18 Ağustos 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

18 Ağustos 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tarihten sayfalar: Türkiyede 100 yıl evvel bir casusluk vak'ası Mısırlı İbrahim paşâ Nızı;) muharebesinde iki casusunun kıymetli yardımları sayesinde kazanmıştı Yazan: Reşat Ekrem Koçu İkinci Mahmudun otuz bir yıl sürmüş bir gürültülü olan uzun saktanatı. dahili ve harici çok gailelerle geçmişti. Ve bu saltanatın son yılları da, Mısır Valisi Ka- valalı Mehmet Ali paşanın Osmanlı dev- letini temelinden sarsan isyanına şahit ol- Muştu, İkinci Mahmut Yeniçeri ocağını lâğ- vetmiş, onun yerine konulan yeni asker teşkilâtı henüz lâzim gelen şekilde hazıt- Misit Valisi Mehmet — Ali paşa devlete karşı isyan etmişti. lanamamıştı ki, Mehmet Ali paşanın oğlu İbrahim pa- şanın kumandası altında bulunan ve mü- kemmel surcite talim ve terbiye görmüş, erdunun büyük devletlerin - orduları — gibi yetiştirilmiş olan Mügr ördusu — Suriyeyi zaptetmiş, Toros dağlarını geçerek — Ana doluya girmişti. İkinci Mahmudun İbrahim paşa ordu- suna karşı çıkanlacak askeri yoktu. İnsan kalabalığından maada hiç bir kıymeti ol mayan, hattâ toplarının bile üçte ikisi bo- zuk bulunan Osmanl ordusu «Nizip» mev- künde büyük bir bozguna uğramış, Serdar Hafız paşa, cesur bir asker olmasına rağ- men perişan olan askerlerini toplayama- mış, firar etmeğe mecbur olmuştu. Misir ordusü bu. müzafferiyeti ancak Adört saat süren kısa bir muharebe netice- vinde kazanmış, Osmanlı ordusu harp meydanında — 15,000 den fazla tüfek ile bütün cephanesini, toplarını, — ve 12,000 mefer de esir bırakarak dağılmıştı. Her iki taraf dörder bine yakın da - telefat mişti. İşte Mısırlı İbrahim paşa, büyük Av- rupa devletlerini telâşa düşüren, ve dört yaat içinde Osmanlı imparatorluğunu or- dusuz bırakarak kendisine İstanbul yolunu açan Nizip muharebesini, ordusunun — as- kerlik kıymetile beraber bilhassa Türk or- dusunun perişan vaziyeti hakkında çok iyi malâmat alan casusunun yardımı zanmıştır. Yüz yıl evveline ait bu casusluk vak- ası, çok şayanı dikkat bir küçük — hikâye mevzuv. olabilir. Serdar Hafız paşa, derme çatma ordu- vu ile Birecik kalesi civarından Murad 1r- mağını geçmiş ve öbür yakada — ordugü- hım kurmuştu. Tayyar Zade Atâ da, kıy- metli kumandanlardan ve kendisinin — bir baba dostu olan Tayyar Mehmet paşanın kolunda ardu ile beraber bulunuyordu. Bir gün Kaymakam Kavaklı Mehmet Bey Tayyar Zade Atânın çadırma — gele- rek, diğer bir takım arkadaşlarile beraber kendi çadırına akşam yemeğine davet et- mişti. O akşam Tayyar Zade Atâ, Nedim Efendi, Emin Bey ve Zarif Efendi adında- ki arkadaşlarile Kaymakam Kavaklı Meh- met Beyin çadırında toplanmışlar, yemek yiyorlardı. Tam bu sırada içeriye karakol töbetçilerinden bir çavuş girdi. Kavaklı Mehmet Beye: — Karakol merkezine çıplak iki adam geldi, Serdar paşayı görmek istiyorlar, ne emriniz olur? dedi. Meseleye vak'adan şüphelenen Tayyar Zade Atâ müdahale etti ve bu adamları bizzat Hafız paşaya götürmek istedi. Kaymakam Mehmet Bey Tayyar Zade Atânın samimi bir dostu idi. Arzusunu reddedemedi. Kim oldukları meçhul çıp- lak adamları kendisine teslim etti. —Bu iki çıplak adam Kaymakamın çadırı -önüne geldikleri zaman, çadırda yanan bir kaç fenerin aydınlığından yüzlerini ve vücut- larını saklar gibi garip bir vaziyet almış- lardı, Tayyar Zade ile Nedim Efendi: — Ağa biraderler beriye gelin! Dedikleri zaman mütereddidane bir a- dim attılar. Tayyar Zade Atânın içine der- hal bir şüphe girmişti: Bu iki çıplak adam belki de Misırh İbrahim paşanın idiler> 1 Muhafızlarile beraber yanına — alarak Serdar Hafız paşanın çadırına doğru iler- ledi. Serdarın çadırına yakın bir yerde bir meş'ale yanmaktaydı. Tam onun ay- dınlığına girdikleri zaman durdu ve ikisi- hi de uzun uzadıya süzdü, yüzlerine ve vü- cutlarına, en ulak noktalarına kadar hâfı- yer- ile ka- casusu İVücutları, © bavali ahalisini andırmıyor- du, beyaz ve nazik bir ciltleri vardı. Yüz- lerindeyse asabi bir hal vardı, asabiyet ve endişe ile kızarmıştı. Tayyar Zade — Atâ, bunların casus olduğuna dair kat'? bir kas Jnaat getirdi. Onları muhafızlarla beraber bırakarak Serdarın çadırına girdi. Serdar Hahız paşa Tayyar Zadeye oturmak üzere bir çadır yastığı göstererek iltifat etti, Tay- yar Mehmet paşa da yanında idi, Vezira- ne bir vakar ile: le var ne yok? dedi. Atâ, karakola iki çıplak adamın iltica ettiğini ve onları getirdiğini söyleyince: — Âferin beyim evlâdım, bu himmeti- nizden pek memnun oldum! Diyerek çadırda ayakta duran Birecik mütesellimi Antepli Battal beye dönerek, © adamların içeriye getirilm. emretti. Tayyar Zade Atâ, kendisi gibi Hafız paşanın da bu adamların casus olabilecek- hul adam içeriye girdi. Hafız paşa geldiklerini, kendisini niye görmek diklerini sordu. Bunlardan biri: — Efendim, dedi. Biz buraya iki saat uzaklıkta Mezar kariyyesi — ahalisindeniz. Un öğütmek üzere değirmene gitmiştik. Unumuzu hayvana yüklemek — üzereyken Mısır ordusunun atlıları tarafından — sarıl- dık. Zabitleri bize «Osmanlı askeri Murad suyunu beri tarafa geçti mi?» diye sordu. egeçtiler.» dedik; egeçenler ne kadar asker olduğunu işittiniz. mi?» sordular; «evet, geçenler elli bin, geride olup ta ge- gecekler yüz elli bin asker olduğunu bi- zim köyde işittikn dedik; bunun üzerine hayvanımızı aldılar, bizi de soydular! Tayyar Zada Atâ, Serdar Hafız paşa- nin bu sudan sözlerle kanaat etmiyerek on- niçin iste- ları sıkı bir sorguya çekeceğini sanıyordu. Fakat Hafız paşa çıplaklara hitaben: — Evlâdım, ben sizlerin zayiatınızı zi- yadesile yakın vakitte onlardan alınm. Siz hemen şimdilik köyünüze giderek işi- niz ve padişaha hayır dua ile meşgul olu- nuz! Dedi ve aklınca bu iki matum köylüyü taltif ettiğini sanarak kendilerine — cebin- den bir kaç altın vermek suretiyle de ih- sanda bulundu. Sonra onları getiren ça- vuşa: — Çavuş, haydi bu evlâtları - karakol- dan dışarı çıkar, emin ve salim olarak köylerine gönderilmesini binbaşıya söyle! dedi. Tayyar Zade Atâ, Serdar Hafız paşa- nin bu saflığına artik tahammül — edeme- mişti: — Efendim. dedi. Vukuat — dedikleri gibiyse mağdur olmalarına mukabil lütuf ve ihsanda bulundunuz, ancak — irade ©- derseniz bunları bu gece Birecik müteselli- mi Battal Bey bendenizin yanında misafir edilse de yarın kim oldukları iyice soruş- turulsa münasip olur gibi sanıyorum! Hahz paşa, Tayyar Zade Atânın bu müdahalesine birdenbire — hiddetlenmişti. lerinden şüphelendiğini sanmıştı. İki meç- İ dönereki — Paşa hazretleri, sizler gibi iş bilir ze- vatı böyle nazik işlere memur ederler de maiyetlerinize böyle birer çocuk katarlar, bunlar da devleti aliyenin bunca mühim mevkilerinde bulunmuş bizim gibi emek- tar adamlara akı| — öğretmeğe çalışırlar, ne garip iştir! dedi ve sustu. Bu sözler Tayyar Zade Atâ için bir muamele idi: — Elendim, dedi, bendeniz fena bir yey söylemedim, bunların casus oldukları hal ve sözlerinden ve her yeylerinden an- laşılıyor. Sözleri doğru çıksa da bir gece tevkif olunsalar ne çıkar,— kulunuzun . ne kadar sadık olduğumu bilirsiniz, üç dört yıl evvel bütün bu havaliyi gezip —öğren- dim, ona istinaden mütalca beyan ettim, Takdir beklerken küçük düşürülüp tahkir edildiğime müteecssif oldum amma bu e- lemi de mukadderata hamlederim! Sonra ayağa kalktı ve selâm bile ver- miyerek dişarı çıktı ve çadırına gitti. Ve bu vak'anın birinci sehnesi bu suretle bitti. Aradan zaman geçti. Kavalah — Meh- met Ali paşanın isyanı bir Avrupa mese- lasi olmuştu. Bu mesele ile bilhassa çok alâkadar olan İngiltere Osmanlı — devleti. ne yardım etti. İbrahim paşa mağlüp ol- jdu. Ve bir muharebede ümera ve zabitle- rile beraber Mısır askerlerinden bir kısmı (Osmanlı ordusu tarafına geçtiler. -Bunlar İstanbula getirildi. O zaman Serasker bu- Junan Mustafa Nuri paşa bunları alay ve ağır (taburlara taksim etmek üzere bütün üme- (ra ve zabitanımı Seraskerlik divanhanesi- ne toplamıştı. Hepsi ayakta, — Seraskerin teftişini beklemek üzere dizilmişlerdi. Tay- yat Zade Atâ da o sirada üaskeri — şüran- da çalışıyordu; ve © gün bir iş için Serase keri görmeğe gelmişti. Mısır — zabitlerinin önünden geçerken birisi nazarı — dikkatini celbetti. Bu adam, Nizip — ordugâh- na iltica eden çıplak köylülerden birine fevkalâde benziyordu. Tayyar Zade dür- du, onun yüzüne dikkatle baktı. Zabitin ü le derhal bir telâş alâmeti, bir de- Höşiklik belirdi. Atânın hâfızam — canları- vermişti. İçine bu adamın hakkında tah- kikat yapmak arzustu uyandı. Fakat evve- Jâ divanhane çok kalabalıktı, sonra kendi ,mevkiü, memuriyeti ve zaman buna müsa- it değildi. Bu esrarengiz meselenin hallini ileriye bırakarak yürüdü. Bu tesadüften bir ay geçmişti. Tayyar Zade Atâ o vakitler Üsşküdarda Mirahor mahallesinde oturuyordu. Evinin karşaın- da Derviş ağa namında bir komşusu var» dı. Bu adam kızınt Ösmanlı ordusuna geç- miş olan Mısir zabitlerinden birine nikâh- lamış ve komşusu Tayyar Zade Atâyı da düğüne davet etmişti. Fakat Atâ, bu kom- gusunu bir bahane ile savuşturarak düğüne gitmemişti. Ve ertesi cuma günü, o semt- teki Hacı Ahmet paşa hamamına gitmişti. Hamamın soğukluğuna girerek dinlenmek ve terlemek üzere oturmuştu. Birdenbire karşısındaki çıplak bir vücut nazarı dikka- zasına nakantmak izere dikkatle baktı | Yanında bulunan Tayyar Mehmet paşaya |tini celbetti. Bu adam, Nizip ordugühında- Tarihi âbidelerimize nasıl bakıyoruz?... B Sür Mimar Sinan yapısı olan Tahtakaledeki Rüstempaşa camii, çini tezyinatı bakımından baha biçilmez âbidelerimizden biridir. Bu güzel âbideyi saran bara- kaları, kulübe gibi dükkânları etraftan kaldırmalıyız Rüstempaşa camiinin romantik bir merdiv enle çıkılan ve taş bir taraça çeklinde olt Mimar Sinan yapım olan Tahtakaledeki Rüstempaşa camii ,İstanbulu süsliyen en gü- zel âbidelerimizden biridir. Evvelâ Türk mi- marisinin nefis bir eseridir. Sonra, içindeki ve dışındaki çini tezyinatı ile paha biçil - mez bir çini hazinesidir. Mimar Sinan bu eserini, büyük su ke * merlerini ve su yollarını yaptığı yıllar için. de inşa etmişti. Tahtakale, buğün olduğu gibi on altıncı asırda da İstanbülün en iş- lek bir piyasa yeri idi. Hanların, mağaza ve mahzenlerin ve çarşıların ortasında yük- selen bu mabet iki kat üzerine yapılmıştı: Alt katı mağaza, ve mahzen, üstü camidir. Mabedin bir taş taraça şeklinde olan hare- mine Tomantik taş merdivenlerle — çıkılır. Son çemaat yerini sütunl. islinat etmiş beş kubbeli bir ruvak örter. Mâbedin bu ruvak altında kalan cephe düvan, on al- Hıncı asrın en nefis İznik çinileri ile kap - Tanmıştır. Tahtakala civarını — mahveden bir büyük yapgında camiin- dış sütunları çatlamış ve bu çini kaplamalardan bir kıs- mı harap olmuştu. Bilâhare, bozulan yer- ler, karma karışık ve gâyet çirkin, zevk- siz bir şekilde güya tamir edilmiştir. Camün içindeki çinilere gelince, bir tek kelime ile, eşsiz bir hazinedir. On altıncı asırdanberi güzelliğinden ve tazeliğinden hiç bir şey kaybetmemiş olan bu çinilere bakmak ile doyum olamaz. Mavi zanbak- larına ve minelerine ve kızıl karanfillerine gözlerimiz daldığı zaman cennet bahçe - lerine bakıyormuşuz sanınız. Koca Sinan Rüstempaşa camiinde bir mimar olduğu kadar usta bir dekoratör ol- duğunu da göstermektedir. O enfes çini - leri, renklerin imtizacına âşina narin bir zevk ile yerleştirmiştir. Fakat ne kadar a- cınacak haldir ki, koca mimarın bu çiçek bahçeleri arasında boş bıraktığı — yerler, sonradan, bir zevk düşkünlüğü devrinde e beğki sğemi Dakışları” ilür:ön kazımak ve yerine düz, beyaz bir sıva mek İâzımdır. Gene aypi zevksizlik ve gerilik devriti” de, bu güzel âbidenin dış görünüşüne tecavüz edilmiştir, Bir takım barakalar, Kt lübe gibi dükkânlar, birer kene gibi bu 0f rin binanın duvarlarına yapışmıştır. güzelliğini emmektedirler. Hem işlek caddenin yaya kaldırımını kaplıyan, de bir şaheser âbideyi telvis eden bu ğılık yapıların bir an evvel yıktırılması kalı mücsaeselere milli bir borçtur. Mabede adını veren sarı Rüstem Patf Kanuni Süleymanın sadrâzamlarındandı" Aslen Hırvattı. Bir devşirme oğlanı olarak- saraya #” miş, güzelliği ve ahlâkımın doğruluğu şöhret kazanmıştı: Kanuni Süleymanın # züne girdi. Hattâ padişah sarı Rüsteme gı © kadar itimat ve muhabbet bağlamtl” ki sevgili kızı Mihrimahı ona vermek İf tedi. Rüstemi çekemiyenler bir iftira atif lar. Padişaha bu adamın cüzam illetine t? tulmuş olduğunu söylediler. Fakat man bu sözlere kanaat etmedi. Rüstemili hakikaten hasta olup olmadığını anlı istedi. Hekimler, eğer bir adamın üstündi bit bulunursa o adamda cüzam illeti dığinı söylediler. Süleyman derhal s8ifl hekimlerinden Mehmet Halifeyi bu haff sun tahkikine memur etti. Mehmet Hl* bir gün nasılsa Rüstemin iç ıömkiindlu' bit gördü. Hemen padişaha müjde v" rildi. Rüstem, Kanuninin kızı Mihrimab * evlendi, damat oldu. Biraz sonra sa: zam oldu. Zamanın zarif bir şairi dt vak'a hakkında şu beyti söyledi: Olcak bir kişinin bahtı kavi, talihi YF| Kehlesi dahi mahallinde anun işe yâf” | Sarı Rüstem Paşa 1560 ta öldü. Ş:Ü’ zade camil avlusundaki türbesine göf, dü. Serveti ile şöhret kazanmıştı. Metff kötü ve iğrenç nakışlarla doldurulmustur. | kân arasında gayet nefis, kıymetli de Seraskerili - divanhanesinde Miwr zabitiydi. terlemeğe ve rtenkten renge girmeğe bap ladı. Ve nihayet daha fazla tahammül e- demiyerek Tayyar Zade Atâmın yanına eldi. Kendisinin hakikaten Nizip — ordu- gübındaki çıplak köylülerden biri olduğu- nu ve © zaman Misir ordüsü hesabina ca- susluk ettiğini, fakat artık Misir. ordusun. dan kat'iyyen ayrıldığını, bir gün evvel de Derviş ağanın kızıyla evlendiğini söyliye- İrek Tayyar Zade Atânın merhametine &» ğaındı. Nizip ordugâhında - soyulmuş bir çıp- İlak köylü kıyafetinde casualuk eden bu a- dam, itiraflarını da, garip bir tesadüf ola- rak, bir hamam — soğukluğunda — ve gene çıplak bir kıyafette yaptı: Kendisi Mısır ordusu kaymakamların- dan Hurşit bey idi. Osmanlı ordusu Ma- latyada iken ve Hafız paşa da — Halepte bulunan İbrahim paşanın üzerine hareket etmek üzere bulunurken, İbrahim paşa ta- rafından Türk ordusu hakkında malümat almak üzere Şimdi Mısırda kalmış — olan bir binbaşı arkadaşile beraber casuslukla Malatyaya gönderilmişti. Kendisi gözle- Gözlerini ona dikti. Adam Tayyar Za-| Ahmet adını takınmış ve az zaman de Atânın kırpırdamıyan gözleri altında | san'atlerindeki meharetleri ve gözlemit 4 (©) ile Bir takım rum nakkaşlara yaptırılmış olan | ve nadir kıymetli kitaplar çıkmıştı. p Ki çıplak külylülerdan'birivü bir ay #vval | metilik Ve Dötekçilik eemük eüretrlt l gördüğü |latyada Osmanlı askerlerile temas et? arkadaşi başlamışlar. Kendisi — İzzet, KJ # böreklerinin — ucuzlukları bif ve rTağbet kazanmışlar. Bu suretle l:’ nin bir çoklarile tanışmışlar, — bir sadediller: «Canım bizim İzzet ağanın #i lemeşi veyahut Ahmet ağanın böreli ö güzeldir!» diye onlarla ahbap — olm Bu ahbaplıklar sayesinde Osmanlı &&i #una ait topladıklar — malümatı geet tlaklar — vasıtasiyle muntazaman # him paşaya bildirmişler. Nihayet 300 susluk vazifelerini de Nizip — ordi Misirlilar. tarafından soyulmuş iki köylü rolünde yapmışlar. Tayyar Atâ Serdar Hafız paşanın yanında lerinin casus olduğundan — şüphel! açıkça söyleyince, korkunç - bir an mişlar ve hayatlarını Hafız paşanın sayesinde kurtarır kurtarmaz, — o &' sabahi ordugâhtan kaçmışlar. Tayyar Zade Atâ, Hurşid Beyif disine sığınması ve bütün macerasın! "g etmesinden sonra, ona verdiği sözü ai muş, onu eski bir casus gibi — ele — YÜ miş, bu sırrı saklamış ve ancak e*#T «Enderun tarihi» ne kaydetmekle — | gf AAR &X me, arkadaşı da börek pişirmekte —meha- | cemiştir. Acaba vaktiyle saflıkla itht” W yet sahibi idiler. Bir müddet tıraş olmuya- | tği Hafız paşa gibi kendisi de ikitt' rak sakallarını uzatmışlar, sonra, — gözle- İ yaflık mı göstermiştir. Allah bilir. e p. - . ip'd ea — . reser”e » ç. ” M y * Ş -- y .

Bu sayıdan diğer sayfalar: