29 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

29 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

l_h!eralılı ve Faydî | Parlementonun saati İngiltere parlâmento binasının saati bundan iki sene evvel tamir edilmişti. Sa- Aâtin etrafına büyük bir iskele kurmuş - kardı. Bu resim o zaman alınmıştır. Saş- tin ne derece büyük olduğunu anlamak İçin saatin yanında duran adamla muka- Yese etmek kâfidir. Otomobilin önünde koşan adam Kirk sene evvel otamobil gibi motörlü Vasıtalar şehirlerde pek görülmezdi. Lon- dcada ilk otomobiller, şehrin sokakların- da giderlerken kaza yapmamalarını to - Min için önlerinde bir de bayraklı adam koşardı. Bugünkü otomobil sür'atini Yünün, bir de ilk otomobi ... Bir insan ne yer ne içer? Lâalettayin bir adam bütün ömründe Be yer, ne içer bunu bilir misiniz? İşte bunu da besaplıyanlar olmuştur. linların hesabına göre, bir insan 255 kental ekmek, 18 ton et yermiş. Ve iç » Ükleri su, süt, şerbet Bibi şeyler de elli litre tutarmış. Senbernar köpekleri Senbernar dağında köpekler vardır. Bu Köpeklere — Sen - bernar köpeği der ler, Bunlar yo - ı. Tu kaybedenlerin; AA Ş foğuktan donmak Üzere — olanların İmdatlarına koşarlar. Bu — köpek - aa Tibette de istifade etmeyı düşüh- Tüşler.. Ve Tibete bir çok köpek götür. Büşler. Bu cins köpekler orada da şiradi | Senbernar dağlarında yaptıkları hizmeti | Yapıyorlarmış. Yeni Bilmecemiz Resimde baş olan dört köşelere aşağı - Yazdığımız ma - hilara gelmiş keli - Meleri bulup yaza - Saksınız. — Sonra res- Mi keşip bize gönde- Hirsiniz. Bir - kişiye T kol saati, diğer kişiye de ayrı £ hediyeler vere - Sdiz. Bu hediyeler nda Son Pösta - İin küçük okuyu - Cuları için yaptırdı- Miz üzerinde «Sen 3 *t yazısı olan aynalar, diş fırçaları, Tdaklar, ve kalemtraşlar da vardır. Cİ sıra — Ata binen kimse, I ci sıra — Kırmızıya yakın biz renk. Şüncü sıra — Al giymiş kimse, HLi — nf aülani>. dti e Gd Dolapta bağlı b Herkes gibi çalışıp para kazanmaktan kaçınan ve hayatını şunun bunun malını çalmakla temin eden hırsız, bir gün bir| mobilyacı dükkânından içeri bakıyor; kendi kendine söyleniyordu: — Burada da yükte hafif, pahada ağır bir şey yök ki aşırayım. O, bunu söylerken dükkâna bir müş - teri girdi. Hırsız müşteriye dikkat — etti. Her halde paralı bir adamdı. Garâropla- rın en iyisinin önünde durdu. Dükkân sahibine fiatını sordu. Pazarlık bile et - meden: — Bünü hemen benim evime gönderin! Dedi. Dükkân sahibi müşterisini se - vinçle kapıya kadar teşyi etti. Müşteri çıkmıştı. Dükkân sahibi onun arkasın - dan bakıyordu. Hırsız bunu fırsat bildi. Dükkân sahibine görünmeden dükkâna girdi. Ve biraz evvel satın alınan gar - drobun kapağını açıp gardrobun içine süzülüverdi. Biraz sonra dükkân sahibi iki hamal buldu ve gardrobu hamallara verip gön- derdi. Hamallar gardrobu zorlukla kaldır. - dılar: — Amma da ağır şeymiş! diyorlardı. Güçbelâ taşıdılar. Ve nihayet verilen ad- rese götürüp bıraktılar. Hırsız dışarı kulak verdi. Hamalların ayak sesleri uzaklaşmış, kapı kapanmış - tı. Hırsiz: — Fiırsat bu fırsat! dedi. Gardrobun kapısını araladı. Epey sarsılmıştı. Başı gardrobun iki yanına çarpmaktan epey acımıştı. — Çok çektim amma, nihayet burada istediğime kavuşurum! Diye düşündü. Tam bu sırada dışarı- dan ayak sesleri duydu: — Eyvah ev sahibi geliyor. Gene gar- droba kaçtı. Kapıyı kapadı. Ev sahibi gelmemişti. Gelenler de o - nun kibi hırsızdılar, Bakat onlar iki ki- şi idi. Ve kapıya anahtar uydürarak içe- ri girmişlerdi. Kol saati veriyoruz Dördüncü sıra — İlâve. Yukarıdan aşağı: Birinci sıra — İnsan, Üçüncü sıra — Bir devre adını veren Büzel bir çiçek. Dördüncü sıra — Ne sıcak, ne de so- ğuk, AĞi Harsızlardan biri ötekine sordu: — Gardrobu görüyor musun? — Güzel bir şey. — Yeni de alınmış! — Her halde içine eşya koymuşlardır. Dosdoğru gardroba yaklaştılar. Hır - sızlardan biri gardrobun kapısını — açtı. Birdenbire şaşırdılar. İçeride bir adam vardı: — Sen kimsin? — Ben ben şey! — Anlaşıldı. Sen faresin! — Yok canım, ben de sizin gibi insa - nım, — Nasıl bizim gibi insan, biz hırsızız. — Ben de hırsızım. — İşte o olmadı. Buradaki eşyayı biz arkadaşımla aramızda taksim cedeceğiz. Sana gelince, bir üçüncü için eşya ayır- mayı düşünmedik. ; — Öyle amma, ben buraya daha evvel girdim. — İş evvel girmekte değil, iş bilmekte. — Şimdi ben size gösteririm. — Ya demek öyle. İki hırsız birlik oldular. Gardroptaki hursızı bir iple sımsıkı bağladılar ve ge- ne gardrobun içine hapsettiler. Kendileri de derhal faaliyete geçtiler. Sağda solda gördükleri para eder eşya- yı çıkınlara doldurdular ve savuştular. Evin sahibi evine geldiği zaman gar - drobu gördü. Ellerini zevkle oğuşturdu; — Oh ne iyi, ne güzel gardrop, şunun kapağını bir açayım. Kapağı açtı. Ve bir- denbire bir adım geri fırladı. Gardrobun içindeki bağlı adâmı gör - müştü. — Sen kimsin? — Ben misafirim. — Misafir mi, nasıl misatir.. — Şey ben şeyim! — Mumya mısın? Nesin söyle baka - ÇOCUK PORTRELERİ Ankaradaki küçüklerden Çetin Şenüren ulunan hırsız — Hırsam! — Hırsızın eli kolu bağlısını da şimdi görüyorum. Mademki böyle duruyorsun, bağlı olduğuna e de zararsızsın. Hele ben bir polise haber vereyim de gele - yim, Polise koştu. Polisler gelip bağlı hır -« sızı yakâladılar. Bu sırada ev sahibi de evin vaziyetini görmüştü, Bir çok kıy - metli eşya yerli yerinde değildi. Nihayet vaziyet anlaşıldı. Polisler: — Düş önümüze de, dediler, seni bağ- hyan, evi soyan hırsızları bulalım. Evi soyan hırsızlar civarda bir yere gitmiş, eşyaları saklamış, bir kahvede oturmuş. Bu eşyayı ne suretle araların - da taksim edeceklerini kanuşuyorlardı. Biraz evvel bağlanan hırsız. kendiri bağlıyanları kahvede görünce: — İşte bunlar! Dedi. Polisler Üç hırsız birden ele geçmiş, eşyalar da bulunmuştu. ikisini de yakaladılar. Muallim — On tane cevizin olsa, beşi- ni bana versen; sana ne kalır, — Talebe — On! Muallim — Beşini bana veriyorsun, nasıl on kalır. Bu zürafeyi yapabilirsiniz zil teli bulursunuz. Ev n <A> şeklinde görüldüğü tarzda katları — sınız.. sonra ikinci bir tel parçasile <Bs — şeklini yaparsınız. ve ayakları da gene «Ba şeklindeki gibi hazırlar «C» şeklin « deki gibi eklersiniz. Daha sonra «<«D: de görüldüğü gibi üzerini gene aynı cins tel le katlarsımız.. İşte bir zürafeniz oldu. öcçür Yüz boyama oyunu Oyun fazla kalabalık arasında oyna * narsa çok tatlı olur. Yalnız oyunu tarif ee derken «yüz boyama oyunu» demez, «cid diyet oyunu» dersiniz. Oyumu bilen sizsiniz değil mi? Kimse. ye göstermeden elinizi islersiniz. Arka « daşlarınızı bir halka baline geti Siz de bu halkanın arasına karışırsınız. Şimdi, arkadaşlar, dersiniz, bu oyun ciddiyet oyunudur. Hiç kimsenin gümee mesi lâzımdır. Gülen cezalanır. Ben yas nımdakine ne yaparsam, o da yanındaki- ne ayni şeyi yapacaktır. Siz yanınızdakinin burnuna parmağı < — mnızı dokunursunuz. Tabii o ciddiyetiri muhafaza edecek, ayni şeyi yanındakine yapacaklır. Böyle bir devir yaptıktar sonra siz bu seler alnına parmağınızı süe rer, alnını karalarsınız. Üçüncü ve dördüncü defalarda yanak- Jarını karalarsınız. Tabii diğer arkadaş- larınız vaziyeti gördükleri için kendile- yini gülmekten — menedemiyeceklerdir, Siz: — Oldu, bitti.. dersiniz; hepiniz cezali sınız. (Yanınızdaki arkadaşınızı göstere rek) yalnız © oyunu cerasız bitirmiştir. O, memnun etrafına bakınırken bir ay: na alır, — Cezasız bitirdiğin için bu aynaya ba kabilirsin! Talebe — Ben beş cevizi Vermek niye-| Dersiniz. Aynaya bakınca ne hale gel tinde değilim de.. Resimli giren ressamın yaptıkları Ressamı hapse koymuşlardı. Ressam hapse girer girmez derhal çalışmıya baş- ladı ve hapishanenin penceresinin par - maklıklarını uğraşa uğraşa kırdı. Ora - dan kaçacak mıydı? Meğer bu Kadar zah- mete kaçmak için değil, kır'şıdakf man - zarayı görüp resmini yapmak için kat « lanmış. diğini !“W c âr, Hikâye v Ibilun!af, eiî!e_nceler ll :

Bu sayıdan diğer sayfalar: