20 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

20 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mart SD — Mütarekeyi kabul etmek icabetti Türkiyenin Vilson — prensiplerine töre sulh yapmak üzere vaki müra - Caatine gelince, Talât paşadan gelen | Malümat kabinede müzakere edildiği İinen Eüver ve Cemal pajalar bü fik- Ti beğenmemişler, fakat, müttefikler ârasında hep birden verilmiş bir kara: Hın icaplarından olduğu için müracaa- Hn yapılması kararlaştırılmış. Bununla Taber Enver paşa, Talât paşanın gel Mesine intizaren bunun icrasını geçik- tirmeyi de ihmal etmemiştir. Gününü şimdi iyi tayin edemiyo - Tum, fakat eylül nihayetlerinde bir akşam, Mısırlı İzzet paşanın Tarabya- daki yalısında verilen bir ziyafette ha- Zar bulunduktan sonra Enver paşa mu- Füna binerek Dolmabahçe sarayına telmiş ve işi Vahdettine haber vermiş esi günü de mesele vükelâ mecli - tinde müzakere edilmiş. O tarihte he- Tüz Bulgar cephesi buzulmamış ve Mütareke yapılmış değildi. Fakat, mü- tacaat hazırlandığı sırada Bulgar cep- 'esi de bozulmuş ve isyan eden aske- Tin tehdidi karşısında Bulgar hükü - Meti mütareke yapmağa mecbur kal- Mış. Mütarekenin hükümlerinden biri itilaf ordularının Bulgaristan için- de her istikamette — serbestçe hareket | #debilmeleri olduğu için Fransızların ilk işleri Bulgaristandan geçerek bizim tldudumuz üzerine asker yığmak ol- TMüştur. Ti İstanbı alât mn gelı!iuh ne Talât paşanın treni Bulgaristandan hanl.ıi'ınqe geçebilen son tren olmuş Ve Talât paşa İstanbula bütün — fena faberlerin toplandığı bir sırada gelmiş- * Gelir gelmez, ilk iş hemen Vilson'a Yapılacak müracaatın icrası olmuştur. k Türkiyeye döndüğü sırada vaziye- İh birdenbire bu kadar fenalaştığını Nören Talât paşa, daha yolda iken ka- ::":ı vermiş bulunuyordu: İstifa et- bi Halbuki, Berlinde benimle hasbihal Mtği “sralarda zihninde büsbütün :vh şeyler vardı. Bana açık, kat'i arak bir şey söylemiyor, fakat, ben un sözlerinden anlıyorum ki Türki- Pönince ya gene kendisi, bu defa Bir Doktorun Günlük arından Inkıbız Ve apandisit & tesadüf ettiğim bütün müzmin _—nd.ıııı vak'alarında sebeb olarak İn- _':': buluyorum. Hakiki muannit ka - 'et oradan kör barsağı hasta etmek- bedir. İnlıhaı ve barsak tembellikleri yalnız ::—nnıııı getirmesi itibarile değil vücu- BaşıgaYAS Yavaş zehirlemesi itibarile de b lbaşına bir derttir. İnsanları ihtiyar- m"uı kalın barsaklardır. Vaktinden ev - tr. Sökenlerde en büyük âmll de İnkıbaz- Vaj Bol sebze, bol meyva yemek lâzımdır. Kİt vakitsiz sabah, akşam mütemadi- tesii €) Mey SELİRİ gibi vakitli vakitsiz m __.: Müdeyi bormaz bilâkis mülüyeme hargltk vücudümüzdeki zehirleri def ve Tdleder. (*) Bu notları kesip saklayınız, yahat kabn barsaklarda terakümatı ve |! İttihad ve Terakkide on sene On üç! ÜNLERİNDE İTTİKAD IMÜTAHEKE 6 NDE İTTİK Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Talât Paşa, Enver ve Cemal Paşalara rağmen istifa ediyor ncü kısı ahmin ettiğim gibi, işi büsbütün İttihat ve Terakki sol unsurlara bırakarak kendisi bunla | kalarına, çindel ra müzaheret edecekt dönünce, bu defa ilk işim Enver paşa meselesini halletmek olacaktır!» de - mişti, Bana bu kadar açık bir lisanla sözü söylemiş bulunması, onun kat" kararını vermiş olduğunun - alâmeti idi. Enver paşa meselesini halletmeğe gelince, ne suretle halledeceği malüm değildi. Fakat, bu hürriyet kahramanı © sıralarda memlekette artık o kadar çürümüş idi ki onun meselesini hal - letmek, hakikatte o kadar güç bir şey değildi. Belki iki sene evvel olsa Enver paşa Talât paşayı «halledebilirdi» de Talât paşa onu bertaraf edemezdi. Harbin son iki senesinde artık onun biç bir nüfuz ve kuvveti kalmış değildi. Talât paşa, onun yerine harp esne- sında kendisini göstermiş kumandan lardan birini - kolaylıkla getirebilirdi veyahut getirmek - istiyenleri serbest bırakmak üzere, kendisi ile mücadele yi göze alarak Enver paşanın karşısına geçebilirdi bu Fakat, evdeki pazarın çarşıya uy - madığını bu defaki tecrübe de ispat et- mişti. Berlindeki - hesaplar, hep- bir ginl isbat et ASP sına dikkat edin latada Yenicami mahallesinin 18-15-15mükerer 7-5-12 yeni? Kınacıyan Ham denmekle arif kâgir yedi kürüş muhamınen Kiymetli altıda 14 de peşin para ve kapalı zarf usuli BZ idüme yaşışlırıp kelleksiyon yapımız, ibi zamanınızda bu netlar bir dekter sant evveline kadar Defterdarlık Milli Komisyonuna tevdi eylmeleri. No, iği hakkında söz söyleyen Talât Paşaya Enver şöyle cevap veriyordu: “Mağlübiyeti kabul etmekten ve mütareke yapmaktan bahseden sözleri unutmak ve söylenmemiş farzetmek lâzımdır. Harp içindeyiz. Bu sözleri söylemek kurşuna dizilmek cezasını mucip olacak kadar ağırdır. başka unsurlarla başka bir kabine ya- pacak; veyahut, benim daha kuvvetle |da Vilson prehsiplerine göre sulh ça- «Türkiyeye yerde geçen kısa zaman zarfında bü Çünkü ASPIRIN seneler- denberi her türlü soğukalı tesiri şaşmaz bir ilâç olduğunu emin olmak için lütfen q-) marka; İstanbul Defterdarlığından: dahili ve *b 5 Taizli hazine lahvilleride kabul olunur. Taliplerin & 7,5 pey akçelerini yatırarak hazırlıyacakları mühüriü n (M.) SON POSTA Sayfa VE TERAKKİ Jyandan harbe devam edip bir yandan releri aramak — esasına Fakat, dört müttefik dâyanıyordu. harp | kuvvetleri © kadar çürümüş idi ki ara- devletin tün cepheler birden yıkılmış, hattâ işin |fenası, cephe yıkılmış değil, milletlerin | maneviyatları çök ve ihtilâller çık- |mıştı.. Talât paşa için artık mağlübi- yeti kabul etmekten başka çare kalma- (mıştı. İttihat ve Terakki kongresi Bunun için,, daha yolda iken, gelir |gelmez istifaya karar vermiş. İstifadan ve alelacele bir İttihat ve kongresi davet etmiş, bu —kongrede Talât Paşa, takriben şu tarzda baya - natta bulunmuş: — Çoktanberi benim korkmakta olduğum felâket tahakkuk etmiş bu- lunuyor. Türkiye harbi kaybetmiştir. | ş yalnız bize kalmış olaaydı bizim bu- muhakkaktı. Fakat, biz asıl Almanya- ya güveniyor ve oradan bir netioe bek- liyorduk. Bugün Almanya da harbi kaybetmiştir. Hattâ yıkılmış bulunu- yor. Hakikati görmek ve ona göre ka- rar vermek mecburiyetindeyiz. (Arkası var) ıklarına ve ağrılara karşı miştir. İ Rİ Nin tesirinden Mertebani ve Süğütlüçeşme sokağında ,9,10 sayılı altında kâgir magazası olen hanın Yedibin ikiyüz altı lira altmış döürt hissesi 26-3-9087 Cuma günü saat ile satılacaktır. Salış bedeline istikrazı evvel siyaset arkadaşlarile konuşmuş | Terakki | * nu çoktan kaybetmiş bulunduğumuz | F | Saat, rüyada veya uyanık olsun, yalan |ket kadınlarında bir âdet va oldu -| Bina - erde yalanın elzem rmez bir hakikattir. lanın bir fazilet ilâveye hacet yoktur. İtina ile iktisap edilmiş bir kültüre sahip o! mıyan bir fazilet ise hiç bir zaman ke- ma) noktasına irişemez, O halde umu - mi mekteplerde, aile ocağında ve hat. tâ gazetelerde bile bu ders verilmeli - dir. Maharetle söylenmiyen bir yalan iya bir hakikat kadar can sıkar, mdi bakalım filozoflar ne diyor. eski darbı meseli hatırlıyalım: Ço- rlg deliler her zaman hakikati söylerler, Bu sözden çıkarılacak netice açıktır: Büyüklerle akıllılar hiç bir za- man doğruyu söylemezler. Tarihçi Parkmen şöyle yazar: «Doğruyu söy lemenin her zaman iyi bir şey olmad eskidenberi bilinen bir hakikattir. Bu prensibe hiç riayet etmiyenler tehli . 1 budalalardır.» Her zaman bakikati söyleyen biris e hiç kimse yaşıyamaz. Fakat iyi böyle bir insana hiç rastgelinmez yalan söylememiş oldukla: lanlar muhakkak ki v » Fakat bu, bir kuruntudan başka bir şey değil - dir. Bu gibilerin cehilleri, sözd deniyetimizin en yüz kızarlıcı larından biridir. Herkes, her gün, her söyler, dil sussa bile, eller, ayaklar, gözler, insanın hali, karşısındakini al - datmağa çalışır. Eskiden aturduğum uzak bir memle- birbi ni görmek için sal şama kadar dolaşırlardı. A: rine döndükleri vakit haykırırlardı bilir misiniz? «Oh, on altı kapı çaldık, on dördün de kimseyi bulamadık!» birbirlerini ne ar görmek isterlermiş, anlayın bir Bu memleketin erkekleri de baştan a- şağı yalancı idiler, Hattâ «Nasılsınız?» |kâyet etmek vakit bile yalan söylerlerdi. sevmedikleriden ayrılırlarken: «Gene görüşelim inşallah> derlerdi Halbuki bu riyakâr sözü söylemese - ler hem kendileri hem de muhatapları rencide olurdu. Bana kalırsa böyle yalanlar sıfat ve cemilekârlık eserleridir ve her taraf. ta bunların taammüm etmesi arzu e - dilir. Kibarlık ve terbiyenin en tekem- mül etmiş şekli, nazik,; ve kimseye zararı dokunmiyan bir sürü yalanın ci ci ve süslü bir surette tanziminden vü- cuda gelmiştir. Yalanlar arasında bir de süküttan doğan yalanlar vardır. Bazı kimseler yani hakikati saklıyarak bizi hataya sürüklerler, Bir çok hakikat muhipleri, sözle yalan — söylemedikçe yalan irtikâp etmemiş olduklarını sa - narak, bu cihete pek meylederler. Bahsetmiş olduğum o uzak memle - kette asil bir kadın vardı. Bir gün ken- disinin evinde yemekte idim. Konu - şurken: «Umumiyetle hepimiz y cıyız>» dedim. Hayretle: «Hepim le mi? Nasıl olur'» diye hayret etti. A- an; göre ben de yalancılar arasında m yım?» cevap verdim: «Elbelte, bu hu- susta oldukçöyüksek bir mevk: sa zariları artlırma saşlinden bir Emlâk Müdürlüğünde Müleşekki! (18883) bisiniz.» -İmiş olan bütün ail «Hayatta yalan prensip edindim ve bu aykırı hareket etmedim.: söylememeğ sibime hiç — «*Size karşı hürmette kusur etmek için değil amma, ben burada olalıdar beri yalan söylemekten geri kalmadı - nız.> Misal isteyince şunları söyledim «— Yeğeniniz hasta olduğu vakit hastaneden gönderilen hastabakıcıya bir kâğıt vermişlerdi, işte bu kâğıdı ikinci nüshası, Burada, hastabak hakkında bir sürü sorgu var: «Hasla- la iken hiç uyudu mu? Has - ı vermekte hiç küsur ett mi?» ve saire. Kâğıdın altında, bu gulara büyük bir itina Hle karşılık ve - Zira eğer hal ceza görmelidir ki başka bir has nın felâketine sebep olmasın. Bir kere sizinle konuşurken bana: «Bin hasleti, tek te kusuru var, demiştiniz. atağını yaparken onu soğuk dalyeye oturtur ve bir türlü vallının üstüne bir şey örtmez, kaç i| $4 tembih ettim is üşütüp nezle hareki bulundu mu?» sua- line ne cevap verdiniz. Eminim ki ya- lan söylediniz.» «— Ne münasebet! Sadece sualin ce vabını açık biraktım.» 1 ya işte, süküt câerek yalan, etmiş oldunuz. Çünkü siz böy4 le hareket edince, herkes te bu husus - ta hiç bir fikriniz yok sandı.» — «Peki amma, bu da yalan mı ğer cihetleri fevkalâde olan bir h abakıcıdan şu küçük kusuru için $ zulmolurdu.» «İnsan k için yalan söylemek- çekinmemelidir. Niyetiniz güzeldi, fakat hata muhakemenizde. Tecrübe- sizlik. Düşünmeden yaptığınız bu ha- yorsunuz Vil y küçük iden iam y Jonesin ©0| n or.| adır, — iskar! Sizde hizmet gören hastabakıcıyı o ka- dar methettiniz ki şimdi küçük Vil 4 Hiam'a da o bakıyor. Yorgunluktan bit- efradı dündenberi rahat rahat uyuyorlar; çocuğu tanı bir emniyetle hastabakıcının öli üÜ € lerine teslim ettiler. Öldürücü, dedim, çünkü yarına kalmaz, Viliiam ölür. Bi- hastalığında en liyorsunuz ki onun küçük bir soğukalma, Ben daha sözümü muhatabım bir taksiye atlıyarak sür'atle ilerliyordu. Mal sükü tundan doğan yalanın meydan verebia Jeceği bir ölümün önüne geçmekt Halbuki nafile. Çünkü Villam hass ta değildi; yalan söylemistim. Bununla beraber kadın ertesi günü hastaneyes bir mektup yazarak boş bıraktığı günün ki anı verdi. Görüyorsunuz ki bu kadının hatas, yalan söylemekte değil, t yersizi yalan söylemektedir. Lâ: de hakikati söylemeli ve d rafta bir 4 memiştim Kİ lanla süsliyerek tahfif ete .| meli idi. Meselâ cümlesini şu şekilde tertip e« debilirdi: : «Bir noktadan şu hastahakıcının eşi bulunmaz.. Nöbet bekledi z horladığı hiç vaki değildir.» Yarınki nushamızda : Yazan: Leonid Lenç Rusçadan çeviren; Alaz

Bu sayıdan diğer sayfalar: