3 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

3 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* Son Poste » sin tefrikasız 11 — Eh. kader, kısmet ise.. buna ne denir, kont hazretleri?.. — İşte., maksadım; bu idi, azizim... Görüyorum ki; İspanya işlerine lâkayd kalmamışsınız, Orada cereyan öden hâ: disat hakkında siz de bir hayli malümat almışsınız. Belki de bu mesele hakkın: da bazı şeyler tasarlamışsınız. İşte ben, bu mesele etrafında sizinle görüşmek.. ve İcab ederse, size yardım etmek isle- rim, 'Tarif, kollarını masaya — dayamış.. kaşlarını ciddiyetle çatmıştı: — Kont hazretleri!.. Diye söze başlamıştı... Kont «Cülya: nos ile Florindanın bütün dikkatleri, üzerinde toplanmıştı. nt hazretleri!.. Biz, çöllerde do- itimize karşı lâkayd kalamayız. İs- panyanın, bütün vaziyetini biz de sizin Bibi çok yakından takib ediyoruz. Her gün muhtelif vasıtalarımızla oradan ge- yoruz. Hakikaten cennet gibi, emsalsiz bi Jetafete malik 1 ştanbaşa kan ve ateş içinde — yüzdü ü — öğreniyoruz. We., artık açıkca şunu itiraf edeyim ki; bunları öğr yoruz. Kont Cülyanos, sabredemedi. Kızına sür'atle bir göz işareti yaptıktan sanra: " — Yaana?.. Demiş: Tarif, bütün ciddiyeti ile sözüne devam etmişti: .. kont hazretleri.. biz de bazı geyler düşünüyoruz... — Evvelâ, * şunu gçok İyi biliyoruz ki; İspanya, bugünkü hali ve vaziyeti ile, hakikaten sizin tasvirz ettiğiniz gibi, tamamile — olgun bir meyva haline gelmiştir. Ve bu ol- gün meyvayı da bir hamlede koparıp, tatlı tatlı yemek; bizim için sadece eli- izi İspanya topraklarına uzatmak, kâ- — fi gelecektir... Ancak şü var ki; bu te- şebbüsün başına kim geçecektir?.. " — Kim mit.. Musa.. Musa bin Nsir. Ç — Evet.. meselenin görünüşüne ha- * zaran; hiç şüphesiz ki böyle mühim bir " işin başına, onun geçmesi lâzım gelir.. " - Sekaanat... k 'Tarif, derin derin içini çekmiş.. başı- fu önüne eğmişti... Kont Cülyanos ile Fiorinda, müzâkerenin pek #afhaya girdiğini hissetmişlerdi. Onlar da kollarını masanın soğuk mermeri — Üzerine Hayamlığlar.. gözlerini daha “ dikkatle 'Tarifin gözlerine dikmişlerdi. Tarif, derin bir teessüfü gösteren bir tavırla başini sallıyarak yavaş yavaş sözlerine devam etmişti: — Fekaaat. Şamdaki halife namına hareket eden bu mağrur, bu azametli 'vali ve kumandan, bu işin başına geçip te, bizim kılıçlarımızın sayesinde İs - panyaya malik olursa. —Acaba bizim hakkımızi verecek mi?.. Florindanın berrak sesi, birdenbire Tarilin sözünü kesmişti: — Müttefik değil misiniz?.. vermesin?.. — İşte, çok doğru bir sual! Niçin Madem- mun hayata açılan pencerelerinden bi kapandı. Vedadın, menekşelerinin biri soldu.. Hem bir daha açılmamak üzere.. Artık çirkin, alil, zaval'ı bir kız. Acı- nacak bir mâhlük olmuştum» Dünkü şen, güzelliğine mağrur Aykut: koyu gözlük- leri, kusurlu yüzile içinize karışamaz, &l- zinle gülüp konuşamazdı. Bilhassa Ve - — © dad, güzelliğimi azizliyen, gözlerime ta- * pan Vedad, her an manası değişen, bebe- — ğği sıcak bir hassasiyetle büyüyüp küçü- len canlı menekşelerin birinin yerinde onun hayalinde daima - onun tabirile - rengini yorgun yaz akşamlarının sisle « diği engin denizlerden alan menokşe göz- lü nişanlı olarak kalmalıydım. Onun için Vedad İzmirden dönmeden kaçtım Aylâ.. Acımakla karışık sevgi ve saadete ebedi uzleti, ebedi hieran ve foragati torcih et - tim. Burada çok mes'udum. Aykutu - halamdan başka - Çünkü eski tanıyan. yok. manzaralar kadar, cevval bakışlı, pürsıh- hat bir çift göz de rahatsız ediyor. Ben burada insanların en bahtiyarı -| Endülüs Şövalyesi K Abdurrahman Florinda ile babası Tarif'in bu hazin itirafları kupnnalı hayretle: - Garip, çok garip!.. diye mırıldandılar mekle beraber, hiç bir zaman frendikten sonra da bu_mı - sele üzerinde bazı şeyler de düşünü - him bir| yi iğrenç bir cam parçası göremezdi. Ben;| Sonra burada hemen herkesin gözü bo -| zuk.. Şimdi beni taflıdık çehreler, güzel | Yazaı; A R. tki burada, dostça konuşuyoruz; ben de size dostça cevap vereyim... Biz, bun- dan emin değiliz; matmaze!... — Niçin?.. — Şunun için ki. Şam halifesinin ordusu, bizi.. yani Berberileri çok kü- çük.. çok değersiz.. hattâ, açık söyle - yim, âdeta bir vahşi, hir çöl kabilesi nazarile görmektedir. Bu sefer de, Kont Cülyanos ıtiraz et- leri, bütün muvaflakiyetlerini - size medyun olmalıdırlar. Bilâkis, nankörlük - ediyorlar; Kont hazretleri.,. Onlar, kazanılan mu- vaffakiyetin bütün şereflerini, sadece kendilerine.. ve kendi hasretmek istiyorlar, Baba ile kız, birbirlerine bakıştılar: — Garip. — Çok garip... Diye mırıldandılar. 'Tarif, ikisine de gülümsedi. Sözüne devam etti: — Halbuki; tam yirmi bin Berberi süvarisi, Şam ordusuna piştarlık etti. Onları, Atlas sahilierine kadar getirdi. Şam halifelerinin' saraylarına da, ay - larca taşınan ganimet eşyalar etti... Fakat, zayallı Berber rine ne geçti?.. Kont hazretleri!. Biz; daha hâlâ, eski kulübelerimizde yaşı - yoruz.. daha hâlâ, vahalarımızda dip - leri kurumuş kuyuların başlarını bek- iiyoruz.. daha hâlâ darı ekmeği yiyo * ruz... Halbuki onlar, Romalılardan al- dıkları saraylar içinde yaşıyorlar.. Le- ziz ve berrak sular içiyorlar.. devele- rin sırtında, Mısırdan buraya kadar nakledilen halis buğday unundan bem- beyaz ekmekler yiyorla Şam ordu- sunun kumandanları, bizi ittifakları - na alırken binbir dil dökmüşler.. bize; tefah, saadet, medeniyat vadelmişler- di. Fakat bu valtler, çarçabuk unutu- luverdi. Şimdi, başlarını çevirip yü - zümüze bile bakmıyorlar.. yanımızdan geçerlerken, bize sürünmemek için e- teklerini topluyorlar... Söyleyiniz, bu adamlarla yeni bir işe gitişebilir mi - milletlerine iz? Mülâkat, hakikaten çok ciddi - bir safhaya girmişti. Kont Culyanos, Ta- rifin bu hazin itirafları karşısında bü- yük bir hayret hissetmişti. — Garip şey... Bu, söylediklerinize dair biz de bazı şeyler işitmiştik, Fakat Araplarla aranızdaki gerginliğin bu de- recede fazla olduğuna İhtimal verme- miştik. Tarif, acı acı gülümsemişti: — Gerginlik mi dediniz?.. Hayır. A- ramızda böyle bir şeyden eser bile yok, ve.. olamaz da... Çünkü; onlar kendi - lerile bizi müsavi görmüyorlar. Onun için de, hakkımızda müsbet ve ya - hut menfi hiç bir his beslemiyorlar... Onlar; şimdilik, sadece emrediyorlar.. (Arkası var) 0 * yım Aylâ.. Çünkü ölünciye kadar ketdi- sini bırakıp kaçan menekşe gözlü nişan- hsı için ağlıyacak bir sevgilim var, sana yalvarırım.. Bu hazin, güneşsiz saadeti bana çok görme.. Nerede olduğumu Ve - dada bildirme e mi kardeşim? Onun hayalini ümitsiz. bir moda iİle gönlümün içinde saklıyorum.. Mektup - larında her şeyden bahset.. Fakat ondan, onun hayatından hiç bir şey söyleme.. Hocalar, çocuklar ne âlemdeler? Tarih mualimini gene dersten eyvel binbir |muğlâk sual bularak atlatıyor musunuz? | Gelirken — hepinizle vedalaşmadığıma, müdürün muhterem ellerini öpemediği - me çok yanıyorum.. Fakat nasıl yapabi - lirdim? Bu yüzle karşınıza nasıl çıkar - dim.. Ders zamanım yaklaşıyor. Anne - ciğimi benim için bir çok öp.. Sakın ağ- lamasın. Selâm ve sevgiler kardeşim. Aykut Yarınki nushamızda : TESELLİ Yazan: Peride Celâl mişti: Fâkat, azizim.. eğer, Şam ordusu sizi ittifakına almamış olsaydı, (Afri- kiye) denilen Trablus sahillerinden bir adım bile ileri geçemezdi. Şam fatih-|R SON POSTA — “ Son Posta ,, nın büyük deniz _ıoııı'ııı z Üç gün sonra Barbaros bütün gemilerile — Gerçek öyle, Aşk, insana b tırablarını unutturuyor. Çünki m kendisi bir iztırabtır. Hem de iztı - rabların en büyüğü. İnsan bu hastalığa tutulunca, bütün acılarını unutuyor yalnız bu acı ile kıvranıyor. Sen ki, en g da bile kayalar kadar sert ve duygusuz duran bir erkeksin! Maryana söze karıştı: — Kalbi çarpan herkesin bu hastalı- ğa tutulması mümkündür. Mademki Barbaros yaşıyor... Hamza bu cümleye bir kelime ekle - di: . — © halde bir kadın sevmesi şarttır, değil mi? ” Barbaros: — Çocuklar, şarabınız yok mu? Diye mırıldanıyordu. Maryana çarçabuk bir kadeh getir - di: Ğ — Sıcak şarabımız var.. içer misi - niz? - Çok severim ben sıcak şarabı. Ve Hamzaya döndü: — Şeyh Saide gittiğimiz zaman, ora: da ne kadar çok içtiğimizl hatırlıyor Mmusun? — Hatırlarım, Reisim! Gece gündüz şarap içerdik. Sıcak iklimde, sıcak şa - rap içmek vücuda tatlı bir serinlik ve- riyor. Maryana kadehleri doldurdu. Hep birlikte içtiler. Barbaras birdenbire başını önüne eğdi: — Hamzayı yakında burada yalnız bırakacağız, Maryana! Onu sana ema- het ediyoruz. Biz dönünceye kadar ya- tasını geçirmiş olacaksın! Hamza Kaşlarını kaldırarsk sordu: — Gene yolculuk mu..? — Evet.. — Biraz daha dinlenseydiniz fena ol- mazdı! — Vakit yok.. — Uzağa mı gideceksiniz? — Biraz uzakca.. — Ne tarafa doğru..? — Korsikaya.. » Hamza şaşaladı: — Korsikaya mı? — Evet. Neye şaştın? — Çok uzak değil mi?.. — İnsan denize çıkınca uzak, yakın arar mı? Denizin koynunda bir türlü dalga vardır.. ve bir türlü rüzgür eser., — Biraz daha geçikmek mümkün değil mi? — Geçikirsek ne kazanacağız? — Ben de sizinle birlik yola çıkar. dımi. — Beklemek imkâni yok. Sen? tan ancak bir ayda kapanır. Bi da işimiz! bitirip dönmüş bile — Bütün gemilerle birlikte mi gide- ceksiniz? Şüphesiz. — Büyük bir sefer olacak bu!.. — Büyük ve zengin bir sefer.. Nöbeltçi Beczaneler Bu gece töbelçi olan cezaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Şeref), Beyazılta: (Hay - dar). Fenerde: (Hüşameddin). Şehre - mininde: (Nâzım). Karagümrükte: (Ke- mal). Samatyada: (Teofilos). Şehzade- başında: (İ. Hakkı). Byüple: — (Hikmet Atlamaz). Eminönünde: — (Bensason). Küçükpazarda: — (Yorgi), — Alamdanda: (Abdülkadir). Bakırköyünde: (HilâD. Beyoğlu cihetindekiler: Tünelbaşında: (Matkoviç), . Yüksekkal - dırımda: (Vingopulo). Galatada; (Mer- kez). Takslinde: (Kemal - Rebul). Şiş- Hde: (Pertev), (Süleyman Recep). Boğaziçi ve Adalarda: Üsküdarda: (Ömer Renan). Sarıyerde: (Asaf). Kadıküyünde: (Saadet), (Os - man Hulüsi). Büyükadada: (Halk). Hoy- belide: (Halk). Beşiktaşta: Hamza susmuştu. Maryananın gözlerinde sebehi meç- hul bir sevincin parıltıları seziliyor - dü. - Osmanlı devletinin paraya ihti - yacı varmış. Korsikadaki altın kaçak- l Barbaros sözüne devam etti: -| çılarım bastırap bir gemi altın yükle - yebilirsem... Hamıza atıldı: — Bu kadar müşkülâtla tedarik ede- ceğiniz altımları padişaha mı göndere- ceksiniz? — Evet.. — Ben ayakta olsaydım, sizi bu fikir- den vazgeçirirdim! — Neden?., Padişaha böyle sıkıntılı bir gününde yardım etmekten büyük bir haz duyacağımı umuyorum. — Belki, fakat, göndereceğiniz altın- lar saray kızlarının boyunlarına takı - lacak.. ve devletin hazinesine bir dir- hem altın bile girmiyecek, Çektiğiniz zahmetler de üste gidecek. — Sen benim işlerime karışma, oğul! Ben ne yaptığını ve ne yapacağını bilen bir İnsanım.,. *.. Türk korsanlarının Cerbeden ayrılışı.. Üç gün sonra, Barbaras bütün gemi- lerini hazırlamıştı. Salih reis de bu se- fere iştirak ediyordu. Hamzanın yarası iyiliğe yüz tutmuş- Ssa da, yola çıkacak gibi değildi. Ancak evinin önündeki bahçeye koltukla ine- biliyondu. Barbaras: — Cerbeyi size teslim ediyorum! Barbarosun bir endişesi vardı: Gemi- ler limandan çıkar çıkmaz Hamza ile Hüsrev reisir. dövüşmesi, Barbaros bunun önüne geçmek için, Hüsrev reise ğemilerden birinde yazife vermişti. Hüsrevin yerinde gemilerde basta - lanmış olan ihtiyar kaptanlardan Bur- durlu Mehmet reis Cerbede kalıyordu. Cerbe sahilinde Barbarosun - topları ve topçuları vardı. Limanda hiç bir ge- mi kalmıyordu. Korsika yolculuğu.bir buçuk ay ka- dar sürecekti. Barbaros Cerbeden ayrılmadan Venedikli şövalyeyi de gemilerden ka- Taya çıkarmağa karar vermişti. Barbaros, Venedik şövalyesı Civa- niyi serbest bırakamıyordu. Barbaro- sun Venediklilerle görülecek hesabı Vardı; Şövalye elde bulundukça Barba- Tos istediği zanlan bu silâhla Venedik- lilere tehdit edebileceğini düşünüyor * -J du. Barbaros o gün Hamzanın evine git: — Venedikli şövalyeyi gemide taşı- mağa lüzum yok. Onu Cerbede bırak - mak niyetindeyim,.. Sen ne dersin? Dedi, Hamzanın Venedikli şövalyeye kini vardı.. ondan öç almak hırsını bir türlü yenemiyordu, Barbarosa: — Çok iyi olur, dedi, böyle bir ada- Mi el altında bulundurmak yarın için çök faydalı olur. « — Onu nerede bırakalım?.. — Burdurlu Mehmet relise teslim e- diniz.. topçuların yanındaki odalardan birinde hapsetsinler. Bu suretle her zaman topçularımızın gözü önünde bulunur.. bir yere kaçmağa teşebbüs edemez, — Güzel bir fikir.. Barbaros o akşam Civaniyi gemiden çıkardı.. ayaklarına zincir vurdurdu. Topçuların yanına gönderdi. Türk topçular Cerbe limanının de iki yüksek kulede oturuyordu. Kuülel rin yanında bir çok odalar vs, Venedikli - şövalyeyi buı lan birine yerleştirdi.. odanın vardı.. dalarda! yüksekte bir küçük penceresi pencerenin demir parmaklıkları çok| o Korsikaya doğru yola çıktı kalın ve sağlamdı.. pencere parmaklık* sıZ bile olsa, çok yüksekti.. dibinde kâa* alar ve ölesinde deniz vardı. Buradan kuşlar bile kaçamazdı. Barbaros Mehmet reise: - Göreyim seni, Burdurlu! dedi. Bu meşhur altın kaçakçısını biz gelinceye kadar buradan bir yere kaçırmamağa gayret etl. Mehmet reis sert ve inatçı bir adam- dı: — Ben sağken o buradan bir yere kaçamaz.. merak etmeyin! Diye cevap verdi. Barbarosun bu endişesi de bu suret- le bertaraf edilmişti. Barbaros, Venedikli ehemmiyet veriyardu. — Bu adam' bize çok lâzım olacak. Korsikada ondan aldığım malümat ü- zerine altın araştırmaları yapacağım. (Arkasnı var) şövalyeye çok İRADYO| Bu günkü Program 3 - Mayıs - 937 - Pazartasi İSTANBUL Öğle neşriyatır 1230: Plâkla Türk musiklel, 1250 Hava « dis, 1308: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı; : 17: İnkilâb Dersleri Üniversiteden naklen Receb Peker Larafından. 1830: Plâkla dan$ müsikisi, 19.30: Konferana: Dr. Batim Ahmet (Sıtma). 20: Rıifat ve arkadaşları tarafından 'Türk müsikisi ve halk garkıları, 2040: Ömet Roza tarafından nraboa söylev. 2046: Baftye ve arkadaşları tarafından Türk halk şarkıları, Baat âyarı. 2L15: yatrosu dram kısını ( S A F O). 221$: Afansı ve borsa haberleri. 2220: Plüâkla sololar, pera ve öperet parçaları. YARINKİ PROGRANW fından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,80? Ömer Rıra tarafından arapça söyler, 2045? Cemal Kâmll ye arkadaşları tarafından Türk ” musikisi ve halk şarkıları; Baat ayarı, 2115 —— haberteri, Orkestra, 22,15: Ajans ve boraa 22,30; Plükla sololar, opera ve operet parça- lari, Bir Doktorun Günlük GAST Notlarından €) Öğütller 1 — Evlerde ve mekteplerde arkadaşla - | — rınızın mendilini, bavlusunu kullanma- yınız. Çünkü trahom gibi bazı hastalık” lar, akelğer veremi, boğaz ve burun vE ağız haştalıkları sonra size de geçebilir. 2 — Hiç bir vakit ve hiç bir sebeple, bir Insanın bele çocukların kulağı tozü-. ha vurmayınız. Daha doğrusu boynut- dan yukarı hiç bir yerine vurmayınız. Çünkü çok defa vakitsiz, ani ölüm ile ni- hayet bulur. Ve yahut tehlikeli yaralâf hâsil olur. 3 — Köpeklerden, kedilerden çok defâ insana kuduz, köpek kurdu, karaciğef bastalığı, ayuz hastalıkları gelebilir. Bu cihetle sakızımız, daha iyisi evinizde —f Tundurmü! ı &— Aıymuı;lıı sinirleri bozar, yütudü desmandan düşürür, iş yapmak, çaliş * mak, kuvvetini giderir. Çok uyku da di mağı rahatsız eder, başağrısı N Uyku müddeti büyükler için sekiz olmalıdır. Çalışan adamların, gece Yü saati on hiri geçmemelidir. Sabah yedidt derhal yataktan fırlamalıdır. Ş &6 — İçki ile verem birbirine zemin hX zırlarlar. Çok içkiye düşkün olanlar * rem oldukları vakit hastalık sür'atle rür, önüne geçilemez. () Bu notları kesip saklayınmı, yahit bir albüme yapışlırıp kolleksiyon yapınız | — Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir gokler gibi imdadımza yetişebilir. P çe

Bu sayıdan diğer sayfalar: