hazırlamıştı. Ölmeden birkaç gün evvel beni yanına çagırdı: — Beş senedir. yanımdasın... İşi iyice kavradın.. artık, dükkânı sen idare edeceksin... Dedi. Birkaç vakittir. haftanın gün- leri ile meşğul olmağa başlamıştı: — Pazartesi günü, benim dü- günüm olacak.. çocuklar... Der dururdu. dediği gibi pa- zartesi günü ruh teslim etti. Kor- kutmamak için, son dakikaya ka- dar bizimle hel&llaşmamıştı. Boy- nuna sarılıp ağladıkça, yattığı yerden: — Korkmayın.. birşeyim yok.. diye teselliye çalışırdı. Ölmeden birgün evvel güç halle yataktan kalktı. Biz, kal- veye çıkacak sandık da mani olmak istedik. Meğerse, dükkânın camekân- larını son defa görmek için aşağı inmiş. Şurasına burasına bakar- ken kendini tutamayıp ağlamağa başladı; birde ağlaşınca teselli etti: — Ağlayacak ne var... Size pâra pul bırakamadım diye mi ağlaşiyorsunuz? şu küçük dükkân nasıl olsa size bir lokma ekmek y Teyri hiupj_ 26 Kari Mektupları Ba.ğErmem' (Vatandaşlarımız Ne İstiyorlar ? İstanbul Ermenilerinin birçok Artık, Ölsem De Gözüm Arkada kı_lmıı. Yavrularım... Etrafıma Toplanın Bakayım..,, | işleri bugün tuhaf bir çıkmaza girmiş bulunuyor. Esasen patri- kane ile Iâik Ermeniler arasında ötedenberi derin bir anlaşama- mazlık vardır. Cümhuriyet hükü- meti din ve dünya işlerini biribi- rinden Aayırdıktan sonra Türk Ermeniler arasında — bir - ikilik hâsıl olmuştur. Bir kısım Erme- niler Patrikanenin bâkimiyetine taraftardır. Bunlar Türkiye Erme- nilerinin cismani ve ruhani işle- rinin Patrikbane tarafından gö- rülmesini istiyorlar. Diğer kısım ise bu fikre muhaliftir. Tam ma- nasile lâik olan bu parti, Patrik- hanenin cismani işlere karişamı- yacağını ileri sürüyorlar. Lâik Ermenilerin istedikleri şudur : 1 — Elyevm meriyet mevki- inde —bulunan Sahmanatrutyun kanunu ilga edilmeli, 2 — Patrik Ef. kilise işleri haricindeki — işlere — müdahale elmemeli. 3 — Dünya İşlerile alâkadar olan meclislerde patrik Ef. bu- lunmamalı. 4 — Patrik Ef. nin mütevek lilik hakkını tanımiyoruz. 5 — Umumi meclisin lâğvını istiyoruz. Bugün Ermenilerin büyük bir ekseriyeti bu talepler üzerinde ittifak ediyorlar. Biz Iâik Erme- niler Türk vatandaşlık - teşkilâtır na uygün bir şekilde yaşamak istiyoruz. Artin Cebeli Henuz Hediyeleri Alamadım! Uzunköprü İş Bankasından satın aldiğım! Konya Gençler Bir- liği eşya piyankosunun 66764 numaralı biletine bir kadın is- karpini, 27188 numaralı biletine de bir çift erkek çorabı çıktı. Fakat henüz hediyeleri alama- dım. Nazari dikkati celbederim. Uzanköprür A. H yedirir... Ah, babacığım.. hep bizi dü- şünürdü. Eli vergili, cömert bir adam olmasaydı, bugün biz de bu halde kalmazdık.,, Ali babanın öteki yetim kız* ları da merdiven başında toplan” mışlar, — hinçkırıklarla — sarsılarak ağlaşiyorlardı. Fatma Hanım, bur” lardan birini gösterdi: — 14 sene evvel annemiz öF düğü zaman, memede idi. Bugü? © da yetişip koca kız oldu. Biz böyle dört anasız babasif kız... Doğrusu, buna yürek olsun d dayansındı. — Baktım ki orad& fazla kalırsam ben de kendimti tutamıyacağım. Vedâ edip l"* mak istedim. Kapıdan çıkarken arkamdâ? seslendiler: - — Muhiddin Efendiyi de yâ”” mağı unutmayın... Merhumun çük kardeşi Muhiddin Efendi- Koca İstanbulda, Ali sonra bir © kaldı. Muhiddin de' giderse bilmem kehribac' ne olur?... T oli ktım. Kaft Tamvay y ıınıE" : git kaldırıma geçtim. Hâlâ, kulağımda, onların sesi ır' fakir bir. dükkânın ınııdol*’._ tışından — nafakalarını dı%rı yetim kızin hıwk"'kl'" duyuyor gibiyim. *A Ek hk el

Bu sayıdan diğer sayfalar: