31 Ağustos 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

31 Ağustos 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ıhnm_ınlık. | KOR —şk, heyecan Yazan : Kadircan Kaflı Son Posta'nın tarikt tefrikast Demek onun daha çok hoşuna gi - derdi, Fakat bundan da çekindi. Sanki 'Onun bütün gizli tarafları şu bir kaç kelime ile hemen herkese anlatılmış o- t PD ea AKIN VAR!... 'Cızıyı'nn umana yakın olan mahal- inde ateşli bir çalışma vardı. A - dakaledeki İspanyolların — top ateşile Yıktıkları camiler ve evler gene onlara Yaptırılıyordu. Esirlerin başlarında kır- ve silâhlı askerler bulunuyordu. " Hayreddin bey onlara şöyle demiş- “— Gülleler yağdırıp da Cezayirin evlerini, camilerini yıkarken bu günü hiçin düşünmediniz? Haydi bakalım, Dasıl yıktınızsa öylece yapınız. Size lâyık olan budur. Sonra Adakalede esir edilen İspan- Yol kümandanı Don Marten Dovargo- Ya dönmüş sert bir sesle sözüne de - Vam etmişti: — Sen emrettin. Başlarında bekliye- Tek ve zorlayarak buraları onlara yık- di de yaptır! Eğer bu işte de o zaman Olduğu gibi çalışmaz ve gayret göster- Mezsen cezası büyüktür. Bunu böy - lece bilesin!... Bazan kalın bir duvarın büyük bir ftaşını, yahut bir çatının kocaman ka- lasını kaldıramıyan askerler eski ku - ."—dlsı::nnı dönerek : * bize emrettin de bunu yıktır- dm“mnneıuçuınuvuŞımdıde sen hlı!. sen yap! Diye alây ediyorlardı. Don Marten bu sözlere kızıyordu. Fakat bunu belli etmiyor, şaka eder Bibi şu cevabı veriyordu: , — Onları size yıktırdım ama, bu i- # parasız yaptırmadım ya... O zaman Size verdiğim altınların yalnız yıkmak için verildiğini mi sanıyorsunuz? —O Paranım içinde yapmak da vardı. Ak - hmz bu kadarcık şeye ermiyor mu? Cezayirin kalesi de, sokakları ve ev- leri de bu gidişle az zamanda eskisin - den daha güzel olacaktı. Küçük Ali bunları da görüyordu. İspanyol esirlerine dikkatle bakıyor ve bu sırada bakışlarını kin bürüyordu. Kendi kendine: — Acaba babamı öldüren İspanyol ların arasında mı? Diye soruyordu. Bunu İlyas Reis bilir miydi ? Küçük Ali İlyası da sık sık göremi « Yordu ki... Halbuki onu görmek hbiç şüphesiz li için en büyük ihtiyaçtı. Çopur İsmaille Küçük Ali Hayred- n bey konağının yanındaki İevent tonağına geldikleri zaman yemek za- Mmanıydı. Herkes konağın mutfağında- ki kocaman kazan başında duran aşçı- kra uğrayıp kâselerine sıcak fasulye 'Dldıııııp dönüyordu. Küçük Ali de ustasile birlikte onlar tibi yaptı. Sofaya girdikleri zaman Uzun Ve- hi ile karşılaştılar. O da elndeki tahta Yanağına ağzına kadar sıcak kuru fa » #ulyeyi doldurmuş, onun buğularını ci- lerine çekiyor, atıştırmağa hazırla- hiyordu. — Ne haber Çopur? Yeni levende %yiri mi gezdirdin? — Evet... Ama ona artık yeni le- Vent deme. Yara bile aldı. Gazi oldu. — Doğru... Hakkın var ya... Üçü de bir kenara bağdaş kurdular. Onları gören Kırlı Hasanla Aydınlı uış da yanlarına gelmişlerdi. - Çopur İsmail sordu: — — Reis nerelerde ?Görünmüyor. — — Hayreddin beyle beraber... Bu Akşam konakta yiyecek. Mansur da onun yanında... Bunları Uzun Veli söylemişti. Kırlı Hasan ilâve etti: bi K SON POSTA ve macera SANIN KIZI Numara : 61 — O kadarını bilmiyorum. Zaten şimdiden belli olmaz ki,.. Belki Hay- reddin beyle Reisler bunu da kararlaş- — Aydın Reis, Salih Reis, Savula|tırırlar. Fakat biz bilemiyeceğiz. Reis de onlarla beraber... Mühim bir toplantı olsa gerek... Bu sırada Mansur kapıda göründü. Arkadaşlarının yanına geldi ve bir müjde verir gibi bağırdı: — Kim kumanda edecek? — Aydın Reis... — Âlâl... Başka kimler geliyor ? — İlyas Reis en önde... Sonra..., Mansurun sözünü tamamlamasına — Akın var... Yarından sonra gi-| vakit kalmadı. Çopur İsmail yerinden diyoruz . Hiç kimsenin buna canı sıkılmadı ve: Ne çabuk? Diyen olmadı. Çopur İsmail sordu: fırladı: — Yaşasın! Diye bağırdı. Bu sefer Uzun Veli sordu: — Nereden esti bu karar?.., Bizim için akına gitmekten daha büyük bir ni- — Nereye gidiyoruz? Karsikaya|met olmaz ama, böyle geldiğimizden mı? — Hayır, İspanya kıyılarına.., yyanın neresine? bir gün sonra yeniden yola çıkmak i- çin pek mühim bir sebep olmalı!... (Arkası var) Pehlivanlar kahvesinde bir çok macera dinledim (Baştarafı 7 nci sayfada) — Çok Yusuf adam! Yahud: — Yusuf gibi adam| derlermiş. kırmış. Fakat bu sahte işe alışık olma- dığı için, yalancıktan bıraktığını çak - tırırmış. O kadar ki ahali ona küfür Meselâ bizim Kızılcıklı Mahmuda |etmeğe başlamış. Bu küfürleri hazme- ti Ö zaman nasıl yıktırdınsa şim-| hemen bir « Yusuf» takmışlar. Dinarlı |(demiyen Nurullah bir arabık seyirci - Mehmedin babası Hüseyni de, Yusuf|lere dönmüş, ve: Hüseyin yapmışlar. Hem onlar «Yu - — Ne küfür ediyorsunuz be? demiş. sufy adını, şampiyonluk unvanından | Bilmiyorsunuz ki meseleyi,.. Ve ke - da üstün sayarlarmış. Kendi ismine narda, olanca hiddetile kendisine ba - «Yusuf» adını ilâve ettirebilen pehli -|kan menacerini göstererek - ilâve et - van, «cihan şampiyonu» unvanını ta -| miş: şıyan pehlivandan üstün sayılırmış. — Verin şu herifin 300 lirasını. Üç Hem zaten, şampiyonluğun inhisarmı | dakikada alayım bunu altıma! elden bıraktıkları yokmüş ya. Müba - Bizim bugünkü pehlivanların, mey- rek unvanı, birisi bırakmıs, birisi al -İdan okumaktan başka marifetleri yok. miş! Halbuki bunlar, yalnız pazularile ko - Nihayet bu vaziyet o kadar gururla- İ'nuşmuşlar. Meselâ, Koca Yusuf, Ame- rını kırmağa başlamış ki, şampiyon 0o-|rikada, dünya şampiyonluğuna göre - labilmek için hileler icadına başlamış- | şiyormuş. Şampiyon, ahalinin çok sev- lar. Meselâ Filiz Nurullah Parise git - | diği bir pehlivan. Güreşten önce, se - miş. Aslanım, tam 160 kilo. Onun Ey- | yircilere dönmüş, ve; Koca Yusufu fel kulesi gibi minder ortâsma dikil -| göstererek: diğin görünce; — Şimdi, demiş, göreceksiniz... Bu — Sen güreşlere giremezsin,,, Çün-(eşeği altımda nasıl anırtacağım! kü güreş insanlara mahsustur! demiş-| Koca Yusuf, menacerinden, ahaliyi ler. Refet, insana, üstüne yıkıliverecek - miş gibi korku veren canlı bir resmi göstererek devam etti; — Şuna bak bir kere,,., Büyük Mu- rad derler ona... Kapalı bir yerde ök- sürdü müydü, elli mumluk lâmbelar BÖNEYMİŞ. Onun yanındaki de Adalı,., Devden iri adam. Bununla karşılaşmak istiyen- lere: — Sen, derlermiş, Adalıyı tutacağı- na, Fatih minaresine sarıl: Çünkü mi- nare belki esner amma, Adalı, aah! Öteki de Makarnacı Halil i gün, şu başta esvablı resmini ğün Aliço ile göreşiyormus. Abdülâ - ziz de seyrediyormuş. Aliço müthiş el enseci.. Makarnacı Halilin de ayak tır- panları müthiş. Ne Aliçonun çektiği enseden, ne de Halilin tırpanladığı ayak tan hayır gelmezmiş. Onların el ense- lerine, tırpanlarına üç beş defa sakat- lanmadan dayanabilenler — parmakla gösterilirmiş, İkisi karşı karşıya gelin- ce, Aliço el enseye, Makarnacı da tır- pana başlamış. Abdülâziz işin kötüye varacağını Aanlayınca, — Makarnacıya haber göndertip, tırpan almamasını söylemiş. Makarnacı isyanla kaşlarını çalmış; Aliçoyu göstermiş. Ve; — Öyle ise, demiş, ona da de, el ense çekmesin! Refet, sigarasını tazeliyerek: — Sonra, dedi, bu adamların - öyle danışıkh dövüşe de akılları yatmamış. Meselâ bir tarihte meşhur «Çayay yı İstanbula getirtmişler. Karşısına da Filiz Nurullahı çıkarmışlar. Filiz Nu - rullahın menaceri, «Çaya» nın nville- tinden. Nurullah ta ona (300) altın kadar borçlu. Onun için, ne dese yap- mağa meçbur. Menacer kendisine, Ça- yayı yenmemesini söylemiş. Filiz, u - zun münakaşalardan sonra, Şüç belâ razı olmuş. Meydana çıkmışlar. «Fi - Hizp, «Çayay yı, ikide birde altına alır, ve tam sırtını yere getirecekken bıra- söylesin bayli güldüren bu sözlerin manasını sormuş. Beriki, şampiyonun sözlerini kendisine aynen tercüme etmiş. Yusuf hiç istifini bozmamış, ve tek kelime söy- lememiş- Fakat güreş başlar başlamaz, © müthiş el enselerine başlamış. Şam - piyon, el enseyi yedikçe, başını Yusu- fun ayakları dibine çarparmış. Ardar- da dört beş defa tekerrür eden bu el enselerin bir seferinde, şampiyonun Yu sufun pabuçlarına çarpan buru kanla- nınca, koca aslan hakeme dönmüş, ve: — Bana bak, demiş, söyle bu eşeğe... Ayaklarımı öpmekten vaz geçsin de güreş yapsın benimle,.. Bu minder, el ayak öpme yeri değildir! Gene Koca Yusufun, Abdülâzizle bir hikâyesi daha vardır. Abdülâziz, Pa - riste, Yusufun bir güreşini seyre git- miş. Yusuf herifi haklamakta gecik - tikçe, Abdülâziz harsından dudaklarını kanatır, bıyıklarını yolarmış. Bir ara- lık ona, güreşin danışıklı olduğunu söylemişler, Abdülâziz, buna derhal i- nanmış, ve Yusufa haber yollayıp: — Eğer, demiş, para için altta kahr- sa, başma geleceği düşünsün! Yusuf, bu haberi alınca, hiddetle gökremiş, ve: — Git, demiş, padişaha söyle... Be- nim sırtım, onun tahlından kıymetli - dir! Sözlerine kısa bir fasıla veren Re - fet: — Sonra, dedi, bu adamlar, Avru- paya gittikleri zaman, alafranga gü - reşin elifini bile bilmezlermiş. Onlara sadece: — Belden aşağ tutma youk! deyip, gü- reşe çıkarırlarmış. Fakat alaturkadaki oyunları, ala - frangaya öyle uydururlarmış - ki... (Çünkü hepsi de san'at haline sukmuz - lar güreşi,.. Bir dakika içinde (150) okkalık adamların, (15) okkalık yer- lerini bulurlarmış| Ayrılmağa hazırlanırkon; — Acaba, dedim, şimdikiler neden — Sizi seviyor muyum.. Aman müsaa « de ediniz de buna güleyim. Ben sizi sevi » yorum ve bunun için de bugünkü hırçınlık- larımın bütün sebebi sizin Suzanla bu gece üç defa dans edişiniz.. Öyle mil.. Siz ha - kikaten pek eğlenceli bir adamaınız. Yüzü - nüze bakan bu sözleri âdeta ciddi söyledi- #inize hükmedebilir. Öyle bir tavır takı - niyorsunuz ki. Halbuki sizi sevoceğime ve sizi kakanacağıma siz de ihtimal vermez- siniz... Sizi kıskanacakmışım. Hem kim - den, Suzandan... Bu daha gülünç... Gali- ba siz beni hiç tanımamışsınız Âdil... Ben sizin bir kaz yavrusu kadar sevimli Su - zanmızın rüyasında bile göremiyeceği hâ - yecanları hayatta geçirmi,; Ben dünyanın en çok beğel gemartılmış kadınlarından biriyi siz beni sizi seviyorum tahmin ediyorsu - nuz, vallahi gülmekten bayılacağım. Ha - kikaten siz pek hodpesent ve korkunç de- recede kendisini beğenmiş bir çocuksunuz. Küstah derecede kendini beğenmiş.. Çün- kü gözleriniz kendinden emin ve mağ - rur bir ışıkla yanıyor... Canım sizi affedi - yorum. Eğer siz otuzunu aşmış bir erkek olsaydınız. kendinizi gülünç yapan bu id- dialarda bulunmazdınız.. Fakat çok genç ve tecrübesizsiniz.. Hem de bilmiyorsunuz delikanlım, bilmiyorsunuz ki benim için ö- len erkekler olur. Bir aile kadını olduğum için. Hakiki kadınlık —muvaffakiyetle - rimi bir ayıp gibi gizlemeğe mecburum. Hakkım olduğu halde onlarla tefahür ede- miyorum. Ve besbelli siz de bunun için be- nim kim olduğumu bilmiyorsunuz. Beni bir kenarda unutulmuş bir kadıncağız zannedi- yorsunuz... Âdil Suzanla dans etti diye -hem de üç kere - kendisine — dün- yayı zehir eden bir kadın... Kadınlık muvaffakiyetleri, aile yıkmak we Aşıklarını ölüme kadar sürüklemek de- recesinde kuvvetli olan bu kadının küçük bir genç kızı kıskanmasına imkân var mı- dır. Evet demin hiddetlendim. Fakat bu- na kıskançlık denilemez. Çünkü Suzan bu salonda en çirkin giyinen, en çirkin dans eden en çirkin genç kız ve siz ondan daha gök beni tanırsınız. Böyle olduğu hal « de her nedense üç kere üstüste onu dansa davet etti « miz. Ben dans et- meden oturdum. İşte bunu münase- betsiz. bulduğumu Çünkü biz herkesle alay etmek için res men birbirimizin flörtü imişiz gibi dav - ranmıyor muyuz? Ben daha demin — sizin penbe, beyaz Suzanınızın yanında sizin ne- vede ise geleceğinizden, gelir gelmez be- pimle dans edeceğinizden ve ancak © za- man yüzümün güleceğinden — bahsettim. 'Tabii bu bir şaka idi. Bu bir şaka olmasa idi. Ondan o kadar açıkça bahsedilmezdi amma... Böyle şakaların altında bir parça- cık bile olsa muhakkak bir hakikatin mev- cut olduğunu düşünen aptallar pek çok « tur. Bu salonda da aptı n pek nadir ol- duğunu iddia edecek değilsiniz yal... Şu Suzana bakınız ne budala bir yüzü var... 'Tahii siz bu akşam onu bir moda gibi Jünse ettiniz. Bütün erkekler etrafında, herkes bana bir darbe indirmiş alan (meş'um ka- dınla' bir kerecik olsun danı etmek isti - yor. Çünkü erkekler bir kadını beğenmek için onun diğer bir erkeğin hoşuna gitti - ğini sezmelidirler, Bugün -siz bir aptaldan bir kraliçe yarattınız. Görüyorsunuz ne ifti- harla dans ediyor. Buz gibi.. soğuk — kız.. Hayır teşekkür ederim, ben dans etmiye- âm... Siz dans edebilirsiniz.. Fakat ben bugün sizinle bir tek dans oynamam. Fakat bugün sizin yaptığınız teyi ben ömrümün sonuna kadar unutmıyacağım. İyi ki bu marifetinizi bugün gösterdiniz. Ya maazallah sizinle evlenmiş olsaydım da © zaman böyle bir şey yaptaydınız ben ne olurdum. Öyle ya siz bana dâima izdi - yaçtan bahsediyorsunuz. Ya hoşuma git- seydiniz de sizinle evlenmeğe kalkışsay - dım. İşte sizi sevmediğime yeni bir delil daha.. Öyle ya siz benimle evlenmek is - tediniz... Sizi sevmiş olsa idim, bunu ca - na minnet biliz, bemen — kabul ederdim. Halbuki hemen reddettim. Hiç tereddüt etmeden.. Gene beni dansa davet ederek sinirlendirmeyini, Ben bundan — sonra —< onlar kadar kuvvetli olamıyorlar? Refet hiç düşünmeden cevab verdi; — Bir kere, kendilerine gayet iyi bakarlar, ve iyi yerlermiş. Meselâ A - liçe,cotuz beşinden sonra rakıya baş- Yarınki nushamızda : Engizisyon papazı Yazan: Kadircan Kaflı l Yazan: Suat Derviş sizinle ömrümde bir kere bile dans etmis — îmd" İsterseniz siz bu yüzden benim — endinizi sevdiğime v & ü KP muımn 'e kıskandığıma hüke : Bu beni rahatsız etmez... imn — hakkımdaki düşüncelerinize nB::..b:_.' Jara izafe ettiğiniz kıymeti vermem ki, ben — hiç bir şeye kıymet vermem, Bilseniz ben — hayatta nelere malik olmuş ve neler kaya — betmiş bir kadınım... Siz benim için kime siniz?.. Kim ve ne olabilirsiniz?.. Sizi ha — yatımda bir kaç ay gördüm.. Bir tesadül — sizi karşıma çıkardı. Bir kaç zaman ayni muhitte, ayni dostlar arasında — yaşadık..ç — Ve hayatıma yabancı kalan bir sürü ah « baplarım gibi siz de bir gün.. Belki yarın hayatımdan ayrılacaksınız.. Hayatıma biğ yabancı olarak girdiniz. Bir yabancı ola « — rak ondan ayrılacaksınız ve ben sonra si « — zin için: «Ne kadar eğlenceli bir çocuktus! diye düşüneceğim... Elbet te bu son geca — yaptığınız münasebetsizliği de çabuk u « nuturum. Çönkü onun fazla ehemmiyetli bir şey olmadığını biliyorum. Yalnız bu gae €e beni kızdırdı o kadar. Gene mi tekrar« hyorsunuz.. Sizi seviyorum ve sizinle ev « — leneceğim öyle mi hayır... Hayır... — Sizl sevmiyorum ve sizinle evlenmiyeceğim... Sizinle dans ta etmem. Ne bu gece, ne bir. başka gece... Kimse bizim beraber dans ete — tiğimizi görmiyecektir... Aman Yarabbi şg erkeklerin aptallığı... İşte bir tanesi daha sizin kaz yavrunuzu dansa çağırdı.. Gö « Tüyor musunuz beni nasıl süzdü. Hakikas ten bizim burada böyle fısıl, hail konuş « — mamıza hiç bir mana yok. Çekiliniz benini yanımdan, ne kadar ısrar etseniz dans etx miyeceğim.. Hayır siz durunuz ben çeki « leyim. Sizin beni brrakmanız beni daha güe lünç yapar. Ne diyorsunuz, burada böyle başbaşa kalıp nazarı dikkati celbetmemiş — daha mi iyi>.. Bunda bir iyilik görmüyo « rtum. Çünkü sizinle evlenmek taraftan des — ğilim. Ne diyordum. Ben gideceğim, siz d$ burada caksınız diyordum değil mi?.< Hem de düşünceli bir hakde burada kala « caksınız.... Neden beni sinirlendiriyorsu « — nuz... Ne gülüyorsunuz? Sizi ne kadar çolğ — mu — seviyorum... — Bana minnettaf — midiniz?.. Hayır sie — zi sevmiyorum. Si de beni sevmiyor « sunuz. Çünkü İ bani ınlıyı:â bir insan değilsi « niz.. Bakınız Suzas — niniz nasıl ayaklara basa basa dans ediyor, Ağlıyor muyum?.. Hayır gülüyorum. Sizg gülüyorum.. Fakat ağlıyorsun diye —birağ daha ıstar ederseniz.. Of gözlerim yaşardı. — Sizden nefret ediyorum. Sizden nefret ce diyorum Âdil.. Hayır... Tango çok güzel — çalıyor amma.. Ben dans etmiyeceğim.., Tarar etmeyiniz. oh kolumu İncitmeyiniz.ç Fakat ağlıyacağım diyorum size... Herkeş - beni zorla dansa götürdüğünüzü, üdeta süs — rüklediğinizi farkediyor.. Ayaklarınıza bas sarım... Yürümiyeceğim... Fakat müzik 4 kadar kavrayıcı ki.. Kötürümler bile danğ eder. Hayır Âdil hayır... Benden alama « — dığınız eveti almak için bu akşam beni sie nirlendirmek islediğinizi ve bunun için 4 şeyleri yaptığınızı ne kadar ısrarla söyles seniz kabul etmem.. Tabii insan sinirlenine ce üzerindeki kontrolunu kaybeder, Dahg — samimi olur. Siz benim hislerimi anlamalj için beni sinirlendirdiniz. Bana oyun yap« tınız öyle mi... Ben bir çocuk değilim.. Benj çocuk mu zannettiniz.. Sizi sevmiyorum; — Sizi kıskanmıyorum. Siz de beni sevmiyore — sunüz Ve zevceniz olmıyacağım... Ağla « miyorum diyorum size.. Fakat herkes bis ze bakıyor.. Rica ederim, beni yerime döne — dürünüz.. Oturakm, ellerimi bırakınız.. Es — ğer benden evet cevabını alıncıya kadaş dans etmek istiyorsanız — ölünciye — kadat dans ederim, sizden nefret ediyorum.. Sizi sevmiyorum.. Of elim.. Elimi eziyorsu « nuz.. Bana eziyet ediyorsunuz.. Size söye liyeceğimi bilmiyorum. Âdil sizin karınığ olduğum zaman gene bugünkü gibi ah e lâkszlık yapacak misiniz?.. T Evet demedim... Bu evet demek mi? e Birakınız beni.. Birakınız beni düşüne » yim... Beni götürünüz, fakat rica ederinii giderken, Suzanın tarafına — bakmayınız. Kocam olursanız bunları yapamazsınız. Be çok kıskanç bir kadınım. ğ lamış. Bir Kuzuyu meze diye yermiş, Ve göz kırparak ilâve etti; — 4 — Sonra en mühim mesele de ba * GüREE Naci Sadullah

Bu sayıdan diğer sayfalar: