February 17, 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

February 17, 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

&- | TÜRKLER ROMA KAPILARIND! Yazan: Gerhart Ellert —9s — pala BRLREN 17/2/038 Çeviren: Arif Cemil Düşmana Saldıran Tırpanlardan Çıkan Boğuk Uğultu, Uzaklardan İşitiliyordu — «Yanaş, Valamir, yanaş!. Vizi-| Fakat Roma lejiyonlarının bir ta “İnrkak, sosedi Buk Rotlara karşı takviye vazifesini sen ü- Serine alı, Yanaş, Ardarih!. Benimle taber Romalılara karşı cephe al!.» Attilânın bu yeni tedbiri — üzerine Ü Ordusunun üçte ikisi Roma oıdı- Yunun yarısıyla karşı karşıya kaldı. Ro- Malılar buna mukavemet — edemezler. #a ki Valamir ordunun diğer yar- Onı Aetiüs cephesi sarsılıncaya kadar | fatmağa muvaffak olsun. — «Val başına mü dafaa edebilir misin?..Ede Mezsin ha.. O halde yardım için Ga -| Baler geriye gitsinler!.» lunun üzerine Galonlar gösterilen fa gittiler, fakat koşa koşa geri| : — «Ostrogotlar yardım — istemiyor- » kale gibi düşmana mukavemet e- lar.» Aferin onlara!.. — «Herüller ileriye atıldılar. İkiye ;”tlan düşman ordusunun irtibatını Takânsız bırakınız » «İmkânsız bırakmak... Bunu yap- Mak kabil mi? Hayır, çünkü Aetiüs ld'hd bunu anladığından Helvetyo - karşı gönderdi. Yalnız Helvet- Yolular mı? Onlar kâfi değildir. Aca-| fazla kuvvet göndermekten korku- Yor mu? Tırpanlı Galonlar . Evet, Helvetyolular — çok zayıftır. p iz, Herüllere itimat olunamaz. akat Galonlar? Galonlar bu tarafa gelsin, Helvet - Yoluların en yaman düşmanları onlar- L. ı'f" Câalonlar gediler. Omuzların aKi tırpanları yan vaziyette duruyor. di atlarından indiler. Tabit ine - Tder.. At üzerinde hiç ekin - biçilir :’ l'_h)'". ancak ayağı yerde olan ve eli serbest bulunan bir adam tır - Pan ile biçebilir. * İvetyoluların ellerinde kılıç var; $. kısa Roma kılıçları, tırpan da- Hünmndur. daha çok uzundur. Biz ler deriz ki: Şayet kılıcın kısa geli î:ı: onu adımınla uzat!.. Fakat siz . Vetyolular, bu söze de riayet etse- Galonlarla başa çıkabilir misiniz? .&îlnıuımz, Bize karşı attığınız her Yaki kellelerinizi tırpanların — ağzına %I'Fmı—. Karşıdan bağrışmalar işi - h *r: Orada Alanların bir kısmı hâ- n akip ediliyor, orada Hünler, Ae - ,_în lejiyonlarından birile çarpışı - âr. Yalnız Galonlar, dudaklarını M.::'ine yapıştırarak hiç ses çıkar- kaçan harbediyorlar. Düşmana saldı- tırpanlardan çıkan boğuk uğultu Blrder bile iştiliyor. " Soldırınız; h.ı*hlınmıı çocuklarım, düşman tar- | ğ ekinleri biçiniz ki ordularının lümü hep ayrı kalem. İkiye Ayrılan Ordu k"l muvaffak oluyorlar mı?. E - Srslay 9luyorlar! Simdi göreyim seni, Roma ordusu Te ndanı, Vizigotlarına emirle - Röndermeğe çalış!.. X «Sinyal!. Bütün kuvvetle Ro - lara hücum!.» %l cephenin önünde kim du - K.:, Bizzat Aetiüs mü? * E Attilâ gözlerini o noktaya dik- K, Vet ta kendisi, Aetitis. Bunu an- az Attilâ etrafına yağan düş- %“Hınnu aldırmıyarak ve kendi W"“ yararak atını oraya doğru g__— «Talihin bizi birbirimize karşı N"“'ımk yarattığını düşünmek lâ- B hal, Ah Aetiüs!.. İ N..l'“"n!... Hücum!... — Düş - ) %ı_:;kumand.m ölecektir. Rahip lemişti. Actiüs, biz karşı kar- ğ d“!'lîın olarak ı:lziıl yanyana İ harbetseydik, kim bize kar- Yibar 4| lâmir cephe gerisini yalnız nesile Franklar ve Burgonyolular bir kale gibi dayanıyorlar. İkinci lejiyon henüz ihtiyat olarak bekliyor. Aetitis elinde bir koz saklamak istiyor. Bre- anlar da daha harbe girişmediler. Düş- manı, ihtiyat kuvvetlerini de sokma - ğa mechur etmek lâzım; bunu yaptı - rırsak cesaretleri kırılmış olur. Diğer cepheler ne halde2 Âlâ, âlâl.. Valamir bir harp allahı gibi cenkle - iyor. Hakikaten Vizigotlar geri çe - kiliyorlar!.. Teodorikten doğrusu bu- seklemezdim. Valamir İtaat Etmiyor!.. Elbette, Aetiüs- onlara emir gön - deremiyor ki... Valamir işte Vizigot- ları takip etmek istiyor. Halbuki Os - trogotlarla Hünler arasındaki mesafe genişliyor. Bu doğru değil. Valamire emir: — «Vizigotları takip etmeyiniz. Hün ordusunun arkasını takviye et - mek daha mühimdir.» Valamir bu emre derhal itaat et - miyor. Bu ne demek? Bu no demek oluyor? , şimdi anladım. Vizigotlar tek- orlar, Valamir artık ilerli- Valamire emir | — gŞimdiki vaziyetin muhafazası!. Ne ileri, ne geril.» İşte Aetiüs artık Breonları harbe İsokuyor. Toprak karış karış zaptedil- | melidir. | Hücum ediniz, çocuklarım, (ovlâtlarım, steplerin cinleri, harp Al - |lahanın sevgilileri!.. Güneş batıyar. Gök kan kırmızı, yer iyasında havala- cesur İkan kırmızı akşam İnan toz kan kırmızı Hücum ediniz oğullarım!, Bulutlar |toplanıyor, karanlık basıyor. Bir za- |fer kazanmağa mecburuz! Savaşınız.. Savaşınız!.. Aetiüs düşünüyor: Burgonyalıları harpten çekmek istiyor. Onları yeni - den toplayıp düşman cenahına ata - cak. Bunu yapamıyor. Çünkü göğüs göğüse Rugiyalılarla harbediyorlar. Harp Devam Ediyor! Attilâ düşünüyor: Gepidleri harp - ten çekmek istiyor. Onları yeniden toplayıp taze kuvvetlerle düşman ce - nahına atacak. Bunu yapamıyor. Çün- diyorlar. (Arkası var) — BAYLARAıı':E:Kğâm bedenen ve ruhen yorgunsanı yorsanız; birkaç gecelik uykusuzluk. sizi olup Sınirlerinizin sükümunü © Knoll A>O, kimyewi maddeler fabrikaları, Ludwigshaten YRhim SON POSTA Londra Dışında Bulunan Ceset Katil Uzun Araştırmalar- dan Sonra Pariste Yakalandı GCeçen — hafta Londra — zabıtası pehir dışinda bir |du. Kurşunla bar şından vurulmuş- tu, yol kenarında yetıyordu.. Müte: hassısların — yap- “tıkları — inceleme neticesinde cina- yetin orada — ya- pilmadığı anlaşık- dı. Adam başka yerde Cesedi oraya otomobil sonra şosenin bir kenarına kadar #ü- rüklencrek götürülmüstü, Polisler maktulün ceplerini aradı - lar, fakat hüviyetini anlatacak hiç bir Lakroi'nin metresi vurulmuştu. | sedin morgda teşhiri sonunda Maks iaminde bir adama ait olduğu anlaşıl - dı. - Katilinin de Lakroi isminde bir Fransız olduğu meydana çıktı. Fakat adam iz bırakmıyarak orta - dan kaybolmuştu. İngiliz zabıtası ka - tilin Parise kaçmış olmasına ihtimal vererek Fransada tırttı. Ve nihayet muvaffak oldu. Lakroi inkâr ediyor, ben değilim, diyordu. Fakat metresi, Berton ismin- de genç bir kadın her şeyi itiraf etti: araştırmalar yap - adamı tutturmaya “|du; zira o sinirli ve hilkaten ile getirilmiş, şey bulamadılar. Bununla beraber ce- Sayfa 9 <2 ğ K M HIİIKAÂAYE Ercüment Ektem Talu CANDAN DOST Aysel henüz on dokuz yaşında idi. | lâsyonunu, manikürünü yaptırdı. İri lâcivert gözleri ile gür sarı saçları, — Aysel bir içim s#u olmaktan çıkmış, endamının güzeliğini — tamamlıyordu. |baş döndürücü bir yudum şanıpanya Aysel, kocakarıların tabirince bir olmuştu içim su idi. Ona rastgelip te, — dönüp Artık, iki candan dost, sabah ak- bakmıyan yok gibiydi. şam birlikte geziyor, bütün — çayları, © da kendi güzelliğini biliyor , fa- |kibar toplantıları, süvareleri dolaşiyor« kat mağrur olmuyordu. Hattâ, ziyade- | lardı. ce mahçup ve mütevazı olduğundan, | — Ve her gittikleri yerde, bütün dikkatle yüzüne bakanlar olursa, utan- | kışlar, İstanbul ufuklarında yeni do cından kızarıyordu. ğan bu parlak yıldıza, hayranlıkla ta- Aysel'in fena halde canı sıkılıyor- | kılıp kalıyordu. Odalarına, yorgun, çekildikleri za- man, Kâmuran, Aysele bütün — âşıka- |ne maceralarını hikâye ediyordu. Her gün anlattığı başka bir idi. Aysel bunları dinlerken, yalıda bırak« | bar melül idi. Yaşadığı münzeviyane hayat ta o- nun asabiyetini ve bu melâlini mağa hizmet ediyordu. Boğaziçinin Anadolu - kıyısında, anası ve babasıyla birlikte oturmakta olduğu eski yalıda geçen ömrün ne ta- dı ne de cazibesi vardı. Burada akşam erken yatılır, ve sabahleyin de horoz- larla beraber kalkılırdı. Böylece, uyku ve yemek saatlerinin arasındaki zaman fasılaları, kulaklarda uğultu husule ge- tiren derin bir sessizlik ve ıssızlık içe- risinde ziyan oluyordu. Aysel'in biricik iptilâsı okumaktı, fırsat buldukça, bir köşeye çekiliyor ve | dalikanlı ile tanıştırdı. eline ne geçerse okuyordu. Akşamları,| — Yalnız, dikkat et, Lebib; dedi.. duvarları çiçekli mavi bir kâğıtla döşen. |Kızcağız toydur, aklını perişan etmel miş ve sevdi inema artislerinin resim Delikanlı Ayselin sarışın yosmalı- leriyle bezenmiş odasına çekilip te ki-| ğına hayran olmuştu. İlk temasta biri- İtaplarına kavuşmak için can atıyordu. , birlerinden hoşlandılar. O, tam manâ- İsıyla bir erkekti. Genç kızın rubu ken- isinden hazetti. Ertesi günü ve daha arttır- macera tığı kitaplarının mabaadlerini okuyor gibiy duygusu uyanıyordu. Kendi kendine kaldıkça: — Ahi diyardu; ruhuma ben — de Wburadu bir eş bulabilecek miyim, aca- ba? gönlünde için için bir haset Bir akşam, Kâmuran, danslı çay |tertip eden büyük gazinolardan birin- İde, arkadaşımı Lebib Yağıt sdmile bir | | Onun indinde, asıl hayat bu odada |* ve o zaman başlıyordu. Anahtarı içe- kü göğüs göğüse lejiyonlarla harbe -|P işlerinizin Iyi gilmesini nasıl isteyebilirsiniz! Unutmayınızkıj Bromural -knoll» tinirleri yatışlırır, uykuyu getirir, zararsız, tesiri hoş ve emniyetli bir ilkç yeniden dinçleştirecek olan uykunuzu temin cder. Kerde eczaneltı de ceçete ile kalılış, — Maksın dostumdan alacağı var- 'riden çeviriyor, beyaz organdi perde- dı. Bir gece istemeye gelmişti, arala- Jerini indiriyor, penbe abajorlu lâmba- rında kavga çıkacağını anlayarak ben sıni yakıyor ve aynanın karşısına ge- üst kata kaçtım, çok geçmeden bir si- Çip soyunuyordu. lâh sesi işitildi. Ertesi sabah aşağı in - diğim zaman ceset el'ân meydanda idi.. Dostum da yanında bekliyordu: — Neden yaptın? diye sordum. | Sonra da yatağına uzanıp, kitabını eline alıyordu. ! Neler okuyordu, neler! Kesilip bi- , ı yiktirikmlğ Tofcilar rapasılar; ağlk ve ma — Kavgada benden kuvvetli çıktı. | ,,, hikâyeleri, tarih kitapları, gür cevabını verdi ve gece olunca cesedi alıp götürdü. mecmuaları,. Bu genç dimağ, rastge- le, bir kırpıntı bohçası gibi doluyordu. * S Aysel'in bütün emeli, kış mevsi- Şimdi İngiliz hükümeti ile - Fransa'minde, balolar ve danslı çaylar başla-| hükümeti arasında katilin İngiliz “Sör / yğı zamen, bir haftatik olsun, Beyoğ- bıtasına teslimi etrafında müzakere -'lunda, baydi olmadı, İstanbulda otur- ler yapılmaktadır. ——— İmaktı. Fakat nereye gidecek, kimde E TAKViM kalacaktı? Babasiyle annesi bir türlü razı olup ta, kızlarının hatırı için bir ŞUBAT kış İstanbulda oturmak istemiyorlar- | -i eeilRRmee dı. Hal ve vakitleri bu kadarcık — bir| | 17 fedakârlığa müsait olduğu halde: İR #i senel 1936 | Arahi sene 154 Şubat 4 || Rarat sene 13 Kasım y03 ) — Boğaziçinden bir tarafa kımıld.ı-1 | İmayız!. Baba bucağını bırakıp başka yere, muvakkaten dahi gideme- yiz!. diyorlardı. Taliin, bazan, insanların — dilekle- İyine kulak astığı ve mümaşat ettiği va-| kidir. Günün birinde Aysel, en candan | mektep arkadaşı Küâmurandan İmektup aldı. Kâmuran, kendisini pek İçok özlediğinden bahisle, Ayseli, bir kaç gün kalmak üzerc, Ayazpaşadaki lapartımanlarına davet ediyordu. | Kâmuran zengindi. Modern bir a- ilenin kızıydı. Otomobili vardı. Ser- best geziyor, tozuyor, spor yapıyordu. I'Gc(,('n yıl, yüzme yarışında birinci İgelmi“î. Ayselin annesi Ziba hanım bu da- İveti hiç te iyi — karşılamadı. — Evvelâ, Kâmurandan öteden beri — hoşlanma- İmıştı. Bu serbest tavırlı kiz onun si- nirine dokunuyordu. Sonra, kısa - bir zaman için de olsa, yegâne can yolda- şı olan kızından ayrılmak kendisine güç geliyordu. Bahçesindeki fidanlardan gayri hiç bir şeyle alâkadar olmayan — babasına gelince, onun bu meseleye dair müs- pet bir fikri yoktu. Bununlea beraber, Aysel izni kopar- mağa muvaffak oldu ve İstanbula in- di. ta PAZARTESİ Zil ade ll 2 SAHAHL D, b bir z ve bundan dolayı tam verimle çalışamı- bu hale sokabilir. * | Kâmuran, öpey vakittir görmediği arkadaşını daha da gelişmiş, güzelleş- miş buldu. Zengin gardirobunu açıp, 'ona en son moda esvaplarından bir iki Çok kısa bir zamanda iade ve bu sayede sizl 20 komgrüneyl havi tüp ertesi günü buluştular; ve her buluş- tukça, bakışlarında çakan — şimşekler gönüllerindeki tatlı heyecana oluyordu. Artık Aysel emelinin tahakkuk et- mek üzere olduğundan emindi. Can- dan dostu ile başbaşa kaldıkça: — Kâmurancığım! diyordu. Ne gü zel, ne mükemmel adam değil mi? Ne kadar bahtiyarım yarabbi!. * Karar verildi.. Aysel, dünyada, annesiyle ve ba- İbasile yüzyüze gelip te gönlündeki sevgiden bahsedemezdi. Onun — için, Kâmuranın teyzesi, keyfiyeti Ziba ha« nıma açmak ve onların rızasını istih- sal eylemek üzere Boğaziçine gönde- rildi Döndüğü vakit te, akıllara birden- bire hayret verecek bir cevap getirdi. Ziba hanım: — Evlâdım beğendikten sonra, va- racağı koca bence de makbuldür! de- makes mişti. Artık, pâyanı olmayan bir - sevinç içerisinde, Aysel en bahtiyar - saatleri- ni yaşıyordu. * Bir gün, öğleye doğru, provadan dönüyordu. Geç — kalmıştı. Halbuki Lebib apartımana gelecek, kendisini alıp gezmeğe götürecekti. Hızh hızlı, yüreği çarpa çarpa, Ay- sel merdivenlerden çıktı, — oturdukları kata vardığında kapıyı aralık buldu, itti, girdi. Lebibten nasıl — özür dileyeceğini düşünüyordu. Derken içeriki odadan kulağına fı- sıltılar geldi. Birdenbire, içinde bir şüphe uyandı, kıskançlık kurdu gönlü« nü kemirdi.. Oda kapısına yaklaşıp, kulak verdi. Bir ses.. Lebibin sesi: — Güzelsin, Kâmuran! — diyordu. Seni, yalnız seni seviyorum. O saf, köylü kızıyla yaptığım İâtifeye —inan- din mi?. Aysel ne yaptığını bilmiyerek kapı- n  terziden yı itti.. t Kâmuran, Lebibe dudakarını uza- tıyordu.. Aysel kapıyı hızla kapadı; gitti. t Şimdi o her türlü €emele veda etmiş, waktinden evvel kocamış, insanlardan çikti, katını verdi. Yüzünü, gözünü kendi eliyle boyadı, berbere götürüp ondü- kaçan yabani bir mahlük olarak, baha- ınmn yalısında çile dolduruyor..

Bu sayıdan diğer sayfalar: