8 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

8 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B” : 8 Eylır a , “SON 'POSTA ' Yug;;îa;r_yanm Çocuk Kralı K©üncü yaşına basması dost memlekette büyük tezahüratla Kutlulanan Küçük kralın hayatı İki gün evvel, sabahleyin Bled şato- Sunün büyük yatak odasına iki narin Vücut girdi. Bunlar yavaş yavaş par- Maklarının ucuna basarak yürüdüler. Biri perdeyi kaldırdı, oda — birdenbire aydınlarıdı. Sonra yatakta beyaz çar- Şaflar içinde uyuyan genç çocuğa yak- laştılar, Biri: — Bonjur, Piyer Karageagevitch. On dördüncü yaşın uğurlu olsun! dedi. Diğeri de ayni sözü tekrar etti. Piyer gözlerini uğuştura uğuştura Uyandığı zaman, yanında kardeşleri Andre ile Tomislar'ı gördü. — Sahi dedi, bugüft on üç yaşımı bi- tirdim. * 14 üncü yaşına giren yelim kral kardeşlerinin elini tuttu ve birdenbire Pencereye koştular. — Desenize, bir yaş daha dik; küçük kardeşler. Kardeşlerinden birisi: — Annem sana.... diye ağzından bir şyler kaçıracakken, büyüğü ileri atıl- ı; ihtiyarla- — Annem sakın bir şey söyleme diye bize tenbih etmedi mi? Annem â Uyuyor, şimdi erken, gidip onu Tahatsız etmiyelim.... Piyer etrafına baktı, daha çok er- kenidi, otoriter bir sesle: — Hadi çocuklar dedi, biraz daha u- Yuyun..... İki yavru uzun entarilerinin içinde Yürüyüp yataklarına giderlerken, ikin- G Piyer de, babası Üçüncü Aleksan- di 13 yaşındaki h:yıvru böyle gün- lerde ne düşünür? Hayalinden neler 8eçirir? Bunu bilmek zor değildir, Bi- Taz sonra bütün milletle beraber yeni Yatının yeni adımını tes'it edecek, anzın evvel de annesile kucaklaşacak- r, , Kral İkinci Piyer, yaşının küçüklü- e rağmen tecrübe görmüştür. Hem ne acı tecrübeler... Hâlâ onun tebessümlerinde hüzün vardır. Baba- Sının boş yere akan kâninı unutama- Tauştır. Piyerin tarihi babasının kanıy- ha yazılmıştır. x İki sene evveldi. Piyer Swrrey ko- lejinde İngilizce öğreniyor, tahsilinin İnkişafı için azami mesâi sarfediyor- du, bir gün bahçede arkadaşlarile fut- bol oynuyordu. İkinci Piyer, kaleci oy- severdi. Kendisi oyunun, helecanına kaptırmıştı. Kan ter - için- deydi. Yanakları, kırmızılaşmış, ııe!ai Ki daralmıştı. Oyun birdenbire durdu: — Prens Piyer Kara georgevitch! ; Yavru oyunu bıraktı. Hiç tanımadı- D_ adamın yanına gitti. Yüreği hopladı. Siyah elbiseli adam: — Valdeniz, Kraliçe Mari — Pariste | lisini görmenizi istiyorlar! dedi, Prens fazla izahat istemedi, daha doğrusu isteyemedi. V1 yaşındaki kü- Şük yüreği burkulmuştu. Babasının saya geleceğini biliyordu.... * Prens, biraz sonra Manş denizinin dalgalarına dalmış, martileri - seyrede- Tek Fransa yolunu tutmuştu. Etrafında- kiler sanki konuşmamak — için karar işlerdi, ne sorsa, ne dese, kısaca | fevap veriyorlardı. Teşekkür etmek için gözlerini- kal- ği zaman nemli çehrelerin küçük | Brense bakmak istemiyerek başka - ta- Taflara, ufuklara daldıklarını görüyor- &u. Rıhtıma ayak bastığı zaman siyah- hra bürürimüş insanlar görüü. Keni Fini büyük bir nezaketle selâmlıyor- lardı Dajma alkışlı merasimlere alışık yavru, muhitinde buz gibi bir ha- Vanın estiğini- görüyordu. Parise ayak basar basmaz, kendisi- hi'siyah bir otomobilin içinde buldu; *trafında giden dört tane matösikletin “in resmi karşısında murakabeye var- |. İkolları arasına düştü. Şimdi W R..A İkinci Piyer “İki sene evvel bir arkadaşıma Kral olduğum zamana ait proje- lerimden bahsetmiştim. O zaman ne kadar çocukca hareket ettiğimi şimdi anlıyorum. Biz Krallar çok çalışmağa mecburuz. Mesuliyet pek büyük!,, diyor Majeste Piyer, babası ve büyük babası vakit bulamadı. Yolculuk çok — uzun sürdü, nihayet Prens dayanamadı: — Ne oluyoruz dedi, babam, annem neredeler? Refakatinde bulunan birisi: , — Valdeniz ve büyük valdeniz sizi igefarette bekliyorlar dedi. Ve daha yavaş çıkan bir ses etti: — Prens olmak kolay değil. büyük cesaret sahibi de olmak lâzım! Otomobil durdu, sıkı tertibat alan, polisler otomobilin kapısını açlılar, Prens titreyerek merdivenleri çıktı. Birdenbire kendisini loş bir odada buldu. Annesi siyah tüllere bürünmüş- tü. Oğlunu görünce dayanamadı, onu ,göğsüne bastırırken: — Bedbaht zavallı yavrucağım diye ağlamağa başladı. | — Piyef kendisini annesinin kolların- İdan bırçınlıkla kurtardı: — Büabaimn nerede? diye sorabildi. Yavru ve anne biribitlerine bakın- dılar. Gözler biribirlerine çok şeyler söylemişlerdi. Yavru hüngür hüngür lağlamağa başlarken gene annesinin hüznün (âhengine uyarak sallanıyorlardı. Kapı vuruldu... Prenslerin — hayatı ciddiyet isterdi. Ne kadar elem ve ne kadar keder duyulursa duyulsun - dai- ma metahneti muhafaza etmek lâzımdı. Beraberce biribirlerine dayanarak merdivenlerden "indiler. Gene ayni me- rasimle trene bindiler, ve kendilerini bekleyen mağmum Belgrada doğru yol aldılar... Birisi sevgili kocasının, öbü- 'rüde eşsiz babasının cenaze merasimi- he iştirâk edeceklerdi * Belgrada vardıkları zaman kendile- rini karşılamağa gelen halk hıçkırarak (ağlıyordu. Kraliçe Mari, evlâdına: — Piyer göreyim seni metin ol! de- di ve sonra kendisini tutamıyarak ağ- larmağa başladı. Piyer gözleri sulanm muhitini (sanki kalın bir cam tabakasından görü- yordu: Bir adam yanına sokuldu: — Majeste tebaasının getirdiği, kimselerden ilâve şu ği gürültüden düşünmeğe — bile|tuz ve ekmeği yerler mi? Bu adam Belgradın belediye lidi. Krallara takdim edilen bu yemeği küçük krala veriyordu. Piyer ekmeği eline aldığı zaman, halk yerlere eğildi ve hepsi diz çöl Piyer babasının acısını kalbine göm- dü, ve sonra da hâzırlandığı büyük işi yapmağa koyuldu. Piyer kafasını cama dayamış, hatı- ralara, istikbale dalmıştı. Düşünüyor- du: «Acaba bütün milletin çocukları kendisi gibi miydi? Ayni yaşta ayni büyük işleri düşünmeğe mocbur muy- dular? Acaba kendisini sevdirebilecek imiydi?» Amcası Pol, hükümet işlerile meş- gul olurken Piyere ayrı bir kıymet vermeğe başlıyor, hattâ onun fikirleri- ni istimzaç ediyor. Bunu şüphe yok ki müstakbel hükümdarı düşünmeğe sev- ketmek için yapıyordu. Piyer bir gün arkadaşlarına şöyle bir. söz söyledi: — İki sene evvel bir arkadaşıma reisi remzi kral olduğum zamana ait projelerim- den bahsetmiştim. Şimdi 0 zaman ne kadar çocukça hareket ettiğimi daha — iyi anlıyorum. Biz çalıştıkça, çalışmağa mecburuz. Bu işlerin mesuliyeti pek büyük.» Birdenbire: — Hey Piyer diye bir ses duydu, Hayallerinden uyandı. Döndü, kar- deşlerile annesini gördü. Koşa kaşa, annesinin kucağına atıldı. Kraliçe Ma- ri, oğlunu ve kralı öperken göz yaşları- nı zaptedemiyor, yüzünü, kucağındaki yadigârın saçlarına gömetek ağlıyor: — Allah hiç değilse seni bahtiyar et- sin! diyordu. Fırka ocak koöngreleri başlıyor Fırka kongrelerine 15 eylülda baş- lanacaktır. Vilüâyet dahilindeki 300 ka- dar ocak 15 gün zarfında koöngrelerini itirecekler ve teşrinievvelin ilk gü - nü nahiye kongreleri başlıyacaktır. Her iki senede bir yapılan vilâyet ve kaza koöngreleri geçen yıl yapılmadı - ğgından bu yıl toplanacaktır. Kongreler münasebetile hazırlıklara başlanmış - tır, velisi gece memleketimizden ayrıldı. tün evlerinde, bütün apartımanlarında, larında, vapurlarında, lokantalarında, hattâ bütün — sokaklarında, ondan bahsetmiyen çok az insan bulabilirsi. niz. Kadınlar: — Ne güzel erkek... diyorlar... Kırk iki yaşındaymış, fakat otuzdan faşla görünmüyor. Penbe beyaz yü - züne, hafif çil öyle yaraşmış ki... Hele hareketleri ne zarif, tavırları ne kibar- ca, ve sesi ne yumuşak... Kaşları dai - ma çatık, fakat, gözlerinin içi daima gülüyor. Bu tezat öyle haş kii.. Gençler: — Ne şık erkek! diyorlar... O beyaz çizgili koyu gri esvabı, açık kurşuni İ ne güzel açmış- n, — saçlarının, gözlerinin renklerine bile uyduruyor.. Sporcular; — Ne atletik vücut... diyorlar. Bel- li ki, çok spor yapmış. Söylediklerine göre, mükemmel tayyare, — otomobil, motör kullanırmış. Ata binermiş. Yü- zermiş, tenis, futbol oynarmış. Hattâ tahsil esnasında, mektebinin koşu re- kordmeni imiş!.. İhtiyarlar; hiç bir mecburiyeti yok- ken harplere girip çıkmış ve kahra - manca dövüşmüş olan kralın cesareti- ni, vatanperverliğini, çocuklar, hem - sinlerile yakından alâkadar olan kralın tevazuunu alkışlıyorlar. Ameleler, tulum giyerek maden ku- vularına inen kralın yüksek merhame- uanden, ve açıkgözler onun, muhabbet kazanmaktaki sonsuz meharetinden bahsediyorlar. Ve onun çabuk gidişinden doğan te- essürün büyüklüğünden de anlaşılıyor ki, her talâkkide insanın hoşlanabilece- ği bir çok meziyetleri nefsinde toplaya- bilmiş olan bahtiyar kral, İstanbulda da kazanmadık kalp bırakmamış gibi- dir Söylendiğine göre, evvelsi gün aca- ip bir tesadüf, tuhaf bir hâdiseye sebe- biyet vermiş. İngiliz sefarethanesinin kapısı önü- ne birikmiş olan halk tarafından, krala benzetilen sarışın bir genç etrafında ko parilan alkışların verdiği mahcubiyet- ten çok güç kurtulmuş Kralın İstanbulda yaptığı gezinti - lerin gazete sayfalarına aksetmemiş tarafları çok ve gazetelere yazılma - yanlar arasında, gazetelere basıllan - lardan daha enteresanları" var. Meselâ, kralın teşrifinden “en fazlaâ memnun olanların en başında bazı a- çık göz kunduracılarla, şapkacılar da geliyormuş. Çünkü kralın ayağındaki beyaz po- tusiyetli siyah rugan — iskarpin şıklık meraklıları tarafından derhal, aranmıya başlamış ve Beyoğlile Eminönü sem- tindeki bazı kunduracılar, derhal bu çeşid iskarpinler yaptırarak hayli pa- halıya, ve bir çok satmışlar. Bazı şapkacılar da, camekânlarında teşhir ettikleri keten kaplı şapkaların yanına bir tabela koymuşlar, ve içine; «Bu şapkaların modası memleketi- mizin muhterem misafiri İngiliz Kralı tarafından — getirilmiştir!'» — cümlesini yazmışlar. Bu reklâm sayesinde de, mevsim sonuna kadar ellerinde kasket stok - larını hayli eksiltmişlerdir. * Ben dün, Kralı gezdiren (1500) nu- maralı arabanın şoförile de görüştüm... —oz Kral Edvardın ziyaretine ait yazılmamış taraflar Majestî İstanbulda bir ;oî( rTürkç;—kelimeler öğrendi. Şoförüne sık sık söylediği “ Yavaş ,, kelimesi bunların başında geliyor Yazan : Selim Tevfik Büyük misafirimiz kral Edvard, ev- Fakat bugün İstanbulun hemen bü- bütün kahvelerinde, bütün tramvay- Süyfa * ? a Muhterem misafirimizi şehrimizdi gezdiren şoför Hakkı dan dolayı «Geveze Hakkı> lâkabile ça- garanlar da vardır! diyor. Ve Kralı kendi arabasına bindire- bilmek için baş vurduğu hileyi anlatı- yor: Krala, hususi arabalardan tahsis olunmuştu. Fakat Kral, rahat- sız edilmemek için, nazarı dikkati çekmiyecek bir arabaya binmek — isti- yordu. Yaverine: — Ben, dedi, üzerinde hiç bir işaret bulunmıyan arabalardan birine binmek istiyorum.. Fakat Kral bu emri verdiği zaman, benim otomobil, sıraya dizilmiş — olan hususi plâkalı taksilerin en arkasında idi Ben, Kralın sözlerine daima kulak kabarttığım için, az buçuk ladığım dilde verilen bu —emri arkadaşlardan evvel duydum, derhal direksiyonumun başına geçtim, makinemi Ve hiç kimseye bir şey sormadan, arkadan en öne geçiverdim. Ve bu manevra sayesinde de, Kralı gezdirmek şerefini kazandım. Fakat sonra, bunuü yapt a piş- man oldum. Çünkü Kralın <!500. nu- maralı taksiye bindiği bütün gazetele- re yazıldı, ve bunu bilmeyen, duyma- yan kalmadı. Neticede de, herkes, oto- mobili görür görmez, üstüme doğru koşuyordu, ve direksiyonu kullanmak güçleşiyordu. Maamafi, biraz derin düşününce, çektiğim sıkıntıları unutuyorum. Ben, tam on üç senelik şofürüm. Şimdiye kadar bir tavuk bile çiğne- medim. Bu muvaffakıyetimin mükâfatı birisi en he-olabilirdi? Ben şoförlükten banka ya? Benim için en büyük rütbe, bir devlet veisi, bir Kral şoförlüğü olabilirdi. Binaena- leyh ben, bir şoförün erişebileceği en yüksek makama yükselmiş demektim. Bu mevkie yükselmenin ne demek olduğunu anlamak için bir gün benim- Te beraber dolaşmalıydımız. Dostlarımın, düşmanlarımın muame- leleri, bakışları bile değişip başkalaştı. Mahalle bakkalı, alacağın! bile unuttu: da, beni belediye müfettişi gibi selâm- lamıya başladı. Fakat bu iş bana da pa- halıya mal olmadı değil ha. On bir buçukluk cıgarayı değiştirmek mecburiyetinde kaldım. Ve Yenice iç- miye başladım, Kral şoförü bu. Hakkının anlattığına göre, Kral bu- rada bir çok Türkçe kelimeler öğren - miş. Hele «güzele , steşekkür ederime , «hoş geldiniz» kelimelerini pürüssüz, bir İstanbul şivesiyle telâfiüz- ediyor, ve her fırsatta küullanıyormuş. Hakkı: — Sonra, diyor, bir de «yavaş» keli- mesi... Bu kelimeyi sık sık tekrarlıyor, arabayı yavaş yürüttürüyordu. Meğer, hem her şeyi görmek ister « miş, hem de vaktile bir otomobil kazası göçirdiği için otomobile binince çok ih- İtiyatlı davranırmış! Ben uzaklaşırken, Hakkı gülüyor, ve — Fakat, diyor, sen de büyük adam Kralla hepimizden fazla beraber bulu- nan şöförün ismi Hakkı. Arkadaşları ona «Komik Hakkı» derlermiş: Beni, mukallitliğimden — dolayı «Maymun: Hakkı», ve çok konuşmam- İsayılırsın. Bugüne bugün kralla değil- İse bile, kral şoföriyle mü'tâkat yapmış oluyorsun. Bu şerefi kazanmak, öyle jdeğme gazetecinin kârı değildir. l Selim Tevfik İ e kü0ei e dkdde bi D slüenller

Bu sayıdan diğer sayfalar: