27 Mart 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

27 Mart 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— alâkaya ben de 6 Sayfa SON POSTA İnsanlar lÇI_i;in Esnerler, LondradaBirFacia Esnemek Neden Saridir? Bir Karı Koca Berlin Ünıvers:tesı Profesörlerinden Birinin Çok Şayanıdıkkat Keşifleri İnsanlar niçin esnerler? Meğer bunun sebebi, insanlarin en büyük ataları olan balıkların esneme- leri imiş! Berlin üniversitesi - profesörlerin - den doktor Alber Peiperin en son keş- fi bu mahiyettedir. Bu keşif, esneme- nin neden çok sari olduğunu isbat et tiği-için de son derece mühimdir, Doktorun iddiasına göre, tabiat tâ e- kiden, balığın beyninde bir esneme merkezi vücude getirmiş ve bununla balığın kâfi derecede oksijen alarak ya- şamasını temin etmek istemiştir. Kanındaki oksijen azaldıkça balık esner. Balıkların bir kısmı — sonraları karada yaşamağa alışmışlar, içlerinde ciğerler tekâmül etmiş, bunlardan ka- ra hayvanları ve insanlar türemiş, fa- kat beynindeki esneme merkezi ye - tinde kalmıştır . Hayvanlar içinde en çok esneyen - ler maymunlardır. Bunlar esnedikleri zaman daha nç bir şekil alırlar ve herkesi güldürürler. Esneme merkezi aksırma merkezi - ne benzer. Aksırma, burundaki mu, - harriş maddeleri attığı için çok fayda- hdır. Fakat hasta olanları bir hayli ra - hatsız eder. Esneme ile aksırma ara - sındaki fark, aksırmanın sari olmadığı- dir. — Öksürük, gülüş, — gülümseme, esneme, derhal muhiti kaplar, fakat aksıran adam, tek başına aksırır. İnsanın bütün azasını besliyen ve azaya oksijen veren kan şiryanlarile damarlar arasında kilometreler uzun - luğunda ince tüplerden geçer. Adale - lerin hareketi bu kanların kolay kolay deveran etmesini temin eder, Bir insan uzun bir müddet gayet sakin oturacak olursa kanın akışı bo- zulur, ya adalelerin bir kısmı, yahut bedenin' sair kısımları gıdasını - ala - maz ve toksik, maddelerle dolarak ra- hatsız olur. Tabiat bu hali, bir esneme veya ge- rilme ile tashih eder. Bu suretle kan ha- reket eder ve yorgunluk hissi zeval bu- lur. Bu suretle esnemenin bir sebebi yüzdeki, ciğerdeki, göğüsteki adalele- İrin hareket ihtiyacıdır. Esnemenin di- Esneyen bir kedi ğer sebebi dimağidir. — Yoksa esneme, sari olmazdı. Esneyenlerin resimlerine bakmak bile insanı esnetir. Alman doktoru Peiperin keşfi ile esnemelerin dimağları uyuttuğu, di- mağlara nefes verdirdiği Bu gibi hareketler de bazı merkezlere tâbidir. Alman âliminin nazariyesi doğru ise esnemenin sirayeti sebeplerini anla - mak kolaylaşır. Meselâ bazı manzaralar - vardır ki insanlar bunları gördü mü, ya sararır, ya kızarırlar. Dimağda mevcut bir merkez buna sebebiyet verir. Sarar - ma ile kızarma da insanlar arasında saridir. Esnemede bunlara benziyor . Korkan bir adam, korktuğu şeyi anla- tarak korkuyu sirayet ettirir. Bu böyle olduğu gibi insan bthı- yaının şuurf anlaşılıyor. dimağlardaki bir hareketle esnemeye başlar. Nişan Bukadar Çabuk Bozulur Mu?. 22 yaşında istikbalini oldukça temin — etmiş bir gencim. Bundan bir ay kadar evvel yakın akrabamdan bir kızla, ba- bamın rızası hilâfına nişanlandık. Şimdi kimiz de birbirimizi delicesine seviyo - rTüz. Yalnız kızın annesi bana karşı ol - dukça sert davranıyor. Benim nişan » hmla gezmeme müsaade etmiyor. «Da- ha vakti değil, olmaz!.» diyor. Bu va- ziyet karşısında ne yapacağımı şaşır « dim. Hattâ nişanı bozmağı bile düşü « nüyorum. Siz ne dersiniz? Fatihte S. H Nişanı bozmak isteyişiniz doğru de- Üldir. Siz nişanlınıza değil, annesine kızmış bukmuyorsunuz. O halde yapa- cağınız şey bir an evvel evlenmek ve böyle bir sui tefehhüme nihayet ver - mektir. * #Bundan bir ay kadar evvel bir genç- le tanıştım. Beni sevdiğini söyledi, bu mukabele — ettim ve GÖNÜL İŞLERİ muayyen bir günde buluşmak üzere ayrıldık. Fakat bir kaç gün sonra çarşıya gi- derken yanıma yaklaşan başka bir a - dam bana görüştüğüm gencin evli ol - duğunu, hattâ dört çocuk sahibi bulun- duğunu söyledi. Bittabi — kendisinden derhal soğudum — ve söz verdiği yere gitmedim. Bir kaç defa beni şurada bu- rada bularak alâkasızlığımın sebebini sordu, söylemedim, hiç cevap verme - dim. Bir müddet sonra sevdiğim adam hakkında ihbar yapan gence — tesadüf ettim. Bu delfa beni sevdiğini — söyledi. Hayret ettim ve bir iftiraya âlet olarak sevdiğim adamdan — uzaklaştırıldığımı anladım. Şimdi pişmanım, ne yapaca - ğımı bilmiyorum. Bana bir yol göste « Yir misiniz?. Hicran Size nasıl bir yol gösterelim? Bu gibi münasebetler ekseriya tehlikelidir. Bahusus bir genç kıza bir hayli dedi kodu yükliyecek şeylerdir. Sokak aş - kından çekininiz, — seveceğiniz . erkeği daima iyi tanıyarak seçiniz. Madem ki söylediğiniz adamla bağ kopmuşlur, artık bu adamı düşünmeyiniz. esnediğini görür görmez gayri Teağız. Evlendikleri Gece Öldürüldüler Katil De, Cinayetin İcra Şekli De Bir Ay Gizli Kaldı Ve Nihayet Her Şey Anlaşıldı Yunan gazeteleri Londradan haber ala- yak yazıyorlar: İngiliz bahriyesinin genç kaptanların - dan Ceymiş Hold ile Londranın güzelliği dillerde dolaşan kızlarından, sayılı kibar ailelerinden birine mensup Meri Dibuha - nin düğünleri yapılıyordu. Londranın kal- bur üstünde gelen bütün şahsiyetleri dü - küne gelmişlerdi ve yeni çifti alkışlıyor - lardı. Düğün çok parlak olmuş, yeni evliler coşkun bir neşe içinde davetlilerin tebrik - lerini toplamışlardı. Nihayet yeni çift hu - susi odalarına çekildiler. Davetliler de ya-! vaş yavaş dağıldılar, Sabah olmuz. güp bir hayli yükselmişti. | Henüz yeni evliler”odalarından çıkmamış -| lardı. Kimse de onları rahatsız etmek is - temiyordu. Yeni gelin ve güveyin geç kalkmaları pek tabil görülüyordu. Aradan bir iki saat geçtikten sonra hiz- metçi yeni evlilerin oda kapısımı vurmuş, gene ses alamamış ve bunun üzerine aile- de bir endişe başlamıştı. Yeni gelinin ba- bası ile hizmetçi bir oldular ve zifaf oda - sının kapısını kinp içeri girdiler. Gördü « ler ki yeni evliler ruhsuz yatmaktadırlar. Ne bir yara, bir bere, ne de bir başka eser Hiç, hiç bir şey yok. Bu şekildeki ölüm hay- ret uyandırdı. Cesetler morga kaldırıldı ve $4 neticeye varıldı. Gençler ak ciğerleri zehirlenerek ölmüş- lerdir ve bu şekilde tesemmüm val ©n binde bir, yüz binde bir ancak rastla - nabilir. Ölüm böylece esrarlı kaldı, gitti. e Kaptan Ceymis iki yıl önce gemisi ile Uzak Şarkta «Lv adasma gitmişti. Bu a. dada dolaşırken Tasula isminde bir esmer dilberle tanışmış ve bununla sevişmiştir. Bu sevgi sal az bir sevgidir. O kadar ki Ceymis iki yıl sonra adadan ayrılması em- rini aldığı zaman sevgilisinden ayrılmıya- cağını anlamış, onu da beraberinde Lon- draya getirmiştir. Tasulanın aşkı da Ceymisin aşkından a- şağı değildir. O da genç kaptanı çıldıra- sıya sevmektedir. İki sevgili Londrada da uzun müddet mes'ut yaşamışlardır. Fakat bir gün ailesinin ısran ile evlenmek mec- buriyetinde kalan genç kaptan bu vazi - yeti Tasulaya anlattı ve: — Sen merak etme, dedi. Bu evlen - me bizim bayatımızda hiç bir değişiklik yapmıyacaktır. Biz gene birbirimizin ola- Tasula tatmin edilmiş görünüyordu. Ni- tekim düğünde de davetliler arasında bu - lunduğu zaman vlilere en hararetli saygı ve sevgiyi gösteren o idi. Hattâ yeni evlilerin zifaf döşeklerinin hazırlanışında bile hizmet etmişti. Bu nagihani ölüm onu da yeni evlilerin ana ve babaları kadar mü- teessir etti. Çünkü Ceymise sarsılmaz bir bağlantısı vardı. * Bu esrarlı ölümün mahiyetini fen de an- hyamamıştı. İki genci birden ruhsuz bıra- kan, ak ciğerlerini zehirliyen ne idi. Nasıl bir zehirdi ve bu zehiri onlar nasıl yutmuş - lar, nasıl ciğerlerine sokmuşlardı? Bu dü - ğüm tam bir ay sonra çözüdü. Londranın gizli ve resmi bütün polis mü- fettişleri bu işle uğraştılar ve şu neticeye vardılar. «Bu bir cinayetti. Cani bizzat Tasula idi. Ceymisi çok seviyordu. Memleketinden ayrılırken her yerlinin mutlaka yanında bu- hundurduğu müthiş bir silâhı o da yanına al- mıştı. Bu silâh koklıyanı koklar koklamaz öldüren ve hiç bir eser bırakmıyan müthiş bir zehirdi. Tasula sevgilisinin evlenmesini kıskandı. Aldığı sözler onu tatmin etme - mişti. İntikama karar verdi. Düğün günü bir aralık yatak odasına li ve müthiş zehiri yatağın başucundaki çiçek demetinin ortasına soktu. Ve yeni evliler bu çiçeği koklayınca zehirlendiler, biraz sonra da zandıkları yatakta can verdiler, Zifaf yı tağı, ölüm döşeği olmuştu.» Bu netice alındıktag sonra Tasula ya - kalandı ve İngiliz a ııinv teslim edildi. Söylediği şudur: — Polis müfettişlerinin aldıkları netice doğrudur. Madem ki sevgilim artık yaşa - AV HiK Afrikanın Fili: Mart 27 ÂYELERİ Korkunç Tombako * * x Tombako Bütün Fillere Hükümdarlık Ediyordu, Birçok İnsanlar Öldürmüştü, Nihayet Bir Avcı Da Onu Öldürdü. Fakat Tombako Ölürken Bir Bataklığa Koşarak Kendi Kendini Çamurlara Gömmeğe Vakit Buldu Afrikada terbiye edilmiş bir fil sürüsü Lu gazetesinden: Anlatacağımız — vak'anın — kahramamı 'Tombakko hakikaten yaşamıştır. Meş- hur seyyah (Stanley) in Afrikada bü - yük avlar tertip ettiği zamanlarda onun bir çok arkadaşlarını öldürmüştü. Bazı avcılar onu öldürmeğe teşebbüs ettiler. Fakat, tecrübelerini — hayatlarile ödediler. Bir fil avcısı anlatıyor: «Biz saklanmış, nefes almadan, olup bi- ten şeyleri görmek istiyorduk. Sırtlan bir aralık parçalamakta olduğu avımı bıraktı. Etrafını koklamağa başladı, kulağına u zaklan sesler gelmişti. Çok geçmeden si- yah filler gözüktü. Önlerinde hemen he- men bir asırdanberi bütün avcıların tanı - dığı ele avuca sığmıyan Tombakko vardı. Bilinemez, hangi sihirkâr kudretle, orman- daki bütün filleri arkasına takmağa mu - vaffak oluyor, sürükleyip istediği yer türüyordu. O bütün fillerin bükümdan idi ve bütün filler onun etrafında toplanıyor- lardı. Kafilenin içinde bulunan Bwana ismin- deki avcı, saklandığı çalıların içinden dı- şarıya fırladı. Arkasında silâh ve cephane taşıyan zenciye: — Talihimiz varmış Abdülkerim, dedi. Abdülkerim meyus meyus: — Hayır efendi, dedi... Talihimiz yok- muş, karşımıza Tombakko çıktı. O alelâde bir mahlük değildir. Şimdiye kadar senin gibi nice avcılar onu avlamağa çıktılar, kat pek azı geri geldi. Onun içinde bir şey- tan var ki, ona dokunmak istiyenleri çar - par. Onu öldürecek kurşun daha imal e : dilmemiştir. Şimdiye kadar yedi tane insanı ayakla- rının altında öldürdü. Sizin sekizinci olma- mızı istemiyorum. Avcı başını silkeledi. Bir dizini yere koydu, nişan aldı, barutun dumanı orta - dan silinince, heybetle ilerliyen hayvanın birdenbire duraladığını gördük. Biraz son- ra da yere yıkıldı. Bwana sevinmişti. Zaferini yakından Börmek için ileri doğru atıldı. Fakat Ab- dülkerim onu kolundan tuttu. — Gitmel Biraz bekle! dedi. Filhakika, arkadaki kafile hıralı adım - larla avcıya doğru ilerliyorlardı. Tombak- konun kanı diğerlerini harekete getirmişti. Kisa zamanda bir yarım daire teşkil ettiler. Büu sefer onlar avcı mevküne girmişlerdi. Bwana bir silâh daha Fakat kurgun hedefe Tastlamamıştı. Sürüden bir fil Bwa- mayı hortumuna geçirdi. Salladı, — salladı, sonra hırsla yere vurdu. Arkadan gelen fil- ler de yerde cansız yatan biçareyi teker teker çiğniyerek geçip gittiler. Biz de öğrendik ki vurulan fil Tombokko değil, bir başkası imiş. Şimdiye kadar beş defa Tombakkonun karşısına çıkmış, onu müteaddit defalar ya ralamış olan Robinson — ileri atıld.. Ben Tombakkoyu kovalamağa gidiyorum de- di ve yürüdü. Bir aralık Tombakko sesi ile panterleri bile susturmuş, ilerlemişti. Etrafı koklu « yordu. Muhitinde bir insanın — tehlikesini #ezmişti. Birdenbire titredi, Tombakko gör « düğü adama doğru hızla koşmağa başla - dı. Parlak dişleri havaya doğru kalkmıştı. Güneşin altında tehditkâr bir parıltı sav- -İruluyordu. Robbin üzerine doğru gelen dev cüsseli file nişan aldı ve alnından vurdu. Kurşun isabet etmişti, fakat fili durdurmiya kâfi gelmemişti. Aralarında 30 metre bir mesa- fe kalmıştı. Robbin bütün çalâkisini te - | parlıyarak arkasına gizlendiği Baobab ağa- ganın üzerine tırmandı. Aradan bir kaç sa- niye geçmeden Tombakko ortalığı toza ve dumana boğarak, ağaca geldi. - Dişlerile gövdesine vurdu, hortumunu — dimdik u » zatarak Robbinin ayaklarını yaladı. Rebbin kendisine çok yakın gelen file tüfeğini tekrar tevcih etti. Bu sefer hayva- ni amudi fıkarisinden vurmuştu. Gökleri dolduran bir ses, bir toz bulu « tu.. Dev cüsseli hayvan birdenbire orta « dan kaybaoldu. Sonra tekrar göründü. Ake şam güneşinin battığı istikamette bir yol tutmuş, inliye inliye kaçıyordu. Asırların fa-|yenemediği biçare hükümdar. İnsan oğlu- na mağlüp olmuştu. Filler ölümlerini kimseye göstermek is- temezler. Gidip gizlice bir yerde can ve - rirler. Onun için de mezarlıklarını bulmak istiyen kafileler yollara çıkıp fil dişi arar- lar ve ekseriya hiç bir şey bulamadan dö « nüp giderler. Tombakko da — kaçıyordu. Robbin arkasını koyuvermek isteme « di. Ve takip etti, hayvan yürümüyor, adeta #ürünüyordu. Robbin birdenmbire yürüyeme! ayaklarının gittikçe çamura ba setti. Ö zaman Tombakkonun ni ralara kadar geldiğini anlamıştı. Fil onu bataklıkların içine getirmişti. Fillerin me - zarn demek burası idi, tevekkeli bu kadar araştırmalara rağmen bu define buluna « mıyordu. Demek ki filler buraya kadar ge« lip gömülüyorlar, ve avcıların hayatları pa« hasına ele geçirmek istedikleri dişleri vere miyorlar, ölümlerini insanlardan gizliyor « Tardı. Ön metre ötede Tombakko yavaş ya « vaş bataklığa gömülüyordu. Kısa bir za * man sonra da çamur o koca cüsseyi Ürt « müştü. Karanlık basmış ve asırdide Tom- bakkonun ölümnü kimseye yar olmadan ore tadan kaybolmuştu. William İ. Nakin muyor, benim için de hayatın manası yok- tar. Beni öldürmekte hiç tereddüt etme - e melisiniz ve ben bu hükmünüzden zerre lr dar mnı.-ııı olacak duğilim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: