# KÜLR # ”yi - 5 O sıralarda DÜ Sti * - Talâı, Enver ve Cemal İttihat ve Terakkide on .sene 14 üncü kısım VE TERAKKİNİN / kaçtılar, nasıl öldüler? .. Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Kocaeli yarımadası içinde çe Yazan: Feki-la No 22 -— SONU - Kadın bir takım eşkıya çeteleri türemişti — Türk köylüsü bi buna — ağzını dı 19 açmazdı! - düşüne — düşüne Olaşır, — toprağı, —toprak — üstün - de Çğîlş_:şn insanı tetkik eder ve sonra sîbküb'işı __ile devlet arasındaki müna - ğtlerı ölçer, biçer ve nihayet bizzat emm,' idare eden sınıf içinde bilmi - î;;ğk lâle_r_niş olduğum günahları hatıî- e dlm Boylğce orada pek çok şey öğ- ae :im, belğı de hayat darülfünununıılı_n ı_çmd;_#E_ı'sleı-_ım orada aldım. Fakat; öğ- p c.iglm“b*u. şey vardı ki o da, nasıl o- 5; "f hğla köylüler arasında bir sürü &muslu insan bulunmasının sırrı idi! - Çiftlikte kömürcülük elvîrı:m-iğin arazisinde, kömür yapmıya & Bl_şlı fundalık, koca yemişlik var - üzıereul.î'z c_i_a bunlardan istifade etmek Ömür yapmayı düşündüm, Mek- Üü EHüseı_fin Cahid beyin okuttuğu diğım Şya _kıta—bından aldığımı hatırla- Tnit m_ah._unau Alemdağı kömürcüle- e Etkik ile ikmal ettikten sonra ken- Miz îa'asn bir usul» icad ederek te - a ) Taşsız ve topraksız kömür yapmı - mahmls bir ocak - torlu - icad ettim. Vakğ,ormgu kğndim istif ettim, kendîîn küz am' kendim açıp söndürdüm ve ö- a rerağasma doldurarak, tecrübe için, mür işonfğerdim. Bir öküz arabası kö- Yöshü "_YUZ elli okka geldi ve serma - Çl?“ _brîe çıkaramadı! anlmı_%“e__ Çalışan köylüler, o zaman a güldüler. Dediler ki: sö;âüBöyI? olmaz. Ya ocağı tgpîakla hiç durmeh’ yahud, su ile söndürünce, med an, yani hava ve güneş gör- olmazı — “S&öndermeli! Başka türlü €en, arab&b » KO N, ikinci arabayı gönderir - 1 dereden suladılar ve o za- Mürcülüğün sırrını da öğren - M! Eğer şehirliler, kendi ara- j îperatifler yaparak bütün k ,” SOoperatiflerinin nezareti ve İGE;:);“ alt_ında idare etmezlerse - be- Ü su .şn 'h";' bir şey beklemeyin! - sü- mprakî € karışık içmeğe ve kömürü de Miya e,ğeVFYa su ile beraber satın al- diyen mahkümdurlar! — Ârnavut Alinin çetesi Çlğf..th&he Öğrenfliğim şeylerden biri Zar _oyl_u"ü“ eşkiya ile arkadaş olması Üreti, yani ona, icabında yataklık İmesi idi. Siralarda Kocaeli yarımadası için- met o akim çeteler türemişli. Hükü - K Wyeti_düşmüş, İngilizier de yal- DOktaşndilerıni alâkadar eden mühim . GN tutup iç tarafları ihmal et - kîşamdumarmdan yarımada içinde eş- u]uhâer_h“tçe dolaşabiliyordu. Bizim an an, Sumuz yer, belediye hududun- ğu h'ı?îak bir saatlik bir mesafe 'Öldu- " F(I(e etrafımızda eşkiya dolaşıyor- - Eşkiya, önceleri sadece eşkiya idi. e bi .V - keşi bir Mavzer geçiren, etrafı haraca meci Çidu. Fakat, bilâhare, Rumlarla eskün olan Şile ve Paşaköy havaii - sînde HB " z İ > milli ve siyasi çeteler türemeğe aşlayınca öt Milli hi ; arh blî renk verdiler ve çete, çeteye ($i mücadele vak'aları da zuhüur etti. havn: îül_h_ida küçük bir çete vardı; Ar- adu—'ıAh isminde bir serserinin, iki af- aşile birli #u adi İ çe ösin ikte kurduğu adi çapul çe- Şırdu Çete önceleri bize uzakta dola- B ancaBî_—,n de yastığımın altında bir ta- ile K,- aşımın ucunda asılı bir. çifte gü’ ara Burunun sadık bekçiliğine Çiâşir;çerek_ gîece!erî rahatça uyurdum. Ska adamlarının — ellerinde de bir tip Oıaawer ve bunlar%ı_ı başında da kâ- îîtin; rak, sac-iık ve yfgil bir delikanlı, larınd mer%îm umuminin sabık odacı- “dan Süleyman vardı. IİD ğ;îabah. _kâhya Hüseyin Çavuş ge- a dedi ki: Eskiya mez n e iBe eşkiya geldi! im a Mi? Bu fena bir şey. Fakat; haberim bile olmamış bulundu- ben SA | M F gae ekiler de, yavaş yavaş, işe, |ğuna göre, her halde bir fenalik fa ol- masa gerek... Ü zaman, Hüseyin Çavuş anlattı: Eşkiya, dolaşmış, dolaşmış, yo- rulmuş, çiftlik kenarında bir ağaç al - tına oturmuş. Kara Burun bu işi beğen- memiş, gürültü etmiş, gidip Hüseyin çavüuşü uyandırmış, ö da onunla birlik- te o tarafa gitmiş. Eşkiya ile buluş - muşlar. Hoş beşten, ahbaplıktan sonra, biraz süt, kahve, biraz yiyecek, biraz da uyku, sabahleyin erkenden çekilip gitmişler. Eşkıyanın mahiyeti Demek, eşkiya bu idi? Çiftliğin de- mirbaşlarından bir de Ali Çavuş var - dı. Askerlik etmemiş, fakat, yaşı ve di- rayeti sayesinde arkadaşları nezdinde çavuş ünvanını kazanmış, filozof ta - vırlı ve Bolulu bir ihtiyar. O bana an- lattı ki, eşkiyanın bir zararı yoktür; bunlar da geçinmeği böyle tutturmuş serseri adamlardır. Benim bu ışten hiç haberim olmamış bulunmak lâzımdır. Onlar da arada bir buraya geliriler, yer- ler, içerler; misafir olurlar, giderler... Sanki bundan ne çıkar? — Ya hükümet, Ali çavuş? Hükümet ve jandarma bu işi duyarsa? Hakikaten bu da mesele idi. Çünkü, bizim çiftlik, jandarma postalarının te- lâki noktaları idi. İki mıntakanın jan- darma postacıları her gün, muayyen saatte bizim çiftliğe gelirler, posta alıp verirler, asayişi temin ederler ve bu - nun mükemmel olduğuna dair kâhya- dan bir de imza alarak giderlerdi... Ya bunlar eşkiyanın buraya gelip git - tiğinden haberdar' olurlarsa? O zaman, ihtiyar Bolulu bana an - lattı: Eşkiyanın göğsünde« ben eşki - yayım!» diye bir levha yoktu. Bizce onlar alelâde misafirlerdi. Her çiftlik misafiti kabul ile mükelleftir. Biz işi - mizi, gücümüzü bırakarak gelip giden- | lerin kim olduklarını tahkik ve tetkik edecek değiliz ya. Bağdat caddesi de | nilen patikamsı yol bizim yanıbaşımız- | dan ve çiftlik içinden geçer. Buradan “ Son Posta,, nın Müsabakası: ( Baştarafı 3 üncü sayfada ) Müsabakamız 40 gün sürecektir. Şimdi müsabakanın esasinı anlata - lım, 40 tane tanınmış simanın fotoğ - rafını aldık. Her fotoğrafı üçer parça- ya böldük. Bunları birbirlerile karış- tırdık. Bu parçalardan her gün lâalet- tayin üç tanesini neşredeceğiz. 40 gün bitince elimizdeki resim parçaları dâ bitmiş olacaktır. Sizlerden bu resim Parçalarının her üç tanesini bir araya yapıştırarak bir fotoğraf vücude getir- menizi istiyoruz. Bu iş sizin için hiç te Zür olmiyacaktır. Çünkü gördüğümüz gibi bu üç resim parçası ile beraber | ayrıca parçaladığımız resimlerin asılla rını da neşrediyoruz. | Parçalarım yanında hergün tanınmış bir simanın fotoğrafını bulacaksınız. Parçalardan biri bu resim, daha evvel çıkmış veya daha sonra çı- kacak resimlere ait olabilir. W Yapılacak iş şu: Bu resim parçalarını kesip saklamak, yanlarındaki modelle- vi de kesip ayrıca hifzetmek Tesim neş- ri bittikten sonra modellere bakarak her üç resim parçasındaân bir fotoğraf meydana getirmek. Bu suretle elinizde 80 resim olacak, bunları sarih isim ve adresinizle bize yollıyacaksınız. İşte müsabakamızın e- sası bundan ibarettir. Resimleri gönderme müddeti gaze- tede resim neşr' müddeti bittikten sön ra-üç haftadır. Bunu müteakıp netice ilân edilecek'ir. Birinciye bir beşibiryerde altın, ikin ciye 2,5 liralık biraltın, 3 kişiye birer altın, 10 kişiye yarımşar altın, 20 ki- şiye çeyrek altın ve diğer 165 okuyu- cuya hoşlarına gidecek hediyeler vere- diğerleri | ceğiz her gün yüzlerce yolcu gelip gider. Bunların arasından kimin eşkiya, ki- min değil olduğunu biz ne bilelim? — Ya ellerindeki mavzerleri, kıya - fetleri, Âli çavuş? Ali çavuş düşündü, buna cevap bu - lamadı. Fakat, başka türlü de yapmak kabil olmadığını bildiği için, bana: — Sen bu işi bize bırak, beyim! Diye bahsi kapattı. Zaten, başka tür- lü yapılamıyacağını ben de anlıyor - dum. Hükümet ve jandarmanın halkı himayeder. âciz olduğu her yerde her- kesin yapacağı iş, ona da, ötekine de ayni tarzda muamele etmekten ibaret- ti. Bunun için, ben işi onlara bıraktım, onlar da aylarca, işi idare ettiler. (Arkası var) UNĞUÜNGÜYÜNTUNMACULUĞĞNBURUEEĞĞÜĞ HASAN Acı Badem Kremi LLLLLDI Cilde hayat, düzgünlük ve tara- vet verir. Cildin kirlerini, zehir- lerini, fena yağlarını temizler. Buruşukluklarını, lekelerini, çih- lerini, erginliklerini, sivilcelerini tzale eder. Çirkin çehreyi güzel- leştirir ve ihtiyarlığı gençleştirir. Fakat acı badem kremini her- kes yapamaz ve bu kremi mut- laka acı badem yağiyle yapmak lâzımdır. Bu hem müşkül ve külfetli, hem pahalı bir iş oldu- ğundan biraz acı badem esan - sile vazelin yağını karıştırarak yapılan kremleri kullanan ba - yanlar cildlerini bozuyorlar. Halis acı bademden pek bü - yük fedakârlıklarla istihsal edi- len hakiki ve acı badem yağını krem haline getirmiş olan ko- lonyasiyle ve — mütahzaratiyle meşhur eczatı Hasandır: liriyatı nefis ve caziptir. Hasan acı badem yağı kremi - le, Hasan yağsız kar kreminin ve Hasan yarım yağlı gece kremini bayanlar seve seve kullanmakta ve eczacı Hasanı tebrik etmekte- dirler. Sabun, kolonya, losyon, Tâvan- ta, briyantin, saç suları, sürme, pudra, tıraş bıçağı, diş fırçaları, diş suları, diş macunları ve her türlü ıtriyat ve Mmüslahzaratta mutlaka Hasan markasını is'eyi- niz ve arayınız. Hasan deposu: Ankara, İstanbul, Beyoğlu, Be - şiktaş, Eskişehir. uu ” -BELSOGUKLUĞU VE FRENGİYE: YAKALANMAMAK —W İÇİN EN İYİİLAÇ> v PROTEJİN dır 50 İCUNUR. - Dr. HORHORNİ « Eminönü Eczanesi yanında her ı gün akşama kadar hastalarını kabul eder. Tel. 24131 gg / | ge. HER ECZANEDE Aykut, Bak, seni izini belli etmeden kaçtığın köyünde de buldum. Bu özletinin, bu ani firarmın sebebini bana iyice anlatmadan dünyâada yakanı bırakmıyacağım. Söyle Allah aşkına. Tatilin en güzel günlerin- de Emirgânın serin, hülyalı sahillerini bırakıp birdenbire kimseye haber ver - meden Anadolunun ücra bir köyüne kaç- makta maksadın neydi? Dün gene- mekt pten çıkınca annene uğradım, Seninkine çok benziyen tatlı, mavi gözlerinden hasret yaşları akıtarak uzun uzun senden bahsetti. Kıskanç bir inatla vermek istemediği adresini boy - nuna sarılıp yalvararak elinden alabil - dim. Annen o köyde muallim olduğunu söyledi. Bilirim, zaten küçükleri çok se - versin.. Fakat, bu kadar aceleye ne lü - zum vardı? Mektebi bitirdikten sonra da hangi mesleğe istesen giremez miydin? Benim ruhu kadar yüzü de güzel karde- şim, neden bizi, aziz nineni, güzel İstan- bulu, çok sevdiğin nişanlını bırakıp git- tin? Âdeta kaçtın.. Geçen gün Sirkecide onunla karşılaştık. Bir insanın bu kadar jaz bir zaman içinde bu derece zayıflayıp |çökeceğini dünyada hatırıma getirmez - dim. Bir defa da sizin evde rastladım. | Kumral, sert, mağrur bir askerin maz - lüm bir kadın aczile ağlaması ne kadar acı bir şey Aykut.. O da benim gibi an- 'nenden adresini öğrenmeğe gelmiş ola- 'caktı. Bu iki başı, ayni tahassüsle yekdi- ğerine çeken büyük elemin ulviyetini bozmamak için hemen oradan uzaklaş - tım. Fakat o manzara zihnimi bir çok | geceler işgal etti. Eminim ki sen de göz |yaşlarının esmer yanaklarındafı nasıl sü- |züldüğünü görseydin, bu sebebi meçhul, muğlak kadın ruhunun yarattığı işken- | ceden, tagayyüp etmek zulmünden vaz geçerdin. Amma ben ona senin yerini söyliyeceğim.. Adresini Vedada bildire- |ceğim. Burada miskin bir tevekküle boy- |nunu büküp ağlıyacağına, trene atlayıp oralara gelsin de seni, üzerine bir avuç jaltın tozu serpilmiş gibi parlıyan o aca- Üyip renkli saçlarından sürükliyerek bize ' getirsin. Bu dediğimi mutlaka yapaca - k ğım. Burada iken gözlerin ağrıyordu, na- sıl oldun? Bana uzun uzun bir şeyler yaz. Ani kaçışının sebeplerini bildir... Yanak- larını biriken hasretimle öperim karde- şim, ' Ayla * Ablacığım, O dediğin şeyi yapmıyacaksın.. Nere- de bulunduğumu Vedada bildirmiyecek- sin değil mi? Bana söz ver, beni üzmek için öyle yazdığını söyle de kalbim ra - hat etsin.. Sen benim, cennet İstanbulumda bı - raktığım sevgililerimin en azizlerinden - sin.. Bu fenalığı bana yapmıvacaksın de- #il mi? Aranızdan hiç kirmseye haber ver- meden kaçışımın sebebir.! soruyorsun.. Madem o kadar merak ettin anlatayım.. Fakat korkarım ki yazılarım, seni merak ve şüphenden ziyade üzecek, harap ede- cek.. Burasına «köy» diyorsun. Halbuki de- ğil. Malatya vilâyetine tâbi kocaman LA T -— ç b gururu YlZ;lll: Melâhat Tez. bir kaza merkezi.. Hem ne hoş, ne güzel manzaralı bir yer görsen.. Benim gibi inla sanlar için ıztırap verecek kadar güzel, kalabalık bir yer.. Halkına bayılıyorum., Temiz, açık kalbli, melek gibi insanlar.. Eğer bütün Anadolulular böyle ise ahret« teki mev'ut cennetin de - dünya vüzüne deki gibi - Türk ilinden ibaret olduğuna — inanacağım. Halamla beraber onlara bir alıştık.. Bir kaynaştık ki.. Görme.. Hele çocuklarım Aylâ.. Onlar birer inci.. Ruh« ları bir damla su kadar şeffaf, sevmeğe, sevilmeğe, bakılmağa susamış. nazlı bi- rer çiçek.. Ben sana İstanbuldan ayrılişimın se « bebini söyliyecektim değil mi? Halbuki başka şeyler anlatıyorum. Vedatla nasıl tanışıp nişanlandığımızı bilirsin.. Onunla mektebi bitirince evles necektik. Bu çocuk; dört senedenberi her gün ateşi biraz daha artarı coşkun, hu « dutsuz bir muhabbetle bana merbuttu. Dayanılmıyacak kadar güzel, manalı yüs zünden ziyade beni kendisine bağlıyan saik te bu mutlak sevgisi olmuştu. Çok mağrur, başkaları üzerindeki tesirine e- min, şahsiyetinin kuüvvetine kani bir kız- dım abla. Benim ruhumea bu manasız gururu muhitim aşılamıstı.. Siz aşıla « mıştınız.. Vedadı hiç birinizden kıskane mıyordum. Çünkü: Onun gözlerini dün« yanın bütün kadınlığını görmiyecek ka- dar büyülediğime kanidim. - Vedadla Emirgân sahillerinde gezinir« ken bütün başlar hayret ve takdirle bize çevrilirdi. Yanımdaki genc asker kadar, hattâ ondan daha ziyade göz kamaştırdı- ğımın her zeman farkında olurdum. Meh- 'taplı gecelerde bahçemizde denizi seyre derken: — Âyküt, derdi beni sever misin? — Ço.k.. Ya sen? Ellerimi tutup ayın yüzümde, saçlarım.- ida oynıyan gümüş çizgili ışıklarını birer birer öperek: — Billen seni nasıl ibadetkâr bir ta- hassüsle severim, Aykut.. derdi. Sen ka # dınların en temizi, en güzelisin.. Seni gü« zel ruhun, ince yüzün, bilhassa güzel « Me'egş gözliin için severim, Vedadın. bu zaafımı ben de - bilirdim Bakalorya *sonunda - gözlerim bozulup kanlanınca ne kadar telâşa düştüğünü görmüştünüz. Doktorlar fazla okumanın zararlı olacağını söylüyorlar ve güzellik tavsiye ediyorlardı. Bense bunlara kulak vermiyordum. Vedadın portresine baş - lamiştim. Bu yaz İzmirdeki dayısını zi- yarete giderken resim yarım kalmıştı. Yokluğundan istifade ederek partreyi bitirip ona sürpriz yapmak istiyordum. Vedadın çehresindeki isim verilemiyecek kadar güzel hatları bir an evvel bez üze- rinde şekillendirmek için sabahlara ka « dar çalışıyordum. Bir öğle üzeri idi. Gü- neşe döğru bakarken birdenbire gözle « rim karardı. Fena halde ağrımağa baş - ladı. Zaten son günlerde fazla muztarip - tim. Fakat resmi bitirmek için günlümü yakan sevgili istek, bu ağrıyı bana du -« yurmuyordu. Köydeki doktor kendisinin bakamıyacağını, İstanbula — inmekliğimi söyledi. Nihayet hastanerle ameliyat ne- ticesinde sol gözümü kayvbettim, Ruhu- (Lütfen sayfayı çeviriniz) 4 " y K h ='_-L - .-* —. ğ—— ğ *'*h . 1 4â Ş b