8 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

8 Mayıs 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

x 4 b *“ Tarihitefrika ,, No. 3 Türklerin zayıf olduklarını duy- mak nasıl onları harbe sürüklüyor- sa onların zayıf olduklarını öğren- | mek te Türkleri harbe sürükledi. Bunun için Yunanlı korsan reisine bol para verildi: — Ne yaparsan yap _L_ıpınloyı dön veya bir adam gönder, bizim kuvvetimizin çok az ve dağınık ol. duğunu Türk başkumandanına bil- dir. Korsan reisi onların ellerine geç- tiği için zaten korku çekip duruyor- du. Son sözleri duyunca sevinçten çıldırmadığına şüphelendi, — Canla başla bu işi yaparım. Belki Türkler benden şüphelenirler ve bir şey yaparlar amma, hıristi - yanlık uğruna canımız feda olsun. Dedi. Ayni zamanda gemisine dö- merken ve demir alırken hıristiyan donanmasını iyice gözden geçirdi. Viskardodan — çıkarak cenuba doğru yelken açtı. Ali Paşaya hıristiyan donanma - sının sayısı hakkında çok doğru ha- berler verdi. Bu haberler Türk kumandanına önce yalan gibi göründü. Fakat Korsan Reise inanmamak için de bir sebep | yoktu. Bununla beraber en çok ehem- miyet verenler Ali ve Hasan paşa- lardan başkaları idi. Çünkü müez- zin zade Ali ve Barbaros Hayred- din oğlu Hasan paşalar, kendileri- nin gemileri nekadar az olsa gene böyle biribirinin arasında anlaşma olmayani bir Haristiyanı birleşik do - nanmasını yenebileceklerine inan- adamlardı. Yunanlı korsan Viskardo'dan çıktıktan biraz sonra limanın ağ- zında bir Brigantin göründü. Bu bafif ve hızlı gemi Venedik bay - rağını taşıyor ve Kandiye'den geliyordu. Don Jan dinlenmek üzere deri - den yapılmış olan sert yatağına çe- kilmişti. Yeniden kapı vuruldu ve nöbetçi zabiti, limana giren Brigan- tin kaptanının hemen onu görmek istediğini söyledi. Kaptan, hıristiyanlığın ve Vene - diğin Kıbrıstaki son kalesi olan Ma- gösanın düşmüş olduğunu haber verdi. Don Jan iki aydan daha fazla bir zaman sonra aldığı bu haberle sar- sılmaktan kendisini alamadı: — Hiristiyanlık ve Venedik için ne büyük bir kayıp!.. Biz, hıristi - yanlığın şarktaki bu son istihkâmını kurtarmak için yola çıkmıştık. Hal- buki o, düştüğü zaman ben Mesi naya bile gelmiş değildim. Venedik kaptanı, Magosa kuman- “ danı Bragadino ile ceneralların ölü- — münü bire bin katarak — etnlatınca — kızdı. Kızgınlığı bir hınç haline gel- mişti: — Orada can verenlerin öçlerini yor. K Magosanın düştüğüne dair olan haber donanmaya yayıldı. Bu, bir - çoğunun cesaretini kırmıştı. Don Janın müşavirleri birer tür -| Kü söylediler: — Artık Kıbrısa yardım meselesi kalmamıştır. Mevsim de ilerlemiş - tir, dönmeliyiz. Bu söz başkumandanı ve: kızdırdı SA W DENİ Z Üör. 5 KİMİN YA 7 YAZAN: KADIRCAN Kaflı verdiler. Fakat gene her biri başka düşünceler ileri sürdüler: — Türkler Lepantodan çıkmaz - larsa, biz de oraya giremeyiz. — Açık denizde uzun zaman bek- lemek — korkuludur. Şimdi fırtına mevsimidir. Ansızın çıkacak olan sert bir rüzgür bu koca donanmayı karma karışık eder ve mahvoluruz. — Ben de böyle düşünüyorum. Bunun için bir taraftan Türklerin civardaki kalelerini zprlamalı, bir taraftan da düşmanı burada bekle - meliyiz. Civar kalelerin kuşatıldı - ğgiını duyan Türk donanmasının, on- lara yardım için Lepantodan çıkma- sı hemen hemen muhakkaktır, — Türklerin bütün kış Lepanto- da kalmaları umulmaz. Her kış ol- duğu gibi gene İstanbula dönecek - İlerdir. Bu dönüş sırasında yakala - mak lâzımdır. Don Jan bütün bu düşünce ve gö- rüşleri birleştirerek kararını verdi ve bildirdi: — Türk donanmasının İstanbula döneceğine ben de eminim. Fakat onu burada değil, daha yakınların. |da, Petala limanında bekliyeceğim, Keşif gemilerimiz Patras körfezini bir an bile gözden kaybetmiyecekler ve onlar çıkar çıkmaz haber vere - çıkarak cenuba inecektir; Türkler yolları üzerinde bizi bulacaklardır. Bu karar her tarafa bildirildi, Yol hazırlıkları başladı ve az za- manda bitirildi. Fakat rüzgür gittikçe hızını arttı - rıyordu. İtaki adasının yüksek tepe- lerinden aşarak gelen şark rüzgârı denizi kabartıyor, dalgaları büyü- tüyor ve gemilerin limandan çık - ,malarını güçleştiriyordu. Dalgalı bir denizde bir gün ve bir gece kalan kürekçiler henüz yorgunluklarını al- mamışlardı. Galerler ve hafif tekne- ler güçlükle çıkabildiler. Fakat kap- tan gemileri, hele Don Janın koca- man riyalesi rüzgâra karşı yürüye - 'miyordu, Carkasi var) | D7 Çefokuyucu w BMEKTUPLARI İlâç fiatlarında Nisbetsizlik Gedikpaşada Esirci Kemaleddin Camil sokağında oturan Ali Ertürk yazıyor: bir eczaneye yaptırmak istedim, — benden iki ilâç için 120 kuruş istediler. -Oradan dördüncü Vakıf hanı civarında bir ecza- neye gittim. Bu dela 110 kuruş fiat verdi- ler. Beyarzıtta bir eczanede ayni ilâçlar için 140 kuruş istedi. Sebebini sordum. Bana: — Bizim ilâçlar tazedir, her yerde yok- turl. dediler. Üç semtte değişen bu ilâç farkları da | a b gösteriyor ki, İstanbulda eczaneler arasın- |' . almağa gitmeliyiz. Mesih böyle isti-|daki ilâç fiatlarında bariz bir nisbetsizlik |* vardır. Haklı söze ne denir? Küçükpazar Ayazma kapısı No. 59 da oturan Muzaffer işsizdir. Kendisine iş ara- miya başlamış, bulamamış. — Nihayet — bir| " gün Beykoz şişe fabrikasına gitmiştir. Di- iyor ki: Fabrikadı *Yanın gel, sanı v beni — kaydettiler: $ Yerip veremiyeceği - mizi söyliyelime dediler. Ertesi gün gittim, gene «yarın gele de- diler. Gene gittim, gene «ertesi gün gele ceklerdir. Donanmamız hemen yola | — Geçenlerde bir reçeteyi Babıâlide /SON POSTA Spor Atletizm Hakem kursu işini bitirdi | Bu kurs 6 ıncı Balkan oyunlarından temin ettiği- miz en büyük istifadedir Üç aylık bir çalışmadan sonra atletizm hakem kursunun işleri bitmiştir. Bu kursa devam eden hakem namzet- leri iki gün evvel imtihan — vermişlerdir. Düne kadar müsabakalardan bir kaç gün evvel isimleri hatıragelenlerin toplan- masiyle yapılan —Atletizm — müsabakâları bundan böyle resmi eller tarafından idare edilecektir. Üzerinden pek uzun bir zaman geçmömiş olduğu için alıncı Balkan oyun- /larında hakemlik yüzünden ne kadar müş- kül vaziyetlerde kaldığımızı — hatırlamak çok kolaydır. Memlekette yirmi seneye yakın bir za- mandanberi, Atletizm yapıldığı halde al- tıncı Balkan oyunlarında hareket âmirliği için Macaristandan bir hakem getirmeğe ( mecbur kaldık. İş bununla kalsaydı, nihayet mesele bir ihtisas işidir der, haş görebilirdik. Altıncı Balkan ayunlarının belli başlı hakemleri ve hem de o hakemlerin başın- da vazife alanların bir çoğunu bizim teş- kilâtın dışında kalmış. Atletizm hayatları (da İstanbulun köşe bucağında şöyle böy- le geçmiş bir kaç meraklının elindeydi. Rauf gibi senelerce yüz ve iki yüz met. re birinciliğini kazanmış 1924 Paris olim- piyadına gitmiş bir atlet, Şinasi gibi yüz ve iki yüz metrede bir çok şampiyonalar ka- zanmış ve 1928 olimpiyadına iştirak etmiş diğer bir atlet Balkan oyunlarında sıra kronometrörlüğü yaparken Pera klübünden bir atlet İstanbulda yapılan müsabakalar- dan gayri bir görgü ve tecrübesi yokken baş kronometrörlük vazifesini Üzerine al- mişti. Atletizm bayatları Kadıköy ve Taksim pistlerinde geçen daha bir çok atletler biti- riş kakemliği yaparken yine pera klübün- den bir sporcuya baş muyasalet hakemliği vazifesi münasip görülmüştü. Atmalarda da bu vazife nedense — hiç bir klübün malı olmayan Agopyan tarafın- dan yapılıyordu. Paraskas, Nadolski, Kangelidiş — gibi isimleri kolayca hatıra gelmeyen gayri fe- dere klüplerin azaları içinden bir çoğunun hem de en mühim vazifelerle — hakemlik yaptıkları altıncı Balkan oyunları bana ha. kem kursu işini, iş edindirecek kadar te- sir etmiş, benim gibi daha bir çok vatan- daşların gözünden kaçmayan Yunanlı Sil. lasın Disk atına müsabakasında — bizim Veysiyi mağlüp etliği zaman isimlerini yukarıda yazdığım hakemlerin birbirlerini öcepecek kadar heyecana düşmeleri hakem yetiştirme işini o dakikada mutlak bir va- zife olarak bize aşılamıştı. Artık her şekliyle istenilen bütün evsa- fi baiz hakemlerin idaresi altında yapaca. Şımiz atletizm müsabakaları ne Balkan- hların, ne de bizim gözümüze batmaya- caktır! Ömer Besim Küçükler Turnuvası Fenerbahçe klübü tarafından tertip e- dilen küçükler futbol turnuvası pazar gü- nü Kadıköy stadında yapiılacaktır. Birinci müsabaka Fenerbahçe ile Ana- dolu takımları arasında olacak, ve bu ma. ça saat onda Adil Girayın hakemliği ile başlanacaktır. İkinci müsabaka Vefa, Güneş arasında Hasan Kâmilin hakemliğiyle saat on birde yapılacaktır. Galatasaray - Bahriye Atletizm Maçı Galatasaray atletleri mevsimin — ikinci atletizm maçını 16 ve 17 mayısta Bahriye mektebiyle yapacaklardır. Müsabakalar iki gün devam — edecek, biri Heybelide, di; de Taksim stadında olacaktır. Yeni Neşriyat | Perşembe Gazetesi — Perşembenin 58 inci sayın dolgun mündericat, nefis resim- |lerle çıktı. Bir hiciv denemesi, Cinsi terbiye mütehassısı Bayan Zekâvet Zati ile bir mülâket, Hicran * gecesi romanı, Eski — Dönmekten bahsedildiğini duy- dediler. Böylece tam 5 gün Beykoza gidip Hidtellez — âlemlerini — canlandıran — nefis le döneceğiz? Dedi. d bu vapur paralarını tedarik için iş bulu - mıyacağım. Bunca emek ve zahmet- |ttİdim. Ve nihayet ciş yoku dediler. Ben |bir yazı, Seyahat notlar. Babamnı öldü « - ten sonra hiç bir iş görmeden ne yüz-| ren kral isimli meraklı yazı, İspanyol gü - Son Postanın Tefrikası: Fakat bu akşam Hasan bostana gider- bir gün önce bahçıvan kızına: — Yarın akşam da muhakkak gelir, gene sana buracıkta istediğin türküleri söyler; istediğin hikâyeleri anlatırım! Diye kat'i söz vermemiş olsa idi bel- ki bu akgam bostana gitmekten caya - cak, yarı yolda uyduracağı bir bahane ile tekrar Fatma teyze ile Zehra abla- nın yanlarına dönüp onlardan Mediha için daha tatlı, daha gönle şifa vere - cek haberler almıya çalışacaktı. Yarı- yolda adımları ağırlaşmıştı. Şimdi bu Ş » Diğer kumandanlar bu. söze hak ) tirilip tum ümidile eşyamı sattıin, yemek yeme « İzellik kraliçesi matbaamırda, Perşembenin dim. Madem ki iş yoktu. Bana niçin bu |dedikodusu, resimli fıkralar, kısa bilgiler, kadar ümit verildi ve her gün Beykoza ge- |karikatürler ve sinemâ sayfası, bu sayının götürüldüm? zengin mündericatın! teşkil ediyor. a $ y ağır adımlarla hem bostana doğru yarı istekli, yarı isteksiz ilerliyor, hem de şunları kuruyordu: — Mediha benim ilk ve asıl sevgi - lim! Şimdi şu dakikada incirlerin al - tında beni bekliyen al yanaklı, sarı sır- ma saçlı bahçıvan kızı ise Medihanın yerine iğreti olarak koymak istediğim bir göstermelik... Tıpkı geçen kıştaki - kantocu - kız, dramcı kadın, canbaz kızı, Zaika filân gibi bir şey... Ne yapayım, Mediha benden kaç - tıkça, yahut kaçırıldıkça onun kalbim- de boş bıraktığı o çok derin sevgi kö - şesi mutlak kendini muvakkaten olsun oyalıyacak bir şey istiyor. Asıl sevgili oradan uzaklaştıkça orası küçük yaşta anaları ölmüş öksüz çocuklar gibi fer- yadı basıyor. İşte bahçıvan kızına, ben, kaç akşamdır gönlümdeki sevgi köşe- sinin ikinci defa başlıyan bu acı fer - yatlarını bir müddet için susturuyor di- ye gidiyorum... Ve madem ki Medi - hanın anası kızın amcasile - barışmış, madem ki Medihayı alıp buraya tek - rar gelmiş; demek artık bizim de bah- çıvan kızı ile ahbaplığımız şurada bir kaç gün daha ya sürer, ya sürmez! Hasan, bu düşüncelerle bostana yaklaştığı zaman aklına şu mesele gel- di: Bahçıvan kızı deyip geçiyorum. Lâ- kin onun da benim gibi, Mediha gibi, Aygar Fatmanın kızı Zehra gibi bir gö- nülcüğü var. Kaç gündür bostanın ta- bit şirinlikleri içinde onun bana karşı kaynamıya başlamış olan gönlü ne o- lacak? Yarın, öbür gün ben kendisine gözükmemeğe başlayınca benim Me -|defal dihaya karşı duyduğum ayrılık acıla - rını o zavallı duymıyacak mı? Acaba, bu akşam gitmesem mi, dönsem mi? Yahut, ne olursa olsun bu akşam da gideyim, kendisine her akşam böy- le sık sık uğrayamıyacağımı, yarın ö - bür gün mektepler açılacağı için artık ayda yılda bir buluşabileceğimizi söy- liyeyim, bu suretle yavaş yavaş ilerle- mekte olan ahbaplığı kesmeğe çalışa- yım! Dalgın dalgın bostanın sınırına gel- mişti. Bazı yerleri yıkık, alçak duvarı atlarken uzaktaki incirlerin altında gözlerile kızı arıyordu. Vakit biraz geçmiş olduğu halde kız ortada yoktu. Yapraklarının bir kısmı sararıp solma- ğa başlamış olan eriklerin altından et rafı gözliyerek incirlerin altına ıeldı: 'Tam yere çökeceği zaman karşıdaki kamışların arasından kız ona elile bu- raya gel işareti yaptı. Bu ne demekti? Her halde ya orada kendilerini kollayan biri vardı; yahut kız ona kesif kamış- ların arkasında bir sürpriz hazırlamış-! ti Kamışların içine dalınca 'kızın ara- dıbîrıuiyebıkıpyînlemeimğhine gel işareti vererek hızlı hızlı öteki l:oı- tana geçtiğini gördü. Biraz sonra öte- ki bostanın alt tarafındaki tenha bir yerde buluştular: — Ne oldu, Elmas, neye buraya gel- din bu akşam! — Yok muydu hani, koğdurmuşum © çapkın yanaşma ki bizim bahçeden? —Ey? bir allaha Yazan: Osman Cemal i — İşte o utanmaz herif, bu sabah ken biraz fazla düşünceli gidiyor; Me-|yine gelmiş, bahçeye, bizim için dede- dihanın annesinin amca beyle barış -|me, anama, komşulardan bir akrabar ması, hattâ bir iki gün önce kızını alıp| mıza neler #öylemiş, neler... Ona se * tekrar buraya getirmesi onun ayakla-|bep, ben istemedim, seninle buluştu * rını yoldan geri geri çekiyordu. Eğer ğumuzu görmesin kimse bu akşam | Bu söz zaten Hasanın canına min net geldi: — Öyle ise, dedi, artık bir zan buluşmayalım! — Bire Hasan, zati buluşup ta ne yapıyoruz; sadece konuşuyoruz, nuşuyoruz, konuşuyoruz o kadar! — Peki, şimdi ne yapacağız? — Yine biraz konuşacağız, ayrılar cağız! — O bahçenizden kovulan yanaş- ma, şimdi yine buralarda mı çalışıyor? — Gitmiş, yarım saat öteki bahçe: lerden birinde çalışıyormuş! Elmas Hasanla ayakta lâkırdı eder- ken rap diye karşılarına Zehra dikil derslerinize çalışıyorsunuz! Hasan bal mumu kesildi, kızın dill tutuldu. T Zehra: — İşte yalnız bunu beklemezdik senden! Biz ana, kız, senin için, senini hm, elin kadınlarından, işitmediğimiz sözler kalmasın! Sen tut, bu işi yap! Darılma amma, Medi- hanın annesi senin hakkında — galiba bizden daha iyi tahkikat yapmış olma* h ki kızını alıp Beşiktaşa kaçırmış! — Zehra ablacığım, biliyor musun ben burada bü kızla ne için ve neleb, konuşuyorum! — Haydi düş önüme bakayım! Kıza dönetek: j — Haydi kızım, haydi yavrum, de geldiğin yere bakayım! Kız hazin bir bakışla Hasana bakâ- rak süklüm püklüm yola düzüldü. Hasan da Zehra ile arkadan ağır ağıf caddeyi tuttular; üçü de bir müddet sessiz yürüdükten sonra Hasan, Ze raya yalvardı: — Müsaade et de şu zavallıya son ısmarladık! diyeyim, mahzun oldu, belki de şimdi; ağlıya” rak gidiyor! — Son defa olacağını bilsem! — Son defa Zehra ablacığım, son | (Arkası var) Bir Doktorun İ Günlük Notlarından yüzünden tutulmuş ve kuvvetli bir tt- P teme ile beraber derecel hararetin (40) « çıktığını görmüşler.. İlk günler | (utma) dır diye pek üzerine düşülme- miş.. Fakat sancı fazlalaşınca uyku * surluk ve güç nefes baş göstermiş... Air lenin fazla telâşta hakkı vardı. Çün a kü muayene ettiğim hastanın her iki ci- gerinde kaidelere doğru bir (zatürree) mevcuttu. | Kupa çektirdim, kan aldırdım. Her gün bir ampul Transpülnin ve günde | 3-4 tane kâfürü iğneleri — yaptırttım- Şaraplı limonata ve piramidonlu gül * lüçlara devam etti. » Süt, yoğurt ve muhtelif hoşaflara de * vam etti. Portakal yedi. On bir güf zarfında tehlike yan yarıya azalmıştı Tımlıirıyyuıhıkhıırılıw | etmeden istirahat eden bu hasta da pek | güçlükle bu hastalığından kurtuldu V©| iyileşti. (*) Bu notları — kesip saklayınız, v#" | but bir albüme yapıştırıp kolleksiyot

Bu sayıdan diğer sayfalar: