18 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

18 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

N / dir; günün birinde bu kuvvet çıkar, | . Bu iş, kütlenin yaşamak kuvveti ile a- - bir hayli işgal ettikten aanra nihayet - wardı ki, onu bana söylememiş, iıhıl . konuşmalar arasinda benim onu öğ -;ve hattâ millete düşman, Osmanlı ©- “ki: : “Seni buraya çağırıp konuşmamın baş- Cinan On ikinci kısım İttihad ve Terakkide on sene No. 13 HARBİNİN SON PERDESİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Talât Paşa benimle yaptığı bir konuşmada artık sinirlerinin buhran içinde olduğunu gösteriyordu Vahdettin tahta çıkmı;.—r'rl'ralârt Paşa ondan tiâ;ı—i;. bir gün “ Herif Bize © kadar düşman ki, dedi. Bizden kurtulmak için memleketin mağlüp olduğunu, Devletin battığını görse memnun olacak. ,, — Evet, dedi, bunda çok haklısın.|raz daha kıracak harekette bulunmak, Bunu ben de düşünüyorum; fakat, çok | sade yasak değil, belki de affedilmez müşkül bir iş: Bir kere bizim arkadaş- bir cürüm olurdu. Bunun için harbe lar razı olmazlar. Ne zaman ben de böy- | girmiş olduğumuz günün gecesinde le bir şeyden bahsettimse beni zaaf Talât Paşanın bana telefonda söyle - göstermekle itham ettiler. Fakat, asıl| miş olduğu sözleri nasıl uzun zaman mühim olan şey, bu kuvveti hazırla- bir sır olarak sakladım ve Mithat Şük- maktadır. Kimlerle ve nasıl? Yüden başka kimseye söylemedimse, Kimlerle ve nasıl olacağını ben de|harbin sonuna bir kaç ay kalâ, Talât çok iyi bilmezdim. Yalnız içimde böy-|Paşada uyanmış olan bu zaaf buhra- le bir temenni ve kafamda da bu te -|nına ait sıtrı da son güne kadar sımsı- menniden doğan bir fikir vardı. Son -!kı gizli tuttum. raları daha iyi öğrendim ki bu nevi Münferit sulh havadisleri küvvetler hafi — suürette hazırlana -| — L İ asi Li S n ; gizli tuttum, fakat, derin bir maz. Bunlar, milletin büyük kütlesi - rühf kakübek iide bulündüğ inde uyku halinde duran kuvvetler -| DAT S T Va SA kiZ ç İhakkak olan Talât Pasa, içindeki der- |di, etrafındakilerden kölay kolay sak- layamadığı 'için olacak ki bir müddet sonra, hükümetin münferit sulh aktet- ğ ftar olduğuna ve şu veya bu Trur YAi ee Pati b T NL L büslkee B sadlaly vet doğmaz ve perişanlık hâkim olur. İşekilde;töçebbüslüre bile. geçilmiş. bur BİLaryTA Hunulduğuna dair şayialar - çıkmağa| Bundan dolayı Ş fikir "f"“*î**k'*f_'*ı,,.,ına.. O sıralarda, hattâ daha evvel ıamr_:medım. ııı:)' yip l"î_"""da'k'; Türkiyede münferit sulhten bahseden- | ben iki saate yakın onun yanında Kat | DA Ki Bununla beraber ben| dıktan sonra, izin alarak kalktım. Çi -Ij ipi C D Ih imkân-| karden beni çağırdı. ——— larına, kani , bulunmadığını - bildiğim — Ha, Muhittin, söylemeği unut - tum, tabif bu konüşmalardan kimse- için bu rivayetlerin doğru olmadığına ye bahsetmezsin... — Tabii, paşam... Dedim ve çıktım. Çıktıktan sonra da düş ndüm: Neyi gizli tutacaktım? Ne- den bahsetmiyecektim. Konuştuğu - muz şeyleri zibnimden geçirdim, orta-| da saklanması lâzım gelen her hangi| bir şey yoktu. Bunun için, çıkarken kendisine mihaniki bir tarzda, ayak i> zerinde vaad ettiğim mahremiyetin ne- ye aid olması lâzım - geleceği zihnimi kendisini göstetir ve- işleri eline alır. lâkadardır: Yaşıyacaksa, kuvvetini do- emin idim; buna mukabil rivayetler, | Talât; Paşanın suğradığı manevi boz »| gunluğun, zaaf ve yorgunluğun alâme- ti olmak bakımından çok mühimdi. | Bunda şüphe etmiyordum. (Onun zih- ni, fikri bu işle meşguldü. Yorgun memleketin bu yükü daha ne kadar ta- şıyabileceğini ve devleti bu gaileden nasıl — çıkarabileceğini düşünüyordu. Artık eskisi gibi, alay ederek, gülerek konuşmuyor, daima düşünceli görü « hüyordu. Vahdettin tahta çıkıyar Bu aralık sultan Reşat ölmüş—yeri- ne İttihat ve Terakkiye, meşrutiyete anladım. Gizli tutulacak iki şey vardı: Ya Talât paşanın zihninde gizli bir şey- rendiğimi veya anladığımı- farzederek 'gullarımın tam mütereddi bir tipi altın bunun gizli tutulmasım istemiş, yahut mürteci bir hükümdar Vahdettin geç- da, hiç yapmazken; böyle günün bi -|mişti. Bu, onun için aynca bir- gaile tinde benimle bu tarzda konuşmasının- oldu. Şimdi bir de onun hareketlerini delâlet edeceği manayı kimseye söyle -|takip-etmek, onun, her vesile ile hü - memekliğimi istemişti. Bir hayli dü -|kümetin bir takım #elâhiyetlerini cle şündükten sonra bu ikinci faraziyenin- alıp İttihat ve Terakkiyi, meşrutiyeti doğru olacağına karar verdim. Benimle ile beraber yıkmak isteyen gizli faali- yaptığı bu konuşma, onun ıınırl::iuinıyeıiııi gözden uzak tütmamak lâzım * artık' buhran içinde bulunduğunu gös-|gelmişti. Bü, onu büsbütün yordu. Bir - teriyordu. Mâneviyatı sarsılmıştı. Çi -| gün, merkezi umumide, onu Bahaettin Akacak yol arıyor,; bulamıyordu. Bunun Şekirle —konuşurlarken — gördüm. O, |- için Talât paşa bana demek iştiyordu |içinde bulunduğamuz — müşkülâttan bahsediyor, vilâyetlerdeki ahvali anla- tıyor, İttihat ve Terakki — teşkilâtının İmekadar bozulmuş olduğunu söylü - çekerek: — Görüyorsun; ki - ben derdliyim. ka sebebi yöktur. Bügünkü üzücü ve e-|yordu. Adetâ zici | vaziyet — içinde, Aeselliyi GU ŞEL AA minle konaşmakta aramanın manasını anlarsın. Elbet anlamışsındır. Bunun se - için benim sinirli, dertli mâneviyatı - ŞUBAT tin mıin sarsılmış solduğunu -başkalarna İ —— İ ııhîı.ı:n da, :ıikı'ı,vc ;:::ek olursan bütün ı_ıîfımı-; Rumala Arabi Sene İaRE NN meyi vurmuş ve mânevi Küv - aizrir, — " ünakü - KÇ vetleri büsbütün yıkmış olursun, Dik- ŞUŞAT | R"';;LE”" Kıiul;m :uııe! wd"'h&ık':l Gııgh!n diş kat et, böyle bir hatada bulunma. Be- ieslsl M ĞS güzellik nim zaafıma şahit oldun, fakat, ara » PERŞEMBE — İL Ebasdel Ve Ş mmızda kaltın, surum faş etmel ' RADYOLİN . bana bu tenbihi yapmamış ol - İ mirez | İMSAK ü iki def, in (i Zillkocn — K Günde iki defa Radyolin - ile saydı dahi ben gene onun bu zaaf sirri- | ni faş etmiyecektim. Hattâ beş senedir, birbirimizin sadık sırdaşı —olduğumuz Mithat Şük:üye bile... Son kozların oynandığı bir dakikada harp yorgun- luğu son haddine kadar gelmiş - olan| Biş memlekette mânevi kuvvetleri biel & ciz kaldılar. Garp nun oluyor gibiydi. — Harp memleketin ahlakını büs- bütün bozdu, diyordu; ne tarafa bak- san politika ile uğraşanlar içinde bir sürü insanın hep şahsi meşgul olduğunu görüyorsun. menfaati ile Bunu söyliyerek 6 günlerde şahit elmuş bulunduğu bir takım hâdiseleri, aldığı haberleri anlatarak derdini dö- küyordu. Sonra da sözü harbin vaziyetine naklederek: — İşte, görüyoruz, Almanlar da &- hesinde yaptıkları taarruzları ileri götüremediler. Onlara bağladığımız bütün ümitler boşa çık- mıştır. Diyordu. Onu en ziyade bozan, en şiddetle vuran şey Vahdettindi. Bu - nun için, biraz #onra sözü ona da nakletti: — Hiç yanına gitmek istemiyorum. Yüzünü görünce içime kasvet geliyor. Geçen gün, başmabeyinci — vasıtasile bana bir serzeniş gönderdi. «Çoktan beri kendilerini göremedik, acaba ne- den?» demiş. Bunun üzerine gittim, arzı hürmet eyledim. Beni — oturttu, sonra konuşmaya başladı; ikinci sözü «Almaülar “gene cepheyi yaramadılar, ne dersin?v oldu. Bunu bir söyleyişi vardı ki görmeli.-Herif, bize © kadar düşman ki, bizden kurtulmak — için memleketin mağlüp olduğunu, devle- tin battığını görse memnun olacak! Almanların cepheyi — yaramadıklarını söylerken adetâ «gördün mü sizin Al- manları? Cepheyi gene yaramadılarIn diyor ve bunu söylemekten de mem - (Arkası var) fırçalanan dişler inci gibi güzel ve sağlam olur. Sağlam dişler midenin — sağlamlığını, — sağlam mide de vücudün sağlamlığını temin eder. a | — ——— — ga : aa || Hikâye ! Bir sirkat davası.. KA Gl e e eeeiT | Kâlabalıkça bir mahkeme - salonu | Kürsüde üç kişi oturmuştur. Ortada, a. | şağı doğru sarkık kır biyıkları ve kir * mızı toparlak bir burnu alan reis. Bi yanında saçları hafif dağınık, kısa çe - neli bir kadın âza, öbür yanında esme uzun yüzlü bir erkek âza otururla Suçlu saçı başı birbirine karışmış, göz- süklüm püklüm bir adamdır. Yanında, davacının avukatı durur. Dar omuz - larının ortasındaki başı boynuna pek | i | bitişik, h cübbesi eskilikten rengi- ni değiştirmiş, orta baylu bir adamdır. Mahkeme başladığı zaman yan kapı lardan biri açılarak salona, şişman, si- yah bıyıklı bir adam girer. Bu hukuku âmmenin hakkını müdafaa edecek olan müddeiumumidir. Kapının tarafındaki âza ona yanında yer açar, müddeiumu. mi oturur, Reis suçluya sormiya başlar: — İsmin? — Adem.. — Babanın ismi? — Adem.. Reis birdenbire gözlerini kısarak suç luya dikkatle bakar. Suçlunun - şimdi fersiz gözlerinde hafif bir istihza kır * pıntısı belirmiştir. O eski süklüm pük- lüm hali de pek kalmamış, delik deşik elbiselerinin altındaki zayıf, bir deri, bir kemik vücudu âdeta dikleşmiştir. in feri kaçmış, üstü başı hırpani, | Sayfa 13 an: Peride Celâl vurüur. karıştırdığ p sesini kabil olduğu kadar eğe çalışarak suçluya hi « şını kal akinleşt edeti en bündan on beş gün evvei, bir gece, bakkal Alinin damına tırmanıp oradaki küçük pencereden içeri gir « ek isterken cünmü meşhut halinde yakalamışlar. Bu hâdise mahallenin bekçisi ile ona yardıma koşan iki zat tarafından da görülmüş, tesbit edilmiş- tür. Bu vak'a olmadan on beş gün ev » vel de bakkal Alinin dükkânına gene böyle biri girmiş, bir kaç kilo şeker, yarım torba pirinç, çekmesindeki altı yedi lira kadar olan bozukluğu çalmış ve bulunamamıştı. Ali o sirkati de se- nin y gını ve bu ikinci işin olduğu: nu söylüyor. Bir diyeceğin var mı? Suçlu dik bir sesle cevap verir: — Yalan!.. — Peki, amma, seni elile yakalıyan bekçi ve ona yardım eden zatlar bura- da, karakolda da itirafın var. — Yâlan dediğim o değil, yatan olan benim on beş gün evvel Alinin dükkâs nından para, mal çalmamdır. ş — Demek inkâr ediyorsun? — İnkâr değil, doğruyu söylüyorum, O, birinci sirkati ben yapmadım, nız ben oön beş gün evvel o vak'ay muştum. Bir de şunu ben tecrübe ede: yim. El malı, haram mah ne olursa ol * Bun bir gün de «Her gün aç» tok-olu * versin, dedim. Hem ben çekmiye fi « lân el atacak değildim. Benim gözüm her gün camda gördüğüm bir tekerlek 'küşerle, tenekelerdeki pekmezde idi, Biuaz da şeker, ekmek filân alccai e|dakür etmem. Yalnız- öbür ben yapmadım. O açıkgözün bir| olu cak. Benim gibi bu işin ustalığını çake miyan beceriksiz enayinin bir: de « ğil. K Reis sörü ken « disine vermeden İş işten geçince.. kısa boyunlu a - Çev'ırın: Faik Bercmen p î'ukal ayağa Yır- * ar: Reis sualini tekrarlar: — Senin ismin Adem. babanın ismi- de mi Adem? Suçlu başını sallar. Reis kürsüsünün önündeki masada oturan zabıt kâtibine bakar. Kâtip yavaşça yerinde kımıj * dıyarak suçlunun nüfus kâğıdı olmadı- ğanı söyler. Reis gene suçluya döner: — Ananın ismi? Suçlunun gözlerinde istihza arlar: — Hava. Bu sefer âza - Jarda bir kıpır- danma olur. Fa- kat reis sor - makta devam e- der: — Soy adın? — Her gün aç.. Bu son cevap samiin arasında gürül. tü olmasma sebep olur. Bazıları gülü şürler, hepsinin bakışları suekunun ul zerinde toplanmıştır. O gözleri perva- sız, zayıf, sıska vücudu, dimdik, hiç bir şey olmamış gibi durmaktadır. He- yeti hâkime asabileşmiye başlamıştır. Yâlıi nushamızda : — Efendim gö- rüyorsunuz ki suçlu asıl sirkafini sak- lamıya çalışmakla beraber bu seferki teşebbüsünü tamamile itiraf etmekte- dir, kendisinin.. Avukat, reis kaşlarını çatıp, artık Ssusmasını ihtar edinciye kadar kanu « Şur, suçlunun epey bir tazminat ve « Reis sesinde gizli bir kızgınlık'a gene sormiya başlar: — Kaç yaşındasın? Suçtu omuzlarını silker: * —Bir gün aç kaldığım günleri saya- “Pyam, dedim: © gündenberi hem yaşım:, hemde aç kaldığım günleri bir türlü birbirinden - ayırıp cemedemedim bil - İmiyorum.. n Samiin arasında ihtiyar, yamalı çar- şaflı bir kadın: — Vah evlâdım vah, nası| da dayat- mış bugüne kadar! Omuzları bir karış havada, ince bi » yıklı, sinema meraklısı genç bir züppe: — Belki Şarlonun altın arayıcıların- -İdaki gibi iskarpinlerini haşlıyarak ye - miştir. Başbaşa vermiş iki avukat: — Herif alay ediyor. Bari uzatma - salar da şu bizim davalar da geç kalma- S Zabıt kâtibinin masasının başında a- yakta duran uzun boylu, dik bakışlı mübaşir, halka doğru gözlerin! hiddet- Je açarak bağırır: — Ses yok.. Konuşmak -istiyen dışa- rı çıksın.. Reis önündeki kâğıtları karıştırmak- tadır. Kızgın olduğu toparlak burnü - nun büsbütün kızarmasından bel! Müddelumumi bu garip huylu suçluyu nar, Davacının avukatı önündeki çan- jtiye edilmiştir. 1 biraz sonra ne güzel haşlıyacağını dü-| şünerek küçük siyah bıyıkları ile oy 4 İstanbul Liman İşietme İdaresinden: 1 — 15/2/937 de pazarlığı ilân edilen 24 parça mavna ve dubanın pazarlığı 20 Şubat Cumartesi saat 10 na tehir edilmiştir. g 2 — Teminatı Besbin lira olan işbu makinesiz vesaitin tes'im müddeti 30 Eylül 1938 kadar olmak üzere temdit edilmiştir. 3 — Şartnameye ihale bedelinin 9ç 25 şi nisbetinde avane verilebilece- Fip, bapis cezast görmesini istiyerel müdafsasını bitirir, O bunlar; söy ken suçlu fersiz gözlerini ona ,Ç£' sölük dudaklarının arasından belirsiz küfürler mırıldanır. Nihayet müddelu: mumi de kalkıp avukatın söylediklerte ni biraz dahâ sert bir sesle ve tavırla tekrarlar. b Kır biyikb, kırmazı burunlü rel ğginik saçlı kadın âza, esmer uzun Yü erkek âza başbuşu verip bir şey'e: sıldaşırlar. Sonra başlar birbirinden Çös zülür. Heyet hâkimede kaşlar çatık, yüzler pek elddidir. Reis kararı tebliğ eder: «Bir ay hapis, yirmi beş lira pu « râa cezası.» Samiin sarasında mahküma aCıyan « lar yardır. İhtiyar, yamalı çarşaflı kas din mırıldanır!? — Ayol, yirmi beş Jirayı ncredeni bulsun fakir!.. Soy adı bile «Her qı'ıq aça. ö Kalkık omuzlu, ince bıyıklı, sinelng meraklısı genç züppe söylenerek salos nu terkeder: — Reis «Mahkümlar» filmindeki gibj virmi sene kürek cezdsi verse netice daha güzel olacaktı. ») Heyeti hâkime istirahat için çekiliş Ve suçlunun hemen omuzbaş:ında beli. riveren bir jandarma onu alıp ken «Her gün aç» sapsarı yü maya doğru eğilip sorar: — Orada insana her gün katı' mek veriyurlarmış, doğru mu be bey?.. çağtaş

Bu sayıdan diğer sayfalar: