31 Ağustos 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

31 Ağustos 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları Son Posta'nın — Amma, bunları öğrenirken, se - 'ain Mürdehayın kız kardeşine bir şey — gaktırmazsın, değil mi?.. — Yok canim, be Mehmet ağa?.. Sen beni bilmez misin?.. Böyle işler - — e, tilkiyimdir, tilki... —— — Bilirim ya.. hani, hatırında olsun diye söylüyorum. — Sen merak etme. — Sonraaaa.. senden bir şey daha - istiyeceğim. o — Buyur. © — Bana gayet uygun gelecek bir takim, Frenk elbisesi. — Var. Bu hafta içinde ölen bir /— Frengin karısından satın aldım. Rah - Ö get olsun canına. Herif öyle temiz — giymiş ki, sanki bugün terzi elinden — gıkmış zannedersin. Tam senin için. Sırtına, hokka gibi oturacak. Satın mı — alacaksın?.. - — Hayır. Bana, bir gece lâzım. — Gece olursa, zarar yok. Gündüz, — belki bir müşteri çıkar da... —. — Hayır, hayır.. sâde, bir gece. o —Hazı... Başka?.. * — Güzel bir saat ile bir altın kor - — ” Samuelin vücudü, hafiice titredi. — Gâvur Mehmet, kayitsizce devam et - ti: — — Büyükçe elmaslı bir kıravat iğ- i.. Bir iki tane iri taşlı elmas yü- Samuelin rengi evvelâ kızarmış, — Bonra sapsarı kesilmişti. - — Bir kat kibar elbisesi.. Bu iyi — âmma, Mehmet ağa.. Ötekileri nere- — de bulmalı?.. — Derken; sözleri, boğulur gibi bo « — ğazında düğümlenmişti. Gâvur Mehmet, tamahkâr Samuelin kalbine giren şüpheyi, derhal sezmiş- — çi. Onun için büyük bir sükünetle ce- /— yap vermişti: . — Evet.. Bilirim, usta Samuel... — Sende böyle şeyler bulunmaz. Amma, — #ana herkesin emniyeti vardır. Şura - —gdan buradan tedarik edebilirsin. Ben — bunları senden alırken, mükemmel bir — genet vereceğim. Hem de burada de - — ğil. Seni, zaptiye kapısına götürerek — borada, arkadaşların yanında... " Samuel, birdenbire Güvur Mehme - — din sözünü kesmiş: — — Aman, aman, amaaan.., Zapti- ye kapısına gitmek mi?.. Allah ka - — pısının önünden geçirmesin.. Benim #ana emniyetim var, Mehmet ağa. Am- ga.. Eh, ölüm dünyası. Sade - senedi ben yazayım. Sen de parmağını bas. — Bu bana kâfi. * Demişti. » ... Gâvur Mehmet, yatsı vaktine ka - dar bunları - hazırlamasını Samucle — tenbih ettikten sonra, kestirme yollar- gdan zaptiye kapısına giderek Hüsnü Beyi görmiye karar vermişti. Gene akşamki elbiseleri giymiş; ka- ' fasına enli kenarlı şapkayı geçirmiş; bunlara simsiyah bir de sivri sakal ilâ- /— we etmişti. Yüksekkaldırımın- yokuşunu, —ağır — mğır inmişti. Karaköye gelmişti. Tam köşeyi sapacağı zaman gözü gayriih - Hiyari olarak tütüncü Haralâmbonun “Hükkânına kaymış; Maryonganın o - — rada oturduğu gözüne ilişmişti. —— Maryonganın orada bulunması, ve — gağına, soluna doğru telâşlıca bakın - “ ması, Gâvür Mehmedin içine bir şüp- he vermişti. Derhal karşı kaldırıma geçmiş; dükkânın önündeki camekâ - aa dayanarak : © — İkinci nevi.. Kalıp sigarası. () — Demişti; Ve, Haralâmbo, arkasını — dönerek raftan sigara paketini çeker- — ken, Güvur Mehmet elile Maryonga- Oya dürtmüş: arkesından gelmesi — için / mür'atli bir işaret etmişti — Maryonga, Güvur Mehmedi tayına- madığı için şaşırr yüzüne baka kal- (1) O taribte zivanalı sigaralar var- “dı. Bunlara kalıp sigarası derlerdi. * GiBALi ZİNDANLARI zabıta romanı: 56 mıştı. Güvur Mehmet, kendisini ta - nıtmak için Maryonganın kulağına e- gilmiş: — Arkarıdan gel, Diye mırıldanmıştı. Ve onunla konuşabilmek kin A © zapkapısına giden caddeye sapmıştı. Bir iki dakikarsonra Meryonga gel mişti. Kaşlarını çatarak: — Efendi!.. Benden ne istiyorsun? Demişti. Gâvur Mehmet, gülerek cevap vermişti: — Maryongal!.. Daha hâlâ beni ta. nıyamadın mı?.. — A.. Çok yaşayın, inşallah... Ye - min ederim ki, sizi tanımak mümkün değil. Eğer söylemese idiniz, kabil de- ğil sizi tanıyamıyacaktım. — E, söyle bakalım.. yok?.. — Mühim haberler... Onun - için dündenberi sabırsızlıkla sizi bekliyo - rum. — Ne gibi, mühim haberler? — Efendim!.. Dün tam sefarethi neye gireceğim zaman, kapının önün- de dolaşan bir adamla karşılaştım. Yü- züne dikkatle bakınca, sizin bana ta - rif ettiğiniz adam olduğunu tanıdım. Hemen kapıdan içeri girerek parmak- lığa dayandım. O adamı gözetlemiye başladım... Aradan bir iki dakika geç- ti. İçeriden tercüman — muavini olan Rum geldi. O adamın koluna - girdi. Kulağına, kısa bir şey söyledi. Derhal ayrıldılar. Galatasaray tarafına doğru yürümiye başladılar. Tam Galatasa - rayın önüne gelince, yandaki sokağa saptılar. Yokuştan aşağı indiler. Sağ taraftaki ilk sokağın başında merdi - venli, demir. kapılı eve girdiler... Ar ? tık, işi gücü terkettim. Tam, dört saat bekledim... Nihayet kapı açıldı. O, a- dam çıktı. Yalnızdı. Tokatliyana doğ- ru ilerledi. Orada duran bir kira ara - basına bindi. Taksime doğru gitti.. Gâvur Mehmedin yüzünde, neşeli bir tebessüm belirdi: Ne var, ne — Aferin, Maryonga. Çok teşekkür | ederim. Şu anda üzerimde — seni memnun edecek kadar para yok. Ala- cağın olsun. Sen gene bu iş hakkında sefarethanede göz kulak ol. Bak ba - kalım, o tercüman muavini kimlerle fiskos edecek. Dedi. Ve Maryonganın elini sıkarak kayık iskelesine doğru ilerledi. Oradan, tek bir piyadeye bindi. Sir- keci iskelesine geçti. Şapkanın enli ke- narile yüzünü tamamile örterek, doğ- ruca zaptiye kapısına gitti. (Serteftiş) lerin odasına girdi. Deli Kerim Efendi e Gürcü Ha - san Efendi, işe gitmişlerdi. Hüsnü Bey, Sedirin köçesine' çekilmiy; tota-> ruyor. Bağdaş kurduğu yerde, o sa - bah gelen vukuat jurnallarını — tetkik ediyordu. « Kapı açılıp ta Gâvur Mehmet içeri girince, başını kaldırdı, baktı: —. — Ne istiyorsun, Çelebi?.. Diye mırıldandı. Gâvur Mehmet, şapkasını çıkara - rak kapının arkasındaki çiviye —astı. Hüsnü Beye yaklaştı: — Azizim Hüsnü Bey!.. Şimdilik sağlığınızı istiyorum. Fakat, biraz son- ra, başka şeyler istemek - ihtimali de vardır. Derdemez, Hüsnü Bey bir kahka « ha bastı. Derhal aralarında $u konuş- ma başladı: — İlâhi, Mehmet!.. O kadar dal - mişim ki.. Vallahi tanıyamadım. — Sanki, dalgın olmasaydınız, ta- nıyabilecek mi idiniz? — © da doğru... E, hoş geldin. Sa - fa geldin. Gel otur bakalım şöyle... — Hoş bulduk, Hüsnü Bey... Nasıl- sınız?.. Arkadaşlar, nasıl?.. — Çok şükür, canımız sağ. Seni bekleyip duruyoruz. Söyle bakalım, iş- İlerden ne haber?.. — Fena gitmiyor. (Arkaşı var) sON POSTA Son Posta'nın siyast tefrikası 1 Sait paşa; cemiyete karşı (muhale- fet) mevkiine geçmemişti. Fakat, ce Mmiyete iyi bir ders vermek için zama- nint beklemiş; ve bunda da cidden mu- vaffakiyet göstermişti. Sait paşanın » meşrutiyet devrinde- ki ilk « sadareti, on iki gün devam et - dti Yertla; “Kâmll puşa. yölmişti .. Kâmil paşanın kabinesi, (meşrutiyet gevrinde teşekkül eden — kabine) idi. Efkârı umumiye, bu kabineyi bü: bir memnuniyetle telâkki etmiş: mil paşanın hükümet idaresindeki kudret ve kabiliyeti ile siyast şöhreti, herkese büyük ümitler vermişti. Fakat aradan çok geçmeden, cemi- yet ile Kâmil paşanın arasına da bir «;&oğukluk girmişti. Bu daâ sebepsiz değildi. Kâmil paşa, usülperestti. Gerek şahst şeref ve hay- in otorilesi- ni muhafaza etmek istemiş; cemiyet erkânının lâubâliyâne hareketlerine bâridâne bir şekilde mukabele etmiş- ti. Tabiidir ki bu hal, hoşa gitmemiş « t..> Derhal cemiyet arasınde - Kâmil İpaşanın mevki ve şöhretini sarsacak İbir takım sözler yükselmişti. Hattâ, İbir nevi çekememezlik başgöstermiş- hü. siyetini, ve gerek mevki Meselâ; o aralık gazetelerden biri: | —TKâmil paşa sadâret mevküne gel - |dikten sonra, Avrupa sermayedarları kasalarını açtılar, Türkiyeye kucak ku- cak altıa. dökmeye bazırlatdiler. )| Diye bir yazı neşredilmişti. Bu-yazı; “derbâl.cemiyet —azalarını İküplere bindirmişti. Cemiyet mahfel- |lerinde: — Ne münasebet efendim!.. Avru- |pa sermayedarlarının kasalarını Tür - kückye: kar oğrusları. Kânül pejanlk kara gözlerini âşık oldukları için de- ğil.. Türkiyede meşrutiyetin inkişaf ve feyzini gördükleri için:.. Diye bir vâveylâ yükselmişti. İşte, o günden itibaren de Kâmil pa- şa ile cemiyetin arasına bir soğukluk girmişti. * Cemiyet, etrafında uyanın hoşnud- suzluktan haberdar değilmis gibi, ta- mamile pervasiz bir şekilde yürümek- te idi. Halbuki, artık her tarafa (muhale - fet in nifak ve şakat tohumları serpil- kunç fırtına bulutları belirmişti... A- sırlardanberi, - gerek (sun'i) ve gerek (samimi) şekilde olsun' - zâhiren dost görünen milletler, birdenbire Türklere karşı çehrelerini değiştirmişler; eski mülâyim bakışlarını sertleştirmişler - di. İnkâr edilemez ki, meşrutiyetin ilk günlerinde her milletin münevverleri cidden büyük bir hüsnü niyet göster- mişler.. meşrutiyetin, (Osmanlı Ül - kesi) denilen hudutlar içerisine getire- ceği feyzi samimi bir surette paylaş - mak istemişlerdi... İşte, cemiyetin ha» talarından biri de, bu samimiyeti idare ve idame edememesi idi. Cemyet, üç siyaset kullanmağa ka- rar vermiş! 1 — Türklük — siyeseti 2 — Osmanlılık —« 3 — İslâmlık « Cemiyet, (Türklük siyaseti) ni tef- sir ederken yanlış telâkkilere meydan vermiş; yabancı unsurları, şüphelen - dirmişti... İkinci ve üçüncü — &mıfa mensup olan cemiyetcilerin — ekserisi geveze ve şımarık bir zümreden iba « retti. Bunlar, merkezi umumt tarafın- dan verilen emirleri ve direktifleri ken- İttihatçılar Devrinde 4 MUHALEFET Nasıl doğdu, Nasıl y_aşadı, Nasıl öldü? - 43 Hiz€ Kâmil Paşa, usul perestti, gerek şahsi şeref ve haysiyetini ve gerek mevkiinin otoritesini muhafaza etmek istemiş cemiyet erkânının lâübaliyâne hareketlerine bâridane bir şekilde mukabele etmişti mumi ve hususi toplantılarda lüzum- suz yere şarlatanlık etmektelerdi. (Osmanlıkk) markası resmen ka- bul edilmişti. — Artık bu tazammun ettiği mana ve haklara ria- yet etmek elzemdi ... Veyahut bir anda lbuk markanın üstüne bir sünger çeke - rek: ! — Memleket, tarihi ve coğrafi v iyeti itibarile Türk memleketidir. Ni- 1l.ı-i.im bu memleket Avrupalılar tara « |fiından da, (Türkiye) tesmiye edilmiş- tir. Binâ&enaleyh, Türkiye hudutları i- çinde müştereken yaşayan vatandaşla- ra da (Türk) denilir. Demek gerekti. Fakat cemiyetin bazı boşboğaz ha - tipleri, merkezi umumiye celâdet gös- termek, ve (müfrit milliyetçi) geçi - nen bazı erkânın gözlerine girmek i- çin; memlekette bulunan bütün ya - bancı unsurları Türkleştirecek *plân - lardan, projelerden, » hiç olmazsa - di- jleklerden bahsetmektelerdi. | Bu fuzuli gevezelikler, tabitdir ki yabancı unsurlar üzerinde cemiyete |karşı bir emniyetsizlik, itimadaızlık ve lürkeklik husule getirmişti. En evvel, |Rum gazeteleri, ağızlarından baklayı çıkarıvermişler; meb'us intihabı yak- laştığı zaman Rum milleti namına neş- rettikleri beyannamede: (Memâliki Osmaniyede sâkin -un - surların, Türkleşmesi- mümkün de » &ildir.) Demişlerdi. İşte bu sözler, Rumeli münevverle- vi tarafından cemiyete karşı açılan bir (muhalefet) bayrağı teşkil etmişti... Ve bu şikâyet, derhal diğer unsurla- ra da sirayet eylemişti. — - Cemiyet, fena halde bocalamıştı. Gittikçe ehemmiyet kesbeden bu ce- reyanın önünü almak için, elindeki ga- zeteler vasıtasile (Osmanlılık) lehin- de yazılar yazdırmaya başlamıştı. Fa - kat; bulanmıya başlıyan fikirlerde hâ-| sıl olan zehâbı değiştirmeye muvaffak olamamıştı, | * Bu sırada cemiyet mehafilinde yeni bir endişe ve telâş başgöstermişti. Bu- na sebep de, (Prens Sabahaddin) be - yin Paris'den İstanbula hareken etti - ğine dâir gelen haberlerdi. Prensin avdeti, bir çok kimseleri se- mişti. Memleketin her tarafında, kor- | vindirmiş; bilhassa Rumlar ve Erme- 3 — Riyaziye. 4 — İlâ, izam. $ — İmal niler üzerinde, büyük ümitler veren|o. ya. 6 — Zemin, kaim. 7 — İn, yemek bir memnuniyet husule gelmişti. lirse, hiç şüphesiz ki (ademi merkezi- cezbediverecekti. Prensin avdet haberi ile beraber, Pa- tiste bulunan (Ahmet Rıza Bey) dende gerek merkezi umumiye ve gerek İs- tanbulda bulunan Bahaeddin Şakir Beye bir mektup gelmiş; (Prensin avdeti, cemiyet için çok büyük tehlike teşkil edecektir. Kendi- sine kat'iyen yüz vermeyiniz. Halk ü- zerinde nüfuz ve cazibe husule getir- memesi için derhal tedbirler — ittihaz ediniz.) ı Denilmişti. Aradan bir iki gün geçer geçmez, cemiyet erkânı Ahmet Rıza Beyin bu| telâşlı mektubuna hak vermişlerdi. Çünkü; (Kostantinopl) ajansı tara -| fından, İstanbula şöyle bir telgraf teb- liğ edilmişti. Z—Aymea— | Atina 1 Eylâl — Prens Sabahaddin Bey, pederi damat Mahmut Paşanın di basit va riyakâr dimağlarına ve his-|bakiyei üzzamına refakat ederek dün lerine göre tefsir ederek klüplerde, u-Jakşam (Senegal) vapuru ile (Pire)ye kelimenin | Atina matbuatı ve sair cemijş Prens Sabahaddin bey İstanbula ge- | "klet. yet) esasına müstenit programını or- ğ b 6 h — Reyiâm, raf. 4 — Ekalliyet. 5 — taya sürecek; bu suretle de - Türkün| A ea CA ÜZE D d gayiri unsurları çarçabuk — muhitine 8 — Nez. aka. 9 — Aç, iyi 10 — Ya 'Nî v.')“b r A # | B Yazan: Ziya Şakir muvasalat etmiştir. Cerek Pirede, ve gerek Atinada müşarülileyh parlak ve samimi bir surette istikbal edilmiştir. ai mına müteaddit heyet ve meb'uslar tarafından kendisine rasimef hoşamidi ifa edilmiştir. Sabahaddin, Atina caddelerinde kı- sa bir tenezzüh icra ve Osmanlı sefa- rethanesini ziyaret eyledikten — sonra, Senegal vapuruna avdet etmiştir. Va- pür, gece yarısı İstanbula mütevecci- hen hareket eylemiştir. (Arkası var) BULMACA Soldan sağa: | — Bir sa ilâvesile çargı, pazar olur. çoluk çocuk, bana ana. 2 — Yağmurları — dan sonra ufukta görülen rankli kuşak. 3 — «Hişte gibi birini çağırırken kulla - nilan bir kelime, dizmekten muzari. 4 — Ağa, Akdenizde İspanyol adaları. 5 — Başına bir H ilâve edilirse tarihi bir mil « let olur. 6 — Çiğ. 7 — Bir tane, lâhim. yıldönümlerinde kurulan süslü gey. © — — Asmaktan emri hazır, erkeklerin boyun « larına bağladıkları şey, 9 — Adet, sana- tin avam dilinde kullanılış. 10 — Kül « — hanbey, halk arasında tahkir yerine kul « lanılan bir kelime. Yukarıdan aşağıya: | — Hiristiyanların en büyük dinl reisi, keder. 2 — Kemiğin içinde bulunur, hen« desenin kardeşi. 3 — Hayat, hayret eda- t 4 — Dair, yaz değil. 5 — Acı bir seb- ze, 6 — Gelirler, bayat değil. 7 — $ - caklarda vücutta peyda olan sivikeler, şarkta gölile meşhur bir şehir. B —Tad, Habeşistanda bir göl. 9 — Emmekten mü- zari sigası, Falih Rıfkının soy adı. 10 — Taharri etmek, bir Z ilâvesile çabuk olur. Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağa: | — Kereviz, ay. 2 — İnek, kanca 8 — Ek, lâl. 9 — Mertebe. 10 — Âza Yukarıdan aşağıya: 1 — Kırmını, mâ, 2 — Eni, menfez tâme, it, İLÂN FİATLARI | — Gazetenin esas yazısile bir sü- tunün iki satıtı bir (santim) sayılır. 2 — Sahifesine göre bir santim ilân fiatı şunlardır: 3 — Bir santimde vasati (8) keli- me vardır. 4 — İnce ve kalın yazılar tutacakla> yı yere göre santimle ölçülür. AAA aei V # $iFF Piz #rz

Bu sayıdan diğer sayfalar: