3 Ocak 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

3 Ocak 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

çe A Kü Muhsirtrk 4, R. Haıib ; Nos 131 Hazırlıkları.. —— Avusturya Elçileri Günlerce Çadırlarında Bekledikleri Halde Küçük Bir Bu heyet, bizzat padişah tara- l fiadan kabal edilmek ve Ferdi- nandın gönderdiği haberleri ona söylemek ümid ve hulyasile gek mişlerci. Halbuki günlerce çadır- larinda bekleyen bu Avusturya elçileri, nihayet bin mâzüniyaz ile Tkrahim paşa tarafından kabul edilmişler; kırallarının - tekliflerini söylenişler.. Fakıt, en küçük bir Utüfata mazhar olamadan çadır- larına avdet etmişlerdi. O gün koca Türk ordugâhın- da büyük bhazırlıklar görülüyor.. Çadırların önüne büyük meşaleler, muzral arın uçlarına — rengârenk muünlir dikiliyordu... -Avusturya elçileri bu hazırlıkları görünce, Türklerin bir bayramlarını kullu- layacaklarını — sanmışlardı. — Fa> kat biraz sonra, Fransa Kıralı Birinci Fransuva tarafından gön- derilmiş olan (Rinson) isminde bir elçiyi karşılamak için yapıldığını haber alırca, hayretlerinden do- nakalmışlardı. Fransuvanın — elçisi, kendisini Üç menzil ileriden karşılayan bim lerce süvari arasında ordu karar- gühma gelmiş.. İbrahim Paşanın çadırı yanında kurulan muhteşem bir çadıra indirilerek mis.fir edi- | mişti, Bir tarafta padişahın, diğer tarafta İbrahim Paşanın mehter- lerl çalıyor; zurna, davul, boru, nakkare seslerinden coşan asker- lerin: — Ala.. Ala.. Heyyyy.... Sadaları, coşkun deniz dalgar ları gibi her tarafta akisler hu- sule getiriyordu. O gün (Zilhiece) ayının birinci güsüne tesadüf ediyordu. Guru- bun kızıllıkları ufuklarda söndük- ten sonra, koyu İâciverd sema Üzerinde parlak altın renginde bir bilâl yökseliyordu. Aym za- manda; her — tarafta — yakılan meşalelerin — alevleri — çadırların önündeki — tuğlara, — sancaklara aksediyor; onlarım tepelerindeki altın hilâlları da, semadaki hilâle karşı bir nazire gibi yükselti- yordu. Kont Dölümberg ile arkadaşı Koni dö Nogazula, çadırlarının önüne — çıkmışlar.. koca ovayı baştan başa kaplayan bu meşale dalgasını seyre başlamışlardı. Kont Dö'âmberg, kalbini acı bir hasetle çimdikleyen bu haş- metli manzaraya karşı dişlerini sıkarak: — Fransa sefiri, her halde bizden çok bahtiyar. Bu ne par- lak donanma... Dedi. Arkadaşı da, kalbinde aymı acıyı duyarak: — Evet. —Romada donanmalardan — daha a Bizi, kanlı başlarla ler. Onu da, böyle parlak bir donan- ma ile karş lıyorlar, Cevabımı ve: Kıral Ferdinandın sefrleri, şu düşüncelerinde haksız değiülerdi. Çünkü Türkler en, adeta haka- rete yakın bir istiskal görmüşler- di. Evvelâ, kendilerini alelâde bir çadıra misa ir etmişlerdi. Sonra da, Yeniçerilerir birkaç koyununu çalmıya cesaret eden iki (beyzade) ve bir sipahi ile bu hırsızlıkta iştir: ki olan kırk bir hır stiyanın mizruklara saplanmış kanlı başla- yapılan İltifat Bile Görememişlerdi.. rını - ibret olsun diye - ordu çadırlarının erasında gezdirirler- ken, bunların çadırlarının - önüm den de geçirmişlerdi. Ertesi. günü, her türlü mera- sim ve teşrifattan azade bir halde, ancak Ibrahim Paşanın huzuruna kabul edilebilmişlerdi. - Osmanlı saltanatını, ndeta bir. hükümdar gibi idare eden bu vezire, eğer tekliflerini kabul ettirebilmiş ol- salardı, kendilerini yine bahtiyar addedeceklerdi. Bu teklifler, biç te reddedilecek şeyler değildi. Kıral Ferdinand, daimi bir su'hun akdine kadar bir senelik müta- reke teklif ediyor; Macaristanın kendis'na terkedilmesi mukabilin- de her sene padiyaha ( yirmi beş bin düka altını ) vermayi teahhüd eyliyordu. Ibrahim Paşa, kıral Ferdinan- dın bu iki sefirinin sözlerini din- lemiş ve sonra mağrur bir eda ile gu cevabı vermişti: — Sizin, kıral dediğiniz Fer- dinando, —ile söyleşmeye biz tenezzül bile Doğruca Viyanaya gidib, cümlenizin kıralı olan Şarlken — ile karşılaşmak, muradımızdır, Hemen kendüye tez haber salın ki vaktine hazır o'sun. ve hem, biz Macaristan tacını, kendi adamımız olan Zapolyaya vermüşüzdür. Dediğimiz, dediktir. Sözümüzü — para ile satmak ta âdetimiz d ir, Buyrun çorba- cılar, Demişti. " Buna mukabil Fransa - kıralı Birinci Fransuvanın sefiri, iki üç günlük yoldan karşılanmış.. Tpak sâyebanlı çadırlar hazırlanmış.. Şerefine olarak böyle görülmemiş şenlikler yapılmıştı. Ferdinandın — sefirleri, — ertesi günü Fransız — sefirine yapılan kabul merasimini haber aldıkları zaman, teessürlerinden az kalsın bayılacaklardı.. Fransuvanın sefiri Rinson sabahleyin erkenden |b- rabim Paşanın çadırına davet edi miş.. Birçok izzet ve ikram- dar sonra kostuklarına girilerek divan çadırına götürülmüştü Altın bir taht üzerinde olura - Birinci Süleyman, tıbkı (Kıral Yanoş) u huzuruna kabul ett.ği zaman yap- tığı gıbi hafifçe yerinden kımıl- danmış.. Sefire elni uzatmıştı. Sefir Rinson, derhal Birinci Sü- leymenın önünde bhürmetle diz gökmüş.. Parma — rında emsalsiz sarı yakut bir yüzük parlayaa etmeyiz.. bu eli, en aşırı bir tazim ile öp- | müştü. Divan çadırının önünde, pe- | dişahın dokuz katlı mehteri ça- hyor; tahtın arkasına dizilen peykler, sulaklar, divan çavuşları; rengârenk ve sırmalı elbiseleri'e Türklüğün heşmet, azamet ve sal- tanatını gösl ——— -— TAKVİM — n PERŞEMBE — Kasm 31 3 2nci KÂNUN 035 57 — Arabi Rumi — D Racanzam KBü 21 1ebKünun 1884 lımıın 14 39) Tosak | iz 475 95 SON POSTA Bir Dalğmhk İstasyon müdürü — (Makiniste) Lokomotifi nerede kaybettin, ha- fırlıyarmyor musun?. Adapazarında mı, yoksa AB yonda mı?, Öz Türkçew Bilmecemiz Dünkü Bilmece 12345614 Bugünkü Bilmace Boş dört .köşeleri aşağıda ya- zi manalara ge'en öz Türkçe kelimelerle doldurunuz. Bu sa- yeda hem vakit geçirmi, de öz Türkçe kelimeleri öğren- miş olursunuz ! ı1234 5 6 7 8 Soldan sağa: » yek hazır 4 — Cehennem - tatlı olmiyan 5 — Başına bir A getirilince taharri etmek 6 — Nefret etme 7T — İsim - temiz 8 — Çam - azameat sahibi Yukarıdan aşağı: 1 — Vatan « Ka 2 — Küşad at 3 — Hürmet etmek 4 — Beyaz - emin 5 — Temirz 6 — İlirak etmek Tokun zıddı - Beya Resimli Ay Basımevi Sayın okuyucularına 1935 yılı armağanı olarak EVRENSEL AY Dargisini sunmaktadır. Türkiyenin bu biricik bilimsel, B Soysal aylık dergisini, bitik evinizden, gazetecinizden ara- Toroslular Birliği — Toros Gençler Birliği 5 ikine. Kânun Cu martesl sast 14,5 da Adana ve çevs resinin kurtuluş — yık önümünü kutlu- layacaâ ve tayramın — ikinel ü akçamı da — Maksim — salonlurında öğlenceler tertib edecektir. Birlik, bütün Toroslu'arı — bu kutlulamaya davet etmektedir. İkinci kânun - HİKÂYE DİNEN Karı, koca hergün bir ağız | dalaşı yaparlardı. ikisi de evine bağlı, birbirlerine düşkün bir eştiler. Geçimsilik, parasılıktan ve yorgunluktan- doğuyordu. Sevim evinde çocuğile yalmz kaliyor, bütü evin işi ve çocuğa bakmak onun omuzlarına — yükleniyordu. Bir can yoldaşı, yaşlı bir kadım cağız olaydı, belki Sevlm okadar yorulmıyacak ve hırçınlık - etmi yecekti. Kocası ona kazancı art- madan kadın bulamıyacağını hır- çınlığın doğru olmadığını söyler dururdu. Şimdi de yorgunluktan başka ayrılık ta baş göstermişti; Ercü- mendin işi bozulmuştu. Bundan sonra- Anadoluya gidip iş peşinde dolaşacak, yol yaptıranların ça- lıştırdığı ırgadların başında ya- zıcılık yapacaktı. Gider ayak, Sevim, hiç yoktan bir gürültü kopardı. Kocasına darıldı, ağladı sızladı. O akşam karıkoca, dargın dargın yattılar. rtesi gün bavullar ortaya çıkınca Sevimi bir düşünce aldı. Kocası artık gidiyordu. Içinde bir. eksiklik duydu. Bavulların kapağı açılıb kapanırken içinden bir yağ kopuyor, yerleştirilen bir mendil, bir fan'lâ sanki evi boşak tıp ıssızlık veriyor, Sevimin, göz- lerini ıslatıyordu. Çocuk da, baba- sından Aayrılacağını sezmiş gibi acı, acı ağlıyordu. — Ercümend karısına öfkeli, öfkeli: — Neoya ağlıyorsun? Sen şim- di gülmelisin, ben gidince artık başın dinlenecek! Demişti. Sonra da Sevimin yaşlı gözleri onun ölkesini eritmişti. Söyledik. Terinden üzüldü, bıçkıran karısını kolları arasına aldı ve onu avut- mıya uğraşlı. Ercümendin bindiği vapur Ka- radenizde fırtmaya — tutulmuştu. Makine, tekneyi kurtarmak - için dövünüyor, geminin kaburgaları gicirdiyordu. Ercümend — başınmı karanlığa dayamıştı. Evleneli üç yıl olmuştu. Kavgalı geçen günlerini unut- muştu. Hırçin ve güzel karısı, kara, iri gözlerile babasına, derin derin bakan yavrusu gözünün önüne — geliyordu. Belki birarz sonra gemi dibe göçecek, yuva- sını çağıran - cılız sesini dalgalar boğacaktu. Bu azgın — kasırga, kuzayu ana memesinden kesik miye götürem el gibi onu çoluk ve çocuğundan ayıracaktı. İşte karanlığa bürünmüş bir da'ga geminin üzerine geliyor, vapur sarsılıyor. Ve yana yatıyor- du. Sular kudurmuşçasına atıldı, direkteki fenerin kırmızı alevi bir gözyaşı gibi titredi. Uzaklardan bir yardım — bekliyerek — baktı ve sonra dalgaların — arasında silindi. Sosler birbirine karıştı, denizi bir msızlık kapladı. Gemi batmıştı. * Sönük bir ışıkla yarı karanlık bir oda.. Sevim çocuğu emziri- yordu. Oğlanın bağırması kesi- lince Sevimin bıçkırnkları kabarr yor, ana oğul sıra ile dinmez bir ağlayışın — içinde kıvramyordu. Pencere açıktı. Esen yel; Ercik ç ASİPİN Bu Sütunda Hergün M. Vahid Yasuf — oğlu — Ör Türkçe KAVGA mendin eski boyunbağını, yele- gini kımıldattıkça Sevim, acı bir boşluk duyuyor ve dayanılmaz bir #teş gözlerini yakıyordu. Gazeteler de Ercümendin bo- ğulduğunu yazıyordu. Kendi ken- dine bir daha kavga etmiyece- ğine, yıllarca sesini çıkarmadan geberircesine çalışacağını, aç ve susuz kalsa bile of demiyeceğine andlar ediyordu. Ah o uysal ko- Casının, sıcak ve sevimli yüzünü görebilse, ah Ercümendi gerl gelebilse.. * Sevim yataktaydı. Kımildanı- yor, çocuğuna kalkıp meme ve- remiyordu. Ağlamaktan büzülen gözlerinin içi kanlanmıştı.. Bir aralık derinden bir ses kulağına geldi; kapı çok yavaş çalınıyor- du.. Tutuna tutuna yataktan indi. merdivenlerden güçlükle uzanarak kim 0? Diyebildi. İnce bir kadın sesi Ercümendi soruyordu. Oğuna, oğuna kalktı, kapıyı araladı. Gelenin yüzüne baka- madan ağlıya ağlıya Ercümendin öldüğünü söyledi. Kapıda bekliyenin Içi barkul- du, o da dışarıda ağlıyordu.. Biri içeride öteki — dışarıda epeyce uzun süren yaslı bir su- suştan 'sonra kapı aralandı. ve içeriye bir genc adam girdi. Ür- tübaşı yırtık, yüözü gözü sarı olan bu gene Sevime doğru İler- ledi ve yavaşca : — Karıcığım dedi. Sevim korku içinde, donuk, donuk Bakıyor ve arasıra soğuk, soğuk gülüyordu. Ercümend büs- bütün şaşırdı : T “Karıcığım, karıcığım ben gel- dim, korkma kurtuldum,, diyib durüyordu. Ercümend; dalgaların arasından nasılsa kıyıya erişmiş ozun ve çileli bir yolculuktan sonra evine dönebilmişti. Kapıda İmce bir sesle karısına çaka ya- pacaktı. Dalgalar arasında çocuğunu ve karıcığını düşünen bu adam ondan daha acı bir sonla, bir delilikle mi karşılaşacaktı. İlikleri- ne kadar titredi. Sevimi uğraşa uğraşa yatağına yatırdı. Yüzünü, kollatını, ovmağa Başladı. Gece yarısıma kadar süren bu kan terli uğraşmadan zavallı adam yogun düştü. O da kaç gecedir. uyuyamamıştı. Göz- leri kapandı.. Gün ışıklarını yayıyordu. Se- vim, bir kuyudan çıkar gibi ayıldı. Içi sanki bomboşlu. — Geçenleri — yarım, yarım toplamağa uğraştı. Kocası ölmüş değil miydi? Sakın — ;bu, bir düş olmasın.. Kocasına baktı. Zavallı adam o kadar dal- gin yatıyordu ki onu uyandırma- ga kıyamadı. Yırlık mintanından yaralı göğsü görünüyordu. Bu sargılar, yara bereler, işi açıkça anlatıyordu. — Kalktı. Çocuğuna baktı. Yavrucak uğraşa, uğraşa ellerini — kundağından — çıkarmış, oynuyor, gülümsüyordu. — Sevim eğildi, hıçkıra, hıçkira çocuğunu — öptü.. KENAN eaamaeaıtı Sizi soğuk a'gı ığından, nez.edlen gripten, baş ve diş ağrı'arından koruyacak en iyi ilâç I budur. ismine dikkat buyurulması

Bu sayıdan diğer sayfalar: