11 Eylül 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

11 Eylül 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Recep, biraz düşü: yaptığı sayısız savaşları şöy! den — geçirdi, — içinden hıçbulıl bir başkasından Üstün bula- madı, büyük bir saygı ile kollarını göğsünde kavu- şturarak düşüncesini hay- kırdı. —Estağfurullah, sümme estağfurullah. Ben ne ki- Şiyim ki Barbarosun yap- tıklarını ö'çeyim, ölçebile yim, Sen bir din kitabın dan fal açar gibi parmağını besmele çekip küğıtların arasına gelişi güzel sok, me çıkarsa onu oku ! Piri Rels, belli belirsiz bir gülüm. seyişle bu dileği — gerine getirdi, to- — arin içladen bir kâğıt çekip — çı- kardı, Üstüne altı- - na baktı, — Oruç Reisin ölümü, dedi, en acıklı destan. Nasıl okuyayım mı? — Oku, Bey, o ku. Ben de diz gökeyim, göz yaşı döke döke dinli- yeyim. Çünkü o savaşta ben de bu- İuadum, onun tek kolla koparıp attığı gülleleri gözümle gördüm, Barbarosa da Orucun ölümünü ben söyledim. Oku, Bey oku.. O günleri anayım, bir kez daha yanayım. Okunacak parça gerçekten heye- ganlı bir destandı: Bir avuç Türkün kızgın kumlar içinde susuz, yiyecekelz yve yardımsız kaldıkları halde ©on binlerce düşmanla nasıl çarpıştıklarını anlatan heyecânlı bir destan. Bunun — gdı tarihlerde “ Telmesak savaşı, dir. Denizciler arasında lse “Orucun ölüm günü, diye anılır. Pirl Rels işte bu destanı okuyordu, Recep de dinliyordu. Arasıra yabancı Milletlerden — olan — kumandanların adları eserde veya Pirl Beyin ağıunda değişiyordu. O vakit Recep Relsin, —< heyecana bürünmlüş görünen Idrakl — Birden uyanıyor ve yanlış okunan kelime hemen düzeltiliyordu: — Vehran mı ya bey. Ona Araplar Avran derler. — Kaletül'külâ da ne oluyor bey. Bizim — içine kapandığımız — kaleye Kullu derlerdi. — Düşman başbuğunun adımı neye tör geçiyorsun, Ona Marki dö Gomara “diyorlardı. Gibi. Nihayet sıra Orucun kaladen — gıkışına göldi. Sinan çavuş bu sahaeyi — gilr olarak taavir ediyordu ve çu biçmide tdir * Oruç Beyde ne cepane kaldı, ne gllâhi. Türk olmiyan birkaç kişi kaleyi düşmana teslim etmek fikrini İleri sürüyordu. Oruç, onların yürüne dik dik baktı, “kale vermek bir şey Geğli, taştan topraktan ne olur 4 Fakat ortada namus var. Onu ver- mekten ise can vermek dâha doğru- dur, dedi. Bununla beraber kalede barınmıya imkân yoktu. Sonunda bir gecö yarıı kaleden çıkılmıya karar — verildi. ve bu iş yapildı, Düşman, nasılsa bu - çıkışı - sezmiş Adi, hemen Oruç İle arkadaşlarının ardına düşmüştü. Kum, yorgunluk ve Açlık bu birkaç yüz kişilik kafileyi yürümekten — alıkoyuyordu. Nibayet kovalıyanlar yetişti ve bir yaman ladı. On bin kişi dört rkü öldürmiye savaşı- yordu. Tam en saat bu küçük kuvvet © büyük kütle ile pençeleşti. Gün- lerdenberi birer kuru peksimetle ka- gın doyuran Türkler gerçekten aslan kesilim şlerdi,“urup dinlenmeden pala we bıçak sallıyorlardı. Her Türk bu ürzuün boğuşma — saatleri içinde en beş düşman öldürmüştü, her lerden yığınlar yükseliyor- m dört yüz Türk te yüze e “öbFLeiDr l Sönü Hadım Süleyman -Piri Rele- Murat Reis Oruç Reisin Ölümü Destanı Recep Reisi Epeyce İlgi! endırmıştı ü ( Recop Rels ) iamişti ve bunların yarısından fazlası yaralı idi, İşte o sırada Oruç Relsle kardeşi İshak, birkaç yüz kişllik bir lardı, çarçabuk sarmaşıp — helallr tan sonra kendilerini — mızrakların arasına atmışlardı. Kaç mızrak - kire dıkları ve kaç mızrak yarası aldıkları belli değilan de düşman kendilerini yakalayamamıştı, — ölülerini bulabil- mişti, Oruç o tarihte henüz elli ya- gındaydı ve elliden çok fazla savaş yapıp hepsinde Üstün gelmişti. Recep bu hikâyeyi dinlerk: hyordu, Piri Reis kâğıdi bırakınca hemen — ellkindi, yaşlarını sildi: — Oradan, © ölüm çukurundan, dedi, otux yoldaş diri çıktı. Biri be- nim, lâkin hepimiz de delik deşiktik, yara içindeydik. Güçlükle kum denl- zini aştık, aç çıplak Cazayire ulaş- tık, rahmetli Barbarosu bulup başı- mıza gelenleri anlattık. O da, bir çocuk gibi hüngür hüngür ağladı, kanını ben bu kâfir. diyı barbar — bağırdı, iken hep ©o kara günler |6ı|ıılı Öönüne geliyor, Ve gamli gamlı içini çekti: — Hey koca dünya neler görüyor- sun, Neler geçiriyorsun. Oruç nme oldu. Barbaros nereye gitti, yarın biz ne olacağız? Pirl Reis, sanki bu sözleri duy- mıyormuş gibl dalgındı, derin derin düşünüyordu. Recep, onun bu duru- muna saygı — gösztererek — susmuştu, destandan heycanlandığını gördüğü amiralın ©o durumdan sıyrilip . çıkma- ni bekliyordu. Pirl Rela, bayli bir gecikişle — kendini topladı, elindeki kâğıt tomarını göyle bir kenara s#ürdü: — Recep, dedi, dayımı nlce bi- lirsin? — Kemal Relsi mi ? — Evet, onul — ©O da bir yıldızdı- #önüp gitti. — Barbarosla dayımı bir. teraziye koysak hangisi basar? — Vallahi ben böyle bir tartıyı düşünemem, gözüm kararır. Rabhmetli Barbarcs Kemal Reis için: * Bu denizler onun eşini görmedi, belki de görmez ,, derdi. Lükin dayın da Barbarosun o'gunlaştığı günlere yetişseydi öy'e diyecekti, Barbarosan eşsizliğini eöyliyecekti. Onlar birer denizdi, göçüp gittiler. Bize düşen iklsini Biçmak değil, iklsini de rah- metle anmaktir. (Arkamı var) &- en gözünün Çoğaltacak ( Baştarafı 1 inci yüzde ) bir iskân ve yurtlandırma politi- kası güdülmesini icap ettirmekte- dir. Buralara nüfus teksifi için ikinci bir sebep daha gösteril- mektedir ki, o da buralarda ya- bani ve aşılanmamış zeytin ağaç- ları sayısının tâahminlerin — çok üstünde ve hemen hemen yüz bladen fazla oluşudur. Burada tetkikat yapan müfettişler ağaç- ların yanı başında künkler gör- müşlerdir. ki bunlar, buralarda vaktile zeytin yağı İstihsalinin derecesini anlatmakta ve adeta petrol veya benzin gibl zeytin yağının künkler içinde limanlara kadar götürüldüğünü göstermek- tedir. Zeytine yabancı olmıyan göçmenlerin buralarda bu ağaç- ları aşılayarak ulusal bir servetin boşu boşuna kaybolmasının önlünü alacakları ve memlekete yeni bir gelir kaynağı bulunacağı umuk- maktadır. Buralarda iskân işi için tıpkı Trakyada olduğu gibi muntazam bir program hazırlanacaktır. Ak- deniz kıyılarına ilk partide yer« leştirilecek göçmen kın olacaktır. sinden : Unkapanı Huydar mahalle- #l Hamam 80' ağında (29) No.lı evda sakine iken Vefat ed-n Ayşenin kızı Hanife tarafından ana vo babaları vefat ettiği chetle küçük kardeşi Emine Şükriyeye vasi tayin edilmesi talep ve mâahkemece ya, duruşmada küçüğün ana va ba nin Öldüğü ve merzture Hanil yasayet işlerini görmeye ehliyet ve 1 olbi ki lmühaber v nüfus kaydı suretlerile tevsik edilmiş oldu: gundan Emine Şükriyenin Hacrile vesayet İtmma alınmasına vö Hanife- nin küçüğe vasi tayinine — 9/9/035 tarihinde — karar verilmiş — olmokla keyfiyet ilân olunur. (448) l yep hükmü yoktur. Posta ve yeti teftişiye mümeypizli; tekalt Halil Zahit Rıyıp — Zııı muhrlııl lıyhı. tim, yenisini kazdıracağ'ndan eskisie nin hülmü yoktur. Doktor Necati Dr. Â, KUTıI_EL Karatöv Topçular - caddi tüye, İİİAN.UI. Gazetemizde — çıkan ve resimlerin bütün Mahfuz ve garetemize eittir. ABOÖNE FiATLARI lhıı= â""dm Adres Geolen ııııl geri verilmes. SON POSTA Eyiâl 11 Hükümet, Akde- n z : Hint nenıııo",n'“ niz Kıyılarımızın E ı.;ı .A-A ; ;Aı: ER Türkler — «mka | | Nüfuzunu ——— Fransııcadan Bir Esrar Meraklısı M iğ n Köşede, benimkine bitişik ma- sada oturan acaip tavurlu ihti- yar adam, elindeki stüit bardağını bıraktı ve dirseklerini mermerin Üüzerine dayadı. — Nasıl? Dedi; Esrar mı? Haydi, siz de! eğer araştırmalar akıllıcasına yapılırsa, hiç bir ci- nayelİn esrarengiz tarafı yoktur! Okumakta olduğum gazatele- rin Üzerinden, hayretle yüzüne baktım. Acaba, gözlerimin önündeki makale hakkında, farkında olm- yarak, yüksek sesle mütaleamı beyan etmiştim? Bilmiyorum. Fa- kat, bu adamın sözleri, benim düşüncelerime doğrudan doğruya cevap teşkil ediyordu. Her halde, onun vazı ve tav- rı merakımı uyandırmıya kifâyet etmişti. Ben, bu kadar xayıf ve rengi uçuk birihtiyar, kabak gibi bir başın üzerinde gülünç tarzda itina İile yatırılmış bu derece tuhaf ve renksiz saçlar görme- miştim. Mahcup ve sinirli görünüyordu. Zayıf ve uzun parmaklarının arasında, durmadan bir sicim parçasile oynuyor, kör düğümler yapıp, sonra çözüyordu. Daha sonraları, bu adamın, böyle sicim parçalarile oynamar dıkça, söz söylemeğe kadir ola- madığını anlayacaktım. Hitabına karşılık verdim: — Öyle diyorsunuz, amma. Şu makalede yazılı olduğu gibi, yalvız geçen sene zarfında, zabr tayı tamamile şaşırtan altı cina- yet vak'ası olmuştur. Ve bu cinayetleri işlemiş olanlar, bugün hâlâ serbesttirler, O, yavaşçar — Affedersinli; dedi, ben zabıtayı şaşırtacak esrar yoktur demeğe kadar varmadım. Yalnız, tahkikat âkilâme bir tarzda yapı- lacak olursa, ortada esrar namile birşey kalmıyacağını Iddia ediyo- rüm, Aynı fikirde olmadığımı belli ederek: — Fençörç cinayetinde de mi esrar yok ? Diye sordum. O, sükünla cevap verdi 1 — Bilhassa bunda yok ! O tarihlerde, Fençörç sokağı esrarı, İngilterede bütün zihinleri altöst etmekte Idi. Bu, böylecene bir yıldanberidir sürüp gidiyordu. | Onun için bu ihtiyar adamcağızın yüksekten — atması saçma İdi. Kendisile alay ederken : — Vah vah! Dedim.. Ne ya- | zik ki zabıtaya kıymetli yardımı- mızı teklif etmiyorsunuz. Herhalde ondan, çok İstifade olunurdu. Kabul — etmezler, — eminim, Sonra, resmi bir zabıta memuru olacak olursam, vazifemle duygu- larım çok defa tearuz eder. Zira, bazan benim muhabbetim, polle- lerimizl şaşırtacak kadar zekâ inceliği gösteren caniye müteveccih olur. Muhakkak ki, şimdi mevzuu- bahs ettiğiniz vak'a İlk önce, beni de başkaları gibi şaşırttı. İyicene hatırlarsınız. değil mi?. Geçen ilk kânunun 12sinde, halin- den ve bakışından, kibar düşkünü olduğu anlaşılan fakir bir kadın, Londra polis idaresine başvurup, bir müddettir muayyen bir İşi olmayan kocası B. Vilyam Ker- şovun kaybolduğunu haber ver- mişti. O esnada, kadının yanında bhioıh.ı_ıı.ıb—ılln yığlı bıı Alman — vardı. — İkisi birden, zabıtayı derhal harekete getiren bir ifade de bulundulari Güya 10 ilk kânunda, Kral Müller sdını taşıyan bu Alman, on İn- giliz lirası kadar tutan bir alaca- ğını istemek için, öğle Üzeri saat iki sularında, dostu Vilyam Kerşov'u görmeye gitmişti. Çar« lot sokağındaki berbat bir eve vardığiında, Kerşov'u #on derece heyocan içerislede, kartsını da çok sinirli ve ağlıyor bulmuştu. Müller ziyaretinin sebebini her ne kadar izah etmek istedi ise de, Kerşov kendisini dinlemedikten başka, daha da beş İira ödünç istemek utanmazlığını göstermişti. İfadesine bakılırsa, bu — para, hem kendisine, hem de onu ödünç verecek dostuna büyük bir servet sağlayacaktı. Bir çeyrek saat, boşu boşuna diller döktükten sonra, Korşov, Tâf dinlemek İstemeyen — almanı kandırmak için, iddlalarına göre milyonlar getirecek olan sırrını faşetmeye kall olmuştu.,, *** Ben elimdeki — gazeteyi bırakmıştım. Bu acalp adam, si- birli hali, utangaç — bakışları ve tepesindeki incecik — perçemle, öyle bir tarzda konuşuyordu ki, insanı âdeta teshir ediyordu. Devam etti: — Hülâsa, Almanın, — polise hikâye ettiği ve bayan Kerşov'un da tamamlle teyit eylediği mesele Şudur: Otaz yıl kadar evvel, o vakit yirmi yaşlarında bulunan ve tıp talebesi mfatile Londra hastane- lerinden birinde staj gören Ker- şovun, Barker adında samimi bir dostu varmış ki, onunla beraber yaşarmış. Bunların yanında — başka bir dostları daha oturmakta imiş. Bir akşam, bu adam, gündüzün yarış- larda kazandığı önemli bir para ile eve gelmiş. Ertesi sabah da, kendisini yata- gında maktul olarak bulmuşlar. Bereket versin ki, o geceyi has- tanede geçirmiş olan Kerşov ittiham — edilmekten kurtulmuş. Barker'e geliace, derhal ortadan kaybulmuş ve kolis kendisini bir türlü ele geçirememiş. Halbuki, Kerşov, kendisinin polisten daha talihli olduğunu İddia edermiş. Onun — dediğine göre — Barker, memleketten dışarı kaçmıya mu- vaffak olduktan ve Amerika'da bir haylı zahmetlere katlandıktan #onra, Uzak Şarkta Vladivostok şehrine — yerleşmiş; ve — orada Smethörst namı müstearile, kürk tecimi yaparak yaman bir servet kazanmış İmiş. Orada Siberyalı milyoner Smethörstü tanımayan yokmuş. Dikkat ediniz ki, Smet- hörst'ün evvelce Barker adını taşıdığı ve otuz yıl evvel bir de dnıyı( işlediği hakkında, Ker- şov'un iddiaları hiçbir vakit sabit olmamıştır. Ben, yalnız, Kerşov'un © gün karısile, Alman dostuna neler söylemiş olduğunu nakledi- yorum. Yine Kerşov'un iddialarına göre, Smethörst bu pek becerikli ve muvaffakiyetli hayatında bir- kaç defa, eski dostu ile mektup- laşmak gafletinde bulunmuş, gön- derdiği mektuplardan iki tanesi, yirmi sene evvel yazılmış olduk- ları için, münderecat itibarile önemsiz İmişler, Ve zaten kerşev bunları epey — zamandanberidir kaybetmiş imiş. * y NG — ( Arkanm var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: