19 Eylül 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

19 Eylül 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

U P A GY A L | | | | GÜL HANIM llaçlılar, Mücahitler, Fedailer Arasında | Yazan: Ömer Rıza Haşmetlı Kıral Hazretleri, Biz Hayat Ve atından inerek kendi kendine oturdu, başından geçen hâdiseleri düşündü. Geçen günlerinin dol- gunluğu kendini © kadar, yormuş, okadar ihtiyarlatmıştı ki üzerine müthiş bir ağırlık çöktü ve yere uzandı. Dimağı bulutlanmış, karış- mıştı. Fakat birkaç dakika geç- meden başı, bulandıktan sonra durulan su gibi berraklaştı ve gözünün önünden bir takım man- zara, şimşek gibi çaktı. Firenkler, kırallarile kuman- danlarile; şövalyeler, başlarında bulu san Tabariye hâkimi Kont Reymond'la birlikte geçiyorlardı. bunların reisleri bir- çadırda mü- zakere ederken birbirlerine atıp tutmiya başlamış, nihayet Rey- mont, kılıcını çekerek — masarın Üstüne indirmişti. Daha sonra Doğan Salahatti- nin ordugâhmı gördü. Ordugâhin ucu bucağı yoktu. Ortada, belki, onbin çadır vardı. Salâhattin ken- di çadırının içinde gidip yapyalnız dolaşıyor ve düşünüyordu. Doğan — Şeria ile Cebel denizi ar- kamda. Cenahlarım kuşatırsa ora- ya sürüleceğim, Ben ve bütün or- dularım mahvolacağız. İleride fi- renkler var, Nasıra civarında firenk orduları duruyor. Hangimiz hare- kete geçecek? Ben geçersem çöl içinde eriyeceğim. Onlar Tabar | dağları etrafından, sulak yerlerden Özerime yürürlerse yine vaziyet fena olur. Fakat frenkler budalalık eder- de çölden ilerilerse o zaman onlar mahvolur. Ve haçlıların şevketi, satveti izmihlâle uğrar. Yapaca- ğgem iş burada bekicmektir. En mükemmel hattı hareket budur! onun için karar veriyorum ve bu- rada bekliyorum. Doğan ufka baktı, baktı, Salahaddinin çadırı yanında başka bir çadır gördü. Çadırın etrafında askerler dolaşıyordu. İçinde iki yatak vardı. Ve birinde Gül Ha- nım, sakin ve müsterih uyuyor, ikincide Mesrure oturuyordu, bu karanlıkta bile ikisinin de gözleri karşılamıştı! Bu manzara silindikten sonra Doğanın gözleri önünde yeni bir manzara canlandi; Geniş bir ovayı baştan başa ateş ve duman kaplamıştı. Ovayı abus dağlar çeviriyordu. Her taraf, ölülerin cesetlerile dolmuştu. Sırtlanlarla gece kuşları leşler üzerinde dolaşıyordu. Bu yerde yatan insanlar içinde henüz can verâltlen için inleyenler vardı. sahne, Doğanı titretti. Fıht kendisi, sanki burada do- laşmakta idi. Gide gide bir yerde durdu ve aşina bir sima ile kar- gılaştı;. kardeşi Kurdun cesedi yerde yatıyordu. Hayret - etti. Korktu. Fakat birkaç adım daha attıktan sonra kendi cesedile de karşılaştı ve durdu, * Doğan fazlasınâ — tahammül edemiyerek — silkindi. Yerinden | kalktı ve atınım sırtına atlıyarak | kararçiha döndü - ve kardeşini aracdı. Karargâh uyuyor ve ileride — esmer ova uzanıyordu. Doğan Kurdu bulduktan son- ı ra sordu : İ — Seıden ıyrılılı ne kıdır oldu? — Çok değil, on beş dakikal.. — Fakat Kurt, bu on on beş dakika içinde veler görmedim? Kurt kardeşinin yüzüne bay- retle baktı ve sordu: — Neler gördün? — Anlatsam, inanmazsın Kurt! — Anlat kardeşim. Sana inan- maz olur muyum? Doğan gördüklerini anlattı ve nihayet sordu: — Ne dersin? Kurt düşündü, düşündü, sonra cevap verdi: — Birader. Sen yakın istik- bali görmüşsün. Yapılacak iş, taayyün elmiştir. Biz Haçlıları çöl yolunu tutmıya sevkedeceğiz ve bu suretle davamızın muvaffak olmasına hizmet eaeceyız — Derhal işe başlayalım! İki kardeş kalktılar ve Şam- dan hareket ettikten sonra Ku- düse uğradıkları zaman tanıdık- ları papas Petro ile görüşerek telkinata — başlamak istediler. Petro Öömrünün otuz senesini Şarkta geçiren bir frenkti. Beyaz sakallı, mavi gözl , fakat Şar- kın güneşinden esmerleşmişti. İki kardeş onun çadırı önünde dur- dular. Müsaade dileyerek içeri girdiler. Petro, Meryemin küçük bir tasviri önünde diz çökmüş, ibadet ediyordu. İkisi de oturdu- lar ve onun bir şüpheye düşme- mesi için başlarını eğdiler. Papas, ibadetini bitirdikten sonra iki kardeşe döndü, onları takdis ederek oturdu. Ve ne is- tediklerini sordu. Doğan anlattı: — Mukaddes peder! biz bü- tün bu havaliyi eyi tamyoruz. Sultanın bütün plânlarına vakıfız. Haçlıların muvaffak olmak için hangi yol tutmaları icap ettiğini uzun uzadıya tetkik ettik. Sözü- müz dinlenirse muvaffakiyet ka- zanılır. Sizin delâletinizi rica etmeğe geldik. Papas düşündü düşündü, son- ra cevap verai: — Pek alâ! ben de, - size yardım edeceğim. Sizi kralımıza lerinizi anjatınız! kral, ile kw- mandanlar içtima halindedirler. Sizi de içtimaa kabul ettireceğim. Üçü de kalktılar ve kralın çadırına doğru yürüdüler. Evvelâ papas kabul olundu. Sonra ça- dırdan çıkarak - iki kardeşi içeri aldı. Gece yarısı yaklaşıyordu. Kı- ralın otağı prensler, — baronlar, kumandanlar ile dolu idi. Bunlar küme küme oturmuş konuşuyor- lardı. En büyük masanın ortasım- da asıl kral Güy Lüsigman — otu- | ruyordu. Kendisi zayıf bir adam- dı. Fakat muühteşem zırhlar için- de idi. Sağındaki adam, beyaz saçlı könt Raymont'tu. Solunda şövalyelerin reisi sayılan — be- yaz mantolu, kızıl haçlı, siyah sakallı zat oturmakta idi. Bağıra | bağıra - konuşüyorlardı. — herkes hiddetli idi. Bir aralık hepsi susmuşlardı. Kıral, masanın üzerine Memat Mücadelesine Atılmak Üzereyiz eğilerek ellerile saçlarını düzeltti. Sonra papaz Petroya bakarak sert, sert sordu: — Anlat! — bakalım, kaybedilecek vaktimiz yok! Papaz iki kardeşi yanına ala- rak ilerledi. Doğan söze başladı: — Haşmetlü kıral hazretleri! Biz hayat, memat mücadelesine atılmak üzereyiz. Bütün kontlar, baronlar dinli- yordu. Doğamnın sesi bütün otağı dolduruyordu: — Muvaffak olmania en kes- tirme yolu ne ise o yolu tutmak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde mahvoluruz. Biz davamıza yardım için münasip gördüğümüz plânı arzedeceğiz. Bendeniz, bu gece bir rüya —gördüm ve sultanın çöl yolunu tutarak üzerimize çul- lanacağını anladım! “ Baronların birkaçı güldü. Fa- kt.:i; Doğan aldırmıyarak devam € — Sultanın çöl yolunu tutaca- ğına katiyetle eminim. Çünkü sul- tanın maiyetinden geliyorum. Çün- kü sultanın bütün planlarına va- kıfım. Sultanın başka bir yol tutmasına imkân yoktur. Biz de bu yolu tutmaz ve onunla karşı- laşmazsak mahvolacağız. Bunu da bugünkü rüyamda ayan, beyan gördüm. Ölülerimizin bütün vadi- yi doldurduklarını müşahede et- | tim. Bu yolu tutmazsak bayrak- larımız yere düşecek, askerlerimi- zin ceşetlerini sırtlanlar kartallar yiyecek, kılıç artıklarımız denize dökülecek! çünkü Şövalyeler reisi bağırdı: — Bu sözlerin doğru oldu- ğünu kabul etmek için onları söyleyen bu gencin yemin etmesi lâzım. Hem de mukaddes salibin üzerine yemin etmelidir. Çünkü bu mukaddes - salip, yalan yere yemin edenleri çarpar ve onların ruhunu ebedi lânete uğratır. Kıralın çadırına mülâsık küçük bir çadır mabet olarak kullamılı- yor ve çadırın dibinde üzeri kapalı bir şey duruyordu. Akkâ metrepolidi Rufinus aya- ga kalktı. Kendisi tam bir ye gibi tepeden tınııâı dar zırh — içinde — idi. etrepolit, küçük çadıra girerek kapalı şeye doğru ilerledi. Örtüyü kaldırdı. var ) Eminönü Askerlik şubesinden: Mua lim olmayan ve mhhiye sınıfları- | aa ayrılmamış olan 326 ve 327 do- gumlu ve bunlarla muamgleye tâbi kı- sa hizmetliler 1/2iuci teşrin 933 den iti- baren askeri ehliyetnamelerine göre ikişer ay fasıla ile hazırlık kıtalarına ve ihtiyat zabit mektebine sevkedile- ceklerdir. D. fıkrasına tabi olup ta şimdiye kadar sevkedilmemiş olanlar W2inci teşrin 933 te sevkolunacaklardır. 1/2 ânci teşrin 933 te sevka tâbi olan kısa hizmetlilerin içtima günü 25/Pinci teşrim 933 tür. Mehlıka Hamm ( Baştarafı 1 inci sayfada ) | ilerileyerek kızı babasından iste- mişti. Fakat Arif, kendisine mu- vafakat cevabı verilmediği için Mehlikayı Taksimde bir apartı- mana kaçırdı. Bir kaç gün orada yışıdılıı Bürhaneddin Bey kızını vereceğini vadetti. Ve Mehlika —Hanım evine döndü. Hatta annesi, Harun kadar zengin ç.ılııı bile kızını başkasına ver- daha o zaman söyle- mişti. Elınn Arifin derbederliği göz önüne alınarak bu gözde du- rulmadı. Buna rağmen iki - den gizliye bıılıışuynı'lırdı. rgııh- yet vak'a günü Arif kızı Harbi- yedeki evden aldı ve otomobille Büyükdereye götürdü. Orada ev- velâ Mısır oteline inmeyi düşün- düler, Fakat Bristol otelini tercih ettiler. Burada dört saat kadar kalarak yiyip içtiler. Akşama doğru beraber bu- lundukları odada Arif. Bey sev- i tabanca ile vurarak öl- lü ve telefonu açarak: Ben bir kızı öldürdüm. Polis gönderiniz.. Diye merkeze hıbeı' mdı. Polis memurları yakaladılar ve ikat bıqlı&. y Bu müessif facianın muhake- mesine dün Âğırceza mahkeme- sinde başlanıldı. Muhakeme salonunda fevyka- lâde mahsus bir kalaba- hk vardı. Mahkeme heyeti Aziz Beyin reisliği altında Nusret ve Asım Beylerden — müteşekkildi. Müddeiumumilik mevküni Ahmet Muhlis Bey işgal ediyordu. Arif iki jandarmanın nezareti altında salona getirildi. Gayet temiz giyinmişti. Tahkikat evrakı veemrı:orlır okundu. &çlııı— mahkemeye sevk şekli “ Kasten katil , maddesine istinat ediyor- du. Bu arada davacı vekili de davasını anlattı ve beş bin lira tazminat istediğini bildirdi. ae Tei DÜ 20 v , 25 yaşın da ve İstanbullu olduğunu, sön zamanlarda bir gazete çıkardığını Relis Aziz Bey sordu: — Mehlika Hamımı ne müna- sebetle tanıdınız ? Arif, tabii halini muhafaza ederek ayağa kalktı; — Hiçbir şey hatırlıyamıyo- rum reis bey, dedi. — Ne zaman tanıştınız ? — Hatırlıyamıyorum. — Hatırlıyamıyorum, ne de- mek ? Mehlika Hanımı tanımıyor musunuz ? Suçlu, yutkunuyor, arasıra du- daklarını ısırıyor, cavap - vermi- yordu. — Bu hanımı iğfal etmişsiniz. Kendisini de öldürmüşsünüz? — Hatırlyamıyorum. Reisin sualleri cavapsız kal- yordu. Müddeiumumi Ahmet Muh- lia Bey: " — Nehce ıühıdeA ile cevap eei f_vımı ıkşımdın ltlbırııı MELEK SiNEMASI büyük filmlerine başlıyo! VALANSYA YILDIZI Nefis şurkılar ve masiki ıle süslenmiş çok merakh ve heyecanlı (Fransızca süzlü) aynryan : BRiİGiTTE HELM Ayneca : Paramoust dün; ıya havadisleri gezetesi ve büyük san'utkârnmıt MÜNİR NURETTİiN MES’lIT [:EMİL YM(UP NEGIP Neden öldür Bdi Katil Mahkemede Hatır- layamadığını Söyledi üldü ? mek, müdafaa etmek istemiyor- lar mı? Dedi, Suçlu yine cevap vermedi. Bu sırada Arif Beyin vekili söz alde — Arif Beyi yakından tanr rim, zaafı ruha müptelâdır. Bana bile hâdiseleri - hatırlıyamadığım söyledi. Tıbbıadli müessesesince müşahedeye alınması v: dınlı(ıcık’;ır BEL Bu hususta bir karar verilme- den evvel suçlunun mazbut ifade- leri okundu. Bunda cinayeti niçin işlediğini şöyle anlatıyordu: “ — Otel odasında vak'a gü- nü içmiye başladık. Garson bize yemek getirmişti. Bir aralık sev- gimizden konuştuk. Onun beni nekadar sevdiğini anlamak — için İstanbuldan gitmekliğim lâzım gel diğini söyledim, benimle gelip gel- miyeceğini sordum. “ Gidemem ,, dedi. “Bana ihanet mi ediyorsun?,, diye sordum. * Evet! ,, ceva- bi verdi. Bu söz üzerine itidalimi kaybettim. Tabancam çektim. Ateş ettim. — Bu arada çenesinden kan aktığını ve daha sonra aşağı kata indiğimi hatır- hyabiliyorum.., Tahkikat — evrakından Arif Beyin, “Allahaısmarladık valdem.,, Cüm- lesini yazdığı ve: “Cenaze masrafım Sandalbe- desteninde İbrahim Beye aittir,,, Deye ayrıca 'da bir bıraktığı anlaşılıyordu. G Dün mahkemede, tahkikat evrakı arasında bulunan bir okunurken davacı vekili m menin olarak yapılmasını iste ginde bulundu. Müddeiumumi Ah- met Muhlis Bey bu talebe iştirak ederek: — Heyetin lüzum receği basimlar gi bakılamn! Dedi Mahkeme heyeti bundan son- raki kısımların yalmız matbuata verilmemesine karar verdi. Ve duruşma o şekilde devam etti. Binaenaleyh mahkeme heyetinin kararına tebean muhakemenin bum dan sonraki kısmım yazmıyacağız. Fakat şurasını kaydedelim. Mütes- kıp celseye 13 Teşrinisanide de- vam edilecektir. eee İS İN İziLiİ Bu Perşembe akşamı SARAY (eski Glorya ) Sinemasında RAND HOT 7 büyük ve dehakâr artist tarafından temsil edilmiş müazzam ve muhteşem film. Büyük bir nu=ıı hâdisesi Foks Jurnal'de : Bir çok manazırdan masda SONBAHAR — MODASİ (7518) büyük film Bey Sahnede hbizzat yeni VK güzel tangolar söyliyecei Beyler orkestrası kendi- ııuo refakat edecektir. n aldırın.

Bu sayıdan diğer sayfalar: