8 Mayıs Londra zabıtasına FEDA EDİLEN Son Postanın tefrikası : Yazan: (Dorothy Sayers) İngilterenin en tanınmış altı za- bıta romancısı Margery Allington, Anthony Berkley, Freeman Vills Grofts, Father Ronald Knox, Do- rothy Sayera, Russell Thorndike kahramanları meçhul altı zabıta romanı yazıyor ve katillerin keşfi- ni İngilterenin en maruf zabıta mü- Fettişi «George Cornish» e bırakı- yorlar. Bunlardan Freeman Vills Grofts'un eserini okudunuz. Polis müfettişi de fikrini anlattı. Şimdi ikinci muharrir Dorothy Sayers'in eseri başlamıştır. Bu eser bitince gene polis müfet- tişinin katili nasıl tayin ettiğini ken- l , di ağzından dinleyeceksiniz. N Fakat Jon Skels yine memnun de- _Sildi. Yine kendini sattığı için, içinin isyan ile kabardığını hissediyordu. Bü- tün arkadaşları da onun kendini pek u- Cuza sattığına inanıyorlardı. Hakikat- te Jon Skels halkın eserindeki samimi- yetsizliğe karşı kalkınacağını sanıyor, ve bu ayaklanmayı görerek biraz te - selli duymak istiyordu. Ne gezer. Halk da, münekkitler de hoşnuttular, Ga - rik'in şahsiyeti eserin lâyık olduğu â- ibete uğramasına mani oluyordu. Sunday Echo gazetesi şu mütalâayı ileri sürmüştü: «Bel kemiği kırılmış bir adama ben- ziyen piyesi ayakta tutan biricik âmil Garik'in muhteşem san'atıdır. » Başka bir gazete «bu eser, Garik'in şahsi bir muvaffakiyetinden başka bir şey değildir» diyordu. Dial gazstesinin mütalâası «eserde yegâne hüner, Ga - rik'in san'atıdır» - tarzında idi. senger gazetesi ise «eser, Mister Ga- rik'i bütün kuvvetile göstermektedir.» Diyor ve eserin uzun ve sürekli bir î“vu'“akiyqt kazanacağını anlatıyor- Bu son gazetenin dediği doğru çik- Mıiş, piyes mütemadiyen oynanmış, VE halk, eseri temasadan bıkmamııştı. Eserin ortadan kalkması için ya Mis- ter Garik'in ölmesi, ya sesinin kısılma- sı, yahut şöhretini kaybetmesi lâzım- dı. O zaman bu eser de gömülür ve u- nutulurdu. Fakat Garik yaşıyor, çalı- $ıyor ve halkı tiyatrosuna çekiyordu. Bundan başka turneye çıkılacak, eser filme çekilecek, radyo hakları alınacak, ve daha kim bilir neler olacaktı. Muharrir Jon Skels'in bütün işi gü- cü, berbat edilen eseri namına telif hakkı alarak günaha girmekti. Onun sanat hayatında kazanmak istediği şöh- reti baltalayan, arkadaşları gözünde düşüren, münekkitlerin — istihzalarına Mmaruz bırakan ve her şeyden fazla kendi öz nefsine karşı ihanete sevke- den Garik'e karşı hissettiği hududu yoktu. Ortadan kalkmasını özlediği bir kimse varsa oydu. Nisanın 16 ncı gecesi fırsat elver -| diği zaman muharrir, san'atkârı orta- dan kaldırmayı tazmim etmemişti. Hâdise kendiliğinden oluvermişti. Gerçi Skels kendini manen mah : küm —ediyordu. Fakat — manevi mahkümiyet başka, hukuki mah- kümiyet başkadır. CCesedi — mua - yene eden daktor da mişti, fakat bu şüpheler rire karşı değildi. Garik'in,asıl katili, o nisan gününde yağmur yağdıran mukadderatin eli olabilirdi. Her ne hal ise bir pazar sabahı Jon Skels ile Carik eseri filme alacak o - lanlarla görüşmüşler, çekişe çekişe pa- zarlık etmişler, neticede Skels kendini muhar - yine anlamadığı, fakat muvafakattan || başka çare bulamadığı meselelerle kar- şı karşıya bulmuştu. Bir aralık Garik, (Skels) e döne-| rek: ; — Azizim, demiş, hissiyatına âşi- nayım, Fakat bu adamlarla anlaşmak için tecrübe lâzım. San'at icabatına münafi bir şey yapılmıyacağına seni temin ederim : Ve mesele böylece hallolunmuş ve Me -| nefretin | şüphelen - |B karşı 6 muharrir: 2 KAN bunun üzerine Garik kalkıp muharriri teşyi etmek, onu gideceği yere kadar götürmek istedi. İkisi birlikte çıktılar. Kapıcı ikisini de çıkarken götdü. Fa- kat dışarı çıkar çıkmaz Garik durdu ve: — Eyvah, dedi, yağmur başlamış, fa- kat, şu köşede otomobiller bekler. Ku- zum, Jon kusura bakma... Fakat birdenbire bir hâdise vuku buldu. Küçük bir otomobil bir kediyi ıçiğnemcm:k için sağa doğru çevrilir- ken kaldırıma çıktı. Garik ile Jon Skels çiğnenmemek için çekilmek lüzumunu hissettiler. Garik yerinden sıçradı. Fa- kat son derece süratle gelen otomobile çarptı ve onu yanı başındaki dükkânın camekânına doğru yuvarladı ve yu - dükkânın camekânına doğru yürüdü. Otomobili süren genç kız baygın bir halde idi. İki şoför ile bir polis vak'a - nın yerine koşuyorlardı. Garik'in ren- gi atmış, yüzünden kan akıyor ve ken- dini cam kırıntıları ve parçaları ara - sından çıkarmağa çabalıyordu. Sol kolu sağ elinin içinde idi. Garik: — Aman yarabbi, diyor, kalkmağa çalışıyor fakat parmaklarının arasın - dan kan fışkırıyordu. Skels de yere düşmüş ve vak'ayı birdenbire kavramamıştı. Polis yetişmiş ve derhal bağırmış - tı: — Bu zatin damarlarından biri ke- sildi; imdadına yetişmezsek ölür! Polis, Garik'in kolunu eline alarak kanın aktığı yere bütün kuvvetile bas- tı ve kanın akmasına mani oldu. Daha sonra şoförlerin biri cebinden bir men- dil çıkardı ve kanın aktığı yeri bütün küvvetile bağladı. Garik polise teşekkür ederken ba - yıldı. Skels: — Onu tiyatroya götürelim. Şura- (cıktadır. Ben hemen koşup haber ve - reyim! Dedi. koştu ve Valteri bulup: — Kaza! dedi, Garik'in bir damarı kesildi. Buraya getiriyorlar! Valter bağırarak elindeki çiçekleri attı. İki şoför, Garik'i getiriyorlardı. 'Polis, Garik'in kolunu tutmakta de - vam ediyordu. Garik'i odasına götür- düler. Ve yatırdılar. Polis, ağlamağa başlayan Valter'e emretti: — Doktor çağır! (Arkası var) Denizyolları İŞLETMES İ Acenteleri: — Karaköy — Köprübaşı 'Tel. 42362 - Sirkeci Mühürdarzade Han Tel. 22740 Mudanya Hattı 10 Mayıstan itibaren Yaz tarife- leri başlayacaktır. Vapurlar İstanbuldan Cumartesi günleri 14 de diğer günler 8.30 da günler 11 de Pazar günleri 18.30 da kalkacaktır. İstanbuldan Cuma, Salı, Perşembe günleri kalkan postalar Armutlu ve Mudanyaya uğrayarak Gemli- ğe kadar gidecekler ve Gemlikten ertesi günleri kalkıp ayni iskele- lere uğyarak İstanbula dönecek- lerdir. : Vapurların Yaz seferlerinde sür- atleri arttırılmıştır. Pazar günleri İstanbuldan 8.30 da kalkan vapur Mudanyaya 12.15 de varacak ve Mudanyadan 18.30 da kalkarak İstanbula 22.30da va- racağından Bursayı gezerek aynı gün dönmek isteyenler bu posta- dan istifade — edabileceklerdir. 4 (2486» varlamakla kalmıyarak — arkasından lcı çare olduğguna inanırlardı. At nalı Polis muvafakat etti. Skels hemen. VSON POSTA NiçiN?eNa&ıl ? At nalı niçin uğurlu sayılır ? Ât nalını uğur sayanların çokluğu hâlâ bir çok mağazaların ve dükkânların — ve evlerin üzerinde at nallariyle karşılaşma- mızdan belli olmaktadır. At nalını uğur saymak bize münhasır değildir. Dünyanın her tarafında bu telâk- (ki ile karşılaşırız. Buna sebep nedir? 4 Ât nalını uğur saymanın çok eski bir âdet olduğu muhakkaktır. Bu âdetin nasıl ürediğine dair bir çok an'aneler ve hura- feler naklolunmaktadır. Bazılarına göre at nalının uğur - sayıl- ması, hilâle Benzemesinden ileri - geliyor. Hilâl ötedenberi uğur alâmeti addolunur. Buda mezhebine mensup olanlar da hilâli, at nlalı şeklinde çizerler. İlk at nalının ne zaman demirden ya- pıldığı malüm değildir. Yunanistanda, mi- lâdım dördüncü asrında yapıldığı söyleni. yorsa da bu sözün aslı olup olmadığı an- laşılamamaktadır. Fakat demirin eskidenberi uğurlu sa- yıldığı malümdur. İskandinavyada demir, sihirbazlıktan korunmak için — kullanılırdı. Eski milletlerin bir çoğu vebadan korun- mak üezere yanlarında demir taşırlardı. Tabütlara demir çiviler çakma- nın ölüleri fena ruhlardan koruyacağı zan- nedilirdi. Habeşliler, kıvrik nal mıhlarını toplar, çocuklarının boynuna asar ve böy- lece onları kötü nazardan koruduklarıntı zannederler. Bohemler demirin deliliğe karşı en birin- en kolay tedarik edilebilen bir demir parçası olduğu için uğurlu addedilmesi belki —de bundan ötürüdür. parçaları | Asm (nefes darlığı) hastalığına uğrayan- ları havadaki tözlardan korumak için Al. man sanatoryomlarından biri — yetyüzün- den 61 metre yükseklikte olan bir kuleden istilade etmektedir. Kuleye gelen rüzgâr hususi cihazlarla süzülmekte ve — ondan sonra yatak odalarına verilmektedir. Bu sayede hastalar en temiz havayı teneffüs ediyor ve daha sür'atle iyileşiyorlar. #övüneme 4 ... . b0 smrşa z BüYük Lük SABUNUDUR , VE Bir-TURAN:MAMULÂTIDIR Sayfa 9 [ Hikâye Yazan: Pierre Mille Ressam Barbat, bana ceketinin yakası- ni göstererek: — Şunu görüyor musun, dostum? de- di. Bu bir boya lekesi değil, nişan kür - delesi... İşte böyle dostum! Değerli bir sanatkâr olduğu için bunu çoktan hakketmiş olduğunu — söyledim. Gerçekten de bu kânaatte idim. Amma ol- Çeviren: Nurullah Ataç «Oturduk. Üç bardak bira — 1smarladı, Bizim canımız birer de sandıviç istiyordu amma .çekindik, söyliyemedik. O, birasını içti; sanki düşünüyormuş gibi bir hali vara dı, sonra ağzının içinden: «Hele durun; dedi, zannederim bir çaresini buldum!l» te onu yapmak için olacak. Amma bir das ha gözükmedil! Biz ikimiz orada kalakaldık, biralar da dört buçuk frank tutuyorduş üzerine garson bahşişini de koy, bak ne (u« tar... Cebimizde de metelik yok. En so « nunda garson, bizim artık bir şey ısmarlase madığımızı görünce gelip hesabı istedik «Biz burada davetliyiz, dedik, davetliyizş amma bizi davet eden zat hâlâ gelmedi. ») Derdi hayli uzun sürdü. Bizi kepaze edip kapı dışarı kovdular. Etraftaki müşterileş de bir görmeli ne gülüyorlardı!.. * aNe berbat bir gece geçirdik, söylemee ge hacet yok: Karnımız zil çalıyordu! Ere mıyabilirdim de. : — İş hakketmekle bitmez, alabilmeli. Bak nasıl aldım, sana onu anlatayım. Zan- nederim seninde hoşuna gider. uHep manzara resimleri yapmanın baş » baş iyiliği, insanı, model diye adam arayıp ona para vermekten kurtarmasıdır; tabiat 'tok gözlüdür, istediğin kadar rtesmini yap, para pul istemez. Orası öyle... Amma bir içok buğday tarlaları, patates tarlaları, el- ma ağaçları, öküz, inek, koyun, domuz, - evet, dostum, ben domuz resimleri de yaptım -, hâsılı dünyada yenebilecek ne varsa onun resmini yap ta sonra bunlara aç karnına otur bak, işte burası hiç te tatlı değil. «Annette'le ben, sekiz sene evvel bu halde idik. Hani insanın belki bir parça kuru ekmek bulur diye karyola altını unu- tulmuş bir kaç para kalmıştır diye eski pan- talonların cebini araştırdığı zamanlar var. dır, işte o hal... Eski pantalon dedim, be- nimkiler öyle paramparça olmuştu ki es- kiciye satmağa bile imkân yoktu. Hâsılı ellerimiz böğrümüzde kalmıştık. Annette: «Böyle durmak olmaz, eşe dosta bir baş- vurmalı. Elbette bize de yirmi frank borç verecek biri bulunur» dedi. «Önun sözünü dinledim, kalktık, eşe dosta gittik. Önce sana geldik,» dostum, amma sen evde yoktun. Sonra kapı kapı dolaştık, herkesler tatil zamanını geçirmek için köylere çekilmişti. İnsanın ne zaman || ihtiyacı olsa hep böyledir. Annette ben - den daha azimlidir: «Mademki kimseyi e- vinde bulamıyoruz, gidip kahvelerin önün- de dolaşalım, elbette bir bildiğe rasgeli - riz» dedi. Doğru düşünmüş. Montparnasse caddesinde, onun dediği gibi bir kahve ö- nünde, Sandigras ' ya rasgeldik. — Sandigras, hani şu maarif nazırı, son- ra hariciye nazırı, bir zaman da başvekil olan Sandigras mi? — Rica ederim sözümü kesme. San - digras'ya rasgeldik. Kahvenin önünde ao - turmuş değildi, kederli kederli yukarıdan doğru geliyordu. Bilmem sen onu o za - manlar tanıdın mı? Daha ne iş tutacağını bilmiyor, gazetecilik mi etsem, avukatlık mı etsem diye düşünüyordu. Hâsılı yolunu arıyordu. Nihayet buldu, hayli uğraştıktan sonra buldu; amma daha o zamanlardan insanla dostça konuşmasım, hemen elini uzatmasını bilirdi. Bizi görmemiş gibi sı . vışmağa kalkmadı, hemen yanımıza geldi. «Birini mi arıyordunuz? » diye sordu. «— Birini arıyoruz amma kimi arıyo - görüyorsun yal gene de ölmedik. Niha # yet ben bir kaç resim satabildim. Evet dos« tum! Ö zamanlar bolluk, şu sahte bollukl zamanları idi: Tablo alan, tabloları toplayın bununla avuç dolusu para kazanacağını sas nan tüccarlar bulnuyordu! «Yıllar geçti, bir sabah Annette, hikâ« yeyi okumak için gazeteyi açmıştı. Zaterf$ o gazetede yalnız hikâyeyi okur. Tesadü « fen gözleri ilişmiş, birdenbire: «A! San 4 digras!» dedi, gazeteyi bant üuzattı. #— Kapat o kherifin bahsini, köpoğlunun biriymiş... «— Maarif nazırı olmuş yeni kabinede; «— Ne olursa olsun, bana nel.. «— Sana mı ne? Sana dört buçuk frankş borcu var, «Doğrusu ben pek emin değildim, çüns kü, ben de o dört buçuk frangı vermemiş« tim. Amma AÂnnette: — Zarar yok, dedi, mademki borçg senin üzerinde kaldı, Sandigras'dan iste « mek hakkmdır. Hemen gidip gör. «Gittim. Ben Sandigras'ya nazırlık yas kışmış mı, yakışmamış mi onu bir anla « dedim. mak isityordum. Amma, dostum, nezarek leri görünce bir tuhaf oldum, ne diyeceğik dört buçuk frank borcunu, bilmem buna borç demek doğru mu yal İstemeğe dilim | varmadı; ben sıvışım gidecektim amma & beni görmüş, geldi. Kollarını açmıştı.« Hep o bildiğin halde, e— Dostum, dedi, görüşemedik.,.. ne zamandanberij e— Evet, dedim, altı sene kadar olu # yor, bir akşam Montparnasse'ta buluş « muştuk, ondanberi... | e— Doğru, doğru, dedi; artık o bahsl kapatalım, şimdi sana bira içirsem ödeşa miş olmayız... Senin resimlerin de çok gü« ruz, işte orası belli değil, dedim. Bize yir« mi frank verebilecek biri. Sende var mı? e— Yok, ben de sizden borç istiyecek- tim. ÂAÂmma yirmi frank bulunur; koskoca Pariste yirmi frank bulunmasın olmaz... Hele şuraya bir oturalım da birer bar - dak bira içerek düşünürüz» dedi. ızılay Cemiyeti Genel Merkezinden : Kızılay_ Cemiyetinin Ankara - Mamaktaki gaz maskesi fabrika- sının teknik şefliğini yapmak üzere diplomalı bir makine mü- hendisi hizmete alınacaktır. Şartlar şunlardır : | — Türk olmak, sıhhati yerinde ve muvazzaf askerlik vazi- fesini yapmış bulunmak, ' 2 — Yaşı aotuzdan fazla olmamak. 3 — Almanca lisanını iyi bilmek . Yukarda sayılan vasıfları haiz bulunanlardan istiyenlere 15 Mayıs 1936 Cuma günü saat on yediye kadar. A — Hüviyet cüzdanı zelmiş diyorlar. Senin istidadının çok bü « yük olduğunu zaten bilirdim... Sana bcn nişan verdireyim, ister misin? » «Nişanı verdirdi, bir kız mektebinin teş Vallahi a Sandigras çok iyi adamdır; amma ııtq biraz dalgınlığı var...» ; sim hocalığına da tayin etti. B — Mektep şahadetnamesi C — Eğer müesseselerde çalışmış ise bulunduğu yerlerden alınmış bonservislerin asılları veya tasdikli suretleri D — Dört tahe vesika fotoğrafı E — Tercemeihal varakası F — Zabıtadan tasdikli hüsnühal vesikası nı yazacakları bir dilekçeye iliştirerek ve iadeli taahhüdlü olarak ıJ;n:ıkacı[-a'dııı Yenişehir'de Kızılay Genel merkezine göndermeleri zımdır. Hizm.ete kabul edilene, şimdilik ayda iki yüz lira aylık verile- cek ve fabrikada dört ay namzet olarak çalıştırılacaktır. Dört ay sonunda aylığı arttırılacağı gibi hizmetinden istifade edilemiyeceği anlaşıldığı takdirde vazifesine nihayet verilecektir. Hemen kalkıp gitti; aklına ne geldiyse, işe tesi gün de bir şeyler bulamadık. Ammaş binasını, o koca avluyu, sırmalı hademes : ! mi bilemedim. Kalkip maarif nazırından — > TÜRKİYE <a jcjjcvmz——aa Biranın Hakkı ] ;' * A k e