23 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

23 Haziran 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

23 Haziran Londra zabıtasına karşı 6 muharrir: 6 Polisin ziyareti Son Postanın tefrikası : 52 İngilterenin en tanınmış altı zabıta romancısı Anthony Berk- ley, Freeman Vills Crofts, Fat- her Ronald Knox, Drothy — Sa- yers, Russell Thorndike kahra- manları meçhul altı zabıta roma- nt yazıyor ve katillerin keşfini 'ngilterenin en maruf zabıta müfettişi «George Cornish» e bırakıyorlar. Bunlardan beşinin eserlerini okudunuz. Polis mü- Fettişi de fikrini anlattı. Şimdi altıncı muharrir Anthony Berk- ley'in eseri başlamıştır. Bu eser bitince gene polis müfettişinin - katili nasıl tayin ettiğini kendi ağzından dinleye- ceksiniz. Mirtel sordu: — O halde beni seviyor musun? Derhal cevap verdim: — Elbet, — Mesele yok. Ben ilk ön- ce seni çapkının biri zannettim. Onun için taharri memurunu çağırttım. Hal- buki zararsız bir adam olduğnu görü - yorum. Demek ki sen beni param için almak istemiyorsun ? — Ne münasebetl — Zaten bende para yok! — Varsın olmasın. Paradan bah - — Balayını Manş nehri üzerindeki Slokurnda geçireceğiz. Saat 3,10 geçe trenile hareket etmemiz icap - ediyor. WÖrada bize odalar ayırmaları için mek- tup gönderdim. Otomabil hazır. Sen de elindeki şişeyi bırak. kalk! — Ayol, bir iki gece burada kalalım! — Olmaz, Bunun üzerine kalktım, şişeyi ocağa attım. Ve otelden çıkıp otomobile atla- |dik ve oradan trenle (Slokum) e gittik. | Slokumda topu topu 27 kişi — idik. Balayını geçirdiğimiz zaman — hesabı- mız artmamıştı. Mirtel yürüy&ş yap- maktan hoşlanıyordu. Fakat burada görülecek bir tek şey bulunmadığı için yürümek kadar manasız bir spor yok- tu. Burâda geçirdiğimiz 15 gün içinde yegâne zevkim, 10 dakika devam eden kavga idi. Fakat Mirtel kavga etmek- ten hoşlanmıyordu. Onun bütün — hoşlandığı — şey, yol yürüdükten — sonra bir yere oturmak ve düşünmekti. Bense ömrü- mü bu yaşlı, şişko kadınla nasıl geçi- receğimi düşünüyor ve isyan ediyor- dum. Ben hâlâ Mirtele evlerinin nerede ğunu sormamıştım bile, Elimden geldiği kadar paralı görünmeye çalı- seden kim? Bende ikimize yetişecek Hen para var. Ben Mirtel'in hâlâ beni denemekle meşgul olduğunu anlamış ve vaziyeti mükemmel bir surette idare etmiş - tim, Sözlerim ona kanaat vermişti. Ben vaziyetten istifade ederek — yerimden sıçradım ve yine boynuna sarıldım. Bu suretle kararımız kat'ileşti. Çün- kü ben nasıl vakıt zayi etmek istemi- yor isem Mirtel de vakıt kaybetmek istemiyordu. O da tuttuğu işi çabuk bi- tirmek istiyenlerdendi. Resmi muamele başladı ve Mirtelin kendisi bütün işleri takip etti. Üç gün Mirtel benim soyadımı taşıyan bir ka- dın olmuştu. Memnun muydu? Evet, o da, benim gibi memnundu. Şıyor ve avuç avuç para - harcediyor- uüm. Mirtel ise tasarrufu âdeta rica et- mekte idi, Ben de onu dinlemekte geçikmedim. Çünkü gözünü doyurduğumu yordum. O ise, paramın bitmesinden sonra onun parasına yanaşmamdan korkuyordu. Fakat ben geceli gündüzlü onun ev- lerini düşünmekle, bu evleri muhte- şem birer konak sanmakla, evin içini en değerli mobilyalarla tefriş olunmuş tahayyül etmekle vakıt geçiriyordum. Bu konakların birine girip: — Bir viskil Derdemez uşakların - koşacaklarını tahmin ediyordum, Nihayet konağa gideceğimiz gün sanı- Kendisine düğün hazırlığı için bir hayli hulül e! Buradan ıyw para Vermiş, daha başka ihtiyaçlarını fevh_lı.d: n_ıemnuıu_:hnı. Londraya git- düğünmüş, öna göre kesemi açmıştım. mek için bilet ılı!ııleeî* kndır param Mirtal T (bana kağyı 'fakir bir kadın knlmı.qıı. _Mu.kndım evin içine bir gir- volü örünyur. va ben de örkküni beş Bü- mekti, Girdikten sonra işler kolayla- ra beklemediğimi söylüyorum. Fakat © da: — Ben seni aldatmıyorum. Param yok. Sizin memleketinizde paraya ehemmiyet verirler. Bense parasız bir kadınım. — Pekâlâl Sana bir kaç kere söyle- “dim. İkimize de yetecek param var, Mirtel fakirliğini anlatmak üzerin- de fazla durmakla beraber evlerinden, bahçelerinden de bahsediyor ve bunlar- la ne yapacağını uzun uzadıya anlatı - yordu. Bunun üzerine günün birinde bir- Tikte notere gittik. Ben bütün varımı yoğumu ona, o da bütün varını yoğunu bana bırakıyordu. Hangimiz evvel ö- Türsek bütün miras ona ait olacaktı. Böylece işi sağlama bağlamıştım. Ben Adeta rüya görüyormuş gibi bahtiyar- dim. Resmi muameleleri bitirip evlendik- ten sonra karşı karşıya geçtik ve bir hayli içki içtik. Ondan sonra bana dön- dü ve emretti: — Eşyanı topla! — Neden? — Burada oturulmaz da ondan.. — Nesi var buranın? Pekâlâ bir yer. — Öyle amma balayını geçirmeğe gidiyoruz. Balayı mı? Fakat Mirtel derhal eşyayı topluma- ğa başladı. Kolay gele! dedim ve bekledim. Mirtel harıl harıl toplanıyordu. Bir srahık sordum: — Nereye gidiyoruz? a Yine sükünetle cevap verdi. ryğ ; şırdı. .Londmyu vardık ve Mirtel şolöre evinin adresini verdi. Otomobil gitti, gitti. Mirtel geçtiği- miz yerlerden bahsediyor, burası Ful- ham, Şurası Putney diyordu. Nihayet uzun bir yoldan kıvrıldık ve otomobil bir evin önünde durdu. Evin önünde iki metre boyunda bir bahçe vardı. Otomobil durduktan sonra ev- velâ Mirtel çıktı ve kapıda duran biri- ni göstererek: — İşte Ketti dedi ve ilâye etti; — Evim burasıdır. Burası kurduğum hayallere uygun değildi. Fakat her ne ise, onun bana varması yüzünden memnundum, Eve|: girdiğim dakikadan itibaren karımın emriyle hareket eder oldum. Bütün gün şu emirlerle karşılaşıyordum : — Eddi şunu yap, Eddi şunu “al, Eddi şunu getir. Kendi orzum ile yaptığım bir şey varsa nefes almaktı:. Fakat tahammül edemiyordum. Çünkü bu işin her hal- de bir sonu olacaktı. Odun yarmak, mutbağa kömür taşımak, bahçeyi su- lamak iktiza ettikçe karımın aklına ilk gelen bendim. Ben bu işleri beceriyarken karımın elinden nası) kurtulacağımı da tasar - Ilıyordum. Bu kadım, bir kimseyi şüp- heye düşürmen defetmek, cehenneme yollamak gerekleşiyordu. Fakat plânı çok iyi hazırlamak, son derece dikkat- le davranmak İâzımdı. Londrada ya - kayı ele vermenin sonu feciydi. (Arkası var) SON POSTA BULMACA 1 Trenlerin durduğu yer. 2 — Kavup manın arapçası, bir kadın ismi. 3 — Na- maz kılınan yer, heykelin frenkçesi. 4 — Asmak, Tufan kahramanı bir peygam - ber. 5 — Vücudumuzdan çıkan su, vali- de, bir H ilâvesile içimizde görünmez bir şey. 6 — Hissettirmek. 7 — Orta Ana - dolu şehirlerimizden biri B — Yüz yık bir göz rengi. 9 — Nota, bir Rum kadın ismi. 10 — Çok kıymetli sarı bir maden, | mef'ulüleh. Yukarıdan aşağıya: 1 — İncitmekten emri hazır, — siyah. 2 — Bahtiyarlık, suların fazlalığından hâsıl olan akıntı. 3 — Hayvanları temizleme a- meliyatı, rabıt edatı. 4 — İlimle uğraşan, korkunç bir şey gördüğümüz zaman duy- duğumuz his. 5 — Çağ. 6 — Beşeri his. 7 — Yatmaktan emri hazır, halk. 8 — Şair, birdenbire. 9 — Bir insanın tıbbi ha- li, kırmızı. 10 — Menhüsluk. Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağa: | — Kimalamak. 2 — Ayar, çorap. 3 — Liste, ray. 4 — Alâim, Umman. 5$ — Bitke, kâğıt. 6 — Aka, ki. 7 — Nal- ça, bar. & — Elem, bar, 9 — Ki, imer, da. 10 — Kekeme, Yukarıdan aşağıya: | — Kalabalık. 2 — İyilik, it. 3 — Ra- satane. 4 — Artık, alık. 5 — Emekleme. 6 — Aç, içmek. 7 — Moruk, te. 8 — A- ramak. 9 — Kayma, bade. 10 — At, aba. vekeeneseemare eneeane e eee taen el rLEr e ee aa arkere RADYO Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Muhtelif plâklar, 19: Haberler, 19,15: Hafif orkestra (Soprano) piyano : Laşenski, — 20,30: Stüdyo — orkesiraları, 21,30: Son haberler. Sant 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile- cektir. ANKARA 12,30; Plâk yayımı ve ajans haberleri, 19,30: Karışık müzik, 20: Dr. konuşuyor, 20,20: Oda müziği (plâk), 20,30: Ajans haberleri, 20,40: Hafif müzik. VARŞOVA 18: Orkestra, 18,50: Mühtelif, 20: Şar- kılar ve hafif havalar, 20,25: Piyano so- mnatları, 21: Halk şarkıları, 21,45: Sözler, 22: Senfonik konser (şarkılı), 23,15: Dans 24: Dans. . BELGRAT 20,50: Bayan Nuri Haciç - tarafından garkılar, 21,30: Radyo orkestrası, — 22: konser (Jadranska Straza), 23: Haberler, 23,20: Triyo konseri. PRAG 20,10: Slovak halk şarkıları, — 20,35: |Şarkılı radyo revüsü, 21,55: Çek filârmo - nisi, 23,15: Plâk. * BÜKREŞ 18,15: Plâk, 19: Haberler, 20,15: Çilt piyano konseri, 20,50: Şarkılar (Düet), 21,30: Senfonik konser, 22,35: Konserin devamı, 23,30: Cina lokantasından nakil. BUDAPEŞTE 20: Skeç, 22,20: Şarkı - Piyano, 23,10: Salon orkestrası, 24,10: Piyano konseri. MOSKOVA 18,30: Hafif musiki, 19: Şarkılar, 19,30: Operet nakli, 22: Yabancı dillerle neşriyat. VİYANA 21: Neşeli şarkilar, 21,35: Viyana filâr- monisi, 22,35: Haftanın haber — hül 23: Haberler, 23,10: Viyolonsel musikisi, 24,20: Viyana musikisi. 24 Haziran Çarşamba İSTANBUL 18: Oda musikisi, 19: Haberler, 19,15: Muhtelif plâklar, 20: Konfermas, 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile « cektir. Bir çingene kafilesi, Besarabya ovala - zında dolaşıyordu. O gece, ovanın bir ya- runa, bir dere kenarına, yırtık ve eski ça- dırlarını kurdular. Gürültüsüz bir gece ge- çirecekler.. Gök tertemiz, bulutsuz... Yıldızlar par- lak... Ovanın güzelliği eksiksiz.. Ateşler yakıldı.. Yemekler yendi; kadınlar şarkı söy - leyip oynuyordular.. Gece ilerledi. Herkes uyuyor şimdi.. Köpekler havlamıyor ar - tık.. Ova da uykuda.. Ay, işıklarını yır. - tık çadırlara yayarak dolaşmakltadır. Bütün kafile uyuyor.. Yalnız ihtiyar bir çingene atoşin başına oturmuş.. Gözü et - rafta.. Kızı Zemfirayi bekliyor. Zemfira, bir kuş gibi derenin kayalıkları üzerinde oynamaktadır.. İhtiyar, soğuyan yemekleri, belki onun- cu defadır wtiyor.. Zemfira göründü, Yanında genç bir a- dam... Babasina yaklaştı: — Sana bir misafir getirdim. Baba, de- di. Dereboyunda birbirimize rasigeldik. Bizimle kalacak, bizimle yaşıyacak, ve ba- na eş olacaktır. Adı Alekodur.. — Çok iyi ettin, kızım, diye ihtiyar ce- vap verdi. Sonra delikanlıya dönerek: — Hoş geldin oğlum, dedi. Misafirimiz ol1. İstersen bundan sonra, soframızda ©- turursun hep., Hayatımızın akışına ken - dini salıverirsin: Bizimki sade, fakat ola- bildiğine hür.. Ve başıboş bir yaşayıştır. Bizimle beraber hiç bir yerde durmadan gez; şarkı söyle; gamsız ol!.. Aleko: — Peki, dedi. Şafak ağarmıştı, kafilede bir fanliyet.a Çadırlar sökülüyor, yol hazırlığı yapılıyor.. Hayvanların üstüne eşyalar yükletildi, ve eşyaların üzerine de küçük çocuklar yer - deştirildi., Aleko, sevgilisinin yanında.. Cöğsün - deki sıkıntılar dağılmiş gibi.. Yüreği yaslı değil.. Göçebeler, birer kuşa benzerler; evleri yoktur.. Birbirini andıran günler geçir - mezler.. Bir yerde iki gece kalmazlar.. Her sabah bir başka yerin yolunu, açık bir gö- nülle, tutarlar.. Bazan yıldızların altında, bazan yıldırımların arasında uyurlar.. Fa- kat hep ayni rahatlık ve kaygusuzluk için- dedirler.. Aleko, bu hayatın adamı olmuştu am- ma, arasıra yüreğinde bir sızı duyuyor.. Başı önüne eğik uzun uzun düşünüyordu. Bir gün Zemlfira onun bu halini gördü: — Bakıyorum, dedi, geride bıraktık- larına yanıyor gibisin. — Bir şey bırakmamıştım ki, Zemfira- cığım. — Nasıl birakmamiştin, akraban, yür- dun, evin... Pişman değil misin? — Hayır pişman değilim. Sen vatanda- ki tazyiki bilmezsin.. İnsanın orada bo - gulacağı gelir. İnsanlar çoğaldıkça sıkıntı fazlalaşıyor.. Artık gecenin tatlı havasını duyamazsın" Bahann — gelişini farkede - mezsin bile. Ne sevgilerinde doğruluk, ne düşünüşlerinde serbestlik var! Bütün hür- riyetler ortadan — kaldınlmıştır. -Paradan başka bir şeyin değeri yoktur! Görüyor - san ya, Zemfira, arkamda, beni öyle piş- man edecek bir şey bırakmamışım, — değil mi?.. — Peki, güzel kadınlar.. Bayrarnlar., — Bu dediklerin, boş ve manasız şey- ler. Orada temiz sevgiler, eğlenceler ara- mal.. Oradaki süslü kadınlara gıpta et - me... Sen onlardan çok üstünsün.. Hiç ol- mazsa sen beni aldatmazsın!.. Böylece iki sene geçti. Güzel çingene kızı. Alekoya tam bir sadakatla bağlan - mıştı.. Delikanlıya gelince, şehir hayatını çoktan unutmuş, onlardan farksız bir a - dam olmuştu. Eğlenceler.. * Bir sabah.. Güneş henüz çıkmış.. Aleko yaşağından kalktı, dışarda Zemfira, şöyle bir şarkı söylüyordu: ğ *Ey kıskanç ve sert adam.. Beni parça parça kessen, vücudumu dağlasan, korkmı: yacağım... Ben senin ne hançerinden, ne kızgın demirinden korkanım.. Artık sen « den nefret ediyorum, ve başkasını sevi « yorum... Ölürken bile sevgilimin dudak - larından şarabi aşkı tadacağım...» Aleko bu şarkiyı işitince nedense kız - dı... Hiddetle kansına bağırdı: — Ne manasız ve biçimsiz şeyler söy - Tüyorsunl.. Böyle şarkılar canımı sıkar! Zemfira cevap verdi: — Canını sıkıp siıkmaması beni ; pt Faik Beremen dar etmez... Ben şarkıları yalnız kendirt için söyleriml.. S Ve bunun üzerine tekrar şarkı söyle « — meğe koyuldu.. Aleko onu zorla sustur € — mak isteyince, omuzlarını silkerek, yanın — dan uzaklaştı, İhtiyar çingene kızının söylediği şarkıyf hatırlıyor, gençken, kış gecelerinde karmi Maryula da bunu söylemişti. Bir gece.. Ay ışığı vardı.. Aleko horlur yordu.. Zemfira korktu ve babasının ya « — nına giderek onu uyandırdı. a İhtiyar ona: — Kızım, dedi. Ruhlar gece yarısın t — dan sonra, uyuyanları sikar; ve onları sa « baha kadar rahat bırakmazlar. Git ve sö — ini çıkarmadan kocanın yanına yat.. j Bu sefer Aleko sayıklamağa da başlaı — mışti, sik sık, Zemfira, diyor, ve ara yerf — başka bir isim karıştınyor.. Genç çingeng — kızı, daha çok korktu ve babasının yanın da kaldı.. 3 Aleko uyandı. Karısı yanında yok... He men onu çağırdı... Ve: — Neredeydin?. diye sordu. | — Babamin yanrında. Gece fena haldg — sayıklıyordun da, korktum... GA — Seni rüyamda görüyordum.. Kor 1 kunç bir rüyadı... Aramızda sanki... Zemfira böyle rüyaların manasızlıklare i nı söyledi. < Aleko bildiğinden şaşmıyordu. Az kal — dı kavga edeceklerdi. Ara yere ihtiyar gi — rerek, Alekoya: q | — Ne kadar çocuksun be oğlum, dedi, j Kendini böyle boş şeylerle üzme.. Erkekii ler hürdür.. Ve dünyada güzel kadınlar 1 dan bol bir şey yok.. Genç adam, cevap verdi: — Öyle söyleme, baba, karım beni scw miyor artık, anlıyorum.. İhtiyar onu teselliye çalıştı: ğ — Zemfiranın yaşı henüz küçüktür.4 Senin aşkını anlamıyorsa, bunu çocuk « —— luğuna bağışla... Bak şu aya, ne kadar sere best dolaşıyor... Bazan onu bir bulut sakı lar. Bazan o, bulutun içinden sıyrılarakş yoluna devam eder. Hiç bir kuvvet, ong — kendi emrine alamamışlır.. İşte, kızlarım d gönlü de böyledir; onları bir kişiyi sev « — meğe, ve sevgililerini - değiştirmemeğeş — mecbur edecek bir kuvvet bulunamaz.. <Ü — Nasıl olur baba?.. diye, Aleko ba « Bırdı. O beni ne kadar seviyordu.. Şimdiyg se, beni bitakıyor, ve beni aldatıyor... Bed — buna dayanabilir miyim?.. N O vakit ihtiyar, delikanlıya şu hikâyeyi anlattı: â «Gençtim, bir kızla sevişiyordum.. Eve — lendik.. Fakat nedense gençliğimin ömrü #z oldu. Bir yıl sonra, karımın bana karşı — 3 olan sevgisinin söndüğünü gördüm. — Bir — gün., Bir su kenarında çadırlarmızı kur « " | muştuk... Tesadüfen de yakımımızda bir | başka kafile vardı.. Bu kafile, üç gün sone — ra hareket etti. Hareket ettiği sabah, uy « kudaydım. Uyanınca, karım Maryulayı yae nımda bulamadım.. Onu her yanda ara » dim.. Yok.. O kafileyle beraber gitmiştir — Küçücük kızım Zemfirayla beraber yapas yalnız kaldık o zaman... İşte delikanl, 4 — gündenberi, bütün dünya kadmları, kızlarğ — bence birdir...» Aleko atıldı: — Niçin onu kandıranı vurmadın?. — Neden vurayım, delikanlı. Gençlet, kuş gibi serbestürler.. Hangi kuvvet akışı dürdürabilir? Her varlığın — bir nas sibi vardır.. Sıyası geldi mi, olacağını o ı; lur... ; J Ca — Fakat ben, böyle kolay kolay hak « — | kımdan vaz geçemem; mutlak rakibimi öle dürerek, intikam almalıyım; bir firsat buk — | düm mu asla kaçırmam.. Onun ölümünden zevk duyarım. Böylece zaman geçtikçe ine tikamım beni teselli eder.. 5 d Bir gece, çadırların öte tarafında, bü — ağacın dibinde Zemfirayla âşığı oturmuşi lar.. sevişiyorlar... Delikanlı: — Zemfiracığım, diyor, bir öpücük der ha.. — Yeter artık, sevgilim.. Ah bilsen kos — cam ne kadar kıskançtırl, P — Bir tane, başka istemem.. | | S — Aman korkuüyorum.. Aleko gelive — | recek diye ödüm patlıyor., — Bir daha ne vakit buluşacağız?.. — Ay kaybalunca.. yine bu ağacın & — | binde.. — Sakın gelmemezlik etmel.. — Gelmez olurmuyum hiç.. Bu sırada Aleko yatağında bir buhran — || &*siriyor.. Yine garip bir rüya #örüyor., istfen sayfayı çeviri

Bu sayıdan diğer sayfalar: