May 28, 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

May 28, 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ı | | i | » Tin tefrikası: 93 Yazan A, R, ' .Sue“;ithîbrahim Melihaya: - Hükümet - Cemili idama mahküm etmiş; dedi ; — İbrahim Efendi!.. Ne düşünüyor- sun. — Diye seslenmişti... Seyit İbrahim, ©- turduğu yerden kalkarak ayni sami: miyet ve teklifsizlikle cevap vermişti; ? — Ehlen ve sehlen, yâ Emin bey.. Buyurun. Bir kışır içelim. — Demişti. Emin Bey, merkezde bulunan asker farkasının alayemini idi. Fırkaya alına- “sak şeyleri daima İbrahim Efendiden aldığı için uzun zamandanberi arala- şında bir dostluk teessüs etmişti. Emin Bey, Seyit İbrahimin yanına “gelmişti. Oradaki sedirin köşesine yer- Teşmişti. Dereden, tepeden konuşularak aradan haylı zaman geçmişti... Nihayet söz, kışla havadislerine intikal etmişti. © zaman Emin Bey, oturduğu yerden “yarı doğrularak: — — Senin ahbaptan haberin var mı?. — Demişti. Ve sonra muhavere şu şe- — kilde devam eylemişti. — — Hangi ahbap?.. — Canım, İstanbuldan sürgün gelen mülâzim Cemil Bey.. Hünkâr yaveri... — — Haa. Zavallı delikanlı... Herkes gibi, ben de onun kaleden firar ettiğini — biliyorum. Başka, hiç bir şeyden habe- rim yok... Yoksa, bir yerde yakalan- mış mı? — Hayır, Yakalanmadı... Keşki ya- kalanmasa... — Niçin?.. — Hakkında çok ağır bir. Lüküm werildi. —Ne gibi?. — İdam. — — Yok canım — Evet... Dün divanıharpte, giya- ben muhakemesi icra edildi. Kale dahi- “lindeki vazifesini terkederek, düşman tarafına firar ettiğinden dolayı idamı- na hüküm verildi. Her nerede görülür we ele geçerse, derhal kurşuna dizilme- si için de bütün askeri kıt'alara emir- — nameler gönderildi. — — Lâkin Emin Bey, bu hüküm hak- sız yere verilmiş. — Niçin?.. —— — Fh, Cemil Bey burada vazife ve memuriyette değildi ki... — — Nasıl memuriyette değildi?.. İs- “tanbuldan buraya gönderilirken verilen emirde; (iş'arı ahire kadar, San'a ka- besinde ikamete memur-, denilmişti. — Canım.. İkamete memur demek, — otada oturacak; demektir. Boşu boşu- nâ oturmak bir vazife ve memuriyet Osayılır mı?. — — Sayılır, zahir... Mademki padi: — gah onu oturmaya memur etmiştir. Bu- ga bir vazife demektir. — Allah, Allah... Ne tuhaf telâkki.. — Tuhafı yok. Emir, emirdir. — Eh şimdi ne olacak?.. — Ne olacak?.. Hiç... Şayet bir — yerde yakayı ele verirse, derhal kurşu- — na dizilecek. Seyit İbrahim, basit düşünceli bir a- “dam olan alay emini ile lâkırdıyı da - ha fazla uzatmak istememiş; onun şüp- hesini celbetmemek için sözü kısa Ü ğ — kesmişti. Alay emini bir saat kadar oturduk- tan sonra, çıkıp gitmişti. Fakat bu ha- vadis, Seyit İbrahime büyük bir endi- ge vermişti. Artık mağazada duramı- — yarak vaziyetten (Meliha) yı haberdar — etmek için derhal evine gitmişti. *İbrahim efendinin, böyle vakitsiz e- vine gelmesi, gerek zevcelerine ve ge- rek Melihaya hayret vermişti. Bilhas- — ga Meliha, o zeki ve anlayışlı kız, b - rahim efendinin çehresindeki karışık- — |ığı görür görmez, her halde mühim bir şey olduğunu hissetmişti. Seyit İbrahim, Melihaya yanına o » turmasını işaret ettikten sonra: — Mühim bir vak'a karşısındayız . — Hem iyi, hem fena. — O halde, vak'ayı anlatın. — Hükümet, Cemili idama mahküm etmiş. Melihanın vücudu, bir anda buz ke- silmişti. Fakat, sükünetini -tamamile muhafaza ederek konuşmaya devam etmişti: — Niçin?2.. — Kalede ikamete memur olduğu halde, düşman tarafına firar ettiği i - çin. — E, Cemilin düşman tarafına firar ettiği ne malüm?.. — Kaleden firar etti, ya.. sen ona bak. Tabit, öyle diyecekler, Başka su- retle hakkında bu hüküm verilemez ki... — Zavallı genç.. biz sebep olduk. — Tamamile biz değil. biraz da kendisi, — Fakat kaçıran biziz ya.. — Ne yapalım?.. Öyle icabetti, — Bu havadis, çok fena.. onu, der- hal vaziyetten haberdar etmeliyiz. — Evet... Vaziyetten derhal haber- dar etmeli... Hükümetin eline verme- meye gayret etmeliyiz. O zaman fena- lık ortadan kalkar, bilâkis, hem bizim için dem de kendisi için iyi bir şey o- lur. — Bunun, iyilik neresinde?.. — Neresinde olacak?.. Bu vaziyet karşısında, artık Cemil bizden ayrıla- maz, İster istemez bizimle çalışmağa mecbur olur. Onun gibi kuvvetli bir a- damımız olduktan sonra, bütün düş - manlarımıza galebe çalacağımız mu - hakkak... Kendisi için iyilik cihetine gelince.. biz düşmanlarımıza galebe et- tiğimiz takdirde o da büyük bir servet sahibi olacak.. burada, Seyyitler gibi şâhâne bir hayat yaşıyacak.. bühusus, senin gibi emsalsiz bir kızla izdivaç e- derek ikbal ve saadetin en büyüğüne kavuşacak... Meliha ,başını önüne eğdi. Yüzü - nün, duru beyaz rengi üzerindeki pen- belikler, birdenbire daha koyu renkler- le hârelendi. Bir kaç dakika süküt ile geçti... Me- liha, kolundaki altın halhalları dirsek- lerine doğru iterek: — Pek âlâ.. onu bu vaziyetten nasıl haberdar edeceksin?. — Derhal bir mektup yazıp gönde- receğim. İstersen, sen de yaz. — Şu halde bunu bir an evvel yap- malıyız. Çünkü o taraflarda kuvvetli asker müfrezelerinin dolaştıklarını söy- lüyorlar. — Hakkın var, Meliha... Hükümet, Nâsır Mebhüt'a karşı Bir hareket yap- mak fikrinde. Halbuki Cemil de, Nâ - sır Mebhütun kalesini ve kalesindeki kuvvetlerini tetkik etmek için o tarafa gitti. Bu esnada, oradaki müfrezeler « den birine tesadüf ederse, korktuğu - muz felâket bir anda tahakkuk edebi- lir... Onun için derhal birer mektup yazalım. Adamlarımızdan birile gizlice yollıyalım. — Fakat.. Cemile, yalnız bu tehli-|" keyi bildirmek kâfi değil... Ona, tık oralarda beyhüde yere dolaşmıyı rak doğruca babamın yanına gitme - sini de tavsiye etmeliyiz. Seyit İbrahim, gülümsedi: — Bilmem ki Cemil bu - tavsiyeyi dinler mi?.. — Niçin2.. — Nâsır Mebhüt hakkında alacağı malüâmatı almadan Cemilin oralardan ayrılacağını hiç ümit etmiyorum... Ancak, şü var ki: Eğer sen yazacağın mektupta; acele bir meselenin müza- keresi için kendisini babanın yanında beklediğini söyler; — ve derhal oraya Demişti... Meliha, büyük bir 80 - / gelmesini de ilâve edersen... — ğgukkonlılıkla cevap vermişti: -— ÜRÜUyo am... İyi mi, fena mı?..İ” — Ben de bu fikirdeyim. Cü (Arkası var) SON POSTA BULMACA , | — Rus Çarlarının muhafız süvari as- keri, içine çiçek konur. 2 — Takla, 3 — Cenan, peygamber bastonu. 4 — Yüz bulanların yaptıkları. 5 — Bir nevi fal, 6 — Beyaz, taharri. 7 — Saç sakal ke - sen, yerler. 8 — Mef'ulüleh, kuzu sesi, no- ta. 9 — Ölmek, göz rengi. 10 — İstan - buldaki vapur müesseselerinden biri, no- ta, soru edatı. (1 — Hud'a, rabıt edatı. Yukarıdan aşağıya: | — Kapı, şarkta bir şehrimiz. 2 — Külhanbey, olmamış. 3 — İçilince öldürür, rahatlık. 4 — Dinlenme, yırtıcı bir hay - van. 5 — Kıyı mahalle. 6 — Nota, nota. 7 — Sık sık, ilâcın türkçesi, © — Rabıt e- datı, hükümdarlık. 9 — Tanzı. 10 — No- ta, yılan. !! — Çadır, sinirler. Evvelki günkü bulmacanın halli Soldan sağa: | — Caba, kâinat. 2 — Abaza, mana. 3 — Niyagara, it. 4 — Talu, at, 5 — Ni şasta, o. 6 — An, ay. 7 — Yem, İnebolu. 8 — İl, sarın. 9 — Ey, antant. 10 — De, taam. | |— Hamsi, kız. Yukarıdan aşağıya: 1 — Can, ay dede. 2 — Abit, ne, ye. 3 — Bayan, mi. 4 — Azalık, lâta. 5 — Ağguş, nam, 6 — Ayn, tas, 7 — Ras, osa- mi. 8 — İma, taban. 9 — Na, ortak. 10 — Anıt, Ali. V1 — Tat, oyun, Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Dans musikisi (plâk), 19: Haber- ler, 19,15: Muhtelif plâklar, 19,30: Sıhhi konferans: Profesör Dr. Fahreddin Ke » tim tarafından, 20: Halk musi ivaslı Veysel ve İbrahim tarafından, 20,30: Stüd- yo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. ANKARA 19,30: Doktor konuşuyor, 19,50: Plâk yayımı, 20,10: Karpiç şehir lokantasından nakil, 20,30: Ajans haberleri, 20,40: Kar- piç şehir lokantasından nakil. BÜKREŞ 18: Orkestra, 19,20: Orkestranın devm- mı, 21,05: Şarkılı konser, 21,30: Küçük İradyo orkestrası, 22,45: Konserin devamı, BUDAPEŞTE 19,35: Keman konseri, 20,40: Tarogato musikisi, 21: Yurtsuz Adam adlı skeç, 22,35: Çingene musikisi, 23,40: Opera or- kestrası, MOSKOVA 18,30; Sopran sesle konser, — 18,30: «Bin ikinci gecev adlı opetanın radyo a« daptasyonu, 21: Sovyet besteleri, 221 Yas bancı dillerle neşriyat. VARŞOVA 16,30: Salon orkestrası, 18,15: Oda mu- sikisi, 19,20: Lembergten nakil: Şarkılar - Muhtelif, 21: Lembergton: Eğlenecli neş- Tiyat, 221 Radyo piyes, 22,38: Lok yay kıları, 23: Orkestra, 23.25: Eski musiki, 23,25: Plâk. 29 Mayıs Cuma İSTANBUL 18: Oda musikisi (plâk), 19: Haberler, 19,15: Muhtelif plâklar, 19,30: — Zehirli İgazlar hakkında konferans: Kimya mual- limi Mazhar tarafından, 20: Keman solo. Stüdyo sanatkârları tarafından. Piyano re- fakatile,20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler, Saat 22 den sonra Anadolu ajansinın gazetelere Mmahsus havadis servisi verile - cektir. Kayıp : Sahip olduğum Adapazarı Türk Ticaret Bankaşının 113651 den 113655 ve 150961 den 150965 numara- ya kadar (10) adet hisse gonedini zayi ettim ikinci nüsahlarını alaca- gomdan eskileri hükümsüzdür (636) Hacı İbrahim zade Abdülkadir YUSUF İZZEDD ldü mü, ö'dürüldü mü? Yazan: Ziya Şakir —H- Demişti. Beşir ağa ile İbrahim, veliaht ile sad razam arasında geçen bu hâdiseyi Vah- deddin Efendiye yetiştirmekte gecik- memişlerdi. Vahdeddin, bunu işitir işitmez fena halde telâş etmiş: ve der- hal Talât Beye: — Efendi, yine bir cinnet nöbeti esnasında Hilâliahmere her ay üç yüz lira vermeyi taahhüt etmiş... Efendi- nin bu parayı verip “veremiyeceği meçhul. Ancak şu var ki; bu mesele şimdi resmen ilân edilirse; bizim, yani şehzadegânın da bu miktar da bir şey- ler vermemiz lâzım. Halbuki, buna ke- semiz müsait değil. Rica ederim, bu meseleyi ilân edip te millet nazarında bizi küçük düşürmesinler. Diye haber göndermişti. Vahdeddinin bu arzusuna, - Talât Beyden daha evvel - hâdisat yardım et- mişti. Çünkü İngiliz askerlerinin Ça - nakkale topraklarına ayak - bastıkları haberi, İstanbulu bir anda altüst edi - vermişti. Hükümet, büyük telâş içinde — idi. Osmanlı Bankasındaki paralarla ha - zânedeki kıymetli eşyanın bir kısmı, â- cilen Eskişehre nakledilmişti. Padişa- hın Konyaya, Beylerbeyi sarayında mahpus olan (Abdülhamid) in de Bursaya nakline karar verilmişti. Şayt padişah İstanbuldan hareket e- derse, - siyasi sebeplere binaen - veli- ahtın da kendisine refakat etmesi ta - bit idi. Buna binaen Yıldız sarayının mutfaklarında - padişah ile konyaya gidecek olan saray halkı ve sairenin yollarda aç — kalmamaları için - tenekelerle kavurmalar — yapılırken, Yusuf İzzeddin Efendiye de - giz- kce haber gönderilmiş; halkı he- yecana — vermiyecek — surette ha - zırlık görülmesi tavsiye edilmişti. Veliaht, bu teklifi şiddetle reddet - mişti. Hattâ, yalnız reddetmekle kal - mamış; gözü kapalı bir surette harbe giren ve işi bu dereceye getirmeye se- bebiyet veren İttihat ve Terakki hü - kümeti ile Enver Paşa hakkında pek acı sözler söylemiş; - tıpkı, Beylerbe- yi sarayındaki Abdülhamit gibi -: — Gidenlere, uğurlar olsun. Ben, şuradan şuraya gitmem. Diye kestirme bir cevap vermişti. Mesele, mühimdi... Şayet padişah Konyaya götürülecek olursa, veliah - dı İstanbulda bırakmak kat'iyyen caiz *İgörülemezdi. Zira halk, harbe sebebi - yet veren İttihat ve Terakki hüküme- tinden müteneffirdi. Bugün kalblerde boğulan bu nefret, yarın bir andâ or- tada dökülüverir, firart padişahın ye - rine de veliaht geçirilebilirdi. Hükümet ve halk, bu endişede iken, şehzade Vahdeddin Efendi tekrar ha - rekete gelmişti... Derhal İbrahimi ça - Birmiş: — Koş. Efendinin sarayına git. Be- şirle birleş. Ne yapın yapın. Efendi - yi İstanbuldan çıkarın. Burada, ben kalacağım. Demişti... Vahdeddinin bundaki maksadı, pek belli idi, Şayet İngilizler Çanakkaleyi zorlarlar da girerlerse, o zaman onları can ve başla istikbal e- decek: — Sizinle harbeden, — ittihatçılardı. Bu zorbalar, ahmak padişah ile veliah- tı aldılar, kaçtılar. İkinci veliaht sıfa - tile burada ben kaldım. $u anda salta- nat makamı, münhal demektir. Mü - saade buyurunuz, ben orada oturayım. Ondan sonra, emirlerinize hâzır ve muntazırım. Diyecekti... Ve hiç şüphesiz ki İn - gilizler de - İttihat ve Terakki cemiyet ve hükümetine mubhalefeti ile meşhur olan - bu veliahdi sani) ye: — Buyurun. Boş kalan Osmanlı tahtına, oturun... Elverir ki, bizim ma- lımız olun. Diye cevap vereceklerdi. Allaha yüzbin kere şükür olsun ki; Vahdeddinin bu meş'um düşünceleri husule gelmemiş; Cenabı Hak bu mil- lete bir büyük halâskâr halketmiş.. O zaman Çanakkalede 19 uncu fırka ku- mandanı olan (miralay, Mustafa Ke- mal Bey) çelik göğsünü düşmanların hücum kuvvetlerine karşı germiş; İs- tanbulda korku ve helecanla beklenen o feci âkibet, tahakkuk etmemişti. Şunu da ilâve edelim ki; bu mesele- de İbrahim ile Beşir ağayı Yusuf İz - zeddin Efendiye musallat eden Vah - deddin; ayni zamanda daha mühim bir fırıldak çevirmek istemiş; kendisi biz- zat Padişaha müracaat etmek ve ka - dınlar vasıtasile de Enver Paşa ile Sait Halim Paşayı tahrik eylemek suretile - İstanbuldan çıkmak istemiyen - Yu- suf İzzeddin Efendiyi — (veliahtlikten iskat için bir faaliyet göstermişti. Vahdeddin, bu dumanlı havada da bir iş görememiş; bu sefer de partiyi kaybetmişti... Fakat, artık ittihatçı - larda niyiden iyiye soğuyan velinhtın hislerini büsbütün işba haline getir - mek için iyi fırsatlar elde etmişti. Ar- tık Beşir ağa ile İbrahim, her vesileden istifade ederek velinhtı ittihatçılar a - leyhine teşviki iş güç edinmişlerdi. İki- de birde Yusuf İzzeddin Efendinin kar- şısına geçerek: — Ah aslanım!.. Bu adamların her biri birer Mithat Paşa, birer Hüseyin Avnidir. Görmüyor musunuz. Sokak ortalarında bile dangır dangır ııhıı öl- dürüyorlar. Siz, Bahaeddin “in_hu- raya gelerek yüzünüze güldüğüne ina- nıyor musunuz. O da onlarla beraber- H (Arkası var) Beyoğlu Vakıflar ” Direktörlüğü — İlânları : Mülhak vakıflar mütevellilerile Mütevelli Hey'etlerine 2762 sayılı vakıflar kanununun 23 üncü maddesinin (D fıkrası uya- rınca 1/Mayıs/936 gününe kadar yeni yıl bütçesini vermemiş olan müte- vellilerle mütevelli heyetlerinin bu gecikmeleri kabule değer bir mazerete müıhnübulunduimıuhqgthnıfmhi&nyeminm&_d—w sika ile isbat etmedikleri takdirde haklarında vakıflar kanununun 33 üncü madesinin hükümleri tatbik olunacağı tebliğ olunur. «2844» ————————TE——”: İnhisarlar İstanbul Başmüdürlü- ğünden: Kasımpaşa ve Sirkeci tuz ambarlarına bir sene içerisinde gelecek ve ambar- lardan sevkedilecek tuzların nakliyesi şartnamesine göre 8/6/936 —_ııı_* $ 14 de pazarlıkla ihale edileceğinden isteklilerin gösterilen günde Beşmüdiri — yette müteşekkil Komisyonda bulunmaları. «2902

Bu sayıdan diğer sayfalar: