4 Nisan 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

4 Nisan 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dün yapılan Milli Küme maçları Fenerbahçe Üçoka | 1-0 galip geldi Fenerbahçe takımı biricik golü ikinci isteksiz oynadı ve devrede yapabildi Fenerbahçe - Üçok ma çından bir intiba Taksim stadyomunda Milli kü- larına devam edilmiş, Fener- ile İzmirin Üçok takımı karşılaş dır, Maçı seyredenler Fenerbah- fenin 1-0 galip geldiğini gördükleri za şaşırmışlardı. Oyunun ilk devresi * 0 bitmiş, ikinci devrede Fenerbah- Şe yirminci dakikada firikikten bir gol Yaparak oyunu | - O kazanmıştır. İz- Tirde Beşiktaşa galip gelen Üçok takı- Mi dünkü oyunile bizi tatmin edecek bir varlık gösterememiştir. Futbolün İtab ettirdiği büyük meziyetlerden biri Olan cesaret İzmir takımının bizce en kuvvetli tarafıdır. Doksan dakikalık oyun içinde sağa, Hola durmadan koşan, en sür'atli giden topa yetişebildiği takdirde rastgele vu Tan İşçok takımı heyeti ümümiyesi ili barile genç oyunculardan teşekkül ct- Miştir. Oyun tarzları, sür'at ve cesaret has Saları üzerinde toplanmış olduğundan ziyade müdafaa yapmak suretile işe ehemmiyet vermektedirler. Kalecileri çok zayıf, müdafaa hattın da iki cesur ve atak oyuncu, muavin hattında göze çarpan bir kişi. Hücum hatlarında ise bütün memleketin uzun Senelerden beri tanıdığı yegâne oyun- Cu Saide istinat eden bu takım dünkü Oyunda fazla gol yemedi ise, bunu da * ha ziyade Fenerbahçenin isteksiz ve ka Tşık oyununda aramak Vâzımdır. Beşiktaş gibi ağır basan bir takım kar $isında mağlüp olan Fenerbahçe Anka Tada olduğu gibi, dün de oyunu büyük bir talihle kazandı. İlk devre İlk devrede oyuna hâkim olan Fener bçe son zaman'arda hücum hattında Yaptığı bir değiştirme yüzünden kat'i âkimiyete rağmen sayı çıkaramadı. | Nacinin sol içte Fikrete yardımı dü ünülerek oynatılması, son oyunlarda Fikrete ne kadar çok işlemek imkâmı Verdi ise Fenerbahçeye de o kadar ez ol yapmak gibi bir mahiyet ihdas et- Hi Oyunun bütün merkezi sikletini Meh Tet Reşat, Naci, Fikret tarafı üzerine feviren Fenerbahçe bütün hücumları taraftan yapıyor, halbuki bizde her takım bütün dikkatini Fikrete verince, 0 taraf kendinden beklenen oyunu ve Ya neticeyi bir türlü elde edemiyor. Nitekim dün de öyle oldu. 1 devre içinde birçok defalar oyu- Na hâkim olan, topu çok defa Üçok ka- inde dolaşlıran Fenerbahçe bütün o- müddetince bir tek gol yapmış, tük hücum yapan İzmir takımı da kaç defa beraberliği hak edöcek ka- 'ar fırsat kaçırmıştır. Kale yakınında fazla acul olan İz- mlrlîlerîn top kontrolü de olmadığı gi İ göz dolduracak bir derecede şü; te ;’a'myoxlır. Bununla beraber Foner - ğı önünde büyük bir mukavemet Bösteren bir müdafaa yaplılar ve hem * Muvaflak oldular. €nerbahçenin Fikret ve Naci tara- fından kaçırılan iki büyük fırsatını da burada yazmak lâzımdır, Fenerbahçe: Hüsamettin, Yaşar, |Lebip, Cevat, Angelidis, Mehmet Re- şat - Niyazi, Şaban, Bülent, Naci, Fik- Tet, | Üçok: Nejat - Ziya, Ali - Şükrü, Enver, Adil - Namık, Basri, İlyas, Sar it, Saim. Hakem: Şazi Tezcan (Güneş) Cemil Üçokda oynayamadı Üçokun en iyi oyuncularından Ce- mil İzmirde antrenöre karşı fena hare- kette bulunduğu için Futbol Federas- J Dünkü maçtan heyecanlı bir sahne İyonu - tarafından - tecziye - edilmiştir. |Dün maçtan evvel gelen telgraf üze- rine Cemil maçta oynatılmamıştır. Galatasaray idare - hoyeti Galatasaray Spor klübü mürakabe hey'eti dün mutad olan - toplantısını klüp merkezinde yapmıştır. Bu topr lantıda eski zabıt okunmuş ve kabul edilmiştir. Ruznamede - yazılı olduğu üzere idare hey'eti ve teknik raporlar üzerinde uzun boylu konuşmalar öl- dü. Neticede raporlar da kabul edildi. İdare hey'eti reisi Etem Menemen: cioğlunun Ankarada bulunması dola- yısile kendisinden boş kalan riyasete ikinci reis Saim ve ondan boş kalan yere de Suat Hayri ikinci reis olarak intihap edilmiştir. Münhal olan muhasipliğe de Adil Pambir getirilmiş, idare hey'etine gös terdiği mesaiden dolayı teşekkür edi- |lerek toplantıya nihayet verilmiştir, | Voleybol . maçları İstanbul Voleybol ajanlığı tarafın- dan tertip edilen voleybol maçlarına ıdün klüpler gelmediği için devam e- dilmemiştir. Gençlerbirliği Doğansporu yendi Maç heyecanlı oldu Gençlerbirliği 6 - 1 galip geldi Ankara, 3 (Hususi) — İzmfrin Do- ğânspor takımiyle Ankaranın Gençler Birliği takımı bugün yeni stadda kar- şılaştılar, yağan yağmur seyirci adedi- ni azaltmıştı. Buna rağmen meraklıla- rın mikdarı gene 3000 i geçiyordu. Ad liye Vekili Saraçoğlu Şükrü seyirciler arasında bülüunuyordu. Saat 15,30 da iki takım sahaya Çik- tılar, Doğanspor, kırmızı beyaz forma giymişti. Takımlar şu şekilde sahaya çıkmışlardı: Gençlerbirliği: .. Rahim, Halit, İhsan, Kadti, Hasan, Keşfi, Selim, Salâhattin, Râsim, Niya- Zi, İhsan. ağanspor : , Mahmut, Fethi, Adnan, Nurullah, Hakkı, İsmail, Mehmet, Halit, Fuat, Osman, Abbas, Doğanspor rüzgârı arkasına alarak şoyuna başladı ve derhal Gençierbirliği nin kalesine sağdan indi. Bu akın avut la neticelendi. Top bir müddet ortalar. da dolaştı, Gençlerbirliği oyuncuları daha ilk zamanlarda tuluk bir oyun oy namağa başladılar. Bundan istifade eden İzmirliler sık sık Gençlerbirliği kalesini ziyaret edi- yorlardı. Nitekim dokuzuncu öakikada soldan inkişaf eden bir İzmir akınında, İzmirli Fuat güzel bir şütle İzmirin ye gâne golünü atmağa muvaffak oldu. Gençlerbirliği oyuncuları ancak bu gölden sonra harekete ge'diler. Buna rağmen bir türlü gol olmuyordu. Gol olmamasına sebep te şanssızlıktan ziya de İzmir müdafaasının beş kişi halinde oynaması idi. Kaleci Mahmut hakikaten çok güzel oynuyordu. Gençlerbirliğinin sağ açığı lüzumsuz çalımlarla Gençlerin akınını heba ediyordu. Bu devrede kaydedilecek mühim nok ta, Fuat, Mahmut, Fethi ve Adnanın | güzel oyunları idi. Bilhassa ( müudun soğukkanlılığı alkış; İzmir ikinci devrede bir tarak galip çıkacağına kani idi. Lâkin vaziyet öyle olmadı. İkinci devrenin 13 üncü dakikasın- da İzmir biraz hâkim oynar gibi oldu, lâkin oyunun ondan sonrası tamamen Gençler Birliğinin hâkimiyeti altında geçti ve bu devrede 6 gol Birliği oyunu 6 - | galip bi Hakem Fenerbahçeli Alğettin idi. Lâkin oyun üzerinde müessir olamadı. Maçtan sonra, Saraçuğlu Şükrü Genç lerbirliği idarecilerini tebrik ederek ta kımın son zamanlarda yösterdiği terak kilerden dolayı memnun olduğunu bil dirdi. Selim Tezcan Balkan oyun'arına hazırlık Maçları ç İstanboal atletizm — ajanlığı tarafın- |dan Balkan oyunları hazırlık müsaba- kalarının birincisi 17 nisan cumartesi günü Taksim stadında yapılacaktır. Müsabakalar: 100, 200, 400, 800, 1000, 5000. Koşular, uzun ve yüksek atlama ile 4X100 bayrak yarışları ola- rak bayılacaktır. Müsabakalar bütün atletlere açık o lacaktır. Bugünkü maç İzmirin Üçok futbol takımı bugün ikinci maçını Şeref stadındâ Beşiktaş takımile yapacaktır, İzmirde Beşiktaşı 1 - O mağlüp e- den Üçokun bugünkü oyununa fev- kalâde bir ehemmiyet verilmektedir. Hain dediğimiz yılanları yanlış tanıyoruz! Hayvanlar üzerindeki tetkiklerile meşhur olan saylav muharrir “ Yılan hikâyesi her zaman uzun olmaz ya, bazan da acı olur, işte benimki bu cinsten!,, diyor «— Benim bir tarihte, <tam — âltnış tane kedim, 30 tane köpeğim, # tane karacam, bir tanecik te nefis yılanım vardı! Bu #özlerin, bir hayvanat bahçesi sahibinin ağzından değil de Akagün - düzün ağzından çıkışına belki şaşa - caksınız. Fakat unutmayın ki, Sirası düştükçe: «— 20 tane bitmiş, kırk tane de bit- memiş ramanım, 1000 tane küçük hi - kâyem, 900 tane fıkram ve 70 tane de büyük hikâyem vardır!» diye, yirmi küsur yıllık yazıcılık hayatının şerefli hesabını veren Akagündüzün, bu se - fer eserlerini bırakıp bhayvanlarını saymasını da tabii görmek lâzımdır. Çünkü mücadeleci bir saylav, çok o - kunan bir edib, ve sözleri de yazıları kadar özlü bir arkadaş olan Akagün - düz; sade çok iyi anladığı insanlardan değil, çok dikkatle tetkik ettiği hay - vanlardan da salâhiyetle konuşmak hakkını haizdir. O, sade, kalariferli salonlarda mev - zu, fikir, tip ve nükte değil, karlı dağ başlarında kurt, ayı, ve serin sü baş- larında keklik, tavşan avlamasını da bilir! Ben bu satırları, methüsenaya çoktan doymuş olan gön- lünü hoş etmek için karalamıyorum. Bilâkis, sizi, dinliyeceğiniz hikâyele - rin, çok salâhiyettar bir ağızdan çık- tığına inandırmak ve: «— Edebiyatçı hayvandan ne anlar? diyip dudak bükmeniz ihtimalini ön- lemek maksadile yazıyorum! Akagündüz: — Bir tanecik te nefis yılanım var- dı! diyince, sözünü hayretle kesmek- ten kendimi kurtaramıyorum: — Nefis mi dedin üstad? O anlatıyor: — Evet... Nefis, hatta enfes bir yı- lan!. Bence, asıl şaşılacak nokta, o - nun nefis oluşu değil, benim onunla tanışmamdır. Ankarada çiftlikteydik. Bir akşam, kâhya yolumu kesti. Beti, benzi kül kesilmişti. İki kolunu, çarmıha gerilen Hazreti İsa gibi iki yanına açtı: — Nah bu kadar vardı bayım! de - di... — Nedir 0? — Uzun hayvan... — Yılan mı? — Eveti. — Nerede? — Kuyu başında!. Hem ceddi ku - ruyası hayvan, öyle hain hain bakıyor- .İdu ki... Ben bir daha o yakadan geçe- tmem gayri!, Ben kâhyanın safiyane korkusuna gülüp geçerken, meşbur darbımeseli tekrarladım: — Bana ilişmiyen yılan, bin yıl ya- şasın! Fakat üç akşam sonra, mahud kuyu yolundan koşa ikoşa gelen oğlumu da ayni korku içinde gördükten, ve on - dah da hemen hemen ayni sözleri din- kedikten sonra alâkam çoğaldı. Bu ikinci vak'anın ertesi günü, mi- safirliğe gelen bir komşu kadını, so - luk soluğa evden içeri girer girmez, şırak diye düşüp bayılmaz mı? Meğer onun yolunu da, kuyu başın- daki meşhur Bir dördüncü vak'a, beni iyi ye düşündürmeğe başladı. Bir kere bende, bütün hayvanlara karşı ezeli bir tecessüs var, Hususiyetlerini, ruh- larını anlıyabilmek için, aralarına gi- rip yaşıyasım gelir. İnsan ruhiyatını anlamakta Mazhar Osmanla aşık ata- bilir miyim bilmem. Fakat hayvan ru- hiyatında benimle aşık atabilecekler azdır. Yılan, benim için bakir kalmış bir mevzudu. Bu itibarla, herkese kor- ku veren mahud kuyunun başı bana mitsiku kokan şık bir salondan çok da- ha eazib görünüyordu. Yılanı müşa - hede altına almak için mükemmel bir fırsat çıkmıştı... Sonra, bitip tükenmiyen yılan hi - Akagündüzün, | Aka Gündüz kâyelerinden bikmış, usanmıştım. Daha sonra, şöhreti ağızdan ağıza zehir gibi yayılan bu yılanın, çiftliği cinli perili köşk gibi korkunc tanış « masından çekiniyordum. Ve nihayet, bu hayvanın, içimizden birimize bir fenalık etmesi ihtimalini de hesablıyordum. Bütün bunlar, beni düşündüren se- beblerdi!. Bu yılanın, yerde sürünen bir haydud gibi, oradan gelip geçen - lerin adeta yollarını kesmesine bir türlü mana veremiyordum,. Fakat biraz daha düşününce, yılanı baydudluğa sevkeden sebebi keşfet - tim: © yıl ortalık dehşetli kuraktı. Ve yı- lanın dibinde yaşadığı kuyunun suyu son damlasına kadar kurumuştu, Ya- ni biçare hayvan susuz kalmıştı!.. Büu keşfime aklım yatınca, ona su götürmeğe niyetlendim. Fakat e— Ya tahminim yanlışsa?.. Ya hayvan su - dan önce bana saldırırsa?» Ben, bu ihtimalin tehlikelerini ön « lemenin de çaresini buldum: Elime geçirdiğim bir konserve tenekesinin iki tarafını deldim. Ve o deliklere ge- çirdiğim bir telle, tenekeyi üstten kulplu bir kova haline soktum. İçini suyla doldurdum. Su dolu tenekeyi, tel kulpundan çif- temin ucuna taktım. Doluçiftenin ho- rozlarını da kaldırdım. Ve gidip ma « hud kuyunun başına dikildim. Yılan çıkınca, suyu bırakıp ta bana sokul « mağa kalkarsa, saçmaları yiyecek... Yok, eğer edebile davranıp tenekeye dalarsa, susuzluktan da, ölümden de kurtulacak!. Aka, hikâyesinin burasında, susa « rak sigarasına davrandı. Fakat beni fazla meraka sokmağa kıyamadığı için olacak, kurtulamadığı bu pişkin ro « mancı kurnazlığını fazla uzatmadan devam etti: — Kuyu başında hayli bekledim!.. Nihayet meşhur yılan, kuyu dibinde- ki deliğinden başını çıkardı. Bir saniye içinde evvelâ giftenin uücile burnuna uzattığım su dolu tenekeye, sonra ba- na baktı. Ve başını tenekeye soktu, Suyu hoş bir şıpırlı ile beş altı sa: de bitirdi. Ve kendini deliğine çe Ertesi gün ona gene su götlürdüm. J— Ahbah! diye seslendim.. Beni yarım dakika bile »hekletmedi. Fakat bu se- fer, sudan evvel bana baktı... Ve göz lerini gözlerimden birkaç saniye madı... Hem bu seferki bakışlarının manaları dd" tamamen değişmi fak, parlak, siyah gö hk mananıtı, ağzına emziğini vere; nasına bakan kundakta bir yavrunun gözlerindeki aşikâr minnet ve teşek- kürden hiç farkı yoktu. O anda, hain bakışlı gözleri, yılan gözlerine benze- tişimizden adeta utanec duydum! Lüks bir bara girin. Şık bir yosma- ya, şişesi kırk liradan şampanya aç- tırın.. Ve hovardalıktan bir an ayılıp, kadının gözlerine dikkatle bakın. Gö- (Devamı 8 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: