19 Eylül 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

19 Eylül 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Neler Oluyor? | i Komşu Yunan devletinin üç büyük nazırı memleketimize gel- diler. Kendilerini sevinçle karşı- ladık. Ankarada bir dostluk mi- sakı aktettik.. Bütün dünya bu- ma ehemmiyet verdi. (o Akdeniz kıyılarında yaşayan iki varlığın aynı düşünce ile birleşmesi, müş- terek menfaatlerini müştereken korumıya karar vermeleri ne kadar iyi bir şeydir. Bu dostlu- çin böylece devam (etmesini ıyelim! * ZAVALLI FEYSAk: Meşhur Lâvrens onu, ötede beride do- laştırdıktan sonra İraka kıral yapmıştı. ılk zamanlarda kendi- sini kıral anın sözile oturup kalkardı. Fakat sonraları işine kimseyi o karıştırmamak istedi. Yani yalancı kırallıktan çıkıp sahici kıral oldu. Debdebe ve darât içinde Avrupanın meşhur * şehirlerini gezerken Lâvrensin elinden güç belâ kurtardığı yaka- sım Azrail yakaladı. Ölümünden sonra yine bir Irak siyaseti meydana çıktı. Yine bir karışıklık var, ne diyelim. Allah encamını hayretsin!.. * AVUSTURYA VE AVRUPA: Bugünlerde orta Avrupa devlet- leri Avusturyaya karşı çok mül- tefit o davranıyorlar. bu iltifattan cesaret aldı. Daha doğrusu şimardı. Türklerin Viya- nayı kuşatıp biraktıklarının ikiyüz ellinci yıl dönümünü bir alay pa- Pazın günlük kokan nefesleri ara- sında tesit etti. Ne ederse etsin. Fakat kendilerinin o Almanyaya karşı bir kalkan gibi kullanılmak istenildiği için etrafından yardım gördüğünün farkında değil de; | daha dün hudutlarını kurtaran eski dostuna nankörlük ediyor.. Besle O kargayı gözünü oysun, derler. * AFERİN (GÜREŞÇİLERE: Vallahi aşkolsun onlara. Şimdi de İtalyan güreşçilerile boy ölçüştüler. Onların da sırtlarını yere getirdi- İer.. Dünyanın her tarafında pa- zılarının o kuvvetlerini (o gösteren pehlivanlarımızı nekadar alkışla- sak yine azdır.. Yaşayın be ço- cuklar!.. Pazar Ola — Kocam bugüa yine şemsiyesini yağmur da başladı, okadar load, Üzülüyorum ki. — Kocanız wlanacak diye mi 7. b — Bak bu hiç akbma gelmemişti va Bey! Bana bir şapka getire- kti de. Getirirkeri * telanıp' bozoluca- düşünüyorum, Avusturya | — Acaba şu tayyarede uçan erkek midir, yoksa kadın mı, Hasan Bey *.. — Erkektir, az kadın olsaydı, kendini göstetmek için daha yakından üçardı ?, Irak Oğluma Söylerim hergün hemân, mektepteki oğluma.. Nasihat veririm ben; mektepteki oğluma.. Derim, çocuk bir dahâ, Papucunu eskitme, Yürürken dikkat et ha, Taşlarda fazla gitmel, Kitap, len, kalemi; artıp, P oynama. Güzelce kullan e mi?.. Başka almam yok yağma.. Temiz dursun elbisen, Oynama çamurlarda.. Böylece yaparsan sen, Kalmayız bir gün darda. Bunu oğlum böyle bil, Paramız 8x nihayeti. Fakirlik ayıp değil, Kanaat lazım elbet, P.0.H.B. hiç İşleri Karışık Bir Şekli Aldı: — Yine seyyahlar gelmiş Hasan Bey! Sokak sokak dolaşıyor, ber gör dükleri şeye ağızları açık, bakıyorlar. — Evet amma keselerinin ağzım klanı yok! —i Gazeteler Hasan Bey Adaya gitmişti. Birkaç gece kaldı, Hasan Beyle beraber ayni otelde, izin müddeti- ni Adada geçiren bir de memur vardı. Bu adam hergün sabahleyin oltayı eline alıyor, deniz kenarına gidiyor, akşama kadar balık tu- tuyordu. Hasan Bey bir akşam yemekte sor — Balık tutmaktan çok hoş- lanıyorsunuz, değil mi?. — Anlatayım Hasan Bey! Ben bir hafta izin aldım. İzin müdde- tim az, bu az zamanı eğlenmekle geçirsem azlığını hissedeceğim.. Balık tutuyorum. Canım sıkılıyor. Sonunda bir hafta bana belki bir sene kadar uzun gelecek | Biraz bana gel kızım, Sana birçok sözüm var, Eyice dinle kızım, Gelinim duysun arlar.. Nedir sürme, ruj, krem, Bu işi artık birak. lüzumsuzdur pudra hem; Beyazsın aynaya baki, Saçların düzmü âlâ, Olmaz mı kıvırtmasan? Düşünüyorsun hâlâ, Bu mudur» yalnız tasan.. Seni gördüm dedimdi, Nedir bu kadar boya?. Vallahi benzettimdi, Acayip maskaraya.. Vazgeç artık bunlardan, Tabii balin gelsin!. Böyle olduğun zaman, Bir kat daha güzelsin! | Karısı şikâyet etti. — Hasan Bey, şu yanımız- daki eve taşınan adam, baâhçe- sini temizliyor, fakat bütün çöp- leri bizim bahçeye atıyor. e Bir şey söylemeye de gelmez; hid- deti burnunda bir adam.. Hasan Bey gitti yeni komşu- dan, çöpleri başka bir yere at- malerim rica etti. — Hayır efendim > keyfime karışamazsınız. : İstediğim yere dökerim. Hasan Bey evine döndü, ka- rısı sordu: — Ne yaptın efendi? hiddeti burnunda bir adam değil mi?. an ma urhunda olsaydı, biraz dal aşağıda ağ- zında... bağırdı durdul. ” Verem e keles li Hiddet O | Hasan Bey kekemeye fotog- raf çekmeyi öğretti: — Odada çekerken objektifi açtın m bir, iki, üç sayar; ka- patırsın. Üç gün sonra kekeme Hasan Beyin evine geld. £ Resimlerin çıkmadığından, camların fazla aydınlık görüp © bozulduğundan bahsetti, Hasan Bey sordu: — Acaba üçten saydın? — Hahahahayır, obibibibi...r, iii... kikiki, üödü...ç saydım! Kudurmak — Aman Hasan Bey! Ne tu- haf şey yarasalarda kuduruyor- muş... — Bunun tuhaflık neresinde azizim. Dünyada kudurmıyan ne var ki.. — Herşey var Hasan Beyl Meselâ sen kudurdunmu ki?.. — Bir akşam eve gel de gör.. Ben eve eli boş dönünce evvelâ karım kudurur. Söylenmiye başlar, o söylenir, söylenir, tahammül edemem. Ben kudururum. Bağırıp çağırmıya başlarım. Bizim sesi- mizden bütün mahalleli kızar ku- durur. Velhasıl bu yüzden kudur- mıyan kalmaz. Halka Verir Telkini Hasan Bey bir ticaret şirke- fazla tinin müdürünü görecekti, — Biraz meşgul, dediler, sa- londa bekleyiniz!.. Hasan Bey salonda oturdu. Duvarda levhalar vardı onları okudu: *“ Vakit nakittir , “ Meramımızı açıkça söyleyiniz, sizin vaktiniz de bizimki (gibi kıymetlidir.,, “Az söyleyiniz, öz söyleyiniz,, Yarım saat geçti, bir saat geçti, iki saat geçti. Hasan Beyin artık Oo canı sıkılmıştı. Müdürün odacısını buldu. — Müdür B. el'an meşgul mö? — Evet efendim birisile ko- nuşuyor da... — Bu kadar wzun uzadıya konuştuğu şey nedir ki? — Duvara astığımız levhaları yapıp satan adam, bunların fay- dasını müdür beye anlatıyor. .oşluktan Ben de — Hason Bey | Bana « burnunu göremiyör - diyorlar,. burnumu görm galışıyorum. — Sen burnum görmekten vaz geçsen de beni görüp çarpmasan duha eyi edeceksin |..

Bu sayıdan diğer sayfalar: