24 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

24 Haziran 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

.6 - Sayfa SON POSTA İşten el çekmiş bir yankesicinin rehberliği ile sabaha karşı şehri nasıl gezdim ve neler andum İ €ce serin., yağmur serpeliyor. Rüzgâr G şiddetli esiyar. Halicin » gıkları — kapkara suların derinliği- ne — doğüü — giden — aydınlık — yol- lar. Ve şehir suların yanından sırtların üs- tüne tırnaklarını geçirmiş bir ejderha göl- gesi gibi karanlık.. bu ışıklı köprüden onu gördüğünüz zaman, bir hapishane seyre diyormuşsunuz gibi içinize kasvet geliyar... Çünkü şehir yekpâre bir karanlık kütlesi, Gece bu kadar ilerledi mi bilmiyorum am- ma... Şehrin sırtlarındaki evlerin ışığı yok. Rüzgür sert estiği özlerimin içini acı- Hızlı yürüyoruz... için yağmur taneleri tıyor. Fakat içim heyecan içerisinde olduğun- dan ne rüzgârdan ne de yağmurdan mü- Bir an evvel GCalataya gitmek teessirim, .. istiyorum. Gi nn idbe yerleri kaldıışmlarının Üstünde uyuyan sefiller. Kahve altlarında gübuk içen esrarkeşleri Galatanın zar öy- nanan batakhaneleri.. hiç bir kadın gö: nün görmediği bütün bu şeyleri ben göre- ceğim.. polislerin keşfettikleri zaman elleri silâhlı daldıkları, hirsız, — katil, yankesici kalabalığının arasına ben de karışacağım, onları yakından göreceğim, oönları yakın- dan tanıyacağım.. Bu akşam Galatada bir röportaj yap » mak için hazırlandık. Bunun için yağımu - rün altında köprüyü geçiyoruz. Köprü bomboş gibi, yalnız ilerde bir genç adam görünüyor üzerindeki yınık elbi- seler vücudunun ancak Üçte birini örtebili- yor. Ve yol yürümekten şişmiş ayaklarile mlak kaldırıma pervasızça basıyor. Belini köprüye dayamış. Bir elile belki yıllardır sabun görmemiş ve suya ancak böyle yağ- müurlu günlerde kavuşmuş olan aaçlarını kaşıyor. Öbür elile tuttuğu bir sigarayı sık, tık ağzına götürüyor. Elekirik fenerinin ışığile pek iyi görünen yüzünde biç bir hissin ifadesi yok... Burada böyle yağmur altında durmak- fan memnun mu?.. Yoksa mükedder mi?.. , Aç mı?. Tok mu? Yüzü düz renk bir sıva ile mvanmış düm- düz bir duvar. Arkadaşım da onu merak etmiş olacak koluma dokunuyor: — Esrar çekiyor galiba diyor. Ona bakıyorum. Bakışları yüzüme te - sadüf ediyor. Fakat beni görmüyorlar. Ve eminim sanki şeffaf bir cisim imişim gibi benim vücüdumu delerek kendi hülyaları- na geçiyor. Daha ilerde iki küçük çocuk köprü kor- koluklarına büzülmüşler. Yağmurun dini- gini mi bekliyorlar yoksa kısa bir uykuya ma hazırlanıyorlar kim bilir.. Karaköye varıyoruz. H Sabah tuvaleti İSTANBUL ALTINDA KİMLER YAŞIYOR? Yazan: Suat Derviş Birden yanımdaki arkadaşım — kolumu tulüyor... — Gel buraya.ı — Nereye gidiyor:22... — İşte sana vaadimi tutuyorum. bulun altında yaşıyanlardan bir tanesini sana göstermek istiyorum. Hem bu adam Galatada bizim rehberimiz de olucak.. İstanbulun altında yaşıyanlardan bir ta- nesini göreceğim öyle mi? Vagonlinin yanından motör iskelesine çıkıyoruz. Fakat mötöre gidecek rıhtıma değil de oraya girer girmez hemen solu - muzdaki dört beş ayak merdivene sapıyo- Solumuz köprünün son potrelleri ve sa- Şamız sıki sıkı örülmüş bir duvar.. — Nereye gidiyoruz. diyorum. — İşte bu duvarın içinde ve rıhtimin altında yaşayanlarla konuşacağız.. — Bu duvarın içine bu insan nereden giriyor? Kocasının şöhretini Kıskanari Kadın «Kız kardeşim kendi evini yıkacak bir yol tuttu. Üç senedir evlidir. Güzel ve güzelliğine mağrur bir kadındır. Her gittiği mecliste kendisinden bahsedilme- sini, kendisile meşgul olunmasını ister. Halbuki son zamanlarda kocası çok par- © hak bir mevkie geçti. Muvaffakiyeti saye- sinde karısını gölgede bıraktı. Kız kar- deşim gölgede kalmış olmaktan muzta- rip: Âdeta kocasının bu muvaffakiyet ve göhretini kıskanıyor. Kendisini ikaz et- mek istiyorum. Doğru bulur musunuz? » Rukiye Bizim memleke'te erkeğin mevki ve Şöbreti kadının da mevki ve kıymetini Arttırır. Kardeşinizin kocasını kıskanma- #ma sebep yoktur. Çünkü bu sayede güzelliğini takdir edecek daha çok in- sanlar arasına girmek imkânımı bula - cak, ve kocasından daha çok sempati ve alâka toplıyacaktır. * «Dün evime yabancı bir kadın misa - fir geldi. Sıkıla büzüle kocamı sevdiği- Hi, onsuz yaşıyamıyacağını söyledi. Ben- den yardım ve merhamet dilendi, ona acımamı, kocamı ona terketmemi iste- di, şaşırdım, kaldım. Ben on senelik ev- im. İki çocuğum var. Kocamın bu hi- tini sevdiği kadının ağzından işit » mek beni altüst etti, kocama söyledim, güldü. dedi. İnanmadım, beni aldattığını zan- nediyorum. Çok muztaribim. Bana biz yol gösteriniz, » #Seninle alay etmiş olacakları Nadide Kocanızdan © güne kadar şüphe et- mediğinize, ve onda şüpheyi davel & - decek bir hal görmediğinize nazaran, bu işte size karşı tertip edilmiş bir oyun olabilir. Vaziyeti iyice anlamadan hü- küm vermeyiniz. Kocanız hakkında tah- kikat yâpınız. Bir müddet hayatını ta - rassut ve takip ediniz. Bir taraftan da bu kadın hakkında malümat toplamağa çalışınız. Alacağınız neticeye göre hü- küm verirsiniz. O vakte kadar sabredi- niz, * 625 yaşındayım. Etrafımda dolaşan iki genç var, Bunların ikisini de sevmi - yorum. Fakat yaşımı almağa başladım diye bunlardan birile alâkadar olmağa karar verdim. O vakte kadar bir arkadaş gibi konuştuğum bir gence karşı bir -"| denbire vaziyetimde bir değişiklik baş- ladı. Bu tecrübeye tahammül edemiyo- rum. Bana çok ağır ve acı geliyor, vaz geçeyim mi?» Suat Yanlış bir tecrübe yapıyorsunuz. Ev- Tenmek zorla olmaz. Gönlünüzde bir te- mayül yoksa kendinizi zorlamayınız. — İşte buradan... Bu akşam bana rehberlik eden arkada- gım duvarın bir noktasına elini hızlıca vu- ruyor dışından örülmüşe benziyen bu nok- tanın taşları içeri doğru yuvarlamıyor. Fa- kat bu oyuk o kadar sıkı kapanmşı ki bü- tün taşlar yıkılmıyor, içerden bir küfür du- yuluyor. Sonra küfrü eden bu boğuk scs bize soruyor: — Kim var orada.. ne istiyorsunuz) — Biz yabancı değiliz Asmakulak ora - da mı?. — Hayır.. burada Asmakulak yook, — Asma kulak nerede?.. — Oda tuttu. Gitti. Şimdi burada ben oturuyorum. — Sen kimsin?.. — Bir adam!., Bir adam mı?. Ne zavallı bir adam... Siz hiç vücudunun ancak sığabileceği bir kovuğa sürüne, sürüne giren ve onun içine kâğıtlâr döşeyip içinde yatan adam gör * dünüz mü? Taşlar hafif, hafif açılıyor. Ve yüzü sole gun, üstü başı perişan bir adam tıpkı bir yengeç gibi kollarını bacaklarını oynata; | oynata belinin yarısına kadar dışarı çıkı - yor. İkimlze sual dolu gözlerle bakıyor, ve sonra abunlar da kim anlıyamadım git demek ister gibi dudaklarını büzerek o - muzlarını silkiyor ve yine kollarını oynata, oynata içeri doğru çekiliyor: — Hey hemşeri dur bakalım... — Ne istiyorsun?... — Konuşalım biraz... — İşin mi yaook senin kuzum.. — Burada ne arıyorsun? — Ne arıyacağım define değil ya., yağ- murdan ba: arıyorum. — Kimsin sen?.. — Adamın biri dedik a1 Diyor ve kapısını kendisini iz'aç eden bir sefilin suratına şid- detle örten bir milyarder azametile, koğu- gun taşlarını yüzümüze kapıyor. Şimdi merdivenlerin başındayız arka - daşım : — Galatanın kiyisini bucağını gezebil- mek için iş güçleşti diyor Asmakulağı bu- Tamadık. — Aferin sana, diyorum. Beni güzel bir röportaj diye bu kadar heveslendirdikten sonra... Şimdi ne yapacağız? Arkadaşım yüzümdeki — esef manasına pek acımış olacak ki: — Dur diyor bir de Sinabar Recep var. İyi delikanlıdır o da bizi gezdirebilir. — Sinabar Recep mi?.. O da kim olu » yor?l. — Bir sabıkalı, bir yankesici... Galatayı iyi tanır onu ele geçirirsek o bizi Galatada dolaştırır. — Onu nasıl ele geçiririz yerini biliyor musun? mükellef odasının Arkadaşım gülüyor: — Zavallı Sinabar Recebin bir otel ve- ya bir pansiyonda oturmadığını tahmin e- dersin diyor fakir delikanlı kim bilir şim- di nerededir?.. Hangi kahvede.,, Yine neş'em kaçıyor: — Peki şimdi ne yapacağız?.. — Onu arıyacağız diyor haydi bakalım.. yol Ve arkadaşımın yanında Karaköye doğ- Tu yürümeğe başlıyorum. Suat Derviş Tarihi tablo musabakamız Müsabakamızın yazı ve resimlerini Neşre yarın devam edeceğiz. hacak ve uyuyacak bir koğuk | Montrö'den : '.._—'u ilk mektup Bir gece yarısı, cebinde bir çekten başka birşey bulunmıyan bir adam Avrupanın tanımadığı bir şehrinde toprağa ayak basarsa ne yapar? (Montrö'ye gönderdiğimiz arkadaşımız Ali Ekrem yazıyor ) Montrö, 20 haziran (Murahhas heye - imizle giden arkadaşımızdan) — Sirkeci istasyonundan Avrupa trenit.e binen her yolcuya gümrük memuru kanunun - bir Mmaddesini hatırlatır: — Memleketten çıkarabileceğiniz Türk parasının azami haddi 25 Kirzadan ibaret- tir, der. Bu, neden 25 olarak tesbit edil « miştir, neden 20, 30, 40 veya 50 değil - dir? Senenin 12 ayında 6 defa Avrupaya gi- dip gelen bir iş adarm söyledi: — Üç günlük bir tren seyahati yapan vasatf 21 lira adam yemek salonunda harcetimek zaruretindedir, geriye kalan dört İira da yataklı vagon memurunun mecburi bahşişidir. * Ben hesap ettim. Yemek salonunda har- cedilen 21 Hranın Türk toprağında kalan kızmı ya sıfırdır, yahut ta 20 kuruş. Sebep soranlara söyliyeyim: 'Tren gece 9,45 de kalkar, yapacağınız ilk iş doğruca yatağınıza girip yatmaktır. Bu takdirde masrafınız sıfırda kalır, fa - kat gece yarısı uyanıp bir şişe su istemeniz ihtimali de vardır. Bu takdirde masrafımz 20 kuruşu bulur, erteti gün — uyandığınız zaman da kendinizi Bulgar toprağında bu. lursunuz. ve 25 İira yavaş yavaş cenebi toprağına ekilmiye, hayır serpilmiye baş- lar, Unutmadan kaydedeyim. Ben bir gişe 'Taşdelen suyunun 20 kuruş oluşuna şaştım, sebebini sordum, 10 kuruş şişe parasıdır, dediler. Ve anlattılar ki Türkiyeden bir de- fa çıkan şişe Türk malı olsa dahi tekrar ge- ti gelemez, kontenjan mânidir ve yolcu şi- şenin parasını da vermiye mecburdur. Her ne ise... İstanbuldan Avrupaya giden yoleulara kambiyo hey'etinin müsaade ettiği ecnebi parası Merkez Bankası tarafından ya elek- tif olarak verilir, yahut ta çek olarak. Ru ikinci takdirde yabancı toprağa ayak bastığmız zaman cebinizde, derhal ameli faydası olmuyan bir çekten başka bir şey yoktur, ilk dakikanın hamal, - otomobil masraflarını nasıl göreceksiniz? * Bu defaki Avrupa seyahatimde tatlı bir sürprizle karşılaştım. —Sabahleyin Bulgar topraklarını geçerken yemek salonuna gir- diğim zaman karşımda Muhiddini görme- yim mi? Muhiddini siz birdenbire hatırlıyamaz, muhakkak Üstündağı göz önüne getirirsi- niz. Hayır, benim bulduğum Muhiddin o Muhiddin değildir. 22 yıl evvel ben ama- tör olarak Tanin gazetesine devam etmiye bauşladığım #ıralarda © gazetenin sekreteri, (az sonra da Cahidi istihlâf ederek başmu- harriri olan Muhiddindir. — Hayrola hocam! Onun gözlerinde de memnuniyet sezer gibi oldum: — Kanmı Avrupaya götürüyorum da, dedi. Hakikaten de yanında genç bir kadın vardı. Biraz gaşırdım, eaki hocamı yıllar- danberi görmemiştim. Bu müddet zarfın- Montrö'den bir manzara da hemen hiç kaybetmemiş, nihayet 354 40 yaşındaki Muhiddin... Evet ammaç kendisi de, refikası da bir hayli yaşlı ola« cakl Lâtife çabuk meydana çıktı: Muhiddin refikasına değil, kızına refakat etmekte - dir. Çok ciddi ve esaslı bir tahsil görmüş olan kızı Asüde ise, mükemmel fransızca ve almancası ile matbuat müdüriyetimizde galışacaktır. Avrupa toprağına cebinde kuru bir çeli ile, hele gece yarıst beş parasız çıkmış olaş bir adamın Avrupada ne yapması İâzırf geleceğini Muhiddin — keşfetmiş. - Yanın dakine ders veriyordu: — Hamal eşyanızı alıp otomobile gö türür. Hamalın parasını şoföre, — şolörün parasını da otelin kapıcısnına verdirtirsiniz Bir defa geceyi temin ettiniz mi, sabaha Allah kerimdir! Dinliyen bu tavsiyeye bayıldı. Fakat Muhiddinin ince zekâsına bir defa kanaat getirdikten sonra kabiliyetinin derecesini biraz daha derinleştirmek istedi: — Peki hamalın parasımı şoföre, şofö- rünkini kapıcıya, kapıcınınkini — otel mü- düriyetine verdirttin. Acaba otel müdü - riyetininkini de birisine havale — etmenin yolu yok mu? — Vardır. Ya Rüfat şeyhini, yahut ta hokkabaz profesör — Zatiyi — bulursunuz. Amma birisi ortadan kalkmıy, öteki de Anadoluda türneye çıkmıştır. * Şimdi -Montröde bu. satırları yazarken düşünüyorum. Bugün haziranın 20 si, bu mektup gazetenin ancak 24 tarihli nüsha- sına girebilir. O vakit ise konferans başlı « yalı iki gün olmuş olacak, okuyucular si « yasi müzakerelerin en hararetli günlerinde bu satırları manasız bulabilirler, diyorum. Diyorum amma kendi kendimi de teselli ediyorum; Konferansın safhalarım — günü gününe telefanla ve telgrafla bildireceğim. O tafsilât bu mektuptan, hâttâ yarın gön- dereceğimden de evvel girmiş olacak. Ekrem Uşaklıgil Güzel san'atlar akademısınde sergı Sergiden bir köşe Güzel San'atler akademisi talebesi-|dos, Lütfi, Yordindis, H. A. Sarafyan, nin yıllık mimarf, resim, heykel, fresk, | Mustafa Can, D. Nitow, Macit Fehri tezyini san'atlar sergisi dün saat 14.80- da akademide saylav Fakire tarafından açılmıştır . Sergide Şeküre Bengi, Asım, Pasa-'yanı dikkattir. ve Fazıl Saffetin konkur için hazırla- dıkları muhtelif eserler fevkalâde şa *

Bu sayıdan diğer sayfalar: