11 Ekim 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

11 Ekim 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

. Hint Denizlerinde Türkler Yaran: M. Turhan Hadım Süleyman -Piri Rele- Murat Rela Seydi Ali Reis, Padişahın Adını Duyunca Birdenbire İrkilmişti Seydi Ali rveis, tam beytini güzel bulup ta ikincisini çiziktirmek üzere iken oda kapısından bir ses duyuldu. — İzin var mı bey, padişahtan fer- man getirdim! Ulak, bağlı olduğu kapınm azame- tinden aldığı salâhiyetle doğru yukarı gıkmıştı, bu sözleri söyledikten sonra içeri dalıverdi. O, çalışma odalarına değil, icap ederse yatak odalarına da kolunu sallıya sallıya destursuz girebi- Tirdi. Koynunda taşıdığı ferman ona bu hakkı veriyordu. Fakat Seyit Ali reis belinlemişti, il- ham kaynakları ve bedil heyecanlar içinde derin bir istiğrak saati yaşarken padişahın adını duymak, bir ulakla karşılaşmak onun şuurunu altüst etmiş- ti. Hükümetle ilgisini çoktan kestiği için kendine bir iş verileceğini hatırına bile getirmiyordu. Zaten, herhangi bir iş dolayısile adının anılacağını da um- muyordu. Böyle bir durumda kendinden hizmet beklenmesi pek te uranlanamardı. ©O halde padişah ne istiyordu ve bu ulağın gelirdiği ferman ne olabilirdi? Onun ilk düşündüğü şey; evinde şa- ürlerin toplana gelmesinden dolayı bir iftiraya uğramaktı. Çünkü şairler, baş- ta Yahya Bey olmak üzere, hicviyeler ve imalı şilrler düzerek Kanuni Süley- manın evlât katilliğini kınayıp duruyor- lardı. Seydi Ali reis, bu yolda yazılan şeylerin hemen hepsini okumuş ve evin- de de okutmuştu. Bu yüzden gammaz- Jarın hünkâra hikâyeler uydurmuş ve onu kızdırmış olmaları mümkündü. Fakat böyle bir durumda ulaklarla fer- man gönderilmezdi, İstanbulda kayma- kamlık eden vezire bir haber uçurulup kendinin kafası istenilirdi. O halde baş- ka bir iş ve işin içinde de anlaşılmaz bir şır vardı. .”... Alerre'si Vel'ayn Seydi Ali reis bunları düşünmekle boraber yerinden de fıramıştı, hünkâ- rin fermanını ayakta karşılamak iste- mişti. Ulak, ferman dediği kâtipler elin- den çıkma turalı ve her satırı başka bir mürekkeple yazılı kâğıdı sundu, ardından da sadrazamın mektubunu u- zattı. Şair ve âlim denizci, ilkin, öpüp başıma koyduğu fermanı ve sonra sad- razamın mektubunu okudu: — Alerr'si vel ayan, dedi, hemen ha- zırlanırım. Sen dinlen, yorgunluğunu çıcar, Yarın devletlü vezire yazacağım kâğıdı alirsın, dönersin., Seydi Ali reis, baş ve göz üstünde demek olan © arapça sözü söylemiş, hazırlanacağını da ulağa haber vermiş olmakla beraber yalnız kalınca derin bir düşünceye dalmaktan geri kalama- mıştı. Çünkü Hint seferi adile açılmış olan deniz savaş yolculuğunun geçirdiği bü- tün merhaleleri biliyordu. Gençlikte yoldaşlık ettiği Piri Boyin uğradığı akıbete ağlıyanlardan biri kendisi idi. Murat reisin talihsizliğini henüz duy- mamakla beraber Basradaki donanma- nın Süveyişe getirilmesine — kendisinin memur edildiğine göre onun da bir fe- lâket geçirdiğini seziyordu. Fermanda ve sadrazamın mektubunda Murat Be- yin ne olduğuna dair bir işaret yoktu. Bu, işin içinde bir tatsızlık olduğunu gösteriyordu. Eğer Murat da Piri Bey gibi öldürülmüş ise Hint denizi yolcu- luğu uğrunda iki büyük kurban veril. miş ve kendisi de üçüncü kurban ola- rak seçilmiş demak oluyordu. *.* Bile Bile Uçuruma Sürlik- lenmek Buna Derler Seydi Ali reis bu noktaları zihnin- den geçirdi, sonra beş on yıldanberi içinde yaşadığı tatlı ve pek tatlı hayatı düşündü. Göz göre göre iyilikten kötü- Tüğe, saadetten felâkete sürüklenmek | istendiğine hükmetti, içine bir İsyan dileği yayıldı. O, ununu elemiş ve ele- | ğini asmış bir adam durumundaydı. | Yıllarca döğüşmüş, bin bir çeşit tehlike- lere göğüs vermiş, sayısız zaferler ka- | zanmış, Ün almış, bütün yurtda ve bü- | tün — frenk illerinde tanınmıştı. Dinlen-i mek artık hakkı idi. Aynı zamanda bu | dinleniş miskin ve verimsiz bir oturuş | değildi. Kendini ilme vermişti. Okuyor, yazıyordu. Böyle bir durumda onu ki- taplarından ayırmak, ta Basraya yol-| lamak, ne biçime sokulduğu bilinmiyen bir donanmanın başına geçirmek gü- nahtı. Bu bile bile kendini uçuruma sü- rüklemekti ve isyan ile karşılanacak işlerdendi. ... Basrsdaki Donanma Birden heyecanlanan Seydi Ali rels, hemen bir gemi donatıp Trablusa git- meği, orada vali bulunan Turgut reise konuk olmayı ve gene kitaplar arasın- da çalışmayı tasarlıyordu. Kendine 30- rulmadan, fikri alınmadan açılmış bir #eferin sonunu kendine yükletmek iz- teyenlere karşı böyle davranmayı pek doğru buluyordu. Fakat bu heyecan sırasında gözünün önüne Basradaki donanma geldi. Bakımsızlıktan boya- ları ailinmiş, kürekleri kocamış © güzel gemilerin bu perişanlık içinde gözleri- ni vatana çevirdiklerini, kendilerini o-| rada çürümekten, yahut düşman eline düşmekten kurtaracak bir kol bekle- diklerini sezer gibi oldu. Hele uzun ay- lardanberi yurtlarından, ocaklarından haber alamıyarak uzaklarda ve pek uzaklarda, hareketsiz bir hayat geçi- ren, yalnız rüyalarla ıztıraplarını avu- tan binlerce levendi düşününce içine | derin bir sızı çöktü. Sonra kafasında eski günlerin batıraları canlandı, yüre- ginde uyuyan deniz sevgisi birden şah- landı, kulağında fırtınaların musikisi, savaşların gürültüsü dolaşmaya bıylı-, dı ve biraz önceki o isyan dileği birden | söndü, yerine denize kavuşmak özle- | mi yayıldı. Yiğit Levenler ... Artık kararını vermişti, gidecekti. Basradaki donanmanın başına geçecek- ti, tayfunlarla görüşerek, boğun (gir- | dap) larla boğuşarak, düşmanlarla çar- pışarak o güzel gemileri, bu yiğit le- vendleri öz yurda ulaştıracaktı. | Seydi Ali reis bu kararı aldıktan sonra artık yerinde duramıyordu, he—i men kılıcı eline alarak sadrazama bir cevap yazmıştı, unutulmuş sandığı adı- nun şevketlâ hünkâr tarafından anılmış, kendisine önemli bir ödev verilmiş ol. masından dolayı uzun uzun teşekkür- ler etmişti. Bu mektubu yazarken keli- meleri göremiyecek, satırları farkede- miyecek kadar heyecan içindeydi. Gö- zünün önünde hep deniz dolaşıyordu, kulaklarında hep fırtına uğulduyordu. Dalgaların üzerinde gürlemek, fırtına- ların önünde bağrını açarak durmak iştiyakı bütün benliğini sarmıştı. Artık kitap, dağ gibi dalgaların sürüp götür- düğü cılız bir yaprak gibi gözüne can- sız ve dermansız görünüyordu. İçinde © yaprağa karşı bir kayıtsızlık, fakat © dalgaya karşı bir incizap vardı. De- nizi okumak, denizi dinlemek ve denizi konuşmak istiyordu. ... Hesapta Gidip Gelmemek, Gelip Bulmamak Da Vardı Ulağı bol bahşiş verip, bir de güzel at bağışlayıp yola vurduktan sonra ha- zırlığa da girişti. Zaten Basraya kara yolile gidecekti. Ne top, ne cephane götürecekti. Bu sebeple yapacağı ha- zarlık pek kısa idi: Servetini hesapla- yıp vasiyetnamesini yazmaktan, gidip gelmemek ve gelip görmemek var sözü- ne uyarak hısımlarile, dostlarile veda- laşmaktan ibaretti. Bu işleri birkaç gün içinde gördü, eski denizcilerden güven- Öy aa P diği sekiz ön kişiyi yanma aldı, atlayıp yola çıktı. Halep - Bağdat yolile Bas- raya indi, (Arkası var) S l DİKİŞ YURDU | Talebe kaydı açıktır. Biçki dikişten başka şapka, çiçek, korsa ve boya işleri de öğre- tilir. Ayrı ücret alınmaz. Aka- retler No, 64. Telefon: 43687 SON POSTA TUVALET SABUNLARININ EN YÜKSEK MAPKASIDIR. —.7 Za g SIZE BU DÖRT SPESI YALİTESİNİ TAVSIVE EDER : 1« Hoş ve mazik parfömlerle letihzar —edilmiş “VERDA,, lüke sabunu, 2- Gül kokulu ve nazik ciltler için hakikt bir güzellik müse tabzari olan “ROSEMARY,, sabunu, 3 - Kolonya suyu ile istihzar edilmiş ve fazla miktarda kö- pük saşçan “BANYO, sabunu 4 - Ekonomik tuvalet sabunları arabında en fazla rağbet bulan “FATMA,, sabunu. 'ılı; tuvalet satunları arasında en iyi ve memnuniyetbahş neti- celer veren dört marka, TURAN Şirkaeti, Nur han İstanbul Taşra Sinemaları Direktörlerine Kemal filim, Halil Kâmli, Opera, ve poli filim — müesseselerinin iyasanın bütün sessiz filimle- vin n aldım, Bu fillinleri ge- çirmek İsteyen taşra sinemaları direktörleri, İzmir birinel kordomda Şahingeri hanında filimci Mustafa adresine mürncnat etmelidirler. Üa AT TEEN T RKİ Kocaeli icra dairesinden: Bir borçtan dolayı hacizli olup satılma- sına karar verilen Vapurculuk şirketine ait beheri 1000 lira kıymatinde 8 adet hisse | senedi açık arttırma suretile 18/10/935 cuma günü saat 15 te İcra dairesinde satı- lacaktır. Taliplerin salış günü yüzde 7,5 pey akçelerini hamilen müracaatleri ilân olunur. Denizyolları IŞLETMESİ Acenteleri « Karaköy Küprübaşı Tel. 42362 . < Mersin Yolu KONYA vapuru 13 Birinci teşrin PAZAR günü saat Onda MERSİN'e kadar. "6360,, Trabzon Yolu ANKARA vaptiru 12 Birin- titeşrin CUMARTESİ günü saat 20 de HOPA'ya Ka- dar. *“6361,, Ayvalık Yolu MERSİN vapuru 12 Blrinci teşrin CUMARTESİ günü saat 17 daIZMIR'e kadar. “6362,, Hayatın neşesi Dinç olmaktır. HORMOBİN TABLETLERİ Yorgun vücutları dinçleştirir. iİKTİDARSIZLIĞI BEL GEVŞEKLİiĞİNiİ giderir, yaşamak Deşesini iade eder, Eozanelerde — bulunur. — İstanbulda fiyatı 150 kuruş. Tafeilât için (dalata Posta kutusu 1205 MOND - EXTRA tıraş bıçağı bütün dünyada şöhret kazanmıştır. 10 tanesi 60 kuruş. er yerde antılır. MÜSABAKALI HİKÂYELER ğ n e ll York Vak'ası w Ö ink | — Kara Kuğu barına, yemek ye- |meğe gittim.. dedi. Yemekten son- ra, kapının önünde beklemeğe ko- yuldum. Saat ona doğru, Lavende- rin, bir koşu, bardan çıkıp bir ara: baya atladığını gördüm. Arabacıya verdiği adresi duymamıştım; lâkin arabanın tuttuğu istikametten, ya- rış meydanına doğru gittiklerini an- ladım. Bu iş beni çok alâkadar edi- yordu. Benim de bir araba tutacak |param olmadığından, koşmağa baş- ladım. Dosdoğru gittim ve kestirme bir yoldan, koşü meydanına, oradan |da, gündüzkü muhavereye kulak misafiri olduğum, çitin kenarındaki | ayni noktaya vardım. Ortalık zifiri karanlıktı. Yağmur |çiseliyordu. Elli metro ilerisini göz- lerim seçemiyordu. Tam çite yakla- |şacağım sırada, Lavenderin az ile- ride konuşmakta olduğunu duyar gibi oldum. Hemen seğirttim ve ka- |ranlıkta iki müphem gölge gördüm. Bir saniye sonra, bunlardan biri yere düşmüş, öteki de kaçmış, git- mişti. Koşa koşa, yerde yatan adamın başucuna geldim. Tam üzerine iğil - diğim sırada, Lord Artür beni be- limden kavradı. Maznun bunları söylerken mah- keme salonunda ne türlü bir heye- can hasıl olduğunu kestirebilirsiniz. Haddi zatında belki bir fevkalâde-| lik arzetmiyecek olan bu ifade, Ter- rinin ifadesini müteakıp büyük bir ehemmiyet alıyordu. Hâkim, Higin- si her ne kadar sıkıştırdı ise de, o bu söylediklerinde ısrar etti. Polis- ler, kendisini alıp, götürdüler. Lord Skelmertonun baş uşağı Çips, maznunu mütcakıp verdiği ifadede, cuma akşamı saat on bu- çuk sularında, köşke, araba ile ge- len birisinin, Lordu görmek istediği- ni ve Lordun misafirlerile bir arada bulunduğu cevabını alınca da fena hal- de öfkelendiğini söyledi. Çips şahade-| |tine şu yolda devam etti: — Ben bu ziyaretçinin kartını is- tedim. Zira, olabilirdi ki, efendim kendisini kabul ederdi. Maamafih, hal ve kıyafetini zarım tutmadığı için, onu içeriye almayıp, kapının önünde beklettim. Efendim, misa- firlerile, salonda kâğıt oynuyorlar- Udı. Bir fırsatını bulur bülmaz, kartı | verdim. İ — Kartta yazılı olan adı hatırlı- yor musunuz? — Hayır; hatırlamıyorum. Her- halde o güne kadar duymadığım, | yabancı bir addı. . — Nihayet, kartı verdiniz.. Efendi- niz ne yaptı? — Pek memnun olmadı. Biraz dü- şünür gibi durdu ve sonra bana: «Kü- |tüphaneye alınız, ben de şimdi geliyo- |ram!» dedi. Bu emri bana vermekle beraber de oyun masasından kalktı ve arkadaşlarına birkaç dakika onsuz oyu- jm devam etmelerini söyledi. Ben aldığım emri ifaya hazırlanıyor- ken, kütüphanenin öbür kapısından |içeriye Madam Skelmertonun girdiği- -;ni gördük. O zaman, Lord birdenbire |fikir değiştirdi ve bana: | — O adama meşgul olduğumu söy- ız.. Kendisini kabul edemiyece - ğim! dedi ve tekrar kumar masasına Joturdu. ' Ben de kapıya avdetle, herife efen- dinin cevabını tebliğ ettim. Az önceki vaziyetine göre, herifin bu cevaptan fena halde öfkeleneceğini sanıyordum. Bilâkis, fevkalâde nazik bir surette: — Pek iyi! dedi, ve güzel güzel çık- tı, gitti. — Bu dediğiniz şeyler, saat kaçta oluyordu? — Ben efendime kartı veriyorken, | | | Allıncı Bayan Skelmerton, korku ** rap İçerisinde idi.. salondaki büyük saat onu tiğini gösteriyordu. Bu şahadetin, York ganını yatıştırmağa medar olü” takdir edersiniz. Daha sonra can daha da arttı. : Lavenderin ölümünü inteç ©“ hatırlarsınız ki yaranın içinde olan bıçak uşağa gösterilince *” kesilen adamcağız bu silâhın © ne ait olduğunu tasdik etmek yetinde kaldı. Bunun üzerine, artık netice V idi. Corc Higins derhal tahliyt ” Filhakika, bu adama karşı Loff mertonun iddiasından başka " medarı yoktu. Diğer iddiayı çürütmüştü. Şimdi herkes katilin bizzat Skelmerton olduğuna kanaat $7 ti. Bir saat sonra, Lord cen lenmiş, deliğe tıkılmıştı... 2Ü 'e Genç Lord maznun sand olarak hâkimlerin karşısına çık mahkeme salonu, iğne atılsa miyecek kadar kalabalıktı. BU | sosyete adamımın böyle mi rumda işin içinden nasıl sıyft” merak eden bütün dostları ile V bayanlar dinleyicilere mahsus ri dolduruyorlardı. Madam Skelmertona na idi. Korku ve ıztırap İ lunan zavallı kadıncağız, kif edilir edilmez, ağır hastâ tü. Lord Skelmetronu diği malüm olduğu için, bu ona bu derece fazla tesir eti tabii görülüyordu. J Lordun rengi uçuk, fakat ” yerinde idi. Avukatı Sir İn niında duruyor, arada sıradâ konuşuyordu. Aleyhindeki deliller, şüpb kuvvetli idi. Bu delillere n nun belki öfke ile ve belki * j sundan, kendisini tehdit eden €i simsarı vurup öldürmüştü: da, devriye gezen polislerib " kaçarken görüp yakalamalar! ne karşı, Higginsin orada bu''' dan istifade ederek yakasına kabahati onun üzerine yük' ( y P T ÜS ĞNUN a a Z SS

Bu sayıdan diğer sayfalar: