28 Mart 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

28 Mart 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kahraman bir Türkün mââârala;ı : SON POSTA KIZIL KILIĞLI ASLAN Yazan: Ömer Rıza —— Kostantın Bir Kadeh Daha Doldurarak! İçti Ve Odadan Çıktı Kostantin kavanozu açtı. ve bana hitap etti: — Aslanl! amcam olan sersem Sezara bu incirleri ben gönder: dim. Çünkü kendisi istetmiş.. Fakat bu incirlerin zehirlen- mesini ben İstemedim. Bunların gebirli olduklarını iddia etmek yalandır, iftiradı.. Size bpnun yalan olduğunu göstereceğim. Kostantin, elini kavanoza 80- karak iki incir çıkardı ve sözüne devam etti. — Siz Jeneral Aslan, bu im- cirlerin zebhirli olduğunu söylü- yorsunuz. — Evet haşmetmeap! — Bunları ben " gönderdim. Siz bunların zehirli Üzerinde ısrar ediyor musunuz? — Evet haşmetmeap! — Ben buaların birini yiyerek | yalancı olduğunuzu isbat ede- ceğitn. Kostantin ağzına doğru kaldırdı. baktım. Bir heykel gibi yordu. Acaba sarhoş taciri — yemesinimi Ben itiraz ettim: — Ogüstos' bu iİncirl yeme- melisiniz? Dedim ve bir adım ilerleyerek inciri elinden aldım. Kostantin fena halde kızarak beni sövmiya başladı: — Seni' köpek, —senil. hangi cesaretle bana şunu yap, şunu yapma diyorsun, Annemin taçt- gı bütün tasvirler namına yemin ederim ki yarın seni sirkte kırbaç altına yatıracağıml! — Bunu — Yapamazsınız. O- güstos! Kanlarım kaynam ştı. ettim: — Dediğinizi yapmaniıza im- kân yoktur, çünki bu incir zehire lidir. incirlerin — birini oğlunun Devam Ben de senin yalan söyle- diğini iddia ediyorum. Barbar | Ya sen bu İnciri yiyeceksin, ya ben yiyeceğim! Sen yemezsen ben. — Ben bu inciri yorsem, sen yemez misin ? — Hayır yemem. Çünkü ©o zaman hakikat belli olacak. — Fakat bunlar zehirlidir. — Değil, diyorum. — O bhalde ben bir tane yi- yeyim de yalan söylediğinizi an- layın ! İncirin birini alarak ağzıma götürüyordum. Birdenbire Impa- tâtoriçe yerinden sıçrayarak elini elime vurdu. ve incirl yere dü- şürdü. Sonra oğluna dönerek bağırdı : — Sen ne tuhaf adamsın. | Kendi değersiz. hayatın uğrunda | cessur bir adamı zehirliyerek ök dürmek istiyorsun. Aman yarabbi! | Ben ne yaptım da böyle bir de- muzu doğurdum. Bu incirleri kim | zehirlemişse zehirlemiş. Bunular tecribe . olunmuş ve zebirli ok dukları anlaşılmış. Şayet Aslan da bunlardan yeseydi, Şimdiye kadar ölmüş olurdu. Ko a bir doldurarak içti ve bu kadeh onu ayıltır gibi oldu: Annnesine ; imparator şöylece söyleniyordu : oldukları | Ogüstaya | otorü- | istiyordu?.. | kadeh daha | hayretle — bakan | — Siz valdemsiniz, değil mi? | Fakat ten zehirli inciri yemek | istediğim zaman mani olmadınız. | Jeneral, benim yerim | mek istediği zama dud aldınız. Daha tuhafı var. bancı Aslan, inc nizle inciri onun a Bu bana yeç memek için elinden geleni yaptı. ibuki hen ona » Onu sövüp ki bu Aslan ya ya dır, yahut bir aziz kadar nezih bir adamdır. Hakikati anlamak için bir tecrübe yapalım. Masahın fena muamele im., Demek ncı bir adam- üzerinde gümlşten bir çan vardı. Kostantin çanı çaldı. İçeriye giren mabeynciye bir maymun çelirmelerini emretti Maymun getirildi. İacirlerin biri ona verildi. Maymun inciri yuttu ve iki üç dakika sonra kıvran- mıya başladı ve müthiş ıstıraplar içinde öldü: İren bağırdı: — İnandın mı şimdi, — Evet, Bizansta doğru sözlü bir tek adam bulunduğuna inar | dim. Jeneral seni selâmlıyorum. Sen benim hayatımı kurtardın. Bir gün senin de hayatın tehli- keye girerse, onu kurtaracağıma emin ol Kostantin bir - kac daha | doldurarak içti ve odadan ç ktı. İrenin bir işareti — üzerine, maymunun cesedi dışarı ç karıldı. Maymuuu yordu! deh seven mabeynci ağlır hÜ ae lmparator, sarhoş; ölü olarak yilm'şler, ağlıyarak çıkmıştı. Ben ve İren kaimıştık. Masa- nn Üstü Şarap lekeleri içinde idi. Yere atılan dökülen ve bur- kulan — kade! mayman mabeynci hâlâ mermerler | üzerinde idi. Zehirli Incirler yerli yerinde idi. idar gözlerle bana . Ben vazife başm- n bir asker gibi karş- yordum. İmparatoriça anlatmağa başladı: — Bu oğlan ne diye kölele- rimden birini, meselâ başnazır Stavracius'u çağırtp ona bü İm tirlerden birini yedirmedi. Ben ona bu İncirlerden birini yiyecek - bir adammı bulamazdım zavallı may- munun ne kabahati vardı? Fakat bu hayvan, Kostantini görünce yerlere sürünmiyen yegâne na- muslu mahlüktu. Kostantinin ona karşı bütün garez bu yüzdendi. Onun için bu hayvanı öldürttü. (Arkası var) _ MiL. LÜ Sinenada 2 sözlü flm birden ÇARIN ELMASI (ORLOF ) Mümessilleri: LİAN HAİD - İVAN PETROVITCH Liane Haid'ın san'at hayatında en harikulâde temsili, güzelliğine asla erişilr k bir sinema eseri kemali muvaffakiyetle devam ediyor. İlâveten: ZEPLİNİN ÖLÜMÜ şarkılı fevkalâde heyecan ve sergüzeşt filmi, GENUP YILDIZİ Sözlü, Esrar, güneş ve korku filmi Bu Perşembe akşamından itibaren “EEENMEZUDNUIN D0 MAJİiK'te &- SUZİ VERNON ve JEIN“E HELELİNS LEN GÜZEL İNTİKAM Fransızca sözlü hissl ve müessir filninde gaa Talep ve arzuyu umuml Üzerine ALHAMRA Sineması Haftan'n en büyük muvaffakiyetini teşkil eden « DÜĞÜN GECESİ * Türkçe sözlü, şarkılı, orta ııvıınlı ve taklitli halk komedisi Görülmemiş eğleneeli ve neş i yeni tabloların ilâvesile Yarın akşamdan itibaren |rnoııııe devam edecektir. Oynıyanlar: NAŞİT - HAZİM - HALİDE .- ASIM - MUAZZEZ Dâveten: RUTH CHATTERTON tarafından Yarın OPERA CHARLES FARRELL akşamdan Sinemasında Amerikanın en fazla beğenilen artisti MUKADDES YALAN itibaren ve JOAN BENNETT tarafından temsil edilmiş MEÇHUL ADAM iptidat medeniyet erçevesi içersinde macı alarla dolu güzel Bir aşk manzumesi | yazdı idim. “ Gel, Mart 28 İşçiler Ve Işsızler Arasında İş İçin İ İstanbul” Gelen Memlçkeî Gînçlerı ( Baştatafı 1 inel sayfada ) — İstanbulda kirmsen var mı? — Var. — Balat tarafında bir kahve' tofan bir bamşerimi varki, ayni zamanda akrabamdır da, Ona, orada iş bulamadığımı yatacak bir yer bulurum, karnını da doyuru- rum, arar tarar elbet bir gün bir iş te buluruz. ,, diya yazdı, adre- sini gönderdi bana, Onun yanına gidiyorum şimdi. — Tahsilin nedir? — Neyim? — Okuman yazman diyorum ? — Yeni yazıyı az buçuk wö- khyorun — Ya, eh, hoş geldin, hayırlı bir iş kapısı bulursun inşallah! — Eyvallah ! yar mi * Diğer bir kaçile daha görüş- tüğüm bu gençlerin aşağı hepsinin — vaziyetleri — biri benziyor. Ben, — Anadoludan, “bundan aylarca evvel gelmiş, burada aylarca İş aramış, orta tahsilini bitirmiş bir gençle konuştum, Bu, onun vaziyetinde olanların | hepsinin tesadüf ettikleri vazi- | yetler hakkı bir fikir verebilir. Sabah, saat onda verdiği adrese gittim. Gösterdikleri oda- basamakları veremli göğsü | gibi inildeyen bir merdivenden çıkılıyordu, Daha yatagından çıkmamıştı, beni gözünce telâşla doğruldu: — Affedersiniz beyefendi, ge- ce saat iki buçukta pek yorğun bir halde yattım. Daha uykumu | alamadım. — Sizinle biraz görüşmek is- | tiyorum. Kalkacaksınız giyinin de, aşağıdaki kahvede karşılıklı birer çay içelim, — Hay, hay, şimdi, beş daki- | kada gelirim. Hakikaten dediği kadar çabük çabuk hazrlanan genç - geldi. | Karşıma oturdu. — Siz, Anadoludan ne zaman, | neye geldiniz; cebinizde paranız var mi idi, nerelerde iş aradınız, ne dediler, buldunuz mu, nasıl, ne iş buldunuz, İşinizden niçin memnun değilsiniz, bütün bun- ları öğrenmek istiyordum. — Bütün bunların - sizin ne işinize yarayacağını bilmiyorum amma, mademki ehemmiyet ve- rerek buraya kadar zahmet etti- niz anlatayım. — Bulunduğum memleketteki en büyük mektebi rüştiye. Ben kimsesiz bir adamım. Leyi! mek- tebi meccanen bitirdiğim zaman cebimde o gün için sakladığım yüz lira kadar bir para vardı. Tahsile devam etmek istiyor- dum. Bir liseye girebilmek üzre Istanbula geldim. Uçuz bir ote- le yerleştim. Son ümidimi kay- bedesiye kadar durmamasıya bir mektebe yerleşmeye çabaladım, Muvaffak olamadım. Bütün lise- lerin leyli ve meccan! talebe kadroları taşasıya dolmuş — bulir nuyormuş. Cebimde param azak mıştı. Mektebe girmekten Ümidi- mi kesince mecburen bir iş arar miya karar verdim. Sirkecideki iş idarehanelerin- den birine müracaat ettim. İste- diğim işin nevini tordular. gibi birşey! dedim. Adresimi de aldıktan sonra: — Pek alâ, dediler, siz bir iki gün sonra uğrayın! İki gün sonra yina gittim: — Henür bir şey çıkmadı, denildi. — Fakat, çok rica ederim, benim param bugün yarın bitmek Bzere, bu iş gecikirse aç kalırım, — Ne yapalım elden geleni yapıyoruz. Aradan iki gün sonra öğle yemeğini yememiş bir halde İ evinin merdivenlerinde çıktımı — Müalesef, yine bir şey bu- lunamadı. — Vallahi Beyefendi, ne ya- pacağımı bilmiyorum, on param kalmadiıl — Biz, size yatacak bir yer gösteririz, bir müddet orada ka- lırsınız, yemek için de bir miktar para veririz. Siz, iş bulduktan sonra bize ödersiniz! Beni büyük bir bedbinliğin yaptırabileceği en fena bir hare- ketten kurtaran bu lütfe, sevinç ten kelime bulamıyarak kekeliye kekeliye teşekkür ettim, Göster dikleri yerde barındım ve günde verdikleri yirmi beş otuz kuruşla peynir ekmek yeyerek yaşıyabik dim, Hergün gidip soruyorum. Aldığım cevap hiç değişmiyordu. Bir hafta kadar sonra bir gün İşevi müdüriü: — Vallahi, halâ bir şey b lamadık! dedi ve: — Ben size bir şey söyleyim mi, bu gidişle kâtiplik, tahsi- darlık filân bulunamıyacak gibi geliyor bana. Garsonlığa razı olursanız, elimizde bazı iyi yerler var | Üç gün sonra Sirkeci gazino- larından birinde yüz kuruş yev- miye ve yüzde onla garsonluğa başladım. Buna mukabil işevine bir şey verdim.. Ögüne kadar ettiğim borçları ödemeye' başladım. Bun- ların altından kalkıp ta nisbeten bel doğrultuncaya kadar çektik- lerimi anlatamam. Yüzdeden hiçbir şey kazan- mıyormuş gibi idim. Hâlâ orada çalışıyorum. Günde 'elime geçen yüz, yüz otuz kuruşun elli kuru- şunu bu odaya veriyorum, Geriye kalanla temine mecbur olduğum ihtiyaçlarımı düşünürseniz çekti- gim sıkıntıyı tasavvur edebilirsi- niz, İstanbula ne Ümitlerle gek dim, ne çıktı. En son Üümidim önümüzdeki senede. Erken mü- racaat ederek bir Jliseye leyli meccan! olarak yerleşebilirsem ne âlâ, — İaşallah muvaffak olursunuz. Benzi sarı gencin ışıkları bur lanmış gözlerinde hem güvene- mediği, hem de tamamen kays betmekten Ürktüğü cılız bir Ümit parıltısı belirdi : — Evet, dedi, inşollah !, Naci Sadullah Bu akşam 21,30da — İstanbul Belediyesi GÜNES ;uhilnîîıjüî.ı'g;ı BATARKEN gl”lllııumııî Facia 5 perde ll” ı”'m Işlw!ıl l i — Kitiplik, tahslldarlık filân Muallim ve ı Talebe gecesi

Bu sayıdan diğer sayfalar: