26 Şubat 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

26 Şubat 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| —— tına aihayet İTTİHAT v — Her hakkı mahfuzdur. — Tefrika No. 76 E TERAKKİ Nasıl doğdu?.. Nasıl Yaşadı?.. Nasıl Öldü?.. j Abdülhamit Geçerken Pencereden Arabasına Bombalar Yağdırılacaktı | Merkezler bu süretle - birer birer teşekkül ve tevessll eder- ken, Selânikte de bazı bâdisat cereyan ediyordu. Müessislerden Mülâzim Ömer Naci Bey, bir gün ansızın arkadaşlarının karşısına dikildi: — Ben, Parise gidiyorum. Dedi. Tam ana vatanda çalı- gılacak bir zamanda Naci Beyin bu fikrine arkadaşları hiçbir mana veremediler, hayret ettiler... Nuci Bey, arkadaşlarından ( Hüs- rev Sami Bey ) le kalktı, Parise gitti. ( Bunların Parise muvasa- latını müteakip, Ahmet Rıza Bey Talât Beye bir mektup yazarak gerek Naci Beyin şahsı ve gerek Bu seyahatten maksadı (hakkın- da malümat istedi. Talât Bey verdiği cevapta: ( Naci tamamen itimada şayan bir kardeşimizdir. Bu seyahatın biçbir. manası yoktur. Zaten — Nacinin, hiçbir hareketinde mâna ve maksat bulmak mümkün değildir. Çünkü Oruhben “serseri , — yaradılmış bir adamdır. ) dedi. Naci Beyin, şahsı hakkında Talât Beyin söy- lediği bu sözleri sonraları öğren- di. Yarı şaka olmakla beraber bu #özler onun pek çok gücüne gitti. Talât Beye, kalben gücendi. Naci Bey, vâkıa ölünceye ka- dar Talât Beyi pek çok sev- mekte devam etti. Fakat bu ( serseri ) kelimesindeki acı ma- nayı da unutmamış ve affetme- mişti... [İslitrıdoı şunu da söyli- yelim ki, bu seyahat, Talât Be- yin zannettiği gibi boşa çıkma- mış, vakti gelince arzedeceğimiz veçhile, büyük bir işe yaramıştı. | Cemiyet, kuvvet kesbettikçe, İstanbulda büyük bir hâdise yaratmak ve birdenbire cihanı hayrette — bırakmak — fikri y'ne uyanmıya başlamıştı. Bir müddet evvel, bombalarla mücehhez fe- dailerin Babaliyi ve sefarethane- leri basmak fikri, şimdi başka bir tasavvura iakılâp etmişti... Selânikteki ( Merkezi umumi ) ile İstanbul merkezi arasındaki irtibatı temin eden ve en mühim evrakı bizzat götlürüp getiren Manyasi zade Refik Beyin kayın- wüldesi ( Zişan H. ) bir gün anm- szın — İstanbula geldi. — Avukat Baha Beye, bir mektupla bir harita getirdi. Harita, Yıldızdaki Hamidiye camisinden — itibaren Beşiktaşa İnen caddeyi gösteri- yor ve bazı yerlerinde de kırmızı kalem'e işaretler — görünüyordu. Mektupta da : (Bu cadde üze- rinde, kırmızı boyalarla gösterilen yerlerin birinde kiralık bir ev bulunuz. Ve bir sene müddetle tutunuz.) Diye bir emir verili- yordu. Zişan H. (merhum), mese'enin müphem — cihetlerini de şifahen izah etti: — Bu ev, tutulacak... (fedal)- lerden birinin ailesi yerleştirile- cek. Ramazanın onbeşinci çünü, Abdülhamit (hırkai saadet)i riya- ret etmek için alayla buradan geçerken, pencereden arabasına «l bombaları yağdırılacak.. bu su- retle padişahın hayat ve saltana- verilecek.. yerine l derhal veliaht Reşat Efendi tahta geçirilecek.. meşrutiyet te — ilân ediliverecek... Avukat Baha Bey,ermeni ko- mitecilerinin — tasavvur — ve İc- raatından mülhem olan bu fik- rin tatbikini pek müşkül ve mw- hâl görmekle beraber, yine pa- çaları sıvadı. El altından o cadde Özerinde bir ev aradı. Fakat bu- Tamadı. Çünkü bütün saray civa- rındaki evler, Abdülhamidin ben- degânı tarafından işgal edilmişti. Bir yabancının, oralara sokulma- sı mümkün değildi. Selânik'te merkeri umnmilde böyle cür'etkârane fikirler besle- nirken, diğer merkezlerde de ayni hava esiyordu. 323 sene- si sonlarında Karacaova kayma- kamı ( Muammer Bey) (1) Sıvas vilâyeti kazalarından birine tayin edilmişti. Kendisine zabitan ta- rafından bir veda ziyafeli verile- cekti. Kaza merkezinde bulunan ikinci avcu taburunun (zabitan- kulübü) ittihaz ettikleri binada bu ziyafet tertip olunurken, zabi- tana bir fikir gelmişti: Namık Kemalin, (Vatan- yar but - Silistire) piyesini temsil et- mek... Bu fikrin, derhal tatbikine geçildi. O esnada kaza merke- zinde bulunan —seyyar - tiyatro oyuncularının akterisleri bu oyun (1) Sonraları Sıvas valisi olan * Mu- ammer B. (inerhum). —a için an;aje edildi. Baş rol olan (İslân B.) rolünü, genç zabitler den Refet B. (1'; (Abcailah) çavuş rolünü de, Gani B. aldı. Derhal provalara başlandı. Ak- tirislerin kocaları, korkularından titriyorlardı. Hatta bir tanesi, kar sını al p Se.âniğe kaçmak is- tiyordu. Gani B. bu adamı bir köşe- ye çekti: — Seni, gebertiriz.. şu bah- çeye çömeriz. Dedi.. Tabur — kumandanı Şükrü Naili B., zabstann gizlice bazırlandıkları bu — cüretkârane teşebbüse mani olmuyor, bilâkis zimnen teşvikte bulunuyordu. Ni- hayet ziyafet gecesi, geldi. Kaza- nın bütün hükümet memurlarile eşrafı davet edilmişlerdi. Ziyafetten sonra, birdenbire oyun başladı. Davetliler, hayret- rette kaldı. Mustantik korkusun- dan kaçmak istedi. Fakat, baş ucuna dikilen iki genç zabitin tehditkâr gözleri altında uyuşa- rak sandalyesine çöktü ve tit- reye titreye oyunu nihayeline ka- dar seyretti. ( Arkası var ) (1) Refet paşı Önümüzdeki Çarşamba akşamı: Dünyanın en büyük tenoru ve “COŞKUN BELDE,, filminin unutulmaz mübdiü JEAN KİEPURA En mükemmel veen dilber Fransız artistlerile beraber temsil ettiğive MELEK ve ELHAMRA Sinemalarının”altın bahasına elde ettikleri tamamen Fransızca sözlü BiR GECENİN ŞARKISI namındaki şayanı hayret, müslesna, zengin ve rengin filim, mevsimin en büyük hâdisesini” teşkil edecek ve bütün İstanbul kalkını gaşyedecektir. İstanbullular, Kadıköylüler ve bütün İstanbul! ; Binlerce halkın seller gibi akacakları 1Mart tarihini unutmayın ! KARIM BENİi ALDATIRSA! Kendi harikamıza 1Mart Çarşam- ba akşamından itibaren kavuşu- yoruz. İstanbul'da ALEMDAR,Ka- dıköyünde HALE sinemalarında aynı zamanda başlıyacaktır. ŞANDU Hindistan'da cereyan eden ve Hintlerin âlemi hayrette bırakan kuvvetlerile alâkadar çok bheyecanlı ve meraklı bir eser, Yorucu,YıŞratıcı Ve stı- rap Verici Bir Meslek ( Baştarafı | inci sayfad Vak'adan altı ay stonra bu zat benden on bir bin lira dava etti. Tabil bir şey kazanamadı. Fa- kat rica ederim, bu gibi haller insanı meslekinden — soğutacak, bıkt racak kadar bezdirmez mi? Yedikule kapısından ç ktıktan sonra Balıklı, ve onun karşsın- daki Ermeni hastanesine kadar bir kilometreden eksik bir yol var. Fakat buna bir yol demek abes olur. Geniş, bozuk - bir dağ patikasından farksız olan bu mesafeyi otomobille dört defa da- ha geçsem mutlaka barsaklarımdan amciyat olmıya muhlaç olacağım. Tertemiz bastaneye girdik. Mösyö Zu urdeos beni duvarları hastaneye maddi lütüflerde bur lunmuş — hayirperverlerin — resim- lerile süslü müdiriyet odasına götürdü. Orada beş| on dakika dinlendik ve tanıştığım hastane müdüründen hastane hakkında bazı malüâmat aldım. Bu hastanenin temelleri 175 sene evvel atlmış, Yani burası Türkiyenin en eski hastanesi imiş. Halen 725 yatağı var. Oradan doktorun 140 hasta- sının bulunduğu kısma geçtik. Doktor geçtiğimiz yerler hakkında malümat veriyordu. O aralık du- varlardan birinde, mermer zemin üzerine yapılmış tunçtan bir baş yardı. Zugurdeosun başı! Bunu bundan yedi seue evvel hasta- nede yirmi beş senesini doldur- muş bulunan Mösyö Zugurdeosa ithaf etmişler. Ve o zaman yirmi beşinci senei devriyesi münasebetile yalmız Bar hıklı hastanesinin yapmış olduğu ameliyatların — bir — istatistikini çıkarm şlar. Buldukları yekün: oa sekiz binl, Şimdi operatörün kendi oda- sına gelmiştik. Operatör şimdiye kadar has- tanede yapılan ameliyatlarda çı- karılan taşları camlı bir dolapta muhafaza etmiş. İçlerinde 100 gram ağırlığında olanlar, şayamı hayret şekillerde, meselâ Upkı itina ile yapılmış bir deve bir fil minyatürüne benziyenler var. Onlar içinde en ziyada nazarı dikkatimi celbeden, bir hastanın başından çıkarılan boynuz oldu. Bunun yirmi santimetre kadar boyu vardı. Ve bir yaşlı keçi boynuzundan biç farkı yoktu. Ben insanların ismen boynur- landıklarımı — duymuştum, — fakat böyle alınlarında hakikt ve hey- betli bir boynuz çıkaranlarını yeni duyuyordum. O sırada doktorun asistanları ikinci ameliyattan çıkmışlardı. M. Zugurdeos — Bütün ameliyatları ben yapsam, onlar nasıl el alıştıracak- lar! diyordu. Bana da doktor Zugürdeos ve diğer asistanları gibi uzun temiz, beyaz bir gömlek gidirdiler. Nihayet Üüzeri buzlu camla kapalı aydınlığı bol ve tertemiz ameliyatbaneye girdik. Orta yerdeki masanın üzerinde on sekiz on dokuz yaşlarında tık- naz bir kızcağız yan yatırılmıştı. Sağ böbreğinde taş varmış. Çırçıplak vücudü — örtülmüş, yalnız ameliyat mevkü açık bıra- kılmış, açık bırakılan kısma - bol tentirdiyot sürülmüştü. İçeride dört asistan, ve liç genç basta bakıcı kız. vardı. Ö- peratör Zugurdeos ellerini yıkadı, eldivenlerini giydi. Asistanlardan biri kızcağınn burnuna kloruform koklatıyordu. Operatörün bıçağı bir karış uzum- luğunda bir sahayı kesti. Beyaz bir yağ tabakası altında et mey- dana çıktı. Şimdi doktorun hatta iki el- divenli elini rahatça sokabilece- ği kadar geniş bir delik hasıl elmuştu. Doktor — parmaklarile içerisini karıştırıyor, araştırıyordu. Hasta hafif Aaçılıma ve sızı duyma eseri gösterdikçe daima baş ucunda duran ve yalnız bu- nu kontrol eden asistan pamuğa kloruform damlatıyordu. — Zavallı kızcağız, can vermesi yaklaşmış bir koyun gibi soluyor, nrada bir tilreyor, ıhlayordu. Biraz sonra operatörün tatlı bakışlı gözleri derin ve anlaşık maz bir neşeyle parıldadı: — Burada?... Doktor — bir pensle ceviz büyüklüğünde ve bir kök diş şeklinde, siyah renk- li, hafif bir taş çıkardı. Doktor evvelâ, pensle tuttu- ğu kıvrık bir iğne ile böbreğin ucunda kestiği — hafif — yırtığı ihtimamla dikti. a Bu sırada yaranın içine mü- temadiyen gazlı bez sokuluyor. Bu bezler kandan görüamiyecek bir halde çıkıyordu. Hasta so- luyor, hasta hırlıyor ve inliyordu. Muhakkaktır ki — bu, sıcak bir odanın rahat masası başında yazı yazmıya benzemiyordu. Yaranın iİçine bir karış bo- yutda bir lâstik huni, bir mik- dar gazlı bez daha soktular. Bunların — uçları dışarda —kal- yordu, Bu içeride — kan kalmaması, dışarıya akabilmesi içinmiş. İki gün sonra bunlar çıkarılırmış. Yaranın et kısaı — mühtelif yerlerinden — dikilmiye başlandı. Katgütlerin parça parça kulla- mılması, bir yerden koptuğu tak- dirde her tarafının birden açı- maması - içinmiş. Nihayet deri, evvelâ yer yer Katgütle tutluruk du. Sonra her tarafı Mişel agraf- larile dikildi. Lâstik tüyle gazlı bezlerin dışarıda kalan kısımları içeri kaçmamaları için bir ayrı paravana ile tutturuldu. Yaranın oksijenle temizlenen etrafına tem- tirdiyot elrüldü ve bol pamukla, sargı bezlerile sarıldı. Ameliyat bitmişti ve bütün bunlar yalnız yirmi beş dakika sürmüştü. * Doktor ameliyatlardan sonra hastalarını görünceye kadar saat iki buçuk olmuştu. Yemeği orada yedik ve oto- mobille Beyoğlundaki ıııy—/ haneye geldik. Doktor altıya kadar hastala- rınt kabul etti. kendisine teşek- kür ederek ayrıldım. y A Bu akşam ğ 21,30 da Renkli Fener Piyos 3 perde Naktleden: Betağrul Muhsin bey Halk gecesi Mart ayı zarfında pa- zartesi — günleri de temsll vardır. Matbuat Cemiyeti taralından tertip edlen 933 Matbuat ALMANAĞ çıktı. Her kitapçıda bulunur Fisli $ liradır. «

Bu sayıdan diğer sayfalar: