28 Mayıs 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

28 Mayıs 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tavukçuluk Makine İle Civciv Nasıl |Çıkarılır ?.. 3 Mevsim kuluçka mevsimidir. Mem- leketimizde gittikço taammlim etmek- te olan makine İle civciv çıkarmak venllerini iki haltadanberi (“) yine bu sütunda göstermekteyiz. Tavuk yetiştirmek merakında olan oküyu- gularımıza bu hafta da mütemmim malümat vetiyoruz. Yumurtanın Soğuması 1 Yumurtaları 2 iaci kânun, mart mevsimi Sinci günden 18 İnci güne kadar ilk hafta zarfında beşer dakika soğutmalı, Nisan Zinci teşrin, mevsiminin birinci hafta 8 dakika, 2 inci hafta 18 inci güne kadar 15 dakika so- ğutmalı. Bu ameliye günde bir defa yalnız sabahları yumurta sahanlıklarını makinenin üstüne koymakla icra edilir. Yumurtaların Muayene- si: Bir lâmba veya sun'i ziya karşıtına geçiniz, yumurtayı ma- kinanızda bulunan borunun kü- çük ucuna geçirip aksi taraftan bakınız. Iyi bir yumurtada örümcek ağına benzeyen siyah veya koyu bir leke görünecektir. Taze olmı- yan bir yumurta İse gayri şeffaf lazuci bir manzara verecek, ve hiç bir leke — göstermiyecektir. Tohumsuz yumurta ise tamamen şeffaf kalacaktır. Böyle bir yu- Mmurtayı kullanmamak lâzımdır.Dik- kat etmeli ki, (bu muayene Sinci günü yapılıyor. İ4 Üncü günün nihayetinde iyi yumurtaların kalın ucunda bir hava deposu görüle- cek ve mukabil tarafı ise tama- men dolu bulunacaklır. Muayene İşi mümkün olduğu kadar çabuk yapılmalıdır. Termometre : Termometre maden! sathın Üüzerine ve kapı tarafından İçeriye doğru iki yu- Murta sırasından sonra konulma- hdır. Makinelere ayrılan termo- Mmetrelerden başkasını hiçbir za- Mman istimal etmemelidir. ve İlk Muayeneyi müteakip termometre- lerdeki civa hazinesinin tohumsuz bir yumurta ile temas etmesine Mahal bırakmamalıdır. Tabil ve sun'l1 rutubet- londirme: Bakaz, kuluçka ma: kinesl etrafındaki havanın rutu:- beti © işleyecek tarzda yapılmıştır. Bicaenaleyh şau noktalara - dikkat etmelidir, bayatları — gıdalandır- Mayı temin ederken tazelere füzuli bir rutubet verilmiş olur. Sonra sun'i / rutübet — tavsiyeye değerli değildir. Etenköy Bereket tavuk çiftliği © Ük kemlar 1 ve & Mays | Sarih'i Son Postada çıkmıştır. SMANLI BANKAS TÜRK ANONM ŞiRKETİ TESİS TARİHİ: 1868 *Tmayesi: $0.,000,000 logiliz lirası Türkiyenin başlıca şehirlerile Paria, Marsilya, Nis,Londra ve Münçester'de, Misir,— Kibris, İrak, İran, — Filistin ve Yunanistan'da Şubeleri, Yugoslavya, Romanya, Suriye ve Yunanistan'da Filyalleri vardır. Her turlü banka muamelolari yapar “Tarihi Müsahabe Geçmişin Meşhur Dalgı rından: Maarif Nazırı Emrul- lah Ef. ' O, Bir Gün Kendi Evi Diye Komşu- suna Gitmişti Ev Sahibini Misafir Sanmış, Bir Hayli İl- tifat Etmiş, Sonra Hareme Geçmek İstemişti Birlcik münekkidimiz Bay Nu- rullah Atacın kulakları çınlasın. Şimdi o, umulmaz bir tesadüfle şu yazımı okusa; “Yine ders, yi ne ders,, diyecektir. Fakat ben, onun | m! bükümlerine çok değer verdiğim halde yazılarım - için taşıdığı kanaate iştirak etmiyo- rum, bildiğimden de şaşınıyorum. Çünkü tariht musahabelerin sade bir masal değil, biraz da bilgili olmasını gerekli bulurum. Dilimizde unutkanlık ve bu- naklık diye anılan beyin bozuk- luğunun zararsız. bir çeşidi de dalgınlıktır. Unutkanlık ve bunak- hk, “hafıza bozukluğu - amnösie,, min ilk ve son şeklilleridir. Amne- sie ise bugünün İlmt konuları arasında büyük bir yer tutar, Psikoloji Ile uğraşanlar o hâdise- nin birçok çeşitleri olduğunu söyli- yorlar. Onların dediğine bakılırsa amndies, mutlaka “ cüz? — Par- tielle,, olur. Yanl bunaklığın, w nutkanlığın bir değil, bir kaç türlüsü vardır. Bir takım insan'lar, “ hatıraları ,, unuturlar. Bir ta- kımları dostlarının ve çoluk ço- cuklarının adlarını hatırlayamaz- lar, Tek bir vak'ayı veya tek bir adı unutanlar da var., Bunlara Amnisle Systimatigue — diyorlar. Bellediği yabancı bir dili takımi- Te unutanlar, harfleri tanımıyanlar, renkleri -bilemiyenle, duydukları sözün mefhumlarını bulamıyanlar a var. Bunların, bu saydığımız unut- kanlık veya bunaklıkların hepsi acıklıdır, görenlere elem verir, Fakat dalgınlık öyle değildir. Bu hastalık olmadığı ve gelip geçici bir arıza bulunduğu için acındır- maz, güldürür. Bundan ötürü İn- sanlar dalgın adamların hikâye- lerini konuşmaktan hoşlanır ve dalgınlar, kolaylıkla n alır. İşte Ansiklopedi delisi Emrullah Efen- di ile Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi de son yirmi beş yıl için- de öyle bir şöhret kazan yurt- daşlarımızdandır. Rahmetil Emrullah - efendiye “ansiklopedi,, delisi dedim. Evet, öyle Idi. Tek başına büyük ve | çok büyük bir ansiklopedi yazıp bastırmak istiyordu, Yüzde dok- san beş nisbetinde tercüme ile de olga böyle on binlerce sayfalık bir eseri tek bir adamın yaratma- sına imkân yoktur. Fakat o, yur- dun büyük bir eksiğini tamamlamak kaygusile bu pek güç işe girişti SON POSTA — ) Emrullah efendi merhum ve... Başaramıyarak bıraktı. Bu- gün kendisini bir ciltlik “Mahiti- maarif,, inden, maarif nazırlığın- da ortaya attığı “Tuba ağacı,, mnazariyesinden — ziyade dalgınlık yolundaki — eserlerile — anıyoruz. Bunlar, bu — eserler, gerçekten anılınıya da değer. Rahmetli bilge- nimiz hep bu ansiklopedi düşün- cesile gerip dolaştığı için sağını, solunu unutacak kadar dalgınlaş- mıştı. Birgün — köprüden — geçerken gözü yemişçi dükkânına kayar, oradaki Şamfıstıklarına İmrenir, almak ister, Fakat vaporun kalk- mak Üzere bulunduğunu görünce alamaz, koşa koşa vapura girer, salonda —oturur, ansiklopedisini düşünmiye dalar ve bir aralık, nedense elini paltosunun cebine sokrat. Ne görse iyi. Tutam tutam Şamfıstığı. Üç beş dakika önce zihninden bir fıstık alış - verişi geçmedimi ya. Koca âlim o alış verişin yapıldığma zahip olur, cebinden avuç avuç fıstık çıkarıp tıkır tıkır yemiye koyulur. Artık gel keyfim gel Adamcağızın di- mağı — tatlılandıkça — kafasındaki ansiklopedi düşüncesi de genişle- yip duruyor, ve o düşünce geniş- ledikçe fıstığın tadıda çoğalıyor. Emrullah Efe di, işte bu di- maği ve midevi zevk içinde elini bir kere daha cebine daldırır, yi- ne bir avuç fıstık çıkarmak ister, Fakat bü sefer bileğine başka bir el yapışır ve onun tazyiki ile ba- şımı — çevirince yanında oturan adamın şöyle bir yalvarış yaptı- ğını duyar. — Ba fıstıkları bizim küçük oğlan için almıştım, bir kısmmıni ona götürmekliğime müsaade bu- yurunuz. (santim) sayıtır. 2 Sayfasına göre bir santi- mün ilân fiatı şanlardır: la sayfa | Diğer ı 1 #. $ İyerler| sayfaj | SEREekİR S Bir sentimde — vasati (8) kelime — vardır. 4—İnce ve kalın yazılar tutacakları yera — göre sanlimle ölçülür, -e di cebi diye yanındaki yolcunun cebine elini sokuyor ve o cepteki fıstıkları kendi malı sanarak yl- Y P duruyormuşl.. Onunbir gece dalgınlıkla evini şaşırıp komşu- sunun evine daldığı, palltosunu portmantoya asıp tıpış tıpış yü- karı çıktığı salonda evin sahibirl görünce odaya misafir gelmiş zan- nederek adama iltifatlar savur- duğu, — sonunda “ müsaadenizle | hanımı göreyim,, Diye öbür odaya gitmiye kalktığıda dillerde dola- şan dalgınlık fıkralarındandır. Rahmetli Musa Kâzım efendi | de ona yakm dalgınlıklar yapan İ bir adamcı. Onu Şeyhislâmlığa getiren Sultan Reşattı. Sadırazam- lara, —narırlara, — şeyhislâmlara, mebuslara, âyana gücünln yettiği ve becerebildiği kadar hulüs çakmayı kendince siyaset sayan bu saf yürekli hünkâr, Musa Kâzım Efendiye de bir saray arabası tahsis etmişti. O arabayı bağlamak Hünkârın elinden gele- miyeceği gibi at ve arabacı beslemek te Musa Kâzım Efendi- nin hoşlandığı İşlerden değildi. Bundan ötürü araba, hergün saray abırından çıkarılır, Şeyhle- lamlık dalresine götürülür — ve Efendi - alınıp gideceği yerlere Musa Küzım efendi merhum taşındıktan — sonra yine ahıra getirilirdi. Musa Kâzım Efendi dalgınlık yüzünden, bu arabanın saraydan geldiğini daima unutur ve her eve dönüşte kesesini açarak ara- bacıya para vermeğe kalkışırdı. Saray arabacısı bahşişe benze- miyen ve beş kuruştan ibaret olan bu paranın dalgınlıkla ken- dine uzatıldığını anladığı için her vakit gülümser ve ayni şeyi söy- lerdi. — Elendi Hazretleri, araba saraydan gelmiştir!.. Fakat Musa Kâzım Efendi kös dinlemişti, arabacının ihtarı Üze- rine aklını — başına - toplayarak urzun bir. “ya....,, çektiği, elindeki parayı kesesine ko,duğu halde ertesi gün yine dalyınlıktan kur- tulamazdı, arabadan iner inmez keseye davranırdı. Bunlar, meşrutiyet devrinde herkesin tanıdığı dalgınlar ve bu işlerde bütün dillere düşmüş olan dalgınlıklardı. Fakat © devirde dalgin görünmeyip te gaf ve is- kandal sayılacak dalgınlıklar ya- pan daba ne adamlar, ne diple- matlar vardı?.. On'ları da tarih tanıyorl.. M. T. Tan Mahkemelerde nğa- Dört Yaşında Bir Çocuğa Tecavüz Iddiası Yoda adında birisi, komşusu Dıviı:'ı;ıı;mdıvılîı olarak birinci sul best bira- ceza mahkemesi- kıldı ne baş vurmuştur. Bu zatın yanında dört yaşında kızı Ester de vardı. Davanın iç yüzü çirkincedir. İddiaya göre David bu dört yaşındaki kızı eliyle işaret ederek yanına çağır- mış ve fena hareketlere geçmek istemiştir. Estere tercuman - vası- tasile hadise sorulduysada hiç bir cevap alınamamıştır. Suçlu da; bu işin as'ı olmadığını, komşusu: nun kendisine düşman'ığı o0'duğu için böyle bir iftirada bulundu- gunu bildirmiştir. Mahkeme suçu sabit görmediğinden David'i ser- best bırakmıştır. Suçlu ser- * Baht'yar adında bir kadının ğ dün muhakemesi EEk Ğ yapıldı. Bahtiyar hırsızlık ve dolan- l HACAK — | darciliktan suçlü- dur, Ve eskiden de birkaç kere hapiste yatmış bir sabıkalıdır. Bu seferki suçu bir hırsızlık, ikl do- landırıcılıktır. Iddiaya göre bah- tiyar, Nezihe adındaki bir. kadı- nın evinde otururken masa Üstün- deki sekiz lirayı alarak savuşmuş ve sütçü Nişanın yedi; fırıncı Kâmllin de dört lirasını birer babane le dolandırmıştır. Mahkeme bu suçları sabit gördüğünden hepsi için ayrı ayrı ceza kesmiş ve Bahtiyarın sekiz ay yirmi ikl gün hapiste yatmasına, 116 lira ceza vermesine, ayrıca emniyeti umumlye nezareti altında kalmasına karar vermiştir. * Nasip ve Hüseyin isminde iki — | adam sor, e- l a i',l ööüürle” Nasiii miyen DİF | Ş Hüseyin İran adam tebeasındandırlar. Nasibin hiçbir yerde müfus kaydı yoktur. Fakat işin tuhafı, Nasip kendi yaşını tahmin edemiyor. Sorulan soruma cevaben: — Küçükken gelmişim, yaşımı bilmiyorum ! diyor. Hâkim ile Nasip arasındaki konuşma şu şekildedir: — İnsan yaşını bilmez mi ? Tahmin et bakalım, kaç yaşım dasın ? — Bilmiyorum ki efendim ! — Beş yaşında mısın? — Hayır! — Kirk yaşında mısın ? — Hayır! — O halde sana yaşını sor- dukları zaman ne diyorsun? — Yirmi diyorum efendim. Meohkeme başkaca delil bula- madığından Nasibin sözüne uya- rak yaşının yirmi olarak tesbillle nüfusunun — çıkartılmasına karar verdi. Nasip ile Hüseyin, Eskişehirli Emin namma sahte bir tezkere elde ederek yabancı — mi'letten oldukları - için kendilerine yasak edilen araba sürücülüğü yapmak- tan suçludurlar. — Muhakemeleri devam edecektir. TAKVİM SALI 28 MAYIS 935 Arabi — |Y enif Vakit (zani V. Güneş | P O3 4 39| Aaş a l2 — 19 26 Öğle | *0 12 1if Yatsa (LBT 21 21 iklndi İ 6 39 S10 | Sasük | 651|2 21 Tzi elaeemişmaidi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: