2 Temmuz 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

2 Temmuz 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Meyvaya Dair — “ Ağustosta suya girsem, balta kesmez buz olur!,, X Spibah — * Bibaht olanın ba; bli katresi düşmerz,, YAR Z “ Yağmur yerine dürrü güher yağsa semadan |,, — Yine ne oluyorsun, Hasan Bey? — " Talihim olsa idi, anam- dan kız doğardım!,, — Seninle — dost alimallah boğardım!. saçmalayıp duruyorsun? — Saçmalıyan sensin! Elbet bir sebebi var ki bu sözleri ha- tırladım da tekrarlıyorum. — Ne olduki? Boş yok dedik- lerine iİnanıpna aldığın federas- yon biletlerine bir şey çıkmadı da ona mıd ıyorsun? — Hayır, canım! Derdim büs- bütün başka. — Ey, söyle de, biz de bilelim! — Dinle, bak! Goçen yıllar, vişne, çilek, kayısı, şeftali, erik, ibadullah sokaklara dökülmüştü. Manavlar, haniya, çürümesin, at- mıyalım diyo, hemen bedavaya veriyorlardı... Öyle iken, şeker pahalı diye bir. türlü reçel kay- nattırıp da, doyasıya yiyemedim. Bu yıl ise aksine: Şeker ucuzladı, meyva yok, ben yine ağımı poy- raza açacağım. Sen olda içerileme! — Ne yapacaksın, —Hasan Beyciğim? Ortalık bu yıl kurak gitti de ondan — oldu.. Tabiatin cilvelerine karşı elden ne gelir? — Sus! Böyle düşünceleri, bu enayice tevekkülü sana yakıştıra- mıyorum. ; Başka ne diyeyim, Hasan — Ne diyeyimi var mı? Kw raklık Allahtan, amennâ! Gel gelelim; bu gibi tabiat hâdisele- rinden istifadeye kalkışan adam- lar var. Ben onlara içerileyorum asıl! Meyvayı yetiştiren — zavallı bahçe sahibi, o meyvayı yine eçen yılki flata satıyor. Kurak ııhınıılnl ileriye sürüp de dalga çevirenler başkaları, Seninle ben de, iki elimiz böğrümüzde, uzak- tan güzelim yemişlere bakıp da yutkuna yutkuna hünnak oluyorur. — Çaresi? — Meyva yetiştirenlerin, mah- sullerini doğrudan doğruya pazara sevkedebilmelerini — sağlamaktır. O zaman pahalı da yesem yüreğim yanmaz. Vereceğim para, müstah- silin cebinde kalır, ertesi seneler yurdumda — meyvanın — dahada bollanmasına, nefis yemişlerimizin islâh olunmasına yarar, — Sen de reçel yersin, değil olmasam, Yine ne Para sudur, durmar, akar, Parasızlık canı yakar, Bir yedikçe iki artar, “Bolbol yiyen, bönbön bakar!,, Yolcu — Be adam! Korne öttürmesini bilmiyor musun ? Hasan Bey — Onu biliyorum amma.. Otomobili kullanmasını bilmiyorum ! ——— mi, Hasan Bey? — Yerim Zahir! Hem de, yur- dumdan bir dert eksildi diye, ağrımı şapırdata şapırdata yerim! FYGT ee eT e SON POSTA ATA SÖZLERİi e gü İşi bilen, başarandır, Üst tarafı hep yalandır, *“Kaptan kimdir?,, Diye sorma : Gemisini kurtarandır! Bağışlarsam, Ne Yaparım ? Hasan Bey, ağdalı, riyalı ta- birlerden, soğuk lâkırdılardan hiş hoşlanmaz. Bir gün, tanıdıkların- dan birinin evine gitti, fakat onu bulamadı. Kendisine kapıyı açan bayan, kırıtarak sordu: — Adınızı bana bağışlarmı- sınız? Hasan Bey: — Hayır! Dedi. — Neden, bayım? — Adımı sana bağışlarsam, sonra ben adsız ne yaparım? De- yip, Hasan bey yürüdü. Eksik - Artık Bir bayan, Hasan Eeye dert yanıyordu: — Erkekler, eğer evlenmeden önceki cömertliklerini evlendik- ten sonrca da, karılarına — karşı göstermiş olsa'ardı, boşanmalar yarı yarıya azalırdı. Hasan Bey, çenesini kaşıdı ve: — Evet, bayan! Dedi, Haklı- sınız.. fakat iflâslar da iki misli Zayıf olan dayatmarz, Suçlular caka satmaz, “Sırça evde oturan, Komşusuna taş atmaz,, ! — Hasan Bey bundan sonra evlenme, tecimsel bir kurumdan ibaret oldu. — Öylel. O kurumun direk- törü sizler.. Kasadarı kocalarınız!. Hasan Bey “ Yüz yıl yaşamak için,, adlı bir kitap okuyordu. Dostlarından biri, bir gün Ha- san Beye gitti ve; — Hasan beyciğim! Dedi. Ha- viya sende “Yüz yıl yaşamak için,, diye bir kitap vardı. Ne- rede? Hasan Beyin kaşları çatıldı. — Ben okitabı kaldırdım.. diye cevap verdi, Şimdi bulamam. — Niçin kaldırdın? — Kaynanam bizde misafir; | eline geçerse, işime gelmez sonral Ne İyi Misafir! Pazarola Hasan Bey yazlığa | taşınmıştı. Ahbaplarından biri, bir | pazar günü onu ziyarete geldi. Şuradan buradan konuşuyor« larken, misafir sıhhatinin bozuk- luğundan şikâyette bulundu: — Kaç vakittir, bana bir hal oldu, Hasan Bey! Ne yiyor, ne de İiçiyorum.. Hasan Bey: — Ya? Dedi. —O balde, ne | olur? Bizim evde yatıya kalsana ! Daha Baskın Attığı palavralarla ün almış biri, Hasan Beye yine bir sürü masal okuyordu. — Benim dedem yüz elli ya- şında.. babam yüz kırk yaşında öldü.. diyordu. Annemin babası da öldüğü zaman yüz otuz.. Hasan Bey, sözünü keserek: — Durl! dedi. Nafile övönüp durma! Senden baskını var: Bizim ailede, Elhamdürillâh henüz vefat eden olmamıştır!. Unutmamak İçin Gazinoya gitmişlerdi. Caz gü- zel bir parça çalıyordu. Bu sırada Hasan Bey cebinden bir mendil çıkardı ve mendilin ucunu dü- gümledi. Karısı yüzüne hayretle bakı- yordu : — Ne 07,. Mendiline o dü- ğümü niçin attın? - Hasan B. — Mendilini sükü- netle cebine koydu ve sandalye- sine yaslandı: — Cazın çaldığı havayı unut- mamak için |.. Hoşuma gitti !.. GEZİN ÇOCUKLAR Sinamalar gayrı erdi sonuna, Okullar kapandı, gezin çocuklar! Kendinizi bolbol verin oyuna, Havazdan, kırlardan bezin çocuklar! YURDUM Ne mübarek bir ildir, gu benim güzel ?ııdııl Her bucağı cennetten, görenlere nişandır. Ben onu ataların kanlarile yuğurdum, Her avuç toprağında cevher olan © kandır. * Yurdumuzu baktıkça, elbet o da şenlenir, Bizler emek verirsek, yurt da elbet bezenir, Yurdu Ülkü edinen, sade buna özenir; Türklüğe Jâyık olan, durmayıp — çalışandır. * Fabrikalar kurulur, tezğühlar çoğalırsa, Yorttaş'ar, kazanmanın, bir tadımı alırsa, Memleketin parası memlekette kalıran, Altın çağı denilen çağ işte © zamandır. * — Hasan Beyciğim ! Ülkemizin her yanı, çelik ağlar örüldü, Kığmı geçmiyen yerde, lokomotif görüldü, Yıllardır, köylümüzün, gülmeyen / yüzü güldü.. Yoptğımız gu cevrim, her devrimden yamandır. arltardı o zaman! * Ayrıca okuldur, bahçöler, bağlar.. Çok şeyler Ööğretir. ovalar, dağlar, Sanmayın çu dere sebepsiz çeğlar Ondaki manayı #serin çocuklar! Sabahleyin kalkın, yataktan, erken, Dinleyin Koruda kuş'ar öterken, Doyun tabiata bu fırsat varken; Bütün bu güzellik sizin çocuklar! * Size mutlu olsun, dilerim bu yaz, Azatta eğlenen değildir. haylar, Bir yıl çalıştıwz, eğlenin bıraz, Benden size bolbol izin, çocuklar! , Bizim mahdum, tamamen benim huyumu

Bu sayıdan diğer sayfalar: