7 Ağustos 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

7 Ağustos 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 Ağu BT F Londosla nasıl ve neler görüştüm? Yunan Pehlivanı “Pehlivanların evlenme aleyhtarı i olduklarını tekzip ederim, diyor. Ben evliyim, güreş minderi ile evliyim ,, Yazan: Naci Sadullah Cim Londos ve Naci Sadullah Cim Londos... Cim Londos... Cim Londos... i Haftalardanberi, bu ismin kulağımi- a çalınmadığı, ve gözümüze çarpma- diğı köşe hemen hemen yok gibi. Zim sızım sızlıyor. Çünkü iki saat ev- Vel, Cim Londosa elimi uzatmak gaf- İetinde bulundum. Cim Londos boydan yana hayli fa- kir. Fakat bir ahmak kafası kader ka- hn kollarında, ezici bir kuvvetin top - aşiklâir. vSol kaşının, ve sağ alnının üstünde, ton Dinarlı maçından kalma taze bir Yara var, Cim Londosun ringlerde atlattığı Vartaları anlamak için kulaklarına bak- Mak kâfi... Koca şampiyonun küçücük kulakla- Ti, epeyce dövülmüş pirzolalık et gibi Yamyassı. Kulak delikleri bile hemen ı'llıeıı görünmüyor... Onu, yalnız yakalayabilmek - için, P"koieldeki yatak odasına baskın ı":mılun başka tek çare bulama » Kendi söylediğine göre, 39 — yaşına henüz basmış: levvel hayran hayrtan seyrettiğim Zibivska- yu yendim, anlatmıştım. Bana: seytedebilmek için, bir kış günü paltomu satmıştım! demez mi? Vaktile, Amerikada güreş seyretmek için ceketini satan Cim Londos bugün Yuna - nistanın en zengin adamları arasındadır. Ve Yunanlıların çıldırasıya sevdiklerj bir sporcudur. Ona:; — Sence, diyorum, kuvvetli olabilme » nin en başlıca sırrı nedir? O, hiç düşünmeden: — Bana sorarsanız süt... diyor, ve ilâ- ve ediyor: — Gene bana sorarsanız, imanı en faz- la kuvvetten düşüren nesne de ettir. Ben her gün, talime çıkan bir askerden fazla yürür, ve bir vergi tahsildarından fazla ko- — Biz, diyor, tam on üç kardeşiz. Ve ben, ailemin on üçüncü evlâdıyım. '*ll bu rakam bana değil, karşıma şerım, ılını.ı. uğursuz geliyor. Bu itibarla, | Buna mukâbil, ağzıma hiç et koymam. 'Na sorarsanız, dünyanın en uğurlu | Fakat midem * guruldayıncıya kadar süt skası, on üç rakamıdır, derim, içerim, ve midemin aldığı kadar meyva Annem, çok dindar bir kadındı. — |yerim. Halbuki babam, Allahtan ziyade ore "yı. askere, askerliğe tapardı. ihnem : — Ben seni papas yapacağım! diye İsturdu. &ı_m: — Hayır... Papas değil, zabit ola - Saıki diye ayak diredi. aki benim ne papazlıkta, ne de Sebitlikte gözüm yoktu. Onlar bu ar- eç ında ciddiyetle israr edince, pılıyı iya layı; tan başka ça- bi toparlayıp kaçmak Kardeşlerimden birisi “Amerikada ı—'e( yapıyordu. Önun yanına sığın- Mayı kararlaştırdım. Yeni dünyaya a- bastığım zaman, on beş yaşımda Ya Var, ya yoktum. .Ğııdqimde.. hüsnü kabul görece - ı“: sanıyordum. Meğer o, anasını, sını kardeşinden çok severmiş. hiı:l: onlara isyan ettiğimi duyunca, kafa tuttu. d 'n bu muamele karşısında oradan !ı,,:;““'" mecbur kaldım. Fakat ce- l_ *€ on param yoktu, ve tek kelime Silizce bilmiyordum, 'enos ÂAyresde, elime geçirdiğim ._';:ı.bı. destiyle ve delik bir maşra - Ba, Suculuğa başladım. Amelelore Ayrılmıya hazırlanirken güldüm: — Ya, dedim, aşk... Söylenilenlere ba- kılırsa, pehlivanların sade enseleri değil, yürekleri de nasır bağlârmış? Cim Londos gülüyordu: — Siz, diyor, bu rivayetlere hiç inana- yım demeyin! Çünkü meselâ gene söyle « nilenlere bakarsanız, ekseri pehlivanların burunları kırık olurmuş. Benim hamdolsun, henüz ne manen, ne de maddeten burnum kınlmadı! Pehliyanlarımızın, bu. iddiayı — tekzibe muvaffak olmalarını temenni ederken, son sualimi sordum: — Pehlivanların evlenme aleyhtanı ol « duklarını da tekzip edemezsin ya? Cim Londos: — Ederim! diyor. Ve kemali ciddiyetle ilâve ediyor : —— Çünkü ben evliyim. Hayretle soruyorum: — Yunan gazeteleri aksini yazmışlar - di Yoksa, © gazötelerin, sana âşık oldu - Bunu yazdıkları Holivut yıldızile mi ev - lendin? Cim Londos: — Hayır.;. diyer, ben güreş minderle- tdine nikâhlıyım! Ter kokan kirli bir güreç minderini, ba- har tenli genç kızlara tercih eden Cim Lon: dosu kavranabilecek kadar aşikâr bir duy- guyla süzdüm, ve: — İsabetl dedimi e Naci Sadullah ve ben, bir bakkalın yanına çırak o- larak yerleştim. Ondan sonra, geçine- bilmek için girmediğim iş kalmadı. Ka- sap çıraklığı yaptım, Seyyar satıcılık, hattâ boyacılık ettim, O sıralarda meş- Şu anda, — kalemi güç tutan par-|hur Zibivskonun güreşi vardı. Ben, Maklarım kapı arasına kısmış gibi sı- | güreşe delicesine meraklıydım. On pa- ram olmadığı için stadyom — parasını ceketimi satarak ödedim. Zibivskoyu- Ve tesadüfün garabetine bakın ki, tam on sene çalıştıktan sonra, o vaktile ceketi- mi satarak girdiğim stadyomda, on sene Güreşten sonra kendisine bu tesadüfü — Tuhalur... Ben de ilk güreş maçını “İmabrum mu etmeli sorarım size). “SON POSTA K NNO , "e a Halkın fikri | Farihi âbidelerimize Plâjlar.. Halk ve ihiya | — nasıl bakıyoruz?.. stanbulun — dört tarafı denizle KEyAs, çevrilmiş olduğu halde "f'”"'"“ Zekâsı, tahsili, zarafeti ve şiirleriyle yaşadığı devirde mümtaz bir bilhassa sıcak günlerde bu nimetten| | yer tutmuş olan ve samimi, lâübali ve nükteli fıkralariyle ismini sık istifade — edememektedir. — Plâj - sık andığımız Türk kadın şaiiri Fıtnatın Eyüp caddesi larda ihtikâr vardır, mutavassıt ka- üzerindeki türbesi bir aptesthane hali, ü zançlı bir adam oralara gidip gele - mez, deniz hamamları kâ'l'ı'd:::ı'ldı'ı. Yazanı Reşad Ekrem Koçu Ve bu yüzden İstanbul halkı hiç te medeni bir usul olmıyan kovalarla su dökünmeğe mecburdur. Okuyu- cularımız bu hususta şu fikirleri ileri sürmektedirler. Eczacı Cemal: Halkın en bü - , yük derdini - bul « muşsunuz. — İstan « bul gibi yarım ada ! olan bir şehirde bir, iki plâj var. Ve her biri yarımşar gün lük mesafede Akşama — kadar çalışan - halk yor « gunluğunu dinlen » | / dirmek için en ta- bil ihtiyacı olan bir banyoyu da bula » miyor. Bu kadar uzak yerlere gitmesi gü - Şair Fitnetin türbesi Zekâs, tahsili, zarafeti ve şürlerile ya-| — Hattın gelecek sen de beni mumlâ gadığı devirde mümtaz bir yer tutmuş olan; | ararsın! ve samimi, |âübali ve nükteli fıkralarile * nünün ve o günkü -kazancının yarısına|halk arasında ve edebiyat meclislerinde a- F E - belki de tekmiline - mal oluyer. Plâj sa-İdı erk sık anılan ilk büyük kadın şairleri -| — F'tnatın divanından bazı parçalar ah « hiplerinin bu günlerdeki ihtikârı da akıl al:|mizden Fitnatın Eyüpteki türbesine uğra - |Y STum: ——— ç EL mıyacak kadar fazladır. dim: ie S ola azad, Deniz banyosu medeni ve memleketin Bugün Gniversite kütüphanestinde bu sa- $ di i sehbi " şıhhi i»_ıiyı:lır—fiındır._iu plâj azlığının, İtarları yazarken, karşımda duran çu altın yee B kâr old:' bahalılığının balli :o: göyani Gİn ö | Lazi'caylin 'derle GK DRlÜki Güzükbep * ve nefis divanın sahibi olan kadının türbesi Nedim Kaleci « ğ kezi |BİY #pteshane halindedir. Bu türbe hara -| — Neşvei cümi muhabbetle aT G Şehrin merkezi|, . . n H R Çekilen derdü gamı cümle feramüs eyler, Sölelirdü' — büyük, besinin dışından bir resmini neşrediyorum. ür sügelile V ö Gerülüi ü İçini, objektif bile utanmış, tesbit etmemiş - tir. Türk kadın şairlerinin en meşhurların - cal, Çeşmi mestin nice güyâları hâmüş eyler, Kıl hazer, alma sakın öşeki zârm âhm, plâjlar veya mo - dern deniz hamam. ları yapılmalıdır. Yerer dan olan Zübeyde Fatnat, hicri TİGİ vi -| — göni bi Ka - Bir daniz ban * ada şeybislâmmlık -yapmış olun Ebuishak Haeere Felek Şiş Gi KoK yaylak icin İzade Mehmet Esat Efendinin kızıdır. Ba - > a man — kaybetmeğe | Pası. büyük babası, anasının babam, erkek n “mecbur. — kaliyor. |KtTdesi ve amcazadesi mühtelif tarihlerde | gee derdinle yeter sar ettin, geyhialüm makamını işgal etmiş âlim, fazıl, gair kimselerdi. Kocası Derviş Etendi de ülemadandı. Böyle bir muhit içinde yetişen Zübeyde Patnat iyi bir tahsil ve gayet serbest bir ter- biye görmüştü. Zekâ ve zarafeti, hazır ce- vaplığı, bilhassa sadrâzam şair Koca Ra- gıp Paşa ve devrinin zaril bir külhanisi o- lan şeir Haşmetle olan nükteli şakalaşma- ları ile büyük bir şöhret kazanmıştı. Üç tarafı #ü olan gehrimizde, banyo Si __' yapamamak — ha - Ki göte ha rettir. Plâjlardaki babalılığa gelince; bu, en tabil, uhhi bir ihtiyaç halinden çıkarıp, kısa yollardan kazanç teminine vasıta edi- mnen plâj sahiplerinden ziyade onları kon- trolüz bırakan seltiliyetdar makamların kababatidir. Yok mu insafın a zalim söyle, Çeşmi mestin gibi bimar ittin, Yok mu insafın a zalim söyle Âşıkı züra cefâ kârndır, gamzei hunbarındır, İden ahbabına güftarındır, Yok mu insafın a zalim söy Zavallı Fitnat, bir gazelinde de; Oku bu matlâs gel Fitnetâ — eyyamıdı? .. . Bir heyeti içtimaiyenin teşrihini yapmış gmdi. Divanyolu Hâcer Samime Gün -| olan Nasreddin Hoca, İncili Çavüş ve Bek-| — Efendim seyre çık âlem serüpü sebrezak doğdu ; Ti Mustafa gibi Fıtnatın adı da etrafına zen- oldu, Bu koca şehir i gin hatıralar toplamıştır. Fitnat 1194 hicri Açıldı lüleler, güller yine, fash bahar b Güce” vlkğer yılına doğru ölmüştür. dâl Şair Fitnatın hazır cevaplığı, zarafet ve zekâsı üzerine dinlediğim fıkralardan iki tanesini yazmak istiyorum. Çok muhterem Kilisli Rifattan dinledim: Fıtnat bir kurban bayramı arifesinde a - rabaya binerek kurban almağa gitmiş. Yol- da şair Haşmete rastlamış. Haşmet, devri- nin ele avuca sığmıyan külhan şairlerin - den, hemen söz atmış: yok denecek kadar azdır. Halkın, — işcinin gçok zaman ve çok para — sarfetmeden istifade edebileceği yerlere, hiç değil - *6, deniz hamamla- Ti yapılması Vâzım- Diyor. Bir gün türbesinin bu bale geles ceğini hatırından geçirebilir miydi? Reşad Ekrem Koçu Bulgar mürettip Bir gazetede - çalışabilmesi dır. Bugünkü yol — Hanım nereye gidiyorsun? gİ zi B masrafları, plâj pa- Fıtnat İâübali: için sahte nüfus tezkeresi raları, — yaşayışını — Kurbanlık koç almağa! . »a e yevml kazancına bağlamış her kece için kor| — Demiş temin edilmiş hay başarılamaz zannediyorum. Haşmet: Bir İstanbul gazetesinin fransızca nüs « hasının mürettiplerinden ve Bulgar tebea- sından İvanof kendisini Türk tebeası imiş Plüjlar meselesi bence, birer ticaret işi olmaktan çıkarlıp Sıhhat İşleri Bakanlığının Üzerine alması icabeden bir — mesele olsa gerektir. — Aman sultanım, koça ne hacet, size ben kurban olayım! Deyince hazır cevap Fıtnat: ekakağ — İlâhi etendi demiş, sizin bir boynu- | gibi gütermek için bir nüfus tezkeresi el- Tüccar Ö zunuz kırılmış, kesmesi mekruhtur! de etmiştir. Kendisine Türk tebeamı süsü « nft Bir hayli zaman oluyor, merhum Bay | üü vermek mecburiyeti de bu gazetedeki Akşama — kadar Fazbh Necipten de yu fıkrayı işitmiştim: mesaisihe devam edebilmesini temin elmek Bir mumcunun gayet güzel bir çırağı varmış. Filnat bu çocuğa tutulmuş. Onu görmek için her gün dükkânın önünden ge- çermiş. Şair Haşmet te dükkânın müda - vimlerinden, Fıtnatın bu alâkasını derhal farketmiş; ve «yaklaşma bana âteşi hüs - nümle yanarsını diye bir mısra yazarak ço- cuğa ezberletmiş ve Fıtnat dükkânın ö - İstanbulun bu ha - vasız sokakları, loş mağazalarında — ne kadar — bunaldığı - mizi aziz belediye- miz biraz düşün » j *e, eminim ki., şeh: min etrafını plâjlar- İm donatırdı maksadından ileri gelmiştir. Malüm oldu- ğu üzere Türk tebeasından olmıyanların küçük sanatlarda çalışmaları ve çalıştırıl « malan yaşaktır. İvanof ta Bulgar tebeasın- dan olduğu için mürettiplikten çıkarılması icap etmektedir. İvanofon işine devam € - debilmesi için Türk geçmesi mümkün olamamış. bunun Üzerine güze- tebeasına j Bilhassa — işci - bünden geçip te kendisine baktığı zaman tede çalışanlardan birisinin de yardımı ile ler buna herkesten SAD Hasköy nüfus şubesinden bir nüfus cüze ziyade — muhtaçtır. danı tedarik edilmiş ve İvanof bu sayede Bütün bir gün di - Ertesi gün Fıtnat görünmüş, ve gözle - dindikten sonra, ancak evinin o günkü ge- çimini bir Bra kazanmak suretile doğrulta- bilenler buradan Floryaya gitmek için (1 -— 1,5) lira yol paran tasıl verebilir - ler>. Bu olamıyör diye de onları denizden işine devam imkânmı bulmuştur. Nihayet $ Meydana çıkmış ve zabila bu hususta tahkikata başlamıştır. Polis Hasköy nüfus memuru Bahanın da ifadesine müracaat etmiştir. Zabıta tah- kikata devam etmektedir. İvanof eskiden Türk tebeası iken bilâhâre Bulgâr tabiiye- rile mumcu güzelini başından ayağına ka » dar süzüp geçerken, çocuk Haşmetin mıs- ranı okumuş: — Yaklaşma bana Steşi hüsnümle ya - narsın! Fitnat derhal ayni vezin ve kaliye, ve ayni zarafet ve mükte ile cevap vermiş:

Bu sayıdan diğer sayfalar: