Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
“ Tarihitefrika ,, No. Türklerin zayıf olduklarını duy- mak nasıl onları harbe sürüklüyor- sa onların zayıf olduklarını öğren- | mek te Türkleri harbe sürükledi. Bunun için Yunanlı korsan reisine bol para verildi: — Ne yaparsan yap Lepantoya dön veya bir adam gönder, bizim kuvvetimizin çok az ve dağınık ol- duğunu Türk başkumandanına bil- dir. Korsan reisi onların ellerine geç- tiği için zaten korku çekip duruyor- du. Son sözleri duyunca sevinçten çıldırmadığına şüphelendi. — Canla başla bu işi yaparım. Belki Türkler benden şüphelenirler ve bir şey yaparlar amma, hıristi - yanlık uğruna canımız feda olsun. Dedi. Ayni zamanda gemisine dö- nerken ve demir alırken hıristiyan donanmasını iyice gözden geçirdi. Viskardodan — çıkarak cenuba doğru yelken açtı. Ali Paşaya hıristiyan donanma - sının sayısı hakkında çok doğru ha- berler verdi. Bu haberler Türk kumandanına önce yalan gibi göründü. Fakat Korsan Reise inanmamak için de bir sebep | yoktu. Bununla beraber en çok ehem- miyet verenler Ali ve Hasan paşa- lardan başkaları idi. Çünkü müez- zin zade Ali ve Barbaros Hayred- din oğlu Hasan paşalar, kendileri- nin gemileri nekadar az olsa gene| böyle biribirinin arasında anlaşma olmayan bir Hıristiyan birleşik do - nanmasını yenebileceklerine inan- mışlardı. İkisi de körü körüne cesur adamlardı. Yunanlı korsan Viskardo'dan çıktıktan biraz sonra limanın Aağ- zında bir Brigantin göründü. Bu hafif ve hızlı gemi Venedik bay - rağını taşıyor ve Kandiye'den geliyordu. Don Jan dinlenmek üzere deri - den yapılmış olan sert yatağına çe- kilmişti. Yeniden kapı vuruldu ve nöbetçi zabiti, limana giren Brigan- tin kaptanının hemen onu görmek istediğini söyledi. ' Kaptan, hıristiyanlığın ve Vene - diğin Kıbrıstaki son kalesi olan Ma- gösanın düşmüş olduğunu haber verdi. Don Jan iki aydan daha fazla bir zaman sonra aldığı bu haberle sar- sılmaktan kendisini alamadı: — Hiıristiyanlık ve Venedik için ne büyük bir kayıp!.. Biz, hıristi - uyanlığın şarktaki bu son istihkâmını kurtarmak için yola çıkmıştık. Hal- buki o, düştüğü zaman ben Mesi - naya bile gelmiş değildim. Venedik kaptanı, Magosa kuman- “danı Bragadino ile ceneralların ölü- _' münü bire bin katarak sainlatınca kızdı. Kızgınlığı bir hınç haline gel- mişti: — Orada can verenlerin öçlerini -almağa gitmeliyiz. Mesih böyle isti- . yor. Magosanın düştüğüne dair olan © haber donanmaya yayıldı. Bu, bir çoğunun cesaretini kırmıştı. Don Janın müşavirleri birer tür - “ Çü söylediler: — Artık Kıbrısa yardım meselesi — kalmamıştır. Mevsim de ilerlemiş - tir, dönmeliyiz. Bu söz başkumandanı kızdırdı ve: ' — Dönmekten bahsedildiğini duy- . mıyacağım. Bunca emek ve zâhmet- ten sonra hiç bir iş görmeden ne yüz- le döneceğiz? Dedi. 37 YAZAN: KADiIİRCAN Kaflı verdiler. Fakat gene her biri başka düşünceler ileri sürdüler: — Türkler Lepantodan çıkmaz - larsa, biz de oraya giremeyiz. lemek korkuludur. Şimdi fırtına mevsimidir. Ânsızın çıkacak olan sert bir rüzgâr bu koca donanmayı karma karışık eder ve mahvoluruz. — Ben de böyle düşünüyorum. Bunun için bir taraftan Türklerin civardaki kalelerini zprlamalı, bir taraftan da düşmanı burada bekle - meliyiz. Civar kalelerin kuşatıldı - ğını duyan Türk donanmasının, on- lara yardım için Lepantodan çıkma- sı hemen hemen muhakkaktır. — Türklerin bütün kış Lepanto- da kalmaları umulmaz. Her kış ol- mak lâzımdır. Don Jan bütün bu düşünce ve gö- rüşleri birleştirerek kararını verdi ve bildirdi: — Türk donanmasının İstanbula döneceğine ben de eminim. Fakat da, Petala limanında bekliyeceğim, Keşif gemilerimiz Patras körfezini bir an bile gözden kaybetmiyecekler ve onlar çıkar çıkmaz haber vere - ceklerdir. Donanmamız hemen yola çıkarak cenuba inecektir; Türkler yolları üzerinde bizi bulacaklardır. Bu karar her tarafa bildirildi. manda bitirildi. Fakat rüzgâr gittikçe hızını arttı - rıyordu. İtaki adasının yüksek tepe- lerinden aşarak gelen şark rüzgârı denizi kabartıyor, dalgaları büyü- tüyor ve gemilerin limandan çık - malarını güçleştiriyordu. Dalgalı bir denizde bir gün ve bir gece kalan kürekçiler henüz yorgunluklarını al- | mamışlardı. Galerler ve hafif tekne- ler güçlükle çıkabildiler. Fakat kap- tan gemileri, hele Don Janın koca- man riyalesi rüzgâra karşı yürüye - miyordu. (Arkas_:_':ar) İâç fiatlarında Nisbetsizlik Gedikpaşada Esirci Kemaleddin Camü | sokağında oturan Ali Ertürk yazıyor: : — Geçenlerde bir reçeteyi Babıâlide bir eczaneye yaptırmak istedim, benden iki ilâç için” 120 kuruş istediler. Oradan dördüncü Vakıf hanı civarında bir ecza- neye gittim. Bu defa (10 küuruş fiat verdi- ler. Beyazıtta bir eczanede ayni ilâçlar için 140 kuruş istedi. Sebebini sordum. Bana: — Bizim ilâçlar tazedir, her yerde yok- turl!. dediler. vardır. Haklı söze ne denir? Küçükpazar Ayazma kapısı No, 59 da oturan Muzaffer işsizdir. Kendisine iş ara- mıya başlamış, bulamamış, Nihayet bir gün Beykoz şişe fabrikasına gitmiştir, Di- İyor ki: Fabrikada — beni «Yarın gel, sana iş verip veremiyeceği - mizi söyliyelim» dediler. Ertesi gün gittim, gene «yarın geln de- diler. Gene gittim, gene c«ertesi gün gel» dediler. Böylece tam 5 gün Beykoza gidip geldim. Ve nihayet «iş yok» dediler. Ben bu vapur paralarını tedarik için iş bulu - rum ümidile eşyamı sattım, yemek yeme - dim. Madem ki iş yoktu. Bana niçin bu kadar ümit verildi ve her gün Beykoza ge- tirilip götürüldüm? : ğ — Açık denizde uzun zaman bek-| duğu gibi gene İstanbula dönecek -| lerdir. Bu dönüş sırasında yakala -| onu burada değil, daha yakınların- Yol hazırlıkları başladı ve az za- İ Üç semitte değişen bu ilâç farkları da|' gösteriyor ki, İstanbulda eczaneler arasın- |' daki ilâç fiatlarında bariz bir nisbetsizlik |' kaydettiler: |. /SON POSTA | Spor Atletizm Hakem kursu işini bitirdi Bu kurs 6 ıncı Balkan oyunlarından temin ettiği- miz en büyük istifadedir Üç aylık bir çalışmadan sonra atletizm hakem kursunun işleri bitmiştir. Bu kursa devam eden hakem namzet- leri iki gün evvel imtihan Düne kadar müsabakalardan bir kaç gün evvel isimleri hatıragelenlerin toplan- masiyle yapılan —Atletizm — müsabakaları bundan böyle resmi eller tarafından idare edilecektir, Üzerinden pek uzun bir zaman geçmemiş olduğu için altıncı Balkan öyun- larında hakemlik yüzünden ne kadar müş- kül vaziyetlerde kaldığımızı — hatırlamak çok kolaydır. Memlekette yirmi seneye yakın bir za- mandanberi, Atletizm yapıldığı halde al- tıncı Balkan oyunlarında hareket âmirliği için Macaristandan bir hakem — getirmeğe mecbur kaldık. İş bununla kalsaydı, nihayet mesele bir ihtisas işidir der, hoş görebilirdik. Altıncı Balkan oyunlarının belli başlı hakemleri ve hem de o hakemlerin başın- da vazife alanların bir çoğunu bizim teş- kilâtın dışında kalmış, Atletizm hayatları da İstanbulun köşe bucağında şöyle böy- le geçmiş bir kaç meraklının elindeydi. Rauf gibi senelerce yüz ve iki yüz met. re birinciliğini kazanmış 1924 Paris olim- piyadına gitmiş bir atlet, Şinasi gibi yüz ve iki yüz metrede bir çok şampiyonalar ka- vermişlerdir. zanmış ve 1928 olimpiyadına iştirak etmiş diğer bir atlet Balkan sırâ kronometrörlüğü yaparken Pera klübünden oyunlarında bir atlet İstanbulda yapılan müsabakalar- dan gayri bir görgü ve tecrübesi yokken baş kronometrörlük vazifesini üzerine al- mıştı. Atletizm hayatları Kadıköy ve Taksim pistlerinde geçen daha bir çok atletler biti- riş hakemliği yaparken yine pera klübün- den bir sporcuya baş muvla:ıalet hakemliği vazifesi münasip görülmüştü. Atmalarda da bu vazife nedense hiç bir klübün malı olmayan Agopyan tarafın- dan yapılıyordu. Paraskas, Nadolski, Kangelidis — gibi isimleri kolayca hatıra gelmeyen gayri fe- dere klüplerin azaları içinden bir çoğunun hem de en mühim vazifelerle — hakemlik yaptıkları altıncı Balkan oyunları bana ha« kem kursu işini, iş edindirecek kadar te- sir etmiş, benim gibi daha bir çok vatan- daşların gözünden kaçmayan Yunanlı Sil- müsabakasında — bizim isimlerini lasın Disk atma Veysiyi mağlüp ettiği yukarıda yazdığım hakemlerin birbirlerini öepecek kadar heyecana düşmeleri hakem yetiştirme işini ©o dakikada mutlak bir va- zife olarak bize aşılamıştı. Artık her şekliyle istenilen bütün evsa- fi haiz hakemlerin idaresi altında yapaca- ğgımız atletizm müsabakaları ne Balkan- hıların, ne de bizim gözümüze batmaya- , Ömer Besim Küçükler Turnuvası Fenerbahçe klübü tarafından tertip e- dilen küçükler futbol turnuvası pazar gü- nü Kadıköy stadında yapılacaktır. Birinci müsabaka Fenerbahçe ile Ana- dolu takımları arasında olacak, ve bu ma. ça saat onda Adil Girayın hakemliği ile zaman İcaktır! başlanacaktır. - İkinci müsabaka Vefa, Güneş arasında Hasan Kâmilin hakemliğiyle saat on birde yapılacaktır. Galatasaray - Bahriye Atletizm Maçı — - Galatasaray atletleri mevsimin - ikinci atletizm maçını (6 ve 17 mayısta Bahriye mektebiyle yapacaklardır. : Müsabakalar iki gün devam edecek, biri Heybelide, diğeri de Taksim stadında olacaktır. Yeni Neşriyat Perşembe Gazetesi — Perşembenin 58 inci sayısı dolgun mündericat, nefis resim- lerle çıktı. Bir hiciv denemesi, Cinsi terbiye mütehassısı Bayan Zekâvet Zati ile bir mülâkat, Hicran * gecesi romanı, — Eski Hidrellez —âlemlerini eanlandıran - nefis bir yazı, Seyahat notları, Babasını öldü « ren kral isimli meraklı yazı, İspanyol gü - zellik kraliçesi matbaamızda, Perşembenin dedikodusu, resimli fıkralar, kısa bilgiler, quikatürlet ve sinema sayfası, bu sayının zengin mündericatını teşkil ediyor. | Son Postanın Tefrikası: ken biraz fazla düşünceli gidiyor; Me- dihanın annesinin amca beyle barış - ması, hattâ bir iki gün önce kızını alıp tekrar buraya getirmesi onun ayakla- rını yoldan geri geri çekiyordu. Eğer bir gün önce bahçıvan kızına: — Yarın akşam da muhakkak gelir, gene sana buracıkta istediğin türküleri söyler; istediğin hikâyeleri anlatırım! Diye kat'i söz vermemiş olsa idi bel- ki bu akşam bostana gitmekten' caya - cak, yarı yolda uyduracağı bir bahane ile tekrar Fatma teyze ile Zehra abla- nın yanlarına dönüp onlardan Mediha için daha tatlı, daha gönle sifa vere - cek haberler almıya çalışacaktı. Yarı- yolda adımları ağırlaşmıştı. Şimdi bu ağır adımlarla hem bostana doğru yarı istekli, yarı isteksiz ilerliyor, hem de şunları kuruyordu: — Mediha benim ilk ve asıl sevgi - tında beni bekliyen al yanaklı, sarı sır- ma saçlı bahçıvan kızı ise Medihanın yerine iğreti olarak koymak istediğim bir göstermelik... Tıpkı geçen kıştaki kantocu - kız, dramcı kadın, canbaz kızı, Zaika filân gibi bir şey... Ne yapayım, Mediha benden kaç - tıkça, yahut kaçırıldıkça onun kalbim- de boş bıraktığı o çok derin sevgi kö - şesi mutlak kendini muvakkaten olsun | oyalıyacak bir şey istiyor. Asıl sevgili oradan uzaklaştıkça orası küçük yaşta anaları ölmüş öksüz çocuklar gibi fer- yadı basıyor. İşte bahçıvan kızına, ben, kaç akşamdır gönlümdeki sevgi köşe- sinin ikinci defa başlıyan bu acı fer - yatlarını bir müddet için susturuyor di- ye gidiyorum... Ve madem ki Medi - hanın anası kızın amcasile barışmış, madem ki Medihayı alıp buraya tek - rar gelmiş; demek artık bizim de bah- çıvan kızı ile ahbaplığımız şurada bir kaç gün daha ya sürer, ya sürmez! Hasan, bu düşüncelerle bostana yaklaştığı zaman aklına şu mesele gel- di: Bahçıvan kızı deyip geçiyorum. Lâ- kin onun da benim gibi, Mediha gibi, Aygır Fatmanın kızı Zehra gibi bir gö- nülcüğü var. Kaç gündür bostanın ta- bit şirinlikleri içinde onun bana karşı kaynamıya başlamış olan gönlü ne o- lacak? Yarın, öbür gün ben kendisine gözükmemeğe başlayınca benim Me - dihaya karşı duyduğum ayrılık acıla - rını o zavallı duymıyacak mı? Acab.a. bu akşam gitmesem mi, dönsem mi? Yahut, ne olursa olsun bu akşam da gideyim, kendisine her akşam böy- le sık sık uğrayamıyacağımı, yarın Ğ - bür gün mektepler açılacağı için artık ayda yılda bir buluşabileceğimizi_ söy- liyeyim, bu suretle yavaş yavaş ilerle- mekte olan ahbaplığı kesmeğe çalışa- yım! Dalgın dalgın bostanın sınırına gel- mişti. Bazı yerleri yıkık, alçak duvarı atlarken uzaktaki incirlerin altında gözlerile kızı arıyordu. Vakit biraz geçmiş olduğu halde kız ortada yoktu. Yapraklarının bir kısmı sararıp solma- ğa başlamış olan eriklerin altından et- rafı gözliyerek incirlerin altına geldı: Tam yere çökeceği zaman karşıdaki kamışların arasından kız ona elile bu- raya gel işareti yaptı. Bu ne demekti? Her halde ya orada kendilerini kollayan biri vardı; yahut kız ona kesif kamış- ların arkasında bir sürpriz hazırlamış- ti Kamışların içine dalınca ikızın ara- da bir geriye bakıp yine elile kendisine gel işareti vererek hızlı hızlı öteki bos- tana geçtiğini gördü. Biraz sonra Öte- ki bostanın alt tarafındaki tenha bir yerde buluştular: — Ne oldu, Elmas, neye buraya gel- din bu akşam! kr — Yok muydu hani, koğdurmuşum o çapkın yanaşma ki bizim bahçeden? Fakat bu akşam Hasan bostana gider- | lim! Şimdi şu dakikada incirlerin al - di 36 — İşte o utanmaz herif, bu sabah — yine gelmiş, bahçeye, bizim için dedes — me, anama, komşulardan bir akraba- mıza neler söylemiş, neler... Ona se » — bep, ben istemedim, seninle buluştu * Yazan: Osman Cemal lğumuzu görmesin kimse bu akşam! — Bu söz zaten Hasanın canına min - — net geldi: J — Öyle ise, dedi, artık bir zaman; buluşmayalım! İ — Bire Hasan, zati buluşup ta ne yapıyoruz; sadece konuşuyoruz, ko- nuşuyoruz, konuşuyoruz o kadar! — Peki, şimdi ne yapacağız? — Yine biraz konuşacağız, ayrılar cağız| — O bahçenizden kovulan yanaş- ma, şimdi yine buralarda mı çalışıyor? — — Gitmiş, yarım saat öteki bahçe- — lerden birinde çalışıyormuş! * Elmas Hasanla ayakta lâkırdı eder- ken rap diye karşılarına Zehra dikil < — — Maçallalı küğük beğ; a gözdll derslerinize çalışıyorsunuz! | | | İ Hasan bal mumu kesildi, | tutuldu. " Zehra: — İşte yalnız bunu beklemezdik senden! Biz ana, kız, senin için, senin — iyiliğin için yapmadığımızı bırakmıya: — lım, elin kadınlarından, erkeklerinder. işitmediğimiz sözler kalmasın! Sen tut, bu işi yap! Darılma amma, Medi- — hanın annesi senin hakkında galiba bizden daha iyi tahkikat yapmış olma- h ki kızınt alıp Beşiktaşa kaçırmış! — Zehra ablacığım, biliyor musun ben burada bu kızla ne için ve nelet, konuşuyorum! | — Haydi düş önüme bakayım! ğ Kıza dönerek: ' — Haydi kızım, haydi yavrum, sen — de geldiğin yere bakayım! —— — — © Kız hazin bir bakışla Hasana bakâ- rak süklüm püklüm yola düzüldü. Hasan da Zehra ile arkadan ağır ağır caddeyi tuttular; üçü de bir müddet sessiz yürüdükten sonra Hasan, Zehs raya yalvardı: — Müsaade et de şu zavallıya son bir allaha ısmarladık! diyeyim, pck- mahzun oldu, belki de şimdi; ağlıya- rak gidiyor! — Son defa olacağını bilsem! — Son defa Zehra ablacığım, son defal (Arkası nı')__ | Bir Doktorun | Günlük Çunia ' Notlarından C) - Çifte Zatürree Bir haftadanberi yatağından çıkamı - yacak derecede- ateşli bir hastanın muayenesine çağırıldım. Salgın grip nezlesine bir dikkatsizlik yüzünden tutulmuş ve kuvvetli bir tit- reme ile beraber derecei hararetin | (40) a çıktığını görmüşler.. İlk günler | * (sıtma) dır diye pek üzerine düşülme- | j miş:. Fakat sancı fazlalaşınca uyku l suzluk ve güç nefes baş göstermiş... Ais lenin fazla telâşta hakkı vardı. Çün * kü muayene ettiğim hastanın her iki ci- | ğerinde kaidelere doğru bir (zatürree) mevcuttu. l Kupa çektirdim, kan aldırdım. Her i'! gün bir ampul Transpülnin ve ıüudüı 3.4 tane kâfürü iğneleri — yaptırttım:. Şaraplı limonata ve piramidonlu gül * lâçlara devam etti. « Süt, yoğurt ve muhtelif hoşaflara de * vam etti. Portakal yedi. On bir gün zarfında tehlike yarı yarıya azalmışt- Tam bir ay yatakta bir tarafa hareket | etmeden istirahat eden bu hasta da Pf'k ' güçlükle bu hastalığından kurtuldu vVE iyileşti. : HL el | B 4 N 1 e — E (*) Bu notları kesip saklayınız, yar | but bir albüme yapıştırıp kolleksiyo” D yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu no'w l — Ey3 h ğ Ka A * bi K0 a MARMA y N FMJ_—A— P 5 Ka 4 l AĞ KBAT Ğ ll bir doktor gibi imdadınıza yetişebili” ) 4 adai ) 3a d