19 Temmuz 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

19 Temmuz 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

t | o hm. Lüna, Yavaş Yavaş Tefrika No. 63 Gözlerini Açtı Karşısında Gâvur Mehmedi ğomnce şaşırdı. Vay sen bur_ıiq mısın? dedi Son söz olarak şunu da söylemek vazifemdir ki.. siz, yani Sinyor Gâvuar Mehmet.. Evet, siz.. Cid- den büyük bir zabıta hafiyesi imişsiniz. Tebrik ederim sizi ki: bizi mağlup ettiniz. Fakat., bizi ele geçirmekle, Karayürek çete- sini tamamen imha etmiş olmuya- yacaksınız. Çünkü, çetenin kud- ret ve teşkilâtını kırmak.. sizin değil, bütün dünyanın zabıta me- murları bir araya gelse yine müm- kün değildir. Gâvar Mehmet, bu bini tanımak istiyordu. Birden bire elini dizine vurdu: — Vay canına.. Papas Coi.. Sen misin?.. Diye haykırı. Karşıdan Coi cevap verdi: — Biraz evvel de söyledim ya.. Citlden zeki bir adamsın dostum.. Seninle karşı karşıya birer bardak şarap içemediğimize ne kadar müteessifim bilsen. Gâvar Mehmet, hem gülüyor, hem cevap veriyordu: - — Ne yapalım, azizim.. Ka- der, kısmet - değilmiş.. Ne ise, sizin evde, dilber mariya ile içti- ğin şaraplara say. Papas, can evinden vurulmuş gibi inledi: — Mariya... Mariya... - dilber, daha ilık, yumuşak Mariya... Gâvur Mehmet dayanamadı. Kahkahalarla gülerek — arkasına döndü. Arkadaşlarına: — Biliyor musunuz, papas ne diyor?, Şu bulunduğu feci vazi- yeti düşünmiyor da, dostu olan © pis karının dilberliğine?.. Ilık- hkına, yumuşaklığına hasretçekiyör Gördünüz mü Allah adamını?.. Dedi ve sonra bir anda cid- diyete rücu etti. Papazın teslim bakkındaki teklifini, Hüsnü Ef. ile Deli Kerim Efendiye anlattı. hale nazaran, canilerin bura- dan firarlarına meydan verme- mek ve aldıkları talimat ve emir mucibince vaziyeti olduğu gibi gidip Zaptiye Müşürüne haber vermekten başka yapılacak iş kalmamıştı. Gâvur Mehmet, Hüsnü Efen- diye sordu: — Mısır oteli ile papazın evi — ne olacak?.. — Şimdi, her ikisi de sıkı Ü Hcamat ltada.. Barsdelil 'ç £ tince, oralarda .da taharriyat yapılacak. | — Ya, bu odadaki iki herifle, yukardaki karı?.. — Oldukları yerde bıraka- Onların — haklarında ya- pılacak muameleyi de müşür pa- g oşadan soralım. — Eh, pek âlâ.. Ohalde, bana biraz müsaade ediniz. Acele gö- rülecek bir işim daha var. Gâvur Mehmet, bu sözleri söyler söylemez, merdivenlerden fırladı. Sokağa çıktı. Yüzüne te- miz hava çarpınca geniş bir ne- fes aldı. Bir anda yüreği ferah- - ladı... Hemen dükkânına koştu. Kapıyı açtı. Tezgâhın olduğu ye- sözleri | dikkatle dinliyor. Bu sesin sahi- re atıldı. Karanlıkta ellerile yok- ladı. Elleri, Lünanın ılık ve yu- muşak vücuduna dolaştı. Lâmba- yı yaktı. Titrek bir petrol zıyası, Lünanın yüzüne çarptı. Bu genç ve güzel kadının cazip renginde, şimdi bir ölüm sanılığı vardı. Gâvur Mehmet, Lünanın ağ- zını bağlıyan mendili çekti; — ç- kardı. Sonra elini kalbine daya- dı. Kadının kalbi hafif hafif çar- pıyor... Kapalı gözlerinin — uzun kirpiklerinden, solgun yanakları- nın Üzerine hafif bir gölge akı- yordu,. Gâvur Mehmet, çarçabuk Lünanın ellerini ve ayaklarını da çözdü. Yüzüne su çarptı. Avucu- na sirke dökerek burnuna daya- dı. Göğsünü açtı. Kalbini ovmıya başladı. Lüna, yavaş yavaş gözlerini açtı. Evvelâ, dalgın dalgın etra- fına bakındı. Bir iki saniye, ha- tıratanı toplamak istiyor gibi sa- kit kaldı. Gözleri, Gâvyr Meh- medin gözlerile karşılaşınca: lenbire silkinerek: — Bırak beni.. Sen. korkunç bir adamsın... Bana, niçin böyle yaptın.. Niçin?... Beni soymak mı., Paralarımı — almakmı — istedin.. söyle.. Halbu ki ben onları sana daha evvel vermiştim.. Diye bağırdı. Gâvur Mehmet, bir iki adım geri çekildi. Vazife mecburiye- tinin kalbine verdiği büyük bir acı ile: — İşte seni, kendi haline bırakıyorum, Lüna... Sana karşı bukadar sert ve zalimane bir muamele — yaptığım — için beni mazur — gör. Evvelâ şunu leyim ki, seni mak şu ta- :f'ıeç:ıun, bir :bîıyüm'ı bi.le al- mayı aklımdan geçirmedim. Lüna, öfke ile atıldı: — Ohalde ne istedin benden.. Niçin, ellerimi bağladın.. Niçin ağzımı tıkadın.. Niçin anahtarımı çaldın?.. Gâvur Mehmet, zehirli bir te- bessümle güldü ve sükünetle ce- yap verdi: — Yalnız, vazifemi yapmak için... Lüna, yerinden fırladı. Gâvur Mehmedin önüne gelerek omuz- larından yakaladı. Dişlerini sıka- rak homurdandı: - — Vazifeni mi.. Demek senin bir vazifen vardı.. — Evet... — Aman yarabbi.. Şimdi çıl- dıracağım.. Yoksa, sen.. Bir polis hafiyesimisin?.. — Evet.. — Söyle, kimsin.. Adın, ne? — Gâvur.. Mehmet.. Gâvur Mehmedi, ornuzlarından tutarak sarsan küna, bir anda durdu. Korku ve hayretle açılan gözlerini, Gâvur Mehmedin sakin fakat müessir gözlerinden ayıra- miyordu. — Gâvur Mehmet... Gâvur Mehmet... Demek.. bu, sendin.. Beni aldatan.. beni aşkınla bü- yüledikten sonra coşturan.. sonra da, taşıdığım esrarı çalan.. sendin ha.. Bir polis hafiyesi.. bir Gâvüar Mehmet., ( Arakası var ) *« ai Bti d et5 Kara Yürek Çetesi aral” TN eRTİTİ / v V/ — Hani saat onda gelecektin sabaha kadar gezip eğlenmek için mi sokakta kaldın?.. — Bu kadın kısmına da iyilik yaramaz. Seni uykundan uyan- dırmamak için sabahı bekledi- ğimi niye hiç aklına getirmi- yorsun?.. Ankara : Hukukunun İmtihanları Bitti Ankara, 18 (Temmuz) — An- | kara Hukuk Fakültesinin seki- zinci tahsil yılına ait imtihanlar bitmiştir. Fakülte altıncı ' mezun- | larını memlekete yetiştirmiştir. Bu sene mezuniyet — sınıfını teşkil eden 129 - kişiden 73 ü | ilk devrede — muvaffak — olarak mezun olmuşlardır. Bunların 16 sı pek iyi, 34 ü iyi, 23 ü orta de- recede diploma almışlardır. Gerek ilk devrede mezun ©- | lanların adedi gerek dereceleri itibarile bu seneki mezuniyet sı- - nifi Fakültenin yetiştirdiği en iyi sınıflardan biridir. Genç me- zunlara tahsil hayatında olduğu gibi meslek hayatında da mu- vaffakiyetler dileriz. Mezunların adlarını derecele- rinin sırasına göre kaydediyoruz: Mazhar Üsküp, Sami Antakya, Mahmut Celâl Harput,Kâzım Beyşehir,Sabri Merzi- fon, Tevfik Çerkeş, Abdu'lah Antep, Cek- Bar Kora, Yusuf Balıri Erzurum, LÜti Erzar vum, Mubittin Sıvas, Orhan Sami İstanbul, Yalçın Saideli, Zühtü Çaakırı, Abdülmecit Antakya, Necati Sıvas, Hadi Bolu, Zühtü İstanbul, İlhan Sıvsa, Mahir Tarsus, Şevket Fdirne, Sü'eyman Sinirkent, lsn Kara, Cevdet Bor, Mustafa Nurl Sivrihisar, Kâmi Antakya, Ratip Ti- ve, Nevzat Kıbrıs, Şekip Antakya, Semiha, Ankara, Cemil Killa, Nazif İstanbul, İbra- him İzmir, — Seyfl — Filibe, —Abdülkadir Ordu, Celâl — Ersurum, — Samiye ha. tanbul, — Hasan — Rize, — Sezal Kirk- dareli, İbrahim Kayseri, Muhtar Bursa, Mustafa Borzkır, Fettah Bolu, Berki Malatya, Rifat Sıvas, Saml Silifke, Tacettlin Kemal- paşa, Kemal Kıbge, Zahit Taşkent, Şükrü Kabria, Eaver Bursa, Nevzat Ankara, Ah- met Sıvas, Hasan İzmit, Bedri Hozat, Ad- nan İşkodra, İhami Gördes, Nure'tin He- veke, Enver Kıbna, Hamit Kayseri, Ali Çermik, Süreyya Kayseri, İhsan Marmariz, Sezal Hayrabolu, Baari Adana, Tevfik Ta- vas, Hilmi Mersin, Salâhattin lzmir, Cemal Erzurum, Mehmet AlI Antakya, Fazıl Oltu, Burhanettin Adana, Adil Koyulhisar Ha> Yınlar ve Beyler “Yeni Neşriyat Holivut Bu güzel sinema mecmuasının son nüshası nelis resimler ve mütenevvi yazılarla intişar etmiştir. Karilerimize tavsiye ederiz. Hukuk — Gazetesi — On beş günde bir çıkan bu gazetenin birinci nushası intişar etmiştir. İçinde kanun- ların tatbikine — dair yazdar ve yeni neşrolunan buzı kanunlar vardır. Fiati 10 kuruştur. < Halk Musikl Cemiyetinden: Ümumi Heyesin fevkalâde toplan- masına karar verilmiştir. Kayıtlı aza- nn 398.7-9833 cuma günü #saat 11 de Şehzadebaşında Letufet apartımanına teşrifleri. Miğbust Cemiyeti tarafından tertip edilen 1933 MATBUAT ALMANAĞI çıktı. Tler kitapçide bulumur. Fiatı 1 liradır. Bu Sühinîl'â“Hergün l Fransızcadan, Tercüme Eden: Hatice Cinayetin _İçyüzü Kilise meydanından dönerken Pelonne, küçük bir el arabası içinde sebze taşımakta olan Da- moozxy'ye rastgeldi, ve beraberce, bomboş duran — meyhanesinin önünde oturmuş piposunu içen Rovairoux'e yaklaştılar. Köyün içinde onların biribirlerine rast- gelmesi pek tabü idi. Fakat bu üç adam biribirlerini her gördük- lerinde aynı şey olurdu. Pelonne Damouzi'ye kinli gözlerle baka- rak dişleri arasından: “Katil!,, diye mırıldandı. Da- mouzi - olduğu -yerde - birdenbire durdu, ve yanındaki adamı baş- tan aşağı süzerek: *“Katil diye şana derler mel'un Ş herif! diye haykırdı. ,, Pelonne meyhaneciye dönerek: “ Belki de asıl katil sensin! ,, Diye homurdandı. Meyhaneci omuzlarını - silkerek iki adama emniyetsizlikle baktı: ıkinizden — birinin muhakhak o adamı öldürdüğü aşıkâr, dedi. Fakat acaba hanginiz? Üçü de biribirine meydan oku- yan gözlerle bakıyarlardı. Bu ara- larında olan şey eski bir kindi. lenmiş bir cinayetten dolayı üçü de tevkif edilmiş, ve meydana birşey çıkmadığı için serbest b- rakılmışlardı. Fgııkıt üçü de bü- tün köy için şüpheli ve tehlikeli | adamlardı. Hcrşu onlardan biri- nin Bouem babayı katlettiğinden emindi; fakat hângisi katil idil * Bouem baba, gece geç vakit çıkarken — öldü- meyhaneciden baş- ka yalnız iki adam daha var- dı: Pelome ile Damouzi, bu üç adamda, maktul Bouem babanın dostu değildiler, ve kendisile hiç iyi geçinmedikleri bütün bilinmiş — bir hakikattı. haneci bir toprak meselesinden dolayı Bouemin daima — öley- hinde idi ve ölümünü bekle- diği muhakkaktı. Kaçakçı olan Pelonne de, kendisini birkaç kere jandarmalara teslim etmiş olan amouziye gelince, bu büsbütün b;lu bir mesele idi. Onun âşık olduğu küçük Marie gibi Bouem baba hizmetçi olarak evine almıştı. Bütün köyce —malüm olan bir şeyde ihtiyarın hizmetine giren genç kızların efendileri ile olan biraz fazlaca dostlukları ve samimiyetleri idi. a düşme oldağı payılanda en olduğu mey: a ;i.ed Alenen her üçünün de birkaç defalar ölümle tehdit ettikleri Bonem baba bir akşam bu üç düşmanile meyhanede yalnız kal- mıştı. Bu bîry menhus - tesadüf eseri idi. Yine ©o akşam - üç mazaunuün verdiği ifadenin teyit ettiği veçhile - üçü ile de ayrı ayrı ihtiyar adam atışmıştı. Üçü de, şüphe ve itham altından kur- “tulmak için, tevali eden tehditle- rin karşısında Bonem- babanın âdeta korktuğunu - söylemişlerdi. Arkadaşlarının ifadelerine göre meyhaneci yumruklarını sıkarak ihtiyar adama: — “Mel'un seni boğacağım!,, diye haykırmıştı. Damouzinin' de: — “ Şimdi seni gebertece- ğim!,, diye- bağırdığı muhakkaktı. 'elonne gelince, o, hiddetinden gözleri yerinden uğramış bir hal- de Bonem: — “Görece();sîn menhudszdş— mişti. Karnını deşeceğim... Senin öl&n muhhakkak lg:ııî?m elim- dendir!,, y — “ Hayır onu ben geberte- ceğim!,, Böylece söyleşerek üçü de, onu öldürecek bir silâh arar gibi ellerini ceplerine sokmuşlardı. Tabit bütün bu olan şeyler yine üç maznunun ifadelerinden öğrenilmişti. Tam böyle bağrışır" larken birdenbire, her n se, lâmba sönüvermiş, ve ortalık derin bir zulmet içinde kalmıştı. Oza- man ne olmuştu? Bunu üç maz- nun da aynı tarzda anlatmışlardı: — * Karanlıkta kalınca şaşır- dim, yerimden kımıldamadım. Bir iskemlenin devrilen gürültü- sünden sonra inliyen müthiş bir ses beni olduğum yere dehşet- le mıhlamıştı. — “ Budalalık — etmeyiniz.. biribirinizi öldürmeyiniz!,, diye haykırdım. Benim gibi ötekiler de aynı şeyi hemen hemen aynı za- manda söylediler. Ancak ozaman kiprit çakmak —aklıma geldi, Diğer ikisi de benimle beraber gibrit çakmışlardı. Ortalık aydın- lanınca yerde kan lekeleri fakat Bonesse baba ortada yok-< tu. ,, Anlattıkları gibi, meyhaneci bir lâmba yakmış ve yerdeki kanlı izleri — takip — ederek ihtiyarı kapımın — önünde bul- muşlardı, w yere düşmüştü. inde derin ve geniş bir yara vardı. Bu bir han- çer yarasına benziyordu. Silâh bulunmamıştı! Boneme kendine hiç gelmeden iki saat sonra öl- dü, Üç adamın da ilk ifadeleri sonrakiler gibi birbirine benze- diğinden, üçü birden tevkif olun- a ça İ den üçü de serbet bırakılmıştı. Fakat böyle bir hüküm her işi yoluna koymuş olamazdı. Beraet- lerine rağmen bu üç adam bir Herkes onları katil farzettiği için kimse yanlarına yaklaşmıyor, hat- ta selâm bile vermiyorlardı. Belonni ötekilere: etmek icap ediyor. — :ıldo zabıtanın bulup ortaya çıkaramadıkları şeyi biz bulalım, meydana çıkaralım ol- maz mı? , — “Haydi içeri gelini konuşalım,, - dedi. Snlerdi. MAYEMM bir ııınüe tefriş edilmi: iRİ Fglir ordu. Birdenbire: — “Aman!..,, Diye haykıra- rak elini sırtına r İki küreğinin sivri bir demir batmıştı. detle başını trkası- na çevirere! ktı. dukça'sivri ve uzun bir demir parçasını arka: rıma — gösteri- yordu. Bu av ve kuru et asmıya mahsus bir demir parça idi. Meyhaneci: “Bunu — düşünemediler, deye mırıldandı. Bonem baba sende kısa boylu idi. Eğer senin yap- tığın gibi bu Demire yaklaşınca, Demirin ensesine temas etmesi pek tabil idi ve bu demir onu öldürdü.,, SaRaCd

Bu sayıdan diğer sayfalar: