24 Nisan 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

24 Nisan 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KA BC A İ aa aA E e SA E A Muharriri: A, R. İyi Bir Tesadüf !.. Tefrika No.: 85 Esver Gül, Eir Fakır Tepsi İçinde Deli Veliye Kah- vea'tı Get'riyordu. Kirpiklerinde Yaş Vardı Şalr Nedim Efendinin Misafirleri Beşiktaşta İcamet eden Şalr Nedim Efendi, büyük bir meserret içinde idi. Bugün yatağından ilk defa olarak kalkmış olan (Deli Veli) nin (revak) da, güneşin ılık ziyası atında ağır ağır gezindiğini görür görmez, sanki dünya onun oluvermişti. Sevincinden ellerini semaya doğru kaldırarak sallıyor: — Lire, Deli Veli.. Nicesin?.. Hoş imdi.. Kefosi yırttın, sayılır. Diye bağrıyor ve sonra: — Beykadir allah.. Şunca- ğızı halâs ittin. Bizler de vasıta eyledin. İnşalah, manevi ecrin görürüz. Diye dua ediyordu. Bu esnada, Esmer gül, bir bakır tepsi içinde, Deli Veliye kahvaltı getiriyordu. Nedim efen- dinin bu sözlerini İşitir işitmez durdu, Bu genç habeş kızının uzun ve sürmeli kirpiklerinin ara- sında, şimdi birer damla yaş parlıyordu. Derin bir minnet ve şükran ile Nedimin yüzüne baktı : — Hey efendi.. Eğer sen ok masaydın, — onun — hali — nice olurdu ?... Diye mırıldandı. Deli veliyi, şair Nedim efen- dinin karıştığı bir. mucize kur- tarmışdı. Ağustosun sıcak bir. gecsinde boğucu — havadan — bir. — türlü gözler'ini uyku tutmayan Nedim Efendi, hanüz tan — yeri ağarırken evinden çıkmış, (Ferah- &bat) sarayının arkasıdaki koruda şöyle bir dolaşarak serinlemek, ve bir az da bilbül sesi dinlemek istemişti. Koruda dalgın dalgın gezerken, (Perili ev)in yanına kadar — geldiğini — hissetmemişti. Fakat, derinden gelen bir inilti, birdenbire onu titretmişti. Nedim Efendi, evvelâ —bu iniltiyi bir hayal — zannetmişti. Lâkin bir az sonra, daha bariz bir surette İşitir işitmez, muhitin- de bir facla kokusu hisseylemişti. Bu iniltinin geldiği tarafa doğru Herlemiş, bir çukurun içinde Deli Veliyi bitap ve bimecal bir hak de görür görmez, vücudu buz kesilmişti. Bu hassas şair, acıklı şeylere karşı hiç tahammül gösteremediği halde, derhal çukurun içine at- lamış, Deoli Velinin elini avuçlafı arasına almış: — Hey birader, kimsin?.. Bu hal nedir?, Diye bağırmıştı. Fakat Deli Veliden, derin ve acıkdı bir ini tiden başka bir cevap alamamıştı. — Acaba bu adamı ne yapa- yım?.. Ne işleyim?.. Hangi hara- minin şerrine uğramıştır. Onu bu halden nzsı! halâs eyleyeyim? Diye düşünürken, — uzaktan acıklı bir feryat işitmişti. Genç bir kadın: — Deoi — Veli.. heyyy, Deli Veli... Diye, ağlayan bir sesle bağrı- yor, oradan oraya koşuyordu. Nedim Efendi, hemen çukur- dan — sıçramış, gözlerile etrafını araştırmaya — başlamıştı. — Hava, artık eni konu ağarmıştı. Uzakta, ağaçların kalınlı inceli - sakları Arasında, oradan oraya haykıra Deli, — Veli haykıra koşan kadını görmüş, © da, ona doğru koşmaya başla- mıştı. Fakat bu kadına yaklaşıpfta onun yüzünü görür görmez, dona kalmış: — Acep düş mü; yoksa ha- yalmi — görürüm. Bu kadın, Çırağan safası gecesi, fikrimizi talan eyleyen Esmer Güldür. Diye mırıldanmıştı. Esmar Gül, Nedim efendiyi görür görmez Üstüne atılmış: — Hey efendi.. — Buralarda dolaşırsın.. Katledilmiş, bir adam meytine rastladın mı ?. Diye bağarmıştı. Bu kadının vaziyeti, Nedim efendinin kalbine daha büyük bir ıstırap çaçmıştı. — Beli hatun şuradadır. Am- ma, meyyit dedüğün, henüz ber- hayattır.. Hele biraz sakin oL Bağırıp çağırma, Zavallı derdi- mendin canını, başına sıçratma Dedikten sonra, Esmer Gülü isticvaba başlamıştı: — Bu adam, senin neyindir?. — Ah, efendi. Onu sorma. Benim hasbi bir âşıkımdır. Nice zamandanberi pervane gibi etra- fımda döner, dolaşırdı. Fakat bir gün dahl benden gâm alamamıştı. Ona ettiğim cevrücefaden neda- met getürürüm. Allahaşkına tez beni onun yanına götürün. Hiç olmazsa helâllık dileyim. — Peki, hatun. Onun bu hale gelmesine sebep nedir ? — Efandi . Bu, uzun bir hi kâyedir. Hele siz beni, onun ya- nına tezce - iletün. Nedim Efendi ile Esmer Gül, koşa koşa Deli Velinin yanına gelmişlerdi. Esmer Gül, çılgın bir feryat kopararak çukura atlamış, Deli Velinin boynuna sarı'arak : — Senin gibi sadık bir âşıkı bu hale koyanların elleri kırılsın, Ah, senin kadrin - bilmedim, Keşki kuru ekmeğe katlamıp fa bir köşeye çekiseydim benim yüzümden bu hale geldiğin gör- meseydim. Diye feryada başlamıştı. Nedim — Efendi, bu — acıklı manzaraya dayanamamıştı, Ağlaya ağlaya oradan urzaklaşmış, etrafı araştırmaya başlamıştı. Eh, çıkmayan - canda — Ümlit vardı. Bir kolayını bulup şuradan evine götürebilse, belki bir cerrah çağırıp tedavi ettirerek şu zavallı aşıkı kurtaracak, insani bir vazife yapmış olacaktı. Bu esaada uzaktan gelen bir kaval ses, kulağına çarptı. Kak binde derhal bir ümit uyandı. Bu sesin geldiği tarafa doğru koşmaya başladı. Korunun ağaç- ları altına yayılan koyun ve keç- lerin arasından dolaşarak, genç ve gürbüz bir çobanla karşılaşdı: — Bre çoban.. Şurada, hara- milerin şerrine uğramış bir moc- ruh yatır. Eğer onu sırtlayıp ta benim haneme nakledersen, hela- hadan bir flori altını var, Diye bağırdı, bir flori altınını duyan çoban, hemen kavalını ku- şağının arasına yerleştirdi. Koyun- larına şöylece bir göz gez. irdi, Mütevekkil bir tavurla omuzlarını siükerek: — Efendil.. Hemen o mecruhu göster. Dedi. (Arkası var) SON POSTA St B “ 1 — Öz türkçe — küklerden gelen sözlerin karşısına ('T. Kö.) beldeği (alâmeti) konmuştur. Bunların her biri hakkında mıra ile — uzmanlarımızın (mütehass) yazılarını gazetelere ve- receğiz. £ — Yeni konan karşiliklerin — iyi ayırt edilmesi için, geregine göre, Fransızcaları — yazılmış, ayrıca örnekler de konulmuştur. 5 — Kökü Türkçe olan kelimelerin bugünkü işlenilmiş ve kullanılan şe- killeri alınmıştır. Aslı ak olan hak, aslı ügcüm olan hüküm, Türkça “çek,, köktinden gelen yekli gibi. esilme, gevşeklik, kerel (Bak; icad) — Açnlamak 1 Açın, 2 — (Bak: İğerd) eki Kimya en büyük keşiflerini Lâvvazye'ye medyundur — Kimya en büyük açınlarını. Lüvvazye'ye borçludur. Küşif — Açan Keşide etmek — Çekmek Ketmetmek — Gizlemek Ketüm — Ağıı pok, ağzı sıkı, gizer Ketümiyet — Gizerlik Key — Key, yakma, dağ'ama Keyetmek — Dağlamak, köymek Keyf — Kayif (T. kö) Keyft (Bak; indi) — Keyfiğ, kendiz Keza — Böyle, böylece, bunun - gibi, da, dabi, yine - Kezalik — Bunun gibi, yine, öylece idem Kıdemli yüzbaşı — Önyüzbaşı K gf — Kafatası Kılâde — Boyunluk Kılükal — Dedikodu Kıraat — Okuma, lektür Kırmat etmek — Okumak, laktırmak, laksıymak Kırant kitabı — Okuv « fr. Livre de lectura Kıım — Kuim Kısmet — Kumet RAHAT-EDER Osmanlıcadan Türkçeye Karşılıklar Kılavuzu Kıstas — Ölçek - fr. Criterlum Kışr — Kabuk 1- Bölge, kıtğa (T. Kö.,), yüklük, irilik (Bak; cesamet) Örnek; 1 — Yeryüzü beş büyük kıt'aya tefrik olunur - Yeryüzü beş büyük bölgeye (kıtğaya) ayrılır. 2 — Duvara talik edilecek kıt'ada ( cesamette ) bir harita - Duvara aslabilecek büyüklükte bir harta Kilâ! — Öldürüm Mukatele — Öcürüşme Kıvam — Tam Örnek; Bu işin tam kıyamına — gel- tavını Kıyam — Ayaklanma Kıyam etmek — Ayağa ayaklınmak, kalkışmak Kıymat — Değer, laymet (T. Kö.) Kibar — Kibar Kibr — Kibir Kifâfı nefe — Duyumluk Kile — Kireç, kireç taşı Kilye — Böbrek Kia — Kin (T. Kö) Kisve — Geyal Örnek; Din rücsasının busust klave giymeleri menedilmiştir - Din ulu- galarının _Gıel geysi giymeleri yasak kalkmak, ıaıımz.ııö Kişver — Ü ke Kitab — P Kitâbe — Örnek; Orkon - kitabeleri - Orhon yazıtları Kiyaset — Usuğ rnek; Bu meseleyi sizin kiyasetl- 'nize tevdi ediyorum. — Bu sorumu sizin usuğunuza bırkıyorum. Ko'ordu kumandanı ( ferik ) — Kor- generi Kolordu kumandanı — Korkomutan Kolordu erkânıharbiyosi— Korkurmay Kongre — Kurultay Kontör, muaddit — Sayaç Köhne — Eeski, Ö karşıma çıktı — Üstünde bir püskü geysi ile karşıma çıktı. Kroki — Taslak S Kubbe — Kubbe, kümbet Kudsl — Kutsal Örnek; Milletin büyük inkılaplı da pişva olmak ağır olduğu da kudst bir İştir — Ulusun b devrimlerinde GÖnayak olmak a9" olduğu kadar da kutsal bir iştir.! Kumandan — Komutan Kumanda — Komut, komuta ! Örnek; 1— Askoro verllen (hazırdi | kumandası üzerine — Askere vtf | len ( hazırol ) komutu Üzerine. 2 — Kumandası altında b livayı garka doğru ilerletti — mutası — altında bulanan — tu; doğuya doğru ilerletti. Kur'a — Kurğa Kurb — Yakın, yan Kurban — Sunam Kurretâlayn — Göz bebegi Kurs — kure (T.Kö.) Kusur — kusur (T.Kö.) Kuvvet — Kuvet (T.Kö.) Kuvvel inbatiye — Bite'ge Örnek: Kuveel inbatiyesi pek *” yizdar olan görb — vilâyetleri Bitelgesi pek gür olan batı İll Kıg"ı muharrike (Bakı Hareket) İşletge Küçük zabit — Erbaş Küfretmek — Sövmek Küfürbaz — Sövgen Küfüv — Dendeş Külfet — Yük, ağırlık © Kül — Tüm, bütün, hepal, kül « * Le tout Kölü — Tümel, külliğ Külliyet — Tümlük, külliyet * Totalite Kü Ör, kök, künüğ — Soyadı, künye Küre — küre (T.Kö.) (Devamı 15 inel yüzde)

Bu sayıdan diğer sayfalar: