28 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

28 Mayıs 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

28 Mayis “Evet, ben bir casusum “Matahari gibi Umumi Harpte yakalansaydım şimdi size hatıralarımı anlatamıyacaktım. Bereket yalnız 9 ayla kurtuldum,, ————— > Telgraf haberlerini dikkatle takip eden okuyucularımız hatır- layacaklardır;. bnndan bir müddet evvel Lydia Oswald isimli bir kadın Fransanın Brest limatında casusluk ederken yakalandı. i bahriye zabiti ile beraber divanı harbe verildi ve 9 aya mahküm oldu. Bu kadın şimdi Fransız gazetelerine hatıralarını yazmaktadır. Aşağıdaki satırlar karışık ve haris ruhlu bir ka- dının kirli hayatımı canlandırmaktadır *” SON POSTA BU Yeşil Ay eçenlerde yılık kongresini “yapan Yeşilay, topluluğu içine daha bir gok gençleri almış. İçkiye karşı yasakların değil, şuurlu bir işki düşmanlığının galebe edeceği kanaa - tindeyim. Tarihimizin muhtelif çağların * da meyhaneler Yıktırılmış, o içki şiddetle yasak edilmiş. Fakat içkinin önüne geç « mek mümkün olamamıştır. Çünkü eski e debiyat, bugünkü Yeşilayin tamamen zıd- dı, şuurlu bir içki propagandası yapmıştır; Sayfa 27 Tel-Aviv Sergisinde Türl pavyonu çok beğenildi Pavyonu ziyaret eden bir alıcı çıktılar, Türkofis şehirlerimizdeki alâkadarlara bildirdi Lydia Evet anlatacağım, başımdan geçen bi maceraları, hiç bir şey saklamadan an- #cağım, dinleyin... Ben biz casusum. İnsanları ve esrarı « ze için uğraştım. Eğer casusluğa başla- *Şım tarih umumi harp seneleri esnasında Playdı şimdi size şu satılan yazamıyacak- tm. Ben Matahari gibi büyük tehlikelerin V€ faciaların kurbanı olmadım. Benim gör iyii ceza dokuz ayı geçmedi. Gözlerim 2 96 zavallıyı yaktı. Fakat beri hiç kime 1 Ye kapılmadım. Ne yapayım sevmese » erdi, Ben tam otuz sene evvel doğdum. Bs Badar yaşlı görünmemekle beraber hakiki Özü sözü doğru bir insan olduğumu * etmek için söylüyorum, babam İsviç- * ânnem de Almandı, büyük annemin Sp Şingenesi olduğunu, söylediler. Bür ve eba tanımıyorum, iyi keman çalan an dala konan büyük annemin de ie tanıdığını zannetmiyorum. Ba - ğ va #ünahına girmiyeyim amma, zanne- li ki, o da babasını tanımıyor. dö , eYnim fakir insanlardı. Beni on bir Yaşında bir eczacının yanına koydular, 2 ilâcının etiketlerini yapıştırmağa MD *dilmiştim, günde on bin etiket nca bu sefer ben sinire uğradım ve hat Yaşım inba, teli, Bade ve sağariniz küşei mihrabdadır. : (Hâsim) Meyi aşkınla sermestü harabım ya Re- sulullahi NX (Hafız) Şarabı nâz ile sermest, tigi gamze bedest, O şuhtan hele ihtiraz lâzımdır bana. > (Hamdi) Gumüm &löde olmaktan, human dehri Çekmekten Varup piri mügana yine sarhoz olmamız yektir, (Fasih) Niçe bir köşede hamüş olalım, Beri gel saki, bâdenuş olalım. (Fasih ) Sagar gibi meyliderdim İâlne yar'ın, Peymane kadar hürmetim olsaydı be- nim de (Feyzi) Ve işte, geçmiş asırlarda bir tane de içki yasağı vak'ası, Hicri 1101 saferinde içki yasak edildi. 1164 şevval tarihinde, üzümün yalnız ma navlara satılması, şarap yapmaları ihti » mali olan Rumlara ve Yahudilere satıl » maması emrolundu. Oswald gayem bir figüranlık koparabilmekti. Bir gün işsiz, güçsüz sokaklarda (dolağirken, süslü, şık giyinmiş bir insan yanıma 80 - kuldu. — Size refakat edebilir miyim dedi. Beylik Iâflarla sizi emin olunuz ki rahat- 8iz etmem! — Ne istiyorsunuz diye sordum. — Söyledim ya, dedi. Size refakat et- Sefirlere, sefarethane memurlarına şa - rap ve diğer içkileri hususi müsaadena » melerle ve gayet sıkı kontrollar altında ve- rilirdi. Reşad Ekrem Koçu anma İN Türk pavyonunun Tel » Aviv, (Hususi) — Hükümetimi- zin bu yıl resmen iştirak ettiği beynelmilel Tel - Aviv panayırının küşad resmi 6 ma- yısta büyük merasimle yapılmıştır. Panayı- ra bizimle beraber hemen bütün Avrupa devletleri resmen iştirak etmişlerdir. Bun- ların içinde Türkiye, Belçika ve Romanya pavyonları diğerlerine nisbetle daha cazip ve daha orijinal olarak hazırlanmıştır. Bel- çika pavyonunun kapısı Brükselden getir- tlen mozayiklerle süslenmiş ve yine tama- miyle mozayikten bir antre vücuda getiril- miştir. Romanya pavyonu da kâmilen ken- di keresteleriyle yapılmış ve kerestelerin ormandan, ihraç edil kadar nasıl ve ne şekilde gittiğini gösterir temsi li resimlerle süslenmiştir. Türk pavyonu ise serginin mutena bir çok tacirler mahsulâtımıza şubesi bunları muhtelif önden görünüşü ganda tabloları ve grafiklerle tezyin edil. miştir. San'atkâr Hakkı tarafından hazır» lanan bu tablolar bir çok kimselerin taks dirini kazanmıştır. Türk pavyonunu ziyaret eden bir çek tüccarlar, orada teşhir olunan Türk malla riyle yakından alâkadar olarak mahsulâ- tımıza alıcı çıkmaktadırlar; Hayfa ve Tel - Aviv panayırlarındaki Türk ofis memurları mahsulâtımıza ölıcı şıkan firmalara, istedikleri izahatı ve mem» leketimizde bu işle meşgul olan ( firmala. nn İsimlerini (overmektedirler. o Türkofis iç kolları da bu muracastlardan iç piyasa daki ihrâcatcılarımızı haberdar o etmekte- dir. Panayırda teşhir edilen mallarımızdan bilhassa beyaz peynir, yumurta, hububat, mek, — Peki benimle yürüyünüz, fakat cw » nımı sıkacak ilk sözde başımdan sizi defe- derim. — Razıyım. Bir müddet beraberce yürüdük. Kapımın önüne geldiğim zaman, boynunu büktü. — Beni yemeğe davet etmez misiniz? İdedi. Fena halde sinirlendim. Halimden | kopacak fırtınayı anladı. — Açım anlıyor musunuz, dedi. O anda yaptığım kabalıktan pişman ©- larak, gözlerim doldu, boynuna sarıldım, odama aldım. Ve beraberce sabahladık. Hapishaneye girdiğim zaman ilk teessür telgrafını öndan almıştım. Ne ise Holivutta da dikiş tutturamadım, tekrar İsviçreye, Cenevreye döndüm. Zen- gin bir koca peşinde koşuyordum, hayatı- mi fakir birisine vakfetmek işime gelmi - en bıraktım, Mağazaların birinde t€2*| yordu. Her ne kadar bir sürü zengin insan- da pi & etmeğe başladım, bundan sonra | ar; kalblerini ve servetlerini bana müşte » Beçin, asazada kâtiplik ettim, orada da| yeken açıyorlarsa da o hayatı da pek be- rada m, başka bir mağazaya geçtim, | genmiyordum. Zengin muhitlerle temasa mıiy,,, , #efim © kadar budala idi ki, sıfatı-| girmek için Cenevredeki Papağan barına tabiş ,,, ;>< #öylemeğe mecbur oldum ve | dadandım. Masamda diplomatlar yer alı- adan da kovuldum, ve böylece ben| yorlar, ben her gece sabahlara kadar içi - önleri beceremiyeceğimi anlayın *| yordum. Bir gün, barda san yüzlü ve ka- pa Bibi del Eadar mi on bep tüpe yer deği £ Yazin bir koca istiyordum. yaşadığım mii buna imkân olmıyacağın anla - ca, p,, SN Öğrenmeğe koyuldum. Alman- Yendi, *2CA ve ingilizceyi yanlışız Öğ - Yolcaya © sonra italyanca ve ispan- Öğren, verak sardım, onları da sürsile buzu, Yaşamak için çalışmağa mec» tim, Marsilyada bir evde dadılık et » Hevakiş 2 kazandığım paralar, İtalyada da çapy, erek yedim; bir terzinin yanını Müdg,, 'Bankenlik yaptım ve gene bit iş b topladıktan sonra, Kanadaya na döndüm” İsviçreye; ebeveynimin yanı" N Maya ekete gelince, beni bir aşk sardı. gö >eleci ile tanıştım, herkes 0- Mahal Be konuşmağa can atıyordu, tediği , İYEİ siyasiye ile bilâtereddüt in- evka rma temas ederdi. İşte ben onu Sini Bar la sevdim. Aşkımızın ate bir müğg onda söndürmeğe gittik. Orada *abah akıt beraber oturduktan sonra bir kep, , 3 esti, O yatağında muşıl masal — Savak, ağına bir öpücük kondurdum, Her gz,» alarak kaçtım, gittim. Bitmek 3 :*) kadın gibi ben de Holivudu “efaleş duydum, ve aç kalarak, ar, sekerek fası ustura ile tıraşlı bir adam yanima 40- kuldu. Alaylı sözlerle otur o demekliğimi beklemeden geçti ve yanıma oturdu. Ev- velâ kendisile almanca konuşmağa başla - dık, ingilizce şakalaştık, fransızca birbiri- mize küfür ettik, ve nihayet o mavi göz- lerini gözlerime dikti. z — Sona kârlı bir iş teklif edeceğim, sev- ilim dedi. Yarın Bi iz, o Cemiyeti Akvamın salonlarının birinde randevu ve- retek yanımdan aynıldı. i Ertesi günü yandevuyâ sadakat göste- rerek Ceiniyeti Akvama gittim. O da ora- larda hiç bir şeylerle alâkası yokmuş gibi suyunu çekiyordu. Ben bir arslık düşün seye daldım. — Al şu üç bin frangı ve derhal Parise hareket et, bana adresini gönder. Ve lâ - zım gelen talimatı bekle dedi, Dediği gibi yaptım. Parise gittim kendisinden bir gün şu şifreyi aldım. «Pazartesi günü Montparnasse istas « yonunda bulun. Sana resmini gönderdiğim zabit ile beraber Breste hareket et, ben Breste sana yazanm, yolda zabiti teshir st.» Artık vazifeye başlamıştım. Pazartesi geldi, içim içime sığmıyordu, za- bitle nasıl tanışacağım, kendisile nasıl se- vişeceğim, ve hattâ nasıl öpüşeceğim, bun- lar sarı arkadaşımla aramızda takarrür et- tirilmişti, Ben muzaffer olan bir insan tav tile gidip kompartimana oturdum. Biraz sonra karşıma gelecek adam, benden hiç şüphelenmeden bana yaklaşmak istiyecek, ben de onu tuzağa düşürecektim. Mesele tahmin ettiğimiz şekilde çıkma. dı, meğerse Fransanın muhalif casus teş- kilâu harekete geçmiş ve beni de Breste çıkar çıkmaz yakalatarak dokuz aya mah- küm etmişti, Mahkümiyetimi doldurunca, gazeteci ve fotoğrafçılardan kurtulmak için, hapisha- neden saat dörtte fırladım, beni İsviçre hududuna kadar Fransız polisinden birisi. ne teslim etmişlerdi. Bu polis beni kapı » in önünde sert suratile karşıladı, ve son- ra, yüzümü görünce birdenbire yumuşıya- rak: — Sizinle seyahat edeceğime çok mem- nunum madam dedi. On beş gün evvel ge» ne bir casus kadını hudut harici ettim, Fa- kat e çok çirkindi. Kompartimana yerleş- tikten sonra, ahbaplığı ilerlettik, maaştan, paradan bahsettik, ben onun omuzunda y- yudum, ve hattâ bir kere de öpüştük. Ba» na meyva aldı, şarap getirdi, bütün yol im- ve fıstık, badem, ceviz, fındık gibi kuru mey. valarla, balık ve sebze konserveleri, zey- tin, zeytin yağı gibi yiyeceğe ait muhtelif gıda maddeleri ve deri, pamuk, keten, kendir, maden kömürü gibi iptidai madde- ler hakkında esaslı talepler vardır. yerinde ve çok güzel bir şekilde © bütün bunların fevkinde olarak O kurulmuştur. Sergiyi ziyarete gelenlerin en çok nazarı dikkat ve takdirini kazanan yegâne pay. yon Türk pavyonu olmuştur. & Pavyonun harici kısmı ihraç maddelerimizin propa- Tuna üzerinde Balkan memleketlerinin iktisadi münasebetlerini kolaylaştıracak yeni bir köprü Belgrad (Hususi den) — Yugoslavya münakalât nazırı | birine bağlıyan (Birinci Aleksandır) doktor Mehmet Spaho, gelecek ayın |köprüsü ile, Pançevodeki başka bir başında Bükreşe | gidecektir. Nazırın | Köprüden ibarettir. 'urnu Severin'e yapılacak köprü üçüncü ve daha kısa bir geçid ola - caktır; ve Bordodan kalkıp, Belgradla e Bükreşten ek karadenize inen de Bu yeni, köprü . yapıldıktan sonra, mir Dn Enix üzerinden geçecektir. Romanya ile diğer balkan devletleri | - Rumen. ve Yugoslav hükümetleri- arasındaki münakalat kolaylaşacak ve nin, inşaası hususunda çoktan muta- bu suretle iktisadi münasebetlerde bir bik kalmış oldukları bu köprüye sit inkışaf görülecektir. müzakerelerin son safhası da, doktor Aynı zamanda, balkanlarla orta|Spahonun Bükreşe gitmesile neticele- Avrupa arasında şimdiye kadar yegâ-İnecektir. — kk m aş bu seyyahati, Tunanın üzerinde Tutnu Severin de yaptırılması kararlaştırılan yeni köprünün inşaasile alâkadardır. muvaffak ta oldum. Bütün| tidadınca buna karşı bir âşık gibi hareket etti. Memleketime dönünce annem bütün çıl- ginlıklarımı affetti. Bir gün yolda giderken yanımda bir otomobil durdu, dışarı atlı - yan bir adam yanıma gelip şu suali sordu: — Marie Louise nerede? — Hangi Marie Lowise. — Bilmezlikten gelmeyin, kimden bah- settiğimi pekâlâ biliyorsunuz? iç - Stevart vak'asına karışan Ma. rie Louiseden bahsediyorum. Hani nan diğer Lydia Oswald, ben şaşırmıştım. — Uydin Oswald olduğumu inkâr etmi. yorum amma ben, bahsettiğiniz diğer ca - dolaşıyordu. Yanıma sokuldu ve bana bir aakâllıyı işaret edetekt — Git bak, ne konuştuklarını dinle gel, dedi. Beğendi ve: 5 © Küçük, dedi. Seninle iş yapabilece- ü yaptım ve avdet ettim. giz. > — Ne yapacağız — Casusluk. — Ben öyle şey yapamam. ie — Budala... Paran yok, emellerin bü- yük. Bundan daha müsait bir vaziyet bu - labilir misin. Bir Amerikalıdan âldığım son dolarlar Mükmi İri epin salin Mirim susu hakikaten tanımıyorum. — Bu masalları külâbımıza anlatın, şim- di bizi takip ediniz. Tabii gitmek istemedim ve gitmek iste meyince, beni zorla otomobile atıp kaçır dılar ve doğru götürüp bilmediğim bir yer- de tevkif ederek mütemadiyen ayni sual. leri sordular. Gasıplarla başa çıkamayınca, benim es! ki kabak kafalı arkadaşı imdada çağırdım. Onn bir mektup yazdım. Ve o da derhal gelerek beni kurtardı. Ve Marie Louise meselesini de anlattı. — Şekerim, dedi, Nihayet senin Marie Louise olmadığını bu İngiliz zabiti Baillie Stevart, Mariç Lowi- se vasıtasile, son İngiliz tanklarını Alman- lara satmıştı. Fakat Almanların lehine faz- la göyretkeşlik gösterdiği için, onu İngi- izlere Marie Louise kendisi ifşa etti. Ta » bü Alman istihbarat bürosundan aldığı e- mirle... — Beni nasıl olup ta onunla karıştır « dılar? — Fransada yakalanan ve meydana çis kan memurumuz, işi karıştırmak Ve hakiki Marie Louisci saklamak için, mevkuf olan seni Marie Louise olarak göstermiş, işte © kadar, İnsan casus olunca böyle inceliklere

Bu sayıdan diğer sayfalar: