22 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

22 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

se ei Geçen yıl 5 0,000 lira a avukat bu parayı ne yaptığını anlatıyor AN Akıncı gelmişti. vaziyelte eltiğini gi Yazan: © Tayyare piyangosu yüzünden her ayın İl inci ve 12 inci günleri, yur- dun dört bucağında yeni yeni zen- ginler peyda oluyor. Yılbaşı piyan- gosunun 500 bin liralık büyük ikra- miyesini kazanan talihli vatandaş- ları da, bunlara: katacak olursak, memlekette p'yangonun yarattığı servet sahiplerinin hatırı sayılacak bir yekün teşkil fah seviyeleri derhal yükselen, ha- yatlarının manzarası değişen bu va- dandaşlar, şimdi nerededirler, ne iş görürler? Talihin lötfuyle ellerine geçen parayı, ne yolda sarfed'yor- lar?.. Doğrusu zahmete meraktı bu... Fakat; daha ilk adım- da, bana verilen adreslerden çoğu- nun yanlış olduğunu görerek, derin bir hayal inkisarına uğramaktan kendimi alamadım. Para, insanları müthiş surette ketum yapıyor. Kapı kapı dolaşıp aradığım elli kadar pi- yango zengini içinde ancak dört ki. şginin vaziyetini öğrenmek mümkün olabildi. Çünkü, hemen hepsi adres lerini değiştirmişler, yeni adresleri- ni de kimseye haber vermiyerek â- deta izlerini kaybetmişlerdi. B'r kıs mı da, piyangodan zengin oldukla- rım söylemek istemiyorlardı. Zen- ginin malı züğürdün çenesini yorar, derler. Benim çenemi yormadı ise de ayaklarımı yordu. Günlerce do- laştıktan sonra, dört zenginden baş- kasını aramaktan vazgeçerek iş'n arkasını bırakmağa mecbur oldum. Yenipostahane karşısındaki daracık sokukta, dik ve karanlık bir merdi - venle çıkılan asansörsüz, eski bir han: Kazasker hanı! Geçen yılbaşında tayyare piyango - sunun 500 bin liralık ikramiyesini ka- zanan avukat Fevzi, işte bu hanın mi- nimini bir odasında oturuyor. Talihli avukat, beni son derecede “nezaketle karşıladı. Ziyaretim, bir ramazan günü akşamma rastlamıştı. Ben içeri girdi- ğim zaman avukat Fevzi lokantaya yemek ısmarlıyordu. Geç vakit yap - tığım bu ziyaretten dolayı, kendisin- den özür diledim. Fevzi, bilâkis, çok mennun olduğunu söyliyerek, bana da yemek ısmarlamağa kalkıştı. Hem öy- le yarım ağızla değil — Reddedersen hatırım kâlır!, diye bir çok ısrarlarda bulundu. Bana çe - keceği en büyük ziyafet, elli bin lira - nın hikâyesini anlatmaktan #baret ol- duğunu söyledim. Avukat Fevzi, hayatının bütün he - saplarını açıkça veren her namuslu a- dam gibi, çekinmeden, yüksünmeden, talihin yüzüne güldüğü günlere sit hatıralarını bana tatlı tatlı anlatmağa başladı: «— Yılbaşı yaklaştığı sıralarda epey- ce sıkıntı içinde idim, Araya bayram da girmişti. Allah eksik etmesin, ço - İuğa çocuğa öteberi yaptık, Eh.. Sizden be saklayım.. Biraz da borcum vardı. D #ra, tanıdıklardan bir kadının işini takip ederdim. Fakat işi bir türlü bit- için, elimden geldiği ufek tefek yar. bulunurdum. Bayramın kadıncağız gene bi- mek bilmediğ kadar dımlarda Uk günü, Kendisine örürüz. Re değer bir ze edecek ma üzülüp Kendisine dalar de yarı uyur, yarı uyanık sabahı bul dum. 'Tam piyango çekildiği sıralarda bi - zim bayan tutturdu: — Bayi, şimdi yola çıktı, işte geli - yor... Otomabilinin sesini duymuyor musunuz?.. Derken, biraz sonra, kapının önün- de sahiden bir otomobil durup, bayi içinden çıkmaz mı?, Evin içinin ne hale geldiğini artık siz düşünün, Fakat ben, tuhaf değil mi, hiç tetiğimi bozmadım. Yüzü helecan- dan kıpkırmızı kesilen bayi: — Hadi!.. Durmayın! Çabuk para - ları alalım!.. diye bar bar bağırıyordu. Ben, telâşsız sordum: — Ne kadar çıktı?.. — ENİ bin lira. ENİ bin, elli bin... — İyi ya. dedim, yarın gider, alı - rim. — Yok, olmaz.. Mutlaka bu gece al- röalıyız. — Bilet yanımda değil! Hakikaten bileti yazıhanedeki ma - sanın gözünde unutmuştum. dum: Bayi, hemen yola çıkmak için deh - şetli ısrar ediyordu: Ben aldırmadım. Rahat rahat yemeğimi yeyip bitirdim. Ona da: — Gel, sen de yemek ye! dedimse de, adamcağıza bir lokma tattırmak müm- kün olamadı, Yemekten sonra gülerek bayie sor - — Kahve, şekerli mi olsun, sade mi? Adamcağız çırpinıyordu: — Ben bir şey içmem! Siz de bıra - kın şimdi kahveyi! — Yoook.. dedim, ben yemek üstü - ne mutlaka bir fincan kahve içerim! Neyse, kahveleri içip yola düzüldük. Paraları aldık, Fakat içinden bin lirası gitti. Yalnız 600 Ji- daha © akşam müjde hakkı olarak verdim. Dözt yüz lirasını da şuna buna dağıt - tım. Parayı, vaktinden evvel için, kırdırmağa da mecbur olmuştum. Bazı eşe dosta yardımlarda da bu - lunduk tabit.. Bugün, elimde kalan pa- almak ra, (35,000) lirayı geçmez. Harcadığım' yardım bulunamadığı - duruyordum. Kâtibimi bir yere gönderip ödünç pâra istettim, fakat kâtip eli boş geldi. Canım, fena halde sıkılıyordu. Kadına da bir kere: — Otur! demiş bulundum. Onun para vereceğim ümidile beklemesi, te- ürümü arttırıyordu. Derken, çat çat kapı çalındı. Tanıdıklarımdan bir İ - ranlı, Aleyhine açılan bir dava için vekâletimi istemeğe gelmiş. Derhal o- racikta pazarlığı yaptık. Adamcağız - dan vekâlet ücretine mahsuben yirmi Jira aldım. İlk'ağızda beş lirasını ka - dına verdim, Geri kalan paranın on Ji- rasile, Şehzadebaşında bir bayiden yıl- başı piyango bileti aldım Cebimde bayram harçlığı olarak beş lira para kaldı. Uzatmıyayım: Kânunuevvelin 3I nci günü geldi, çattı. Ertesi akşam piyango çekilecek... Fakat ne dersiniz, benim sevincimden, içim içime siğ - muyor, Piyangonun en büyük ikrami « yesi bana çıkacaktı!. Buna o kadar kat'i olarak hükmediyordum ki, parayı nerelere sarfedeceğimi inceden inceye hesaplamağa başladım. Bazan gibi oluyordum, o zaman da, uykuda birisi dürtüp uyandırıyordu: — Kalk, sana 50 bin lira çıktı. O gece, böyle heyecanla, yatağımın için- SON PGS'TA GÖRÜŞLER Filleşen mikrop mikroplaşan insan Eski Akdeniz medeniyeti, mabudu insan şeklinde tasavvur ederdi. Bu- nun mânası şu idi: İnsan ideallerin ide- ali, kıymetlerin kiymeti, üstünlükle- rin üstünü sayılabilir. Muasır medeni- yet fikriyle, felsefesiyle, insanı en bü- yük kıymet olarak kabul eder. De- mokrasi insan Teylerini kemiyet bakı- mından cemetmek değil, her adamin bir kalite olarak bir merkezi siklet ol- masıdır. Demokrasi insanın hakların- dan, hürriyetlerinden bir vahi okur gibi bahseder, hayat hakkının mukad- desliğini dilinden düşürmez. Vasati ömrün arttığını iftiharla söyler. İlmin insana hizmet için balkedildi- ğin! göz kırpmadan tekrar eder. Üniversitesi, şefakati, merhameti ve insanlığı ile mağrurdur. Beşeri fenalıklar, karşı ilmi, tekniği seferber ettiğini kimseden saklamaz. Bunu bir kilise vâizi gibi, derin derin ve karşısındakine sindire, sindire anla- |. tır. * Bir Amuk gölü vardır, Size ilâhlardan, ilâhlar gibi insanlar dan bahsederken birdenbire bir insan bile olmıyan, etrafında insanları değil, hayvanları bile Yöşatmayan Amuk gö- lünden bahsedişim tuhaf geliyor. Küçücük bir gölün, bir bataklığın, sıtma mikroplarını birer domuz, birer camus, birer fil haline koyacak kadar semizleten bir su birikintisinin başın - da oturan Pastörün hemşerileri Pas- tör doğmamış ve Pastörün söylediği hakikatler yalanmış gibi yarenlik edi- yorlar, Milletleri, olgunluğa, istiklâle ka- vuşturmayı bir mis'on olarak alan man dater devlet sıtma mikrobunu besili camus haline koymak iktidarım gös- terdi, İnsanların mikrop, mikropların deve hâlini aldığı bu diyarlarda niçin Pastö- Tü anmalıdır? Pastörün şöhretini yapan, koyun ta- cirlerinin kazancına Kazanç katan bir keşifti, Pastör şöhretini kasapların def- terlerine kaydettikleri kâr hesabından sonra kazandı. Sancakta bir Amuk gölü varmış. Bu gölün kenarında Türkler sıtmadan ki- rilp gidiyormuş, buna kim cevap vere- cektir? Eğer bu insanlar mandater için Ce- zayirli çobanların koyunları kadar bir mâna ifade etseydi o zaman bu işe ce- vap kolay bulunurdu. Fakat Madem ki bir koyun sürüsü kadar ehemmiyeti olmıyan insanlar bu bataklığın içinde yaşıyor, bırakınız me deniler mikroplara yardım etsinler, muharebelerle bitiremedikleri bir nes- li burada mikropla kırmaya çalışsınlar. Amuk gölü bunun için kurutulma- mıştır. paranın içinde, göze görünen bir şey varsa, satın aldığım evdir. O da ken » dimize göre.. Pek büyük değil, — Bir apartıman filân almağı dü - şünmediniz mi? — Düşündüm, hattâ sade düşün - mekle kalmadım. Bir çok apartıman - lara baktım da.. Fekat hiç birini gö - züm tutmadı. Eski Amerikan hastane- sinin satılığa çıkarıldığını haber alın - ca, ben de pey sürdüm. 32 bin liraya kadar çıkardım. Fakat, apartıman, benden daha havesli birinin üzerinde 35 bin liraya kaldı. Elimdeki bu parayı şimdilik oğlumun iyi bir tahsil yap - ması ve hayatını kurtarması için, ban- kada tutmağı daha kârlı buluyorum. Allah bana bu ikramiyeyi, hayau - mın en durulmuş devrinde ihsan etti. Har vurup harman savuracak çağda değilim. Bundan sonra bizim için bir lokme, bir hırka. Bu dünyada en büyük saadet, bir baba için, arkada kalanları sefalette bırakmadan, ölümün huzuruna çıka » bilecek vaziyette bulunmaktır. Çok şükür, ben o vaziyetteyim. Ölümüm - den sonraya kalanların sürünmiye « ceklerini düşünerek, gözlerimi huzur işinde kapıyacağım.» Avukat Fevziye, uzun ömürler ve bahtiyarlıklar diliyerek yanından ay - rıldım, Birincikânun 22 Alaturka musikiyi nasıl dinliyoruz ? Maruf san'atkâr Safiyeye göre din Sağ masa, böyle konuşuyor: — Bu hatun uğrunda amma kıyak dövüşülür ha! Yanımda oturan Kema) Tahir: I — Hakkı var» adamcağızın, - diyor, kadın uğrunda herkes elinden geleni Yapar. Bu adâmcağızın haline” bakmı- Yor musun? Sırtındaki ceket âdeta pır tıllaşmış. Bu kılıktaki hovarda tutul- duğu kadına kalkıp kürk manto alamaz ya, göze girmek için zengini cüzdanina fakiri de muştasına sarılır elbet! — Haydi haydi, dedim. Acaip acalp söylenerek önüne gelene hak verme- ğe kalkma. Bir hatunun gözüne gir - mek için bir fakirin gözünü çıkarmak mı lâzım? Böyle olsaydı, yer yüzünde körden geçilmezdi. * Sol masa da, böyle konuşuyor: — Bizim köyü fethetmek lâzımgelse, ben Safiyeyi tek başına önden gönde- rirdim. — O da neden? — Sen onu pişdar diye öne hele bir sür. O da (siya balık göründü) diye köyden içeri bir dalsın. Bizim delikan- lılar havaya öyle kurşun sıkarlar ki ellerinde kendilerini müdafaa için bir tek mermi kalmaz, Yan gözle tekrar Kemal 'Tahire bak- tım, Ağzını ha açtı ha açacak. Adamca Pl a kr yl ge mem yanâcaksın? Sabırlı ol, dedim, niyeti - | HUM. Beni seviyorlar, ben de onları *€* miz biribirimizi dinlemek olsaydı, bu | viyorum. Bu sevgi ile aramızda u Safiye Bir garsorla bu arzumuzu kendisi me bildirdik. Yorgun olduğu halde red detmemek nezaketini gösteren sevimli halk san'atkârı bizi sahne arkasında" .ki odasında kabul etti, İlk sualimi sordum: : , — Halkın üzerinde yaptığınız tesif fevkalâde, fakat onların pek gürültülü ve pek lâübali takdir şekli karşısında siz ne düşnüyorsunuz? kadar masrafı göze alır mıydık? Ya, |t€f6k anlaşmazlıklar olmuyor değil | ağzını kapa, gözünü, kulağını aç, yahut Fakat ne de olsa biribirimizden men ben açarım ağzımı, yumarım gözümü? | MunuZ. : Bunları yavaş sesle konuşuyoruz. |, Ben iyi sözü, nükteyi çok severim. Bayan Safiye bilmem kaçıncı şarkısını |,Tabii en sevmediğim şey de soğuk $8“ bitirip bilmem kaçıncı defa çekilmeğe| ka, kaba nükte ve durup dinlemede” davrandı. Fakat ne haddine? Feryadın, | tekrarlanan eskimiş sözlerdir. #iganın bini bir paraya, , Size bir misal: Benim Dursun Kap” Çatalını önündeki rakı şişesine vura |tan şarkısının Tak üç Kişilik gürültü çıkaran şişman|dı. Erkek, kadına: Bana bir şarkı söyle bir delikanlı bağırıyor: de al bir odun vur kafama diyor, aşağı — Yanık Ömer, Yanık Ömeri söyle-| yukarı bu mealde bir söz. İşte bu bif; mezsen yanar, giderim, küj olur sav- nihayet iki kere söylenirse hoştur. Bu” rulurum Safiye abla. nun için de ben artık bu pasajı tam” Birisi ona cevap yetiştiriyor: mile kaldırdım. Halbuki bazı dinleyici — Utanmadan hâlâ yanarım diyor- erim hâlâ ben ortaya çıkar çıkma sun be saygısız! Burda hazır yanmış-)'sal bir odun, vur kafama» diyorlar. lar, kavrulup kebap olmuşlar var. Bir kere de sahneye çok yakın otu” «Dursun Kaptan» dururken, «Yanıkl' a A icim fevkali Ömer» de istenir mi? ran bir masada bir dinleyicim coşmi arasında şark Bazı dinleyiciler artık insafa geliyor — DM ” lar, söylemeğe bayılırım. Daima öyle bir iin yer olmalı ki diye düşünürüm, oradi | Yahu... Dokuzuncu şarkı oldu. O ben e değil yerde, & ei mi ii) $ Mİ Gel e değil sında, her masayı ayrı ayrı dol Ktrafına harıl harıl cevap yetiştiren | ŞâFk! söyliyeyim. Bunun bugün müşteri bir taraftan alkışlarken — taraftan onun da Br İş ş —— zum beni dinleyicilerime daha çok ye — Haklısın mirim amma, okumaz da |laştırıyor! İşte o akşam, fazla taşkın! giderse bize yazık olacak! çeden zatın arkadaşlarına çok ve çok dost bir maksatla sade şaka ef” mek için «başına su dökün, açılır!» Gİ” ye işaret ettim. Ertesi gece, daha e! gece hep geldiler. Ve her gelişirind? .bana ayni işareti yaptılar. Anlıyorsi” nuz değil mi? Bu suretle bana kendil9 rinin kim olduklarını dalma hatırla” mak istiyorlardı. Jest ne kadar güzel © * Bayan Safiye «arzuyu umumi> yi ye rine getirmeği çoktan göze almış, Fa- kat, sözü ona bırakan kim? Ramazandan, dolayısile bir aylık iç ki perhizmden daha bir hafta evvel çıkmanın keyfiyle, kadehlerin sayısını şaşıran akşamcılar, Bayan Safiyenin şarkıya başlamak için sükütu beklediği nin farkındalar mı ya? Şarkı başladı. Çok yanık, çok eski günlerin gurbet, hicran dolu Anadolu- su. Bütün ıztırabını sanki bu türküye sığdırmış. En ön masalarda oturan ve demin- denberi seslerini bir türlü kesmiyen, âdeta fazla cıvıklaşan küme bile din. liyor, ama nası), çenelerini avuçlarına almışlar, dirseklerini mâsaya dayamış lar, Kendilerinden âdeta geçmişler. Ben; — Ne ses, diyorum kendi kendime; bunları bile imana getirdikten sonra... Bir korkunç kuvvet gibi. yor. Bence bir san'atkâr için en zevkli Dİ dise, anlıyarak, duyarak dinleyen 1 temiz bir kalabalığa, bir dost kalabali" ğa hitap etmektir, Yani ben sahneye çıkınca, karşımd4 oturanlar arasında musiki zevkini YÜ” rekten hissettiği belli olan dinleyici * ler ararım, Ve böyle bir tek kişi sezs€”” etti: > — Aman rica ederim yanlış anlaşı” ması. Bu sözlerim hiç bir zaman di” ileyicilerimden şikâyet ediyorum pına gelemez. Ben gene söylediğim #i” bi hepsile çok dost çok arkadaşım, 8'# lim. Etrafta yaplığı tesir çok enteresan | mızda ufak tefek dargınlıklar olursa ds Bütün bu hareketler ve bu bitaplar a-| bunlar iki dost arasındaki ömürsüz 6 caba bir san'atkâr üzerinde nasıl bir te | kişmelerden ileri geçemez. sir yapıyor? Memnun mu, hiddetli mi? |, Biz, ayni duyguyu hep beraber di San'atinin takdir şeklini beğenmek yan insanlarız, böyle olanların biri ve seçmek te bir san'atkârın biraz hak- derine bir an bile kırılmalarına kıdır, hattâ mevcudu değiştirmek elin- olur mu hiç? * Birdenbire aklıma geldi: — Kalk Kemal Tahir, dedim, Bayan Safiye gitmeden kendisile bir görüşe- leyicileri ve dinleyicilere göre Safiye başında bir pasaj, vaf”” maalesef yok. Fakat dedim ya, bu âf” lursa olsun fazla tekrarlandı mı sık

Bu sayıdan diğer sayfalar: