19 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

19 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfa Fransız gazeteleri nihayet bir noktada hakikati görmeğe başladılar Barışsever devletler grupuna dahil olan Ankara ile bozuşmakta menfaatimiz y / :tur, diyorlar. O halde Sancakta yapılmakta olan tazyikın önüne neden geçilmiyor ? (Baştarafı 1 inci sayfada) Bu zat diyor ki: lan Fransa dış işleri bakanlığından al- «Bu mesele bizi bühassa alâkadar dıkları direktife uyarak iltizam ettikle-| ermektedir. Çünkü Türkiyenin karşı- rini söylemiştik. Aradan geçen müd-| şında zahiren Fransa vardır. Zahiren det zarfında direktif değişmiş olacek[diymm_ TÜ TU ki Fransız gazeteleri nihayet 'r'""i“ijnn Goetlerı — halins — gelilikicer aeara | çözdüler ve bunu da meselenin Ulus- ... AYA N lar kurumunda müzakere mcvk'ıinrly;ı):'kıur h';"':m için hiç bir s&- Bavülerai eli aat EN d AA AA A S tılar. |devletlerine karşı, bizim için kolay ol- İlk günde söyledikleri, Fransız de-|tyan (himaye) — eisteminden vazge- legesinin Uluslar Kurumunda teşrih çip, daha ziyade gaile verecek olan it- l ettiği Fransız görüşünün, tabiatile bir tifak sistemine geçmek üzere olduğu- müdafaası şeklindedir. Bu müdafaa | muz zâmanlarda, bir kaç noktaya hasrettirilebilir: Sonu gelmeyecik bir kavgayı artı — Sancakta Türk unsuru yüöwrde|miza yüklenmenin srası — gerçekten kukı geçmez. değildir. Halbuki lakenderun meselesi . — Sancağın müstakil bir devlet ha-/asule ait kırtasiye muamelelerine bo- line ifrağı Uluslar Kurumunun karâ- | gulacak olursa başımıza gelecek olan tına aykırıdır. budur. — Türkiye - Fransa ile mukavele- Hukuk baktı rki 2 ğ mından Türkiye Ulus- ;m.kf'ui:lllll mandater devlet sifati- lar Kurumuna girmekle manda rejimi- l a : Gl;. iştir. ni ve Fransanın yaptığı tamamiyeti mülkiye taahhüdünü hutmuştur. Türk görüşünün mantıkı sonu U- luslar Kurumundan çıkması olur. İşte bir ayrılış daha. Eğer bu son çareye gidilmenin ö- nüne geçilmek istemilirse siyasi âmili gözönüne almak lâzımdır. Bu siyasi âmil de Türk milliyet severleri ile A- rap unsuru arasındaki önüne geçilmez iştibahtır. Ve şu halde tek tarzıhal Türke ait olanı Türke Araba ait olanı da Araba vermekten iharet olacak demektir.» Journal'ın söylediği gibi Türkiye manda sistemini hiç bir zaman kabul etmemiştir. Muahede meydandadır, ve * Sancakta Türk unsurunun — yüzde kırkı değil 90 nı geçtiği istatistiklerle sabittir, ve bitaraf bir idare altında ya- pılacak bir inceleme ile yeniden ve her vakit tesbiti de mümkündür. Kaldı ki geriye kalan yüzde onun mühim bir kısmı da Türkiyeyi iltizam eden un- surlardan mürekkeptir. — Fransızların hukuk bakımından ileriye sürdükleri noktaların çürüklüğüne gelince, bu defalarca anlatılmıştır, Uluslar Kuru- munda meselenin esaşının incelenme- sine girişileceği zaman tekrar anlatıla- caktır. Burada bugün için tazelenme- Fransız gazetelerinin neşriyatında bizim ehemmiyet — verdiğimiz nokta: Kendi hesaplarına nihayet bir dereceye kadar tabil ve zoraki görülebilecek - lan bu müdafaa değil, bu müdafaa sı- rasında Türk dostluğu hakkında serde- dilen mütalcalardır. z Meselâ bakınız, (Petit Journal) m Cenevreye yolladığı siyast muharriri diyor ki: — Burada bu elim meselenin poli- tika bakımı endişe ile görülmekte ve Türk - Fransız münasebatının bu an- lenmiştir. Fakat bu dakika mesele burada de- :;-_'hiunıvm'ımıi kiymet- lr. Dönüntce... v (Baştarafı 1 inci sayfada) seven devletlerin birlikleri arasında | kabine, başlıca bu mesele etrafında mü bulunmaktadır. zakerelerde bulunmuş, herhangi muh- Şu halde Paris ile' Ankara arasında | temel bir hareketin önüne geçmek için samimi ve itimad verici münasebetle- ıımıılhnueımhdhuledmm;ı - ö tırmıştır. Kabine içtimaından sonra, Da :.:üıhn—dı > ı.“““""hmyellmnünmurmıbkww a a e name neşreden Emniyet Müdürlüğü İnebşmnde&ıh yalnız koru-| açık ve kapalı yerlerde her türlü top- yucu tedbirler üzerinde değil meselenin| lantıları kat'iyyen yasak etmiştir. So- kaklarda da nümayişler menedilmiştır. gelmesi temenni edilmektedir. ;:ıâıııı;"ı muhalif hareket eden!ler Koruyucu — tedbirler — F cezalandırılacaktır. - Dahiliye sız - Türk müzakereleri için müsait biz| Xt Krasnovaki, vaziyet - hakkında — Zabıta tarafından alınan tecbir- harririnin delâletile müzakereye giriş-|ler, son zamanlarda bazı siyasi teşek- mekte gecikmiyecekleri ümit edilmek-| küllerin gösterdiği faaliyetle alâkadar- tedir. dır. Bu mahafili ikaz ettim. Niyetlerin- Cenevrede herhalde istenilen şeyi| den vazgeçmelerini tavsiye eyledim. ikincikânun ayı içinde tarafların bir i-| Simdi ise asayiş ve buzuru temin et - K * mek için zabıtaya geniş salâhiyet ver- devam edilmemesidir. Bu. Tü * dırlar.» » Türk dostluğuna Journal'ın si-| - Sotyanın her tarafında siki inzibat yasli mdıınıı.&ııt Brice de ayni de-|tedbirleri alınmıştır. Sokaklarda atlı tecede ehemmiyet vermektedir. devriyeler gezmektedir, t SON POSTA he A . hikâyesi! Gül yaprakları— “üzerinde yılan şekli görülüyormuş; bu, harbin yakın olduğuna delâlet edermiş (Baştarafı 1 inci sayfada) Sanki biraz evvel, bir türlü dinlele- mediği iddiasının isbal edici delili ıdi bunlar. Zavallının kimbilir tâ nereden bulup getirdiği bu yapraklar, kendisini pek yormuşa benziyordu. Ve belli ki bu mesele yüzünden, çok üzüntü çeki- yordu. İhtiyarsız, gözlerimle kulakları- Mma onun masasına misafir ettim. İçim- den ebir çiçek meraklısı olsa gerek» di yordum. Meğer ötekileri bu idd'aya karşı koyduran, berikini de bu derece üzen mesele, bu çiçek merakı değit; bir felâket haberi imiş. Ve bu felâket ha- berini de işte şu gül yaprakları getir- mişler. * Bilmem nerede? - daha küçücükten babasile birlikte Mekkeye götürüldü- ğü için - Hacı adını takınan bir çoban varmış. Hacı çoban, bu yakımnlarda 'e- linde sopasile gezerken iri bir yılana rastlamış.. -(Kışın yılanlar gezmez a- ma.. rastlamış iştel?) Hacı çoban, yı- landan pek korkarmış. Yarı üstüne sal dırmak, yarı kaçmak isterken: — Dur kaçma, diye bir ses işitmiş. Bakmış ki yılan doğrulmuş, Hacı ço- bana lâf söylüyor: — Dur acele €tme. Ben erenlerden Yılan babayım. Sana bir haberim var. Onu köylüne ulaştır. Tedarikli davran sınlar! demiş. Hacı Çoban, yılanın hüviyetini öğ- renince azıcık duraklamış: — Hayır ola, Yılan Baba! demiş. — Çok geçmez, yakında pek büyük bir harp olacak. Tedariksiz davranan- lar acı çekecekler. Boş vakit geçirme- yin! Çoban şaşırmış: — Aman Yılan Baba.. Bu haber sa- hiden ebemmiyetli.. Fakat bunu köylü daha geçenlerde bizzat o muahedeyi | ye dinletmek ve inandırmak bu zaman yapanın ağzından bir defa daha din-|'da [:C müşkül. Onları nasıl! kandıra- yım — İnanmıyanlara gül yaprağını gös- ter, benim tasvirimi orada görecekler ğgil, Fransız meslekdaşlarımızın Türk | gir, * Çoban tez ayakla köyüne dönmüş. Fakat mademki böyledir. ve ma- | Haberi ulaştırırken köyün güllerini de demki bu dakikada mütekabil dostlu-| budayıp ortaya dökmüş ve tıpkı masa Bibi: — İşte siz de görün de inanın demiş. Kahvede birçok kimseler komşu ma saya birikmişler, yaprakları çiriyorlardı. Ve filhakika Yılan baba- nın kerameti yerinde idi: Yaprakların yoğuna, kendisinin kıvrım kıvrım tasvi ri nakşolunmuştu. Bakanların bir kıs- mı gülüp geçiyor, fakat ekseriyeti de kulaktan kulağa tâ bilmem neredeki Hacı çobandan buralara- kadar ge'en Yılan babanın haberine az buçuk inan madan geçemiyorlardı. Bana gelince, yaprakları görür gör- mez katılasıya güldüm. Kahvede anlat- tığım gibi söyliyeyim de siz de biraz gülünüz. * Gülün eşsiz güzelliğini, tabiatta kıs- kanan o kadar çok düşman vardır ki.. Bugün on bine yaklaşan çeşitleri, daha da çok arttıkça bu düşmanları öylece artıp gidiyor.. Bu düşmanlardan bir ta nesi de boyu beş milimetreye bile var mıyan küçücük bir ketebektir. Bu ke lebek mevsiminde, gül yapraklarının altına birer, ikişer yumurta bırakz- rak gezer. Bırakılan bu yumurtadan az sönra, âdeta gözle görülemiyecek ka - dar ufacık bir kurt fışkırarak yapra- ğin içine dalar. Yedikçe pisliğini arka- sına salan ve boyuna büyüyen ürti, gok defa öte başa varmadan ömrünün gezgin kısmını tamamtar. Böylece ken disi büyüdükçe — genişleyen tünetinin nihayetinde (ipek böceğinin koza için- deki hali gibi) krizalitleşerek kalır. Bir müddet sonra buradan yeni bir kelebek halinde çıkar ve gene uçmağa başlar. * İşte (gül yaprağı iç kurdu), dediği- miz bu böcünün istilâsına uğramış bir gül fidanana sokulup ta bazı yaprakla rı gözden geçirecek olursanız üstle-in P SND .ŞU ŞÜKY ÇA AUK0 SS AAA N n N” KNN SAĞ Birincikâaun Bir yılan İKocasının doğduğu tarihi uğursuz goru boşanmak isteyen Amerikalı kadın Nevyork 28 Teşrinisani (Hususi) — Bugün Nevyork efkârı umumiyesini ikiye bölen bir boşanma davasını din- lemeğe gittim. Şu Amerikalılar hakikaten garip in- sanlar, biz burada her gün şaşıracak yeni bir hâdise ile karşılaştığımız hal- de, gene karşımıza çikan garalplerin karşısında hayret etmekten kendimizi alamıyoruz. Gazeleler bir baftadanberi bu acayip dava hakkında uzün uzun tafsilât ve - riyorlardı. Nihayet son duruşmanın yapılacağı ve kararın verileceği gün getdi çatltı, elimdeki gazeteci vesikası olmasaydı, — içeri — giremiyecektim, Mahkeme samiin kalabalığını istiap e- debilmek için salon değiştirmişti. Da- vacı madam şik giyinmişti, kibar #s0ân, yeteye mensup olduğu Bazeteciler 8- rasında söyleniyondu. Çirkin değildi, fakat güzel de değildi. Çok ssabi oldu- ğu halinden anlaşılıyordu. Davasının bu derece alâka uyandırmış olmasın- dan memnüun olmadığı yüzünden bel - hi idi. Kocası ise gülüyordu. Uzaktan ken- Gisine ellerile işaret yapan arkadaş - larına bekıyor, o da onlara işaretler veriyordu. Nihayet davanın mahiyeti anlaşıldı. Yüksek sosyeteye mensup bayan kocasından fevkalâde memnunmuş, kocası evvelâ kıskanç değilmiş, bu iti- barla bayatları bitmez, tükenmez dı - di rıltılarla geçmiyormuş, sonra asabi değilmiş, kendisine ne dense hilmile, şefkatle cevap verirmiş, zenginmiş, yalnız muhterem zevcesinin tuvaletine ayda 400 dolar harcedebiliyormuş, eli açıkmış, karısının bir istediğini iki yapmazmış... Ve sonra da bundan 2 sene evvel sevişerek evlenmişlermiş. Bu kadar iyi bir kocadan aklı başın- da bir zevcenin niçin ayrılmak istedi- ğini soracaksınız değil mi? Bunun se - bebini imkânı yok bulamazsınız? Sizi fazla merakta bırakmamak için he - men söyliyeyim.. Kocası nüfus kâğıdında güsterilen tarihten on gün küçükmüş te ondan... Nüfus kâğıdında 18 ağustos tarihin- de doğduğu yazıldığı halde mösyö 28 ağustosta doğmuş. Hükim sordu. — Bu on günden ne çıkar? Niçin boşanmağa kalkıyorsunuz, dedi? Madam teffişla ayağa kalktı, mendili lle burnunun etrafındaki terleri sile - rek: — Ben elhamdülillâh hıristiyanım, dedi, maneviyata da — fevkalâde iti- kadım vardır. Şimdiye kadar yıldızla- rın gösterdiği yoldan, falın işanet etti- ği tarikten kat'iyyen ayrılmış değilim. yaşını sormak oldu, bana 18 ağustosta doğduğunu söyledi, hesap ettim, bak- tım yıldızları iyi idi, ve evlendim, fa- kat şimdi öğreniyorum ki 18 ağustos değil, 26 ağustosta dofmuş ve doğdu - ğu tarih te aslan buycuna tesadüf edi- | itti! yormuş... Ben aslan burcunun tesiri de koca başlı bir yılan şekline rastlar| diye sınız. Bu şektl bizim mini mini tırtılın. içini yiyip oyduğu tünelin görünüşün- den başka birşey değildir. Eğer aydın- hığa doğru bakarsanız, bazan sarımtrak renkli, siyah başlı tertilim kendisini de farkedebilirsiniz. Kan alâmeti sayılan ve yaprağın ters tarafından bakınca kırmızı görünen siyah yol da tırtılın çıkardığı pisliktir. Hülâsa - Yılan babaya karşı gelmek Bibi olmasın ama (!) - onun tasvirini ta şıyan gül yapraklarını toplayıp yak - mak bahçenizin selâmeti namına hayır h bir harekettir. Ve yılan baba, kırk Hacı çobam elçi gönderse de bu masa- la inanmayınız! Çiftçi O va * x X Kadın mahkemede boşanma sebebini şöyle izah etti: «Onunla ev - lenirken bana 18 ağustosta doğmuş olduğunu söylemişti. Halbuki 18 değil, 28 ağustosta doğmuş, doğduğu tarihte yıldızlar aslan burcanuı teşkil ediyorlar. Bu bir izdivaç için çok uğursuz bir şeydir. Ben aslan barcunun tesiri altında nasıl evlenebilirim?» doğan bir insanla Hurafelere inanan biçare kadın altında doğan bir insanla hayatını: N# sıl teşrik ederim? Reis gülmemeğe çalışarak bu izahâ' tı dinledikten sonra, bu sefer de a * damcağız gülerek ayağa kalktı. — Muhterem hâkimler, dedi, m deinm davasını işittiniz. Davanın esâ' sının neden ibaret olduğunu anladınıliı | böyle tuhaf vak'alarlaı karşılaşarak, «© cayip kararlar vermek mevkiine düf” tüğümüze her halde sizler de hayret © dersiniz.. Saçmalığı bahir ve vahif z olan böyle bir iddiayi reddediniz!.. Reis bu talep üzerine şu cevabı vef” — Bizce her dava muhteremd:r. E * sas hakkında müdafaanızı yapmadal davanın reddini istiyemezsiniz, zevce ” nizin iddinları hakkında ne diyorsi' nuz? Biraz evvel gülen adam mahkeml" nin bu işi elddiye aldığını görünce ratımı astı. — Hükimler, dedi. Davacı olaa V bugln beni mahkemeye sürükliyüll zevcemle sevişerek evlendik, gönlü * müzü birbirimize kaptırdığımız zamtf birbirimizin kaç yaşında olduğumu * za bilmiyorduk. Bir gün #öz arastflli sevgilim aslan burcunda doğan v kekler ile evlenemiyeceğini söy"*— ben derhal kendi doğum tarihimi t kik ettirdim ve filhakika aksi gibı &f lan burcunda doğduğumu anladili Böyte manasız ve saçma bir sebepti dolayı sevgilimden ayrılacak değildir. ya.. Gittim kulbunu buldum ve yf mı on gün küçülttüm. Aradan 12 sene gibi uzun bir geçti, bu müddet zarfında - birbiri kat'iyyen incitmedik, sevgi ve m! ; betimiz uzun uzun devam etti. ğ işte ne olduysa oldu, araya şeytan:f Ü girdi ve karım benim aslan bu! doğmuş olduğuma muttali oldu. ' tiyor, 12 senedir kendisine uğ getirmiyen bir kocanın bundan -': uğursuz olması için hiç bir sebep YOt tur, Taraflar davanın mevzuu üzer ittifak etmişlerdi. '_ Reis madama teveccüh etti: — Artık beraber yaşıyamaz 1 sordu. Madam bir dakika düşündü: S — Rcis hazrebleri, görüyors, nuz ki 12 suı.hy.:m.w imi feda demek ki y fata olun beğilğli taaların harl * | ııaıaıı._.mıı:w Va Mıhkune]şlınlmıh,hıüfg( :_hndqmnnhqmw $ l salondan Kusuruma bakma şekerim, dedi. birlerinin boyunlarma sarıldılar, #7 , uzun öpüştüler, ve her ikisi de hiçkira ” rak birbirlerinden ayrıldılar. Son Postanın Amerika

Bu sayıdan diğer sayfalar: