27 Ağustos 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

I A, ' Dra T ÜEE h TT F çi İ İ l davrandı. Kılhıcını; Kara Cehennem Her Hakk: Mahfuzdur . * Tefrika No, 4 <« Şüzkür Allahım Yaşıyor Doğan, Avucuna Su Dolduruyor, Karının Yüzüne Serpiyordu Kendini çabuk topladı. Karşısın- dakine baktı. Yağız bir çehre ile karşılaştı. O zaman, kalbinden taşan derin bir kin ve nefretle: — Yolumu kesme Kara Cehen- nem.. vallahi bu sefer seni ya- Diye bağırdı. Karşısına dikilen Kara Cehen- — mem, çatık kaşlarını daha keskin çattı. Yeni bir hücuma hazırlan- dı, Lâkin delikanlı, daha çevik onun kılıcına müvazi bir istikamete uzatarak önu şaşırttıktan sonra, kılıcının | tersile 'bileğine şiddetle çarptı. (Kara Cehennemin elindeki kılıcı uzaklara fırlattı. Kara Cehennem, bileğinin 1s- tırabından kıvranırken, o, yine ileri atıldı. Kapının önüne geldi. Kılıcının ucu ile kapının Üzerine gerilen zinciri kaldırdı. Vücudunu biraz eğdi. Kapıdan geçti. Odabaşı, sesinin bütün kuv- vetile boğuk boğuk haykırıyordu: — Kaçıyor.. gidiyor.. peşini bırakmayın.. sizi göreyim aslan topçular.. Haydi cesur cebeciler.. yarın şu baldırı çıplakları... Yatağanlar ve kılınçlar çınlı- yor.. âhü eninler — yükseliyor.. biribirlerile çarpışan ve boğazla- şan iki insan dalgası, bazan iler- liyor.. bazan geriliyor... Yavaş yavaş, kapıya doğru sürükleni- yordu. Kılıç darbelerinin iztırabile, bir iki dakika kendini kaybeden Kara Cehennem, kendine gelir gelmez, etrafına süratle göz gez- dirdi. Hasmını göremedi. Onun kapıdan geçtiğini tahmin ederek takip etmek istedi. Fakat kapıya gelir gelmez, (kürt bayraktar ) C Öönüne gerildi. Elindeki enli pa- layı, siper tutarak dik sesle Kara Cehenneme emretti: Ka Cami avlusu; tenha idi... Mü- bareze meydanından canını kur- İ_r_"ıtarabîlen birkaç kişi, Kabasakal ve Akbıyık semtlerine — doğru koşarak . kaçıyorlardı... Delikanlı; kapıdan avlıya girer girmez evvelâ tereddüt etti. Sa- ğa ve sola baktı. — Birdenbire hangi istikamete gideceğini tah- — min edememişti... Fakat, arkadan, nefes nefese gelen bir «&s onu ikaz etti. — İleri, Doğan.. ileri... Doğan; bu sesi tanıdı. Dudak- larının üstünde hafif bir tebes- süm uyandı. İbrahim Paşa kona- ğının kenarındaki duvarı takip ederek başını çevirdi: — Senmisin Babadağlı... Yol- daşları niçin bıraktın?... — Onlar uğraşadursunlar.. ben seninle geleceğim... Babadağlı, adımlarını sıklaş- tırdı. Doğana yetişti. Sağ elinde — uzun bir İzmir yatağanı vardı. İ b İkisi 'de, (Sultanahmet camisi) nin sağ cephesini takip ediyor; (kıble) kapısına doğru ilerliyor- lardı. Muslukların önüne gelince, Doğan durdu; tekrar baktı. Avluda kimse yoktu. Mey- dandaki mücadelenin bütün şid- daş dab arkasına | detile devam ettiği işitiliyor.. biribirine karışan nâralar uzaktan bir uğultu gibi geliyordu. — Babadağlı!.. Sen biraz bu- rada dun Etrafı iyice kolla... Dedikten sonra Doğan, mus- luklara dogru yürüdü. Caminin beyaz mermer revakları altında sıra ile dizili olan musluklardan birinin önünde durdu. Kılıcını duvara dayadı. Sağ ayağını mus- luğun önündeki yüksek basamak taşına bastı. Omuzundaki kadını yavaş yavaş indirdi. Sol kolunun üstüne aldı. Gözleri, şefkat ve muhabbetle titriyerek onun yü- züne baktı. Fakat bu yüzde, ölümün solgun rengine benzeyen bir gölge vardı... Sağ elini kal- binin üstüne dayadı. Fakat ora- da da bir hayat eseri olup olmadığını anlayamadı. O zaman kadını sağ kolunun üzerine aldı. Sol elile kılıcını or- tasından kavradı. Onun kollarını bağlayan ipleri kesti. Sım sıkı bağlanan bu ipler, kadının beyaz ve dolgun bileklerinde, mor leke- , ler husule getirmişti... Onu bir az daha ileri uzattı musluğu açtı. Kadının başını, musluğun altına dayadı, alnını ve şakaklarını bol sularla yıkadı. <«Soğuk elile onun kalbini tekrar yokladı. O zaman, yüzünde sevinçli bir tebessüm parladı. — Şükür allahım.. yaşıyor. Diye bağırdı. Elindeki palayı sabırsızlıkla hafif hafif sallayan Babadağlı: — Uzun etme, Doğan.. hadi artık gidelim. Diye homurdandı. Fakat Do- ğan, hiç aldırmadı... Şimdi o, avucunu su ile dolduruyor, ka- dının yüzüne çarpıyordu. Birdenbire kadının kirpikleri titredi. Çıplak göğsü, derin bir inilti ile kalktı ve indi. Dağan, gittikçe artan bir se- vinçle, mütemadiyen Avucuna su dolduruyor ve yüzüne çarpmakta devam eediyordu. Kadının titre- yen kirpikleri.. yavaş yavaş açıldı. Bu kirpiklerin arasından, siyah bir nur parladı. O zaman, Doğan meserretten — titreyen bir sesle mır.ıldandı: — (Fato)jm.. canım.. hayatım... Doğanın bu sözleri, sanki ( Fato )ya can vermişti. Gözleri biraz daha açıldı. Birşey söylemek istedi. Fakat, çenesi kilitlenmişti.. Hiç birşey söyliyemedi. Babadağlı, artık sabredemedi. Başını geri çevirerek: — Doğan! Haydi.. *Fazla du- racak zaman değil... DOğln, Flton“n parça parça olan elbiselerinin yırtıklarını çe- kerek —onun çıplak — göğsünü ve omuzlarını kapadı. Tekrar omuzladı. Kılıcı aldı. Ümidin ve meserretin verdiği büyük bir kud- retle ileri atıldı. Kıble kapısından çıktılar. Kü- çük yokuşu indiler. Büyük ve karanlık kemerin altından geçer- lerken Doğan sordu: — Nereye gideceğiz Baba- dağlı?.. — Şimdilik, Nakilci Mustafa- nın evine... ( Arkası var ) Almanyadan dönen Levi tabelâsını çiviliyor.. doktor ( MEKTEPİŞLERİ ) Mekteplilerin Suallerine Cevaplarım İzmirde Karşıyakada Tahsin Beye: Tahsil etmek için mutlaka şu- nun bunun delâletile hareket et- mek İlâzım değildir. ilkmektep şahadetnameniz vardır. Liselere Jleyli meccani talebe alınacaktır. İmtihanlar — eylülün ilk haftasında yapılacaktır. İzmir lisesine müracaat ediniz. ve leyli meccanilik müsabaka imtihanına giriniz. Muvaffak olursanız mec- canen tahsil edersiniz. . x Naziliide Riza Nur Beye: 1 — Bu kursun şeraitini he- nüz bilmiyorum. Bugünlerde -ga- | zetelerle ilân edilimesi muhte- meldir. Mektupla Gazi terbiye enstitüsünden sorarsanız iyi olur. 2 — Orman fen memurluğu mektebi Sariyerdedir. Bu mek- tebe girmek için İise mezunu olmak lâzımdır. Mezunlar imti- hansız mektebe leyli meccani alınırler. Talipler fazla olursa müsabaka imtihanı açılır. Mek- tepten mezun olanlar orman fen memuru olurlar, bilâhare terfi ederek müfettiş olurlar. x Herkes Müsabaka İmtihanına Girebilir Bolu vilâyetinin Gerede kazasın- dan Ortamektepten Mehmet Daver B.e: Leyli meccanilik müsabaka imtihanına girmek için mutlaka İstanbula gelmek ve burada imti- han olmak zarureti yoktur. Her- | kes bulunduğu yerdeki Liseye, Lise —bulunmazsa Ortametebe, Maarif Müdürlüğüne, Maarif Me- murluğuna müracaat etmelidir. * Eskişehir'de Nuri oğlu Kemal B.e: Mademki yaşınızı tashih etmiş- siniz. Mektebe şimdilik namzet olarak kaydedilirsiniz. Birkaç gün sonra da nüfus tezkerenizi verir- siniz. * Yozgat L. Rıfat B.e: Lisenin ikinci devre sınıfları- * nın imtihanlarını vermeniz lâzım- dır. 9,10 nun imtihanlarını verir- seniz son sınıfa girebilirsiniz. * Ankara'da M. Sabri Beye: Konservatuvarda haftada mu- ayyen saatlerde ders vardır. Saz dersi ve nazari ders verilir. Ay- rıca musiki ilmine ait dersler de vardır. Devam mecbuüridir. Ted- | risat muhtelittir. Neharidir. Ayda 150 kuruş ücret alınır. Tedrisat teşrinievvlde başlar. Kayıt kabul için ilkmektep mezunu olmak lâzımdır. Şan kısmı G senedir. Mektepçi Mademi ki | HİKÂYE Ba Sütun dîHergün Yazan: Naecl Sadullahe ——— EvSahibesinin Tecessüsü! Yemekten sonra rahat kol- tuklara — yayılmış — sigaralarımızı tüttürmüş, kahvelerimizi höpürde- terek çene çalıyorduk. Bir aralık aklıma geldi: ! — Ha, dedim, Adada, Hatice Nail Hanımefendiden bir mektup aldım, karımı ve beni on beş gün için köşküne davet ediyor, gide- yim mi diye düşünüyordum. Dostumun Hatice Nail Hanım efendiyi benden — ve karımdan “daha eskiden ve daha yakından tanıdığını biliyordum. Bizimle az zamanda samimileşiveren bu ka- dının tabiati hakkında henüz kat'i bir fikir — edinememiştim. Bahsı bu suretle açarak dostumu biraz söyletmek, biraz anlamak istiyordum. Necdet Kenan biraz düşündü, dudaklarında çok gülünç bir hâ- diseyi hatırlamış insanların tebes- sümü büküldü: — Git, dedi, hoş sohbet ve çok mükrim, şen, şuh bir kadın- dır, hatta, ben aramızın açıldı- ğına çok müteessirim. — Aranızmı açıldı? — A, haberin yok mu? Tam iki buçuk senedir yüz yüze gel- miyoruz. Hem bu hikâye meşhur- dur da. Eğer bilmiyorsan anlata- yım. Hatta öyle bir vak'adır ki, öğrenmen işine yarayabilir, * Dostum biten sigarasını taze- ledi, kahvesinden bir yudum, si- garasından uzun birkaç nefes çekti ve anlatmıya başladı: — Efendim, üç yaz evvel, Hatice Hail Hanımdan şimdi sana gelen mektubun eşini aldım. Beni ve karımı ön beş gün için köş- küne davet ediyordu. Vaktim müsaitti. Zaten sessiz bir muhitte biraz dinlenmiye, biraz kendimi dinlemiye ihtiyacım vardı. Daveti kabul ettim. Ve karımla beraber kalktık gittik. Bizi çok büyük bir - sevinçle karşıladı, sonsuz bir ikram ve itibar gösterdi. Köşkünün kendi odasına bitişik olan en geniş, en açık, en aydınlık odasında bize tertemiz yataklar hazırladı. Tenbihli hizmetçiler etrafı- mızda pervane gibi dolaşıyorlar, âdeta hizmet etmiye doymuyor- | lardı. Evin denize bakan geniş, ve sarmaşıklarla bezenmiş balkonun- da her akşam buzlu içkiler, mü- tenevvi mezelerle mükemmel bir sofra kuruluyordu. İçiyor, konu- Oşuyor, gülüşüyor, eğleniyorduk,. Köşkte yangeldiğimizin haftasında bir akşam karımla odamıza çık- mıştık. Ben soyunuyordum. Ö, düşürdüğü yüzüğünü arıyor. kar- yolanın, kanapelerin altlarına ba- kıyordu. Bir aralık: — A, Necdet, dedi, bak bu- rada ne var! Didarın gösterdiği yerde bir delik ve delikte ufacık bir tele- fon mikrofonu vardı. Anladık ki çok mütecessis olan ev sahibesi, bu vasıtayla misafirlerinin bütün konuştukla- rını dinliyordu. Tecessüsün bu derecesini hay- retle karşıladık. Bu bir parça da ayıptı. Düşündük ve ona - bir oyunla mukabeleye karar verdik. Kararımızı da yerine getirdik. Her akşam, ufacık mikrofonun önünde oturuyor, ev sahibesinin meziyetlerini (!), güzelliğini (!) , gençliğini methede methede bi- tiremiyorduk. Bu hareket tesirini gösterdi. Artık ev sahibesi bize daha mük- rim, daha mültefit, daha samimi davranıyor, içki sofrasını daha mükellef hazırlatıyor, — kahvaltı tepsisini daha mütenevvi katık- larla doldurtuyor, — hizmetçileri hizmetimize daha itina ile koşmı- ya seferber ediyordu. Sonra bana karşı bakışları ve muamelesi de çok, amma çok de- gişmişti. O kadarki, nihayet bir gün, hissiyatını hallerile göster- miye kanamadı, beni —tenha bir köşede yakaladı... Ve ilânmı aşketti. ' Aramızda başlıyan muüaşakayı karım, bir fena tesadüf netice- sinde bir hafta sonra sezdi. Fa- kat sezdiğini sezdirmedi. O günden sonra ben, müna- sebatımda daha çok ihtiyatlı dav- ranmıya başladım. Fakat bu ihtiyat, üç gün son- ra, aramızdaki dargınlığın tohu- munu atan hâdisenin vukuuna ' mani olamadı. Bir akşam ben yemeğe ka- rımdan ve Hatiçe Hanımdan ev- vel inmiştim. Hazırlanmış sofra- nın yanı başında bir koltuğa yas- lanmış, © gazeteleri karıştırarak bekliyordum. 'Birden karımın yüksek perde- den çıkan sesini duydum. Kiminle konuşuyordu, ne olmuştu, neler söylüyordu, İyice duymıyor, tah- min edemiyordum. Merakla ye- rimden fırladım ve merdivenleri dörder dörder atlayarak odaya koştum. Kapıyı açtığın zaman içerde karımdan başka kimse yoktu. Evet, kendi kandine; fakat, ufak mikrofonun önünde, karşı- sında ben varmışım gibi konu- şuyordu. Hem neler söylemiyor- du yarabbim, Evet, Hatice Ha- nımın tutulur tarafını birakmiyor, onun duyduğunu, dinlediğini bil- memezlikten gelerek, kadıncağı- zın bir tarafına indirecek kadar ağır ithamlar saçıyordu. Tabii icap eden hareketi der- hal yaptım, onu susturdum. Fakat olan olmuş, kırılan kırılmıştı. Bu öyle müthiş bir intikamdı ki, tesirleri meydana çıkmakta ge- cikmiyecekti. Nitekim Hatiçe Hanım gece yemekte bize buz gibi bir surat takındı, yarım agızla ve zoraki bazı sözler gsöyledikten sonra, geleceklerini söyledi: — Sizin pek hoşlanacağınız kimseler değiller amma.. Gel- meyi j aşağı emri vaki yaptılardı! deâ;“bn Bize! — Zaten biz de yarın hareketi düşünüyorduk! demekten başka söz kalmamiştı. Ve Hatice H. bunu bilâitiraz kabul etti. Dostum hikâyesini bitirmişti: — İşte böyle dostum dedi, git fakat odauda mikrofon bulundu- ğunu hesap ederek görüş, veka- rının yüzüğü — filân kaybolursa, görmesi ihtimaline mani olmak için aramak zahmetini , kendin “ihtiyar et!

Bu sayıdan diğer sayfalar: