Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
8 Mayıs Balkan _konseyinden muhtelif intibalar d K.o Tevfik Rüştü Aras, M. Politis konferanstan çıkarlarken Yunan Başbakanı konferanstan çıkıyor Z— ei Kral Aleksandı'ın AM SUDNLAR'TAL a d Ai GUN ıstanğıulun Arsen Lüpeni Müzeyi de soymak istiyormuş |.. u bir havadis başlığıdır. hamamlı, atlı arabalı, çiftlikli, apartıman- h, yazıhaneli, daktilolu kibar hırsız, İs - tanbulun ÂArsen Lüpeni müzeyi de soy - mak istiyormuş. Okuduklarıma göre gü - zel ve sevimli daktilo kızlarla evlenmek sandığım Günün kahramanı Bay Eyüp Sabri, hanlı hastalığına tutulmuş olduğunu bu esrarkeş bedbaht, kara elini vatandaş- milletin mallarından — sonra müşterek servetine de uzatacak İarın şahsi cesareti gösteriyor. Müzelerimiz, zavallı müzelerimiz!. Bugün müzelerimizdeki — servette — bir bedbahtın gözü kalmış. Dün ise, müzele- rimizin hakkı olan san'at hazinelerini, cahil ve geri bir hükümetin gafletinden istifa- de ederek koca koca ecnebi devletleri a- şırmışlardı. Bugün büyük Avrupa müze - leri, dün bizim olan topraklardan çıkarı - hp aşırılan eserlerle dolmuştur. 1883 yı - hna gelinciye kadar bir müzeler nizamna- mesi vardı ki, bunun bir maddesine göre: Hafriyat neticesinde meydana çıkarılan e- ni/ hafriyat yapılan rilirdi!! Bu nizamname, hafriyat virde ricalin gafleti ile milletin hakkı olan olan bir çok Fransaya, ve yerleri bizim müzemiz kıiymetli eserlerin Almanyaya, İngiltereye gitmesine sebep olmuştu. Ber - gama hafriyatı olduğu zaman, —Osmanlı devletinin «taş parçaları» telâkki bir kaç bin liraya sattığı eşya ile, Alman - ara ikinci Abdülhamid bir de «hediye» modası çıkarmak istemişti. kalktı. Lâhdi bulan, 1883 te yeni müze nizamnamesini yapıp hafriyat neticesinde çıkarılacak bütün eserlerin devlete ait ol. duğu — kaydını koyan ve bu suretle «Türk müzesi» nin hakikit kurucusu hum Osman Hamdi, evlâdı gibi sevdiği İs- olan zeden cesedimle beraber çıkar! dedi. Adı Avrupa fikir âleminde tanınmış ve sevilmiş olan bu Türk parlak tehdidi kendini gösterdi ve lâhit müze - mizde kaldı. Bugün, milletin eserini hediye düşünecek bir sultan yoktur. Bugün Tür- kiye Cumhuriyeti Başbakanının «âbidele- âliminin etmeği ran sesi vardır. şüphesiz ki gözü Topkapı sarayının hazi- ne odasında idi. Yüreğimiz rahattır. Mü- zelerimiz temiz ellerdedir, etrafında kale duvar vardır. Oraya esrarkeş Eyüp Sab - rinin hempalarından Mihal ile Ayı Ra- mazan giremezler. Fakat müzeye girmeği düşünürken ya. kalanmaları hatırıma şu fıkraya Bir zamanlar İstanbulun büyük eamilerin- rülen ve «Hacı» diye anılan serseri arap- lardan biri dadanmış, camiden cemaat çe- kilince, koynundan somunu çıkarır ve kan- dil yağlarına bana bana yermiş, bir ta - raftan da: — Elbeyt, Beytullah; Ezzeyt, Zeytullah; Faddal ya Hacı Abdullah! — Elbeyt, Beytullah; Ezzeyt, Zeytullah; Faddal ya Hacı Abdullah! Der demez, kayyum meydana çıkıp: — Elmitrak min tarafillâh! Diye sopayı Hacı babanın kafasına in - dirmiş! oldu. Reşad Ekrem Koçu B l Gi Pa 14 el dS Sayla ? B —— Çöken Boğaziçi : TI Paşabahçe niçin serler üçe ayrılır, bir kısmını devlet, bir|tenberi süren kısmını hafriyat yapan zat, bir kısmını dalağaçların sık dallarına rağmen bir ba- hafriyat yapılan arazinin sahibi alırdı. Ya-|taklık haline gelmiş... İçinde arazinin sahibine de| duğumuz zemini toprak, duvarları ça- bir «müze kurmak!» hakkı ve imkânı ve-/ p ur küçücük külübenin bir köşesinde e yat YAPAN (bir semaver kaynıyor.. ve kahvecilik Avrupalı âlimlerin açık gözlülüğü, o de - tertibatı var... Burası bir kahvenin içi değil... Kahvenin aocağı. kender lâhdine hazırlanan suikastı sezin - |du. ce, Almanya sefirine haber göndertti: İm-|etmiyorlardı. Bir hasır ısmarlıyorlar . parator lâhdi istemekten vaz geçsin, yok-| Yiyecek, içeceklerini kendileri getiri- sa onun üstünde intihar ederim, lâhit mü- | yorlardı. Burasını zararla kapayacak- tık amma.., Garip kuşun yuvasını Al- lah yapar derler... zar günleri burada düşmiyecek kadar Sazlar çalar, orta oyunları oynar ve sünnet düğünleri de hep burada yapı- lirdı. Kadın, erkek o zaman Dermiş. Derken camiin kayyumu — işin |gezmezdi. Kadınlara bu çayırın bir ta- farkına varmış, bir gece eline bir sopa alıp|rafı kafesle ayrılmıştı. sütunlardan birinin ardına gizlenmiş, Bi- seyrederlerdi. Herkeste gezmek zim Hacı gelmiş,somunu kandile banmış: |hem keyif, hem de para vardı. Şimdi neden bilmiyorum, insanlarda ne ke- yif var, ne de para... n ü M dem ee söndü? Paşabahçeli kahveci “ Umumi harpte bu köyden 267 erkek gittik, yedimiz geri döndü, diyor. Boğaz el Şiddetli bir yağmur yağıyor... Rüz- gâr da pek sert: — Aman bize bir çay daha verir mi- siniz? İhtiyar uzun boylu, yüzü — toprak rengindeki kahveci çırağına: — Üç çay! Diye bağırıyor... Koskoca Sultaniye çayırı bir saat - şiddetli yağmurla, iri bulun- Yağmur çok olduğu için koruyu ki- ralamış olan ihtiyar bizi burada barın- dırdı. Elbiselerimizi kurutmak üzere de ederek Öönümüze bir mangal sürdü. Bir saat- tenberi bir taraftan çay içerek, bir ta- yada Pergamon müzesi kuruldu. Gafletten İraftan mangalda ısınarak yağmurun istifade edilerek yapılan bu aşırmalara bir|dinmesini bekliyoruz. Kahveci sahibi dalgın, dalgın çubu- Eski eserler gunu içiyor. Onunla konusmasını pek ıılı;ız;rn.iziıleşıiz bir'şıhueri olan [ı]:enclfr istediğim için; 'nihayet MA A AT LN G Ç sağlam bir kilitten daha kapalı yüzünün en olan mânasına rağmen, cne olursa olsun» diyor ve ona hitap ediyorum: — Geçen yaz işler nasıl gitti? Bu- mer-|rası kalabalık oluyor muydu?. — Hayır! Pek kalabalık olmuyor- Hem gelen müşteriler de masraf Muhatabım tahminimden çok - da - ha konuşkan olduğu için cesaretim art- mişti : — Allah sana nasıl yardım etti? — Burada fabrikalar var. Cam fab- rimize hor bakan göz çıkarılmalıdır, ona|rikası.. ve daha başka fabrikalar.. ge- tecavüz eden el kesilmelidir» diye bağı «|çen yaz bu fabrikaların bütün memur- ları öğle yemeklerini hep bizde yedi - Eyüp Sabri, hiç şüphesiz ki lâhit çala -İler. Ben Ki ü cak değildi. Heykel çalacak değildi. Hiç|'Tabit bu bana kâr oldu yemeklerini pişiriyordum. İçini çekiyor ve susuyor . — Boğaziçinin eskisi misiniz, diye soruyorum., — Kark beş elli senelik Paşabahçe- liyim... — Boğaziçi eskiden çok daha eğlen- getirdi, |celi idi, diyorlar, doğru mu?, — Elbet de eskisine bakılacak olur- deki kandil yağlarına, o devirde sık sık gö-İsa şimdi Boğaziçi bir ölü .. Çubuğunu derin, derin çekiyor: —Benim gençliğimde cuma ve pa- iğne atılsa yere kalabalık — olurdu. beraber Onlar oradan için Biraz dalgın, dalgın düşünüyor son- ra: — Buradaki hayat, umumi harpten sonra söndü diyor, umumi seferber - Eyüp Sabri çetesinin tam müzeyi soy «|likte biz Beykoz ahzıaskerinden 267 mağa teşebbüs () edecekleri anda ya -|kişi gittik... İçimizde kur'ası da vardı, kalanmaları, galiba, min tarafillâh bir sille|ihtiyatı da, redifi de.... Ben rediftim.. bette kalabalık olmaz,, Paşabahçeden bir görünüş Bir an susuyor... Sonra bakışları a« çık kapıdan dışarlarda, konuşmağa devam ediyor: — Harp bittiği zaman biliyor mu - sun buraya kaç kişi döndü?.. Şimdi bebeklerinde tuhaf bir ateş yanan gözlerle bana bakıyor : — Haydi kararlamadan bir şey söy« le bakayım... — Yarısı! Diyorum.. — Yedi kişi döndük, diyor, onların altısı sakat içlerinden bir ben sağla * mım. Kapıdan dışarı tükürüyor: — İnsan utanıyor şimdi bu köyde dolaşmaktan... Boğazda hayat yok < muş, diyorlar... Elbet de olmaz... Boa- ğgaz daha verdiği canların, sönen o“ caklarının acısını unutmadı ki... Elini dizine dayıyor: — Neler çekti o senelerde bu yalı « ların, bu evlerin kadınları, biliyor mu- yuz şimdi?.. Eli silâh tutan erkek kal- madı buralarda.... Ne ile yaşanır o ka- dar sene?.. Sat yaşa, uğraş yaşa, di - din yaşa... Çöker elbet de evler... İs- tanbulun öbür semtlerinde de — çök- müş evler.. pek çoktur amma... Orala-« ri kalabalık mahallelerdir. Onlar biri « birlerini destek gibi tutar da, belki çök- tükleri görünmez... Burada evler bi- ribirinden ayrı.... Onun için hepsinin yıkıldığını görüyoruz... — Demek Baoğazın bep bu2.. — Senelerdenberi süren ve şükürler olsun, nihayet bitmiş olan ©o devamli muharebelerdir... Başka bir sebep ara- mayınız... Yalnız Boğaz yıkılışına mı?, Hâlâ bugüne kadar hayatın düzelme « yişine, insanların bir türlü eski refaha kavuşmayışlarına gene sebep, hep o..« Hep o... Yerinden kalkıyor, kapıya yaklaşı « yor: — Fakat bizim Paşabahçe ile Bey- koz Boğazın diğer yerlerinden şükür - ler olsun çok daha iyidir... Çünkü bu tarafta fabrika var, fabrika olunca iş, iş olunca işçi, işçi olunca kalabalık, kalabalık olunca da alış veriş oluyor... Buradaki esnaf da, ev sahipleri de Bo- gazın diğer tarafından daha memnun- durlar.... Yalnız bazı insanlar itiraz e- diyorlar... Bu canım Boğazın kıyıla » rında petrol, benzin depoları, fabrika- lar yapılır mı diyorlar... Elbet de yapı- lır. Keşke Türkiyede o kadar çok — iş olsa ki fabrika kuracak yer bulamasa«- lar.... Bir de bu canım yerlerde fıka- ralar oda, oda oturüyor diye kızanlar da var... Bunca senelerde, padişahlar, şehzadeler, vezirler, vükelâlar o yalı » larda oturmuş.. oturmuş da kimse se- sini çıkarmamış: «Bir kişiye bu kadar odalı yalı olur mu..» diye soran — ol- mamış, şimdi yirmi odalı, hem de kölı: ne bir yalıda yirmi fakir aile oturmasını çok görüyorlar.... Bu da fıkaraların te- cellisi olacak.... yıkılışına se- * * Yağmurun dinmiyeceğini anladığı « mız için barındığımız yerden çıkıyo « ruz. Vapur saati geldiğinden, Paşa - bahçesinin başka hiç bir yerini gör - imkân bulamadan — iskeleye meğe Suat DERVİŞ doğru koşuyoruz.