23 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

23 Haziran 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA İstanbulda bir Japon Professörü ile mülâkat “ Türk ve Japon milletlerinin birleşmesinden aydınlık doğacaktır!,, Professör Oku - Bo milletimizin sembolü güneştir. Türklerin seı.nb.u.lü ise ay. Ay ve güneş şekillerinin yanyana gelişi dilimizde aydınlık manasına gelir,, diyor İkide birde duyarız: Ya bir Amerikan profesörü, ya bir Çin &limi, ya bir Fransız muharriri, ya bir İn- giliz şâiri, ya bir İtalyan feylezofu, yahut ta bir Hint mütefekkiri gelir. Kimisi müzelerimizi didik didik eder, kimisi meydanlarımızı eşeler. kimisi kütüp- hanelerimizin altını üstüne getirir, kimisi tarihlerimizi karıştı: Ve biz, ekseri, ki eserin kıymetini, falan müzemizdeki ma- tamn mahiyetini onlardan öğreniriz. Bundan bir müddet evvel de, Oku - Bo adında bir Japon profesörü gelmişti. Ben onun, üniversitede, Japon hakkında bir konferans verdiğini dün ken- disinden duydum. Oku - Bo, Tokyo üniversitesinde Şar- kiyat profesörlüğü kürsüsünü muhafaza et- mektedir. Kendisi: — Şark, diyor, her köşesinde, miyetin bir izini gizler. Kazmanızı hangi köşesine vursanız ya- şamış bir medeniyetin eserine rastlarsınız. Gözlerinizi hangi tarafa çevirseniz, tarihten evvelki ve sonraki devirlerin eşsiz delillerini görürsünüz. Bu itibarladır ki, bu &lemin esrariyle filân kütüphanemizde- harsı mede- Professör Oku - Bo uğraşan Şarkiyatçılar, hey'et —âlimlerinin maruz kaldıklarından daha bol muamma- karla karşı karşıyadırlar. Ben, buraya, Türk tarihi, ve Türk ır- kı hakkında bir eser yazabilmek için lâzım gelen vesaiki ve malümatı edinmeye gel dim. Bir müddetten beri Ankarada idim. Bir kaç güne kadar da Bursaya hareket edece- ğim. Bursadan başlayacak olan bu Anadolu seyahatinin epey uzun süreceğini — sanıyo- rum. Çünkü, Türkiyenin, tarihi ehemmiyeti haiz olan bütün şehirlerini görmek niyetin- deyim. Ve bu niyetime bakınca anlarsınız ki, |: hemen bütün Türkiyeyi baştan aşağı de- haşacağım. Fakat bu seyahate başlamadan önce, bu cuma günü, İstanbul Halkevinde — bir konferans daha vereceğim, ve bu Kköonfe- Tansımın mevzuunu, Japon an'aneleri, Ja- pon âdetleri teşkil edecek. Profesör gülerek ilâve etti: — Bilir misiniz, Japon — an'aneleriyle, Japon âdetlerile, Japon diliyle Türk an'a- meleri, Türk âdetleri, Türk dik arasında ne büyük benzeyişler vardır? Meselâ, eski Japon kıyafetlerile — eski Türk kıyafetleri arasında hemen — hemen fark yok gibidir. Türkler — Müslümandırlar. Japonlar, Müslümanlığa çok yakın olan Budizm di- Bine mensupturlar, ve Hiıristiyanlık aleyh- tarıdırlar. Bugünkü Türkiyede din inanışı tama- men serbset bırakılmıştır. Japonyada da öyledir. Ve Japon mektep- lerinden din dersi kaldırılmıştır. Bugün Ayasofya camii müze haline s0- kulmuştur. Japonyadaki bronzdan «Buda» heyke- JT li de, bir mabed halinden hemen hemen çıkmış, ve sadece bir san'at âbidesi olarak ziyaret edilmeğe başlanmıştır. Dahası var: Türkler de Japonlar gibi icabında cidalci, ve icabında dirler. Japonlar, bağdaş kurarak mangalda ısınırlar, ve sini de yemek yer- lerdi. Türkler de vaktiyle öyle imiş. Ve meselâ Türkçedeki «kitapo, «yole, agözlüke, «mangala, «si- sulhperver- otururlar, siyin, cikin, niv, «ibrika, gibi kelimeler, Japonca — da aynen vardır, ve tamamen ayni manâlarda kullanılırlar. Bu aklıma hemen geliveren müşterek kelimelerin kolayca çoğaltılabileceğini dü- şünürseniz, Türk ve Japon dilleri arasın - daki yakınlığın büyüklüğünü anlarsınız. Yalnız, Japon alfabesi, dünya alfabe- lerinden hiç birine benzemez.. Bizim dilimizde, her mefhum, ona sem- bol olan bir şekille ifade edilir.. Meselâ aşk yazmak için bir kalp şekli çizmek lâ- zımdır. «Aptalo yazmak için bir hayvan prmak icap eder, Güldüm: Japonca yazmasını öğrenmek için güzel san'atlar akademisinde imtihanı vermek lâzım! O da güldü: — O kadar değil... Şekilleri çizmek kolaydır. Fakat alfabeyi ezberlemek ha - kikaten biraz güçcedir. Çünkü — alfabemiz- de tam 50 bin harf vardır. Ve bir iptidat mektep talebesi, bu harflerin en az 2000 tanesini hafızasına yerleştirmek — mecburi- yetinder. Gene gülecek, ve: — O halde, hafıza değil ambar lâzım! diyecektim. Fakat, kaşları daima hafif çatık duran profesörün şakaya derecesini kestiremediğim için vazgeçtim. O sevimli tebessümiyle ilâve etti: — Milletimizin sembolü güneştir. Türk. lerin sembolü ise «ayp dır... Bir ay ve gü- neş şeklinin yanyana gelişi dilimizde «ay- dinlik » manâsına gelir. Bundan anlaşılır ki, aydınlık, Japon ve Türk milletlerinin birleşmesinden — doğa- gaktır. Halbuki, bizim bildiğimiz, ayla güne- şin birleşmesinden küsuf hasıl olur, ve or- talık zindan kesilir? Hey'etçilere sorarsanız Tesim olan — tahammülünün öyle. — Fakat Fransada kadınlar arasında midesi Uapon professörünün beya /— apon ananelerile, Japon âdetlerile, Japon dilile ürk ananeleri, Türk âdetleri Türk dili arasında ne büyük benzeyiş vardır. Meselâ Türkçedeki “iyi,,, niki,, , “kitap,,, “yol,,, “güzellik,, , “mangal,, , “sini,, , “ibik,, gibi kelimeler Japoncada da aynen vardır. Ve tamamen ayni manalarda kullanılır. Bunlar bu dakikada hemen aklıma gelen kelimeler... natından: bula- diplomatlara sorarsanız, beni haklı caklardır. Bir an susan değerli ve nazik profesör Oku « Bo yine güldü ve: — Benim Türkiyede hayatım dedir! dedi, sonra da ilâve etti: —Bunun haricinde, müthiş bir korku daha atlattım. Hayatım tehlikededir, diyorum. Çünkü Türk yemeklerinin lezzeti o kadar — nefis ki, günde hemen hemen altı defa lokanta- ya girmeden edemiyorum. Ve bu taddan nefsimi mahrum edemeyip te mide fesadı- na uğramaktan korkuyorum. Atlattığım korkuya gelince, belki - sizi hüyli güldürecek amma anlatacağım: Memleketinize ayak basar basmaz, yüre- ğim ağzıma geliyordu. Çünkü — yolumun üzerine altı yedi tane kedi çıkmıştı. Japon- yadaki kediler, müthiş korkaktırlar, ve in- tehlike- san görünce, avcı görmüş keklik gibi - ka- çarlar, Fakat burada kediler bilâkis, —insanın üstüne gidiyorlar. Ben bunu görünce, onların cezareti da- ha ileriye vardırmalarından ürktüm, ve: —Ya, dedim, bu kediler vahşiyse? Sonra etrafıma bakındım, ve gelip ge- çenlerin sükünu, bana da emniyet verdi. , Şimdi ise, duyduğum Şaşkınlıktan ve karkudan utanıyorum, Ayrılmadan önce profesörden, çok gü bulanmadan, süratli ve kibar bir tavurla zel konuştuğu Türkçeyi mnereden öğrendi- Bini sordum: — Kendi kendime! dedi. Gelin görün ki, benim tam Türkçeyi sökmeye başladığım sırada, sizin eski harf- ler değişti. Fakat benim merakım — değişmedi, ve yenisini de öğrendim. Şimdi yeni Türkiyeyi tanımak için ye- ni Türkçemden, eski Türkiyeyi — tanımak için de eski Türkçemden istifade — ediyo- ram. Profesörün dudaklarından hemen na- diren eksilen müstehzi tebessüm tazelen- di, ve: — Fakat, dedi, yalnız, şu sokaklardaki dilencilere meram anlatmak — için hangi Türkçeden istifade — edeceğimi bir türlü kestiremiyorum ! Acı acı güldüm: — Onlara biz bile meram anlatamıyo- ruz profesör! Naci Sadullah sigara içme müsabakası yapılmış, sağdan birinci oturan Matmazel Lulü müsabakayı kazanmıştır Amerikaya î;hşet salan Ku- Klux-Klan Cemiyetinin içyüzü Cemiyet namına irtikâp ettiği suçlardan nedamet duyarak Amerikadan kaçan bir adamın ifşaatı müddet hizmet gördükten sonma irtikâp ettiği suçlardan nedamet duyarak kaçan Roj Allen Smüh, hatıralarını Paris Soir gazetesinin muhabirine anlatmıştır. Biz de oradan naklediyoruz. 1860 modeli Remington karabinesini alır da içine kurşun sürerseniz gu sesi du- yarsınız: Ku » Klux - Klan... İşte bu ölüm makinesinin sesi, dünyanın en garip ve ga- rip olduğu kadar da müthiş bir cemiyetine isim olarak verilmi Cemiyetin bir kaç defa dağıldığı söy- İlendi. Fakat her defasında biraz daha kuv- vetli ve biraz daha honhar olarak ortaya çıkı. Gayesi Amerikada |karşı koymak ve buna teşebbüs de ölümle cezalandırmaktır. Ku - Klux - Klan'ın Tarihçesi Şimali Amerika ile Cenubi — Amerika, zencileri esarctten — ve kölelikten kurtar- mak için harbe girişmişler, ve bu harbi de şimalliler kazanmıştı. Bu zaferi Cenuplular kolay kalay haz- medemediler ve sulhtan bir müddet son- ra, Cenuplu intikamcıların, hududu geçip beyaz kılıklara bürünerek yakaladıkları zencileri öldürdükleri görüldü. Bu intikam- cıların en meşhur başkanlarından bir ta- nesi Helena Tompson isminde bir genç kızdı. Zenciler azad edildikleri zaman ne yaptıklarını bilmeden, o kızın babasını an- nesini ve iki erkek kardeşini yakmışlardı. Bu kız zencilere eziyet olsun diye — ve onları korkutmak için, beyaz gömlekler giyiyor, başına beyaz kukuletalar — geçiri- yordu. Kız yapacağını yaptıktan sonra bu giz- li cemiyet bir müddet ortada faaliyet göz- termez oldu, ve bu vaziyet 1915 senesine kadar devam etti. Fakat 1915 senesinden sonra ortalıktan kaybolduğu zannedilen bu korkunç cemiyet her zamankinden — daha Avrupalılaşmağa edenleri kadın olmak üzere üç kişi vardır ve isim- leri şunlardır: Edvard Young Clarks, Willinm J. Sim- mons ve Miss Elizabeth Tyler. Bu kimseler hararetli mesâi neticesinde 15 sene gibi kısa bir zaman zarfında men- suplarını beş binden bir kaç milyona karmışlardır. Merasimler Gizli Değildir! Ku » Klux - Klan Cemiyetinin simleri ve toplantıları artık gizli değil O kadar kuvvetlenmiştir ki kendisini gizle- meğe lüzum görmemektedir. Beyaz elbise- H bir sürü insanın yanında — gazetecilerin fotografcıların ve hattâ sinemacıların — da resim almalarına film çekmelerine müsaa- de edildiği gibi bunlar büfede de izaz ve ikram edilirler. Cemiyete Nasıl Girdim? Ku - Klux - Klan herkesi haraca kes- miştir. Para istemek için cebir kullanma- makla beraber kimsenin kendilerine karşı lâkayd kalmasına tahammül edemez. İçtimalarda şöyle bir söz işitebilirsiniz: — Para vermek zamanı gelmiştir. İçi- 'nizde yüz dolar kim verebilecek? Elli verin, çe ir. Ku - Klux - Klan cılar bir nümayiş esnasında Amerikada — meşhur bir Ku - Klux -|yirmi verin, on verin. Unutmayınız ki bu | Klan cemiyeti vardır. Bu cemiyette bir| paralar dünyaya refah getirecek olan mise ’hıoııkım ve sosyalistlere doğru yol gös- ” $ yonerlerimize dağıtılıyor. Yollarını şaşırmış, dinsizlere, şeytanın çarptığı -bedbahtlara, tereceklere yardım lâzım. İşte cemiyetin bu türlü para toplayan / maruf bir çığırtkanı Harolde Burtte, Geor« gile eyaletinin gizli bir köşesinde beni ce- |miyete yazdırdı. Beyaz gömlek giymiş bir sürü insanın bir ölü vardı. Elimize bir bıçak aldık ve onun üzerine yemin ettik İşe evvelâ tahsildarlıkla başladım her on dolar aldıkça üç doları da bana kalı» yordu. İlk İşimiz İlk defa Georgie eyaletinin Atlants şeh- rinde yararlık göstererek kazane dım, şimdi hâlâ vak'a gözümün önüne ge- liyor. Üç arkadaşla beraber, bir gece vak- ti bir pencereden içeri girmiştik, baba, ana ve çocuklar yemek odasında — oturmuşlar akşam yemeklerini yiyorlardı. Kadının ve yavrularının bizi gördükleri zaman ellerini yüzlerine götürerek haykırmaları hâlâ yü- reğimi dağlar. Fakat ne yapalım o emirdi ve emri de tatbik etmek lâzımdı. Taban- calarımızı masumların yüzlerine tuttuk ve ellerinizi kaldırın diye keskin bir emir ver- dik. Mahkâüm babayı önümüze katarak ka« pinın önünde duran arabaya — bindirirken kadına da şu talimatı verdik: — Arkamızdan polis falan göndereyim deme topunuzun ruhunu allaha emanet e« deriz. Adamcağızı aldık iteleye iteleye götü- rTüp kırlarda bir ağacâ bağladık 30 kırba- ea mahküm edilmişti. 15 inciyi vurduğum zaman bayıldı fakat karar, karardı, sonu«s na kadar infaz etmek lâzım geliyordu. O- tazuncu kırbaçtan sonra ipleri çözdük, o yerlere serilirken biz de oradan ayrıldık. Bu münasebetle adamın suçunu — da Jıanı girdim ortada bir tabut ve içinde şöhret i |söyliyeyim, adamcağız bir salonda, Ku « Klux - Klan cemiyeti aleyhinde tefevvüatta bulunmuştu... Zift Ve Tüy Usulü Ğ Ku - Klux - Klan daima alçakça ve ge- ,geleri hareket eder. Tek bir kişinin kargı- sına di altı kişi olarak çıkar. Bir kere de yine başka bir maceraya çıktık ve a« damcağızın birini — ziftleyip, — tüyledik, o akşam arabaya altı kişi olarak — sürükledi- gimiz bu delikanlı, diğerleri gibi hiç korkmuyordu. — Beni bir saniye köyuveriniz, alçak- lar, gafil avladınız, bir dakika serbest kal- sam, hepinizi tepeliyeceğim. diyordu. Mahküm çok kuvvetliydi. Nihayet ken- disini 12 defa muştaladıktan sonra bayıl. tabildik. Götürüp başına bir fıçı zift döke tük o sırada kendine geldi. Beraberimizde imiz bir sürü renkli kuş ü zift- lerin üzerine koyduk ve adamcağızı kayu- verdik. Bu mahkümun kabahati neydi biliyor musunuz? Amerikanın Milletler Cemiyeti- ne girmesi lehinde bir yazı yazmıştı ve Ku - Klux « Klan da bu yazıdan heşlanma- maştı. ö F STT :

Bu sayıdan diğer sayfalar: