14 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

14 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa —— - Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları ÜĞkrür Mehmst, vaziyeli kum. bir /tahlilden geçirdi: GİBALi ZİNDANLAR Son Posta'nın zabıta romanı: 69 l | Bu kadın, almanca bir şeyler söyle » |diği için, Gâvur Mehmet onun sözle - so N POSTA, Eylâl H4 Z İttihatçılar Devrinde MUHALEFET Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl Son Posta'nın siyasi tefrikası * e Siş' z — Her halde, zindanların bu taraf- |rinden hiç bir şey anlamadı. Fakat içi-| Sahne, bomboştu. Ortada, yeşil çuha örtülü bir masa görülüyordu. Herkesin gözleri, sahneye çevrilmişti. Biraz evvel, arı kovanı gibi uğuldayan tiyatro salo- nunu merak ve heyecanla dolu bir süküt istilâ etmişti ta olması lâzım gelir. Dedi. Ve derhal sağ taraftaki küçük “ve dar kapıdan içeri girdi. — Fakat buradaki vaziyeti, çok tehli- keli idi. İçeride bir baskına uğraması ih- | timal dahilinde idi. Bunu nazarı dik- kate alarak, kalası içeri çekti. İki kapı — ârasındaki alâka ve rabıtayı kesti. Ö- ünündeki dar ve muntazam kemer ö- rülü dehlizde ilerledi. Dört ayak mer- — divenden indi. Tekrar küçük bir kapı- | dan geçti. Karşısına birdenbire geniş bir sofa çıkıverdi. — — Gâvur Mehmet, kapının önünde du- — garak elindeki fenerin ışığını etrafına gezdirdi: — Hayret edilecek şeyt!.. Herifler vaktile buralara ne emekler, ne para- — lar sarfetmişler?.. Diye söylendi. Bu geniş sofanın ortasında, uzun bir koridor bulunuyordu. Bu koridorun ü- — gerinde de muayyen fasılalarla sık sık kapılar görünüyordu. Gâvur Mehmet, bu koridora doğru ilerledi. Başını, iki tarafa sıralanan ka- pılardan içeriye sokarak göz gezdir - di. Bunlar, bir adamın rahatça, yatıp kalkacağı genişlikte ve müstatil şek - linde boş odacıklardan ibaretti. Bazılarının tavanları çökmüş; ba « zılarının da, duvarları yıkılacak hale gelmişti. BK G, celarıkların, hepal bomboştu. — Yalnız, şuraya buraya atılmış; yırtık — elbise parçaları, uçları yanmış, tahta- İar, odunlar, kömür — kırıntıla bazı yerlerde kümelenmiş saman döküntü- leri; taşların, toprakların aralarına sı- — kışmış ve şeklini kaybetmiş ayakka - bıları göze çarpıyordu Gâvur Mehmet, birdenbire durmuş- — kü. Âdeta; damarlarındaki — kamı, bir anda donmuştu. Bir mezardan hiç bir farkı olmıyan bu derin sessizlik içinde, uzaktan gelen bir kadın sesi duymuş- © tu. Bu kadın sesi, hıçkıra hıçkıra şikâ- | yet eden bir feryada benziyordu. Derhal feneri kapadı. Dişlerindeki bıçağı sağ eline aldı. Arkasını duvara dayadı. Kulaklarının bütün kuvvetile dinlemiye başladı. Ses, bu koridorun nihayetinden gel- mişti. Fakat çok uzun devam etmiye- rek kesilmişti. Gâvur Mehmet, dakikalarca dinle- di. Fakat, hiç bir şey işilemedi. O za - man sol dirseğini duvardan ayırmıya- — gak, o ses'n ge'diği tarafo doğru, ya - vaş yavaş ilerledi. Tam, koridorun ni- hayetine geldiği zaman, bir mırıltı işite ti Ve derhal, önürde durduğu höcre- nib kapısından girdi. Yalmız başını di- şar çıkararak ©o miariltiy: bir müddet dinledi. B dinlemesi, dakikalarca devam et- ti. Ondan sonra: — Bu kadın, yalnız Kendi kendine | göyleniyor. Çünkü; sözlerine, hiç bir ses cevap vermiyor. Diye söylendi. Verdiği ani bir kararla, fenerin ö - nündeki kapağı açtı. İşıği, ileri doğru uzeatti. O miriltinin geldizi yere doğ- ru sür'atle ilerlemiye başladı. Koridorun nihayetinde, büyücek bir kapı vardı. Bu kapıdan daldı. Sür'atle | etrafına baktı. Saz tarafta Loş bir ya - tak i'c, bu yatağın yanında, masa ma- kamında kullanılan küçük bir sandık < vardı Burada da bir kaç saniye — duraladı. Sol tarafta, duvarın dibindeki kapının — içinde, gene o mırıltı duyulmıya başla- di. Gâvur Mehmet, derha feneri kapadı. | Ayaklarının uçlarına basarak yaklaşır- mırıltiyı artık daha e başla- durarak başını o uzattı. Eveti.. a söylenen bir kar ken, içeriden gel C açık ve sarih bir su: | dı. Kapının yanı: derin karanlıklar i Burada, yalnız başı: — din vardı de, derhal kuvvetli bir an uyandı. İçil: den: — Bu kadın, mutlaka prenscs Şima olacaktır. Diye mırıldandı. Fakat, şimdi mühim bir mesele ile Birdenbire bu kadının karşısına çıkarsa, hiç şüphesiz ki bu zavallı fena halde korkacak'tı, Zaten, kendi kendine söylenmesinden de an- laşılıyordu ki; kadının sinirleri fena halde sarsılmıştı. Şimdi onun üzerinde yeni bir heyecan yaratmak belk, de felâketine sebep olacaktı. Gâvur Mehmet, geri çekildi. Bıça - Binı yerine yerleştirdi. Fenerin kapa- ğini açarak ışığını etrafta ve bilhassa, kapının boşluğunda gezdirdi. Bu su - retle; evvelâ ona, orada bit insan ol - duğunu hissettirdi. Sonra, bir iki de- İ karşılaşmıştı. İttihatçılar, mümkün olduğu kadar sı- raları bizzat kendileri işgal ederek, prens Sabahaddin Beyi dinlemek is - tiyen yabancıları asgart hadde indir - mek istemişlerdi. Saat dokuzda, tiyatro salonunda par- mak sokacak yer kalmamıştı. Ve tam dokuzu çeyrek geçe de, ağır ağır per- de kalkmıştı. Bu, (tarihi bir an) dı. Ve, prens Sabahaddin Beyin (muha- lefet) tarihinde daima bir haile ile sek- tedar olmuş, çalışmasında, ittihatçılar tarafından verilen ilk acı hüküm; şu anda, ve şu perdenin kulkmasile baş « lamıştı. Sahne, bomboştu. Ortada, yeşil çu- fa ök_ıı"ın ö_hı'ıve gezindi. Sonra, ka -'ha örtülü bir masa görülüyordu. Her- piya ilerledi. Yavaş yavaş içeri girdi.|kesin gözleri, sahneye çevrilmişti. Fenerin ışığını sür'atle etrafa çevirdi. | Biraz evvel, arı kovanı gibi uğulda - O anda, kalbinde derin bir acı hissetti. Âdeta, dudakları bükülerek: — Zavallı kadın, Dedi. Fenerin ışığının temerküz ettiği nok- tadaki manzara, cidden fecidi. Her ta- rafı tonozlar ve taş kemerlerle örül - müş olan bu mağara gibi korkunç o -| danın köşesinde, sefil ve perişan bir ot minderin üstünde, elleri ve ayakları bağlı olan genç, güzel, sarışın bir ka- dın yatıyor.. Korku ve ıztırap ile açı- lan gözlerini fenerin ışığından ayırmı- yordu. Gâvur Mehmet; kalbinde çok derin bir acı duydu. Yavaş yavaş kadına doğ- ru ilerlemekte devam ederek pek az bil- diği almancasile sordu: — Siz... Kimsiniz?.. Kadın, cevap vermiye korkmuştu. Gözlerini kırpmadan, Gâvur Mehme- de bakıyordu. Gâvur Mehmet, kadına fazla heye- can vererek üzerinde fena bir tesir hu- süle getirmemek için ağır ağır yanı- na yaklaşarak elindeki feneri yere koy- du. Bir taraftan, onun ellerini ve ayak- Tarını bağlıyan ipleri çözerken, diğer taraftan konuşuyordu: — Madam... Ben... Dost... Siz, kimsiniz?.. Prenses Şima.. Değil mi?.. Elleri ve ayakları serbest kalan ka- din birdenbire - silkinerek — doğruldu. Yüzünde, derin bir sevinç hâsıl oldu. — Siz.. Hakikaten, bir dosta benzi- yorsunuz. — Ya.. Ya.. Ya... Söyleyiniz. Siz, prenses Şima mısınız?., — Evet... Ben, prenses Şimayim... Ya siz.. Kimsiniz?.. — Durun. Onu da, söylerim... Siz.. Başka.. Ne lisan konuşursunuz... Hiır- vatça bilir misiniz?.. Kadın, büyük bir sevinçle derhal ce-| vap verdi: — Hırvatça mı?. Cok iyi bilirim... Zavallı zevcimin milli lisanıdır. Bana öğretmişti. Şu halde, siz.. Hırvat m- Bana, dost olduğunuzdan bahsettiğinize göre, mutlaka - zevcim tarafından geliyorsunuz. (Arkası var) ŞO G eee TAKVIM EYLÜL 14 sınız?.. Rumi sene 1862 — Eylül i Arabi 8i PAZARTESİ Mİ n İMSAK | Cem.ahar — » 26 p 3 Yalsı SADA v. 15 | D, 33 5T D yi ikindi | Akşa yan tiyatro salonunu, merak ve heye- canla dolu bir süküt istilâ etmişti. Kolisin arasından bir bahriye zabiti çıkmış: — Sabahaddin Beyefendi, söze baş- lıyacaklar. Demişti... İki üç saniye sonra da prens Sabahaddin Bey sahneye gel - |mişti. | Temiz... Tertemiz.. Kibar, zarif bir kıyafet... Önü iliklenmiş, uzunca bir |redingot... Vakar ile tevazuun çok iyi iimlimç etmesinden hâsıl olan munis, |cazip, hürmet celbeden sakin bir ta - vır... Birdenbire karşılaştığı bu mu - azzam halk kitlesinin neresinde karar kılacağını tayin edemiyen gözler.. Sol- gun bir çehre.. Hafifçe titriyen, yu - muşak ve tannan bir ses.. İşte, o gün: kü prens Sabahaddin Bey... Halkın derin ve hürmetkâr sükütu, prens Sabahaddin Beye emniyet ver- di. Sesi, gittikçe gürleşti Hareketleri, gittikçe kuvvetlendi. Siyasi içtihadına olan kanaatini, büyük bir samimyetle gösterdi. Ve tam bir saat söz söyledik- ten sonra: (Bugün bu mukaddes, muhterem (Osmanlı toprağını), (Osmanlı me - saisi) ile yüksek bir derccci medeniye- te isal etmek icap ediyor. (Hükümetin vazifesi, siyasi salâhi- yetlerini tecavüz etmiyerek, esaslı va- zifelerini tatbik etmek.. (Cemiyeti muhtereme) nin vazifeleri de, ahali- mizin efkârını tenvir ederek, (istib - dadın hücumu) na karşı gayet metin bir kuvvet temin eylemektir. (Demek ki; hükümetin vaziyeti ile cemiyetin vazifeleri, ayrı ayrı şeyler- dir. (Bugün tebşir edebilirim ki; vata- nın saadetinç çalışan (cemiyetlerimiz) arasında ne fer'i, ne esasi hiç bir ihti - lâf yoktur... Hepimiz, ayni vatanın sa- mimi evlâtları, ve ciddi hâdimleri ol makla müftehir ve mübahiyiz... Bun- dan sonra çalışmak, ve ömrümüzü vakfetmek istediğimiz maksat, Osman- h toprağını bir (makarrı fazilet) hali- ne getirmektir. ) Diyerek, sözlerini balla kesti. (Cemiyeti muhtereme) nin; yarım münevver, cahil, ve eçhel güruhu ta - İyafından sürekli bir alkış tufanı yük - İşeldi.. Ve bu el şakırtısı — velvelesi; |prens Sabahaddin Beyi, arabsına kadar |takip ve teşyi etti... Bu alkışlar ara - sında: — Aşkolsun, prense... Tamamile bizden olduğunu, itiraf etti. Demek ki artık, gâvurlarla ortak olmaktan !vaı geçmiş. Sözleri işitilmekte idi. Halbuki; gene (cemiyeti muhtere- menin, - adedi çok az.. Ve hemen he- ymen ekalli kalil derecesinde olan - (mü- nevver) zümresi ise: —— Dikkat edelim!.. Prens, gözleri mize bir avuç kül serpmek istiyo: Vâkıâ, bu konferansta, (ademi mer keziyet) demekten maksadının, (muh- tariyeti idare) demek olmadığını izah etti. Etti amma; sözü gene döndürdü dolaştırdı; yabancı unsurların ekmek- lerine tereyağı sürecek şekle getirdi... Ve işin en kötü ciheti şurası ki; güya aradaki (suitefehhümleri — izale) için söylediği sözlerle, şimdi bizden de bir çoklarını kendine çekti.... Yapılacak, tek hareket şudur. Prensin bu izaha - tına inanmış gibi görünmek, ve ken - disile münakaşaya girişmemek... Asıl dikkat edilecek cihet, bu adamın meb'us çıkmamasıdır. Eğer Sabahad- din Bey meb'us olursa, ertesi gün mec. liste, karşımıza müthiş bir muhalif fır- ka çıkacaktır. Demişler.. Ve o günden itibaren de, İttihat ve Terakki cemiyeti bu mem - lekette yaşdıkça, prens Sabahaddin Beyin meclis kapısından içeri ayak bas- maması için ne mümkünse yapmiya karar vermişlerdi. * Sabahaddin Bey, tehlikeyi sezmek- te idi. Hüseyin Çahit Beyin, (Tanin) ga- zetesinde: (Sabahaddin Bey, konferansta ver- diği teminat ile bu memnuniyeti kat kat takviye etmiş oldu... Bahusus Türklerin gayri anasırı islâmiyenin işe verdikleri ehemmiyet, ve Sabahaddin Beye karşı bu fikirlerinden dolayı gös- terdikleri merbutiyet; onların da a- demi merkeziyeti vahdeti Osmaniyeye mugayir bazı emellerle kabili telif ola- cak bir surette tefsir ettikleri zannını hâsıl ediyordu. Ve asıl bizi endişnak eden de bu idi. ISabahaddin Beyin bu emellere, en- dişelere kat'i bir hatime çekmeleri, bil- hassa şayanı teşekkürdür.) (Arkası var) Dünkü kazalar Tophanede oturan Koçuya Çakmak- çılardan geçerken 3797 numaralı oto- mobil çarpmış ve ayağının topuğun - dan yaralamıştır. Koçu hastaneye kal- dırilmıştır, şoför yakalanarak tahki - kata başlanmıştır. * Kalyoncu Çıkmaz sokağında otu- ran Dimitri kızı Marika Calatasaray - da Anadolu lokantası önünden geçer - ken 2560 numaralı otomobilin sade - mesine mârüz kalmış ve göğsünden a- ğar surette yaralandığından Beyoğlu hastanesine kaldırılmıştır. ——— aa eeei aai İstanbul Belediyesi İlânları Duıküıılefevhıîuııııündıüuınolın ayak - kabı malzemesi. Düıkünkfıviiğnlimohnmwıımıdm kö » mürü, Düşkünler evi için lâzım olan 200 ton Tüvenan ma- Dumlupmar mektebi için lâzım olan 550 çift iskarpin malzemesi ve işçilik. Muhammen bedeli; İlk teminatı 1089,75 4760 2200 2157,17 kurtarma yurduna 162 çift siyah vidala is- 350 kuruş, 81 çift karpin bir çiftine e LN lira 15 çift futbol rası, beher çiftine 2 kamp kundu - ayakkabısı, be- her çiftine 250 kuruş fiat tahmin olunmuştur. meye konulmuştur. Şartnameleri lmıız.ım olanlar 2490 No. lı kanunda yazılı vesika minat makbuz veya mektübile beraber 15 Eyi daimi encümende bulunmalıdır. İ 1 den 200 numaraya kadar 15 201 den 400 » » 401 den 580 » » 581 den 760 » » 761 den 820 » » (819) x Eylül 936 Salı Perşembe Cuma Cumartesi Belediyeden aylık &lan emekli ve ölgüzlerin Eylâl 936 üç aylıklari yu - karıda yazılı günlerde € Bankasından verilecektir. ları ilân olunur. — «B> — «1247» 936 00 cüzdanlarındaki Aylık sahiplerinin numaralarına göre müracaat- tediye sıra sayılarına göre Zirsat ———— Beyoğlu Vakıflar Direktörlüğü İlânları Satılık Mahlül Emlâk Değeri Pey parası Lira K. Lira K. 71 00 Ayazpaşada Gümüşsuyunda eski Fatma Hatun, yeni Ömer Avni mahallesinde Bağ odaları sokağında vaki 156 metre murabbamda arsanın tamamı, 63 72 5 00 Yah 4 mahallesinde Tatarağası so - Fındıklıda ya Çelebi S hım&ııkilNo.İı:ilmdnaGulm. 6 00 arsanın 69 66 1045 82 — 78 00 tamamı. Beyoğlunda Hüseyinağa mahallesinde Bilezik soka - ğında eski 56, yeni 58 Galatada Yenicami mahallesinde No. İu arsanın tamamı. Fermeneciler cad - desinde eski 44, yeni 44 No. lu dükkânın tamamı. Yııkınılıyıulııııhmııı“ıllıiydlııipqînpınîlıvıon beş gün müd detle açık arttırmaya çıkarılmıştır. İhalesi 25 Eylül 936 Cuma günü saat 15 de Komisyonda yapılacaktır. İsteklilerin yüzde yedi Beyoğlunda Vakıflar direktörlüğünde mahlülât kalemine gelmeleri. buçuk pey n «110l1w

Bu sayıdan diğer sayfalar: