1 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

1 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tarlaya haciz konulunca mahsul iyi olmamış Çekmece © civarda bir kadına varmış. Bu borcu ödiyememiş. Kadın gel- ve sormüş: "î Bu _,,:: ödiyecek misin, ödemiye- cek misin? — Hiç ödemez olur muyum? Ödiyece- ğim elbette! — Peki, öde, haydi! — Şimdi param yek; biraz daba bekle! — Daha ne vakte kadar? — Bak, görmüyor musun? Evin ektim, bunlar yetişsin; mahsulü satayım; elime geçen paradan sana olan borcumu Aay- rır, öderim o zaman! — Oh, oh; maşallah! Nur içinde yat- sın; merhum Nasreddin Hoca hesabı! Ha- ni evinin kapısı önüne deve dikeni dik- miş te sokaktan gelip geçen pamuk yüklü deve kervanlarından dikenlere takılan pamuk parçalarını toplayıp satacak, eli- ne geçecek para ile alacaklıya borcunu ödiyecekmiş! Uzun ömürle ssbır lâzım, ayol! — Ne uzun ömürle sabrı, a kuzum? Bekle bir mevsim; al paranı! — Hayır, ben bekliyemem. Vadesi gel- di geçti bile; ya şimdi verirsin, yahut ta ben zorla alırım! — Nasıl alırsın zorla? — İcraya müracaat eder, mahsullerine haciz koydururum! — E, gene bekliyecek değil misin mah- sul oluncaya kadar? — Mahsulü beklemek, zeni beklemek- ten daha iyi! Daha az beklerim, her halde! — Vazgeç bu sevdadan da, ben güzel- likle... — Hayır, ben vazgeçmem! — E, yap öyleyse yapabildiğini! — Görürsün sen! Alacaklı kadın, borçlu erkek aleyhine gidip icraya baş vuruyor, İcraca çiftçinin tarlasındaki soğanlarla mısıriara ve bir mikdar domates, salatalık v. $. ye haciz konuluyor! Fakat, tam bunların toplanıp satılma- sına sıra gelince, bir de ne görsün ala- cakhı? Mısırların ancak koçanları kalmış; diğer mahsulün de yerlerinde yeller esi- yor! fera memuru, köy mümessili v. s. zabıt tutuyorlar ve çiftçi, mahcuz malları sat- maktan takibata ağruyor. Dava, döne dolaşa birinci cezaya geliyor. Çiftçi Mehmed, yaşlıca bir adam; yana yakıla anlalıyor: — Ben, diyor, hiç bir şey — satmadım. Haciz konulan mahsul, iyi yetişmedi. Misir olmadı, ki yandı o sene' Eğer bu kadın haciz koydurmasaydı, ben tarlaya daha iyi bakar ve iyi mahsul alıp satar, İstediği parayı da onun avacıma tıkır t kır sayardım! Hem mademki hacizli mal- di tarlamdakiler; ne diye «yedi emin» se- çilen adam bakmamış? Göz kulak olma- mış? Köy mümessili şahid olarak dinlenildi, icra memurunun da şahid olarek çağımıl- İ küm olmuştur. TÖNÜL İŞLERİ! Garip bir Mektup «F. 50» imzasını kullanan bir genç kaz diyor ki: «Teyzeciğim, «Evvelden biraz olsun erkeklerde a- kıl vardı. Fakat şimdi bir haylisinde akıl, fikir, haysiyet, asalet namına bir şeyler kalmadı. Bir çokları meyhane kaçkınlarına benziyorlar, Her Şeyi a - yak altına almışlar.. Bakınız ben gü- zel değilim. Buna rağmen her sokağa çıkışımda bir iki kişi peşime takılır. Evime kadar gelirler. Kaç defa ça « murlara battılar, yağmurdan sucuğa döndüler, kaç kişiyi rezil etlim, polise verdim, arkası gene kesilmedi.. * Fakat bakıyorum, bu mektubun gö- nül işleri ile alâkası yok. Düşünüyo » pakçılar» başında, rTamazan «Şehzadebaşı »ndan geçen kadınlar a- rasında «iğne> yememek bir talih, söz altında kalmamak ta hayret edilecek bir vak'a sayılırdı. Allaha şükür şimdi terbiye ve seviye yükseldi. O günler - den çok uzaktayız. Fakat o günlerde de «söz atılmıyan» kadın bulunurdu, bugünlerde de — «takip edilen» kadın yardır. hayır bir hayli de kendisinde bulma - Malı midir dersin? civarında uı_:ihçinin. gene | masına karar vecildi. Çiftçi, salondan çe bir mikdar borcu | karken: — Hani ya, diyordu, alacaklı da zararlı _çıklıhımhnxvhh!odı_bmdt! Fakat kabahat kimde? Gene kendisinde! Eğer beni dinleyip te dişini sıksaydı Nru.uıh!nunredadhınedco'.lkl- miz de kârlı çıkardık bu işten, hayırlısi- le! Hani ya dememişler mi: «Az tamah, çok ziyans! Dostunu — öldüren kadının muhakemesi devam ediyor Valide hanında 1 numarada otururken, tanıştığı İrfan isminde bir debkanlıyı öl- dürrmekten suçlu Emine Nedimeni: ruşmasına, Ağırcezada dür devam edil- miştir. Lokantacılık eden Emine Nedimenin, tanıştığı İrfanın kendisinden - daha genç bir kadınla alâkadar olmasından kıskanç- hk duyarak, bıçak çekip bu cinaveti iş- lemesi, dava mevzuudur. Dünkü celsede, şahid olarak önce Ha- mide dinlenildi. Handa ve a zaman E- mine Nedimenin yanında hizmelçilik e- den bu genç kadın, şunlari anlattı: — Cinayetten evvelki gece de ikisi bir para meselesinden kavga etuler. Emine, İrfandan verdiği bir parayı geriye isti- yordu. İrfan da: «Şimdi yok; ıstersen da- va edebilirsin!» dedi. Ertesi gün akşam üstü, bea, han sofa- sında sıcak su ararken, Emine Nedimeyi gördüm. Elinde biçak vardı, eİrfanı öl- düreceğim» diyordu. Hızla ödüya girdi, biraz sonra bir «küt» sesi İşluldi. İrfan, yaralı olarak yere düşmüştü. Sanra öldü. Han kiracılarından Zeyneb, o akşam önce İrfanın, sonra Emine - Nedimenin geldiğin ğini, bir aralık ta yaralı İrfanı odada vu- rup dışarıya sürüklediğini süyledi. İrfanın henişiresi Vecihe çağırıldı, şa- hid olarak çağırılan Vecihe, davacı oldu- ğgunu söyleyince, davacı yerine geçirildi. Yenicamide berber Hüseyin, kuşçu Mehmet, polis İbrahim, berber Tbrahim şahid olarak dinlenilerek, Guruşmanıa devamı gelmiyen âmme şahidlerile mü- dafaa şahidlerinin çağırılması için bıra- kildı. Ağabeysini döven bir gyene mahküm oldu Karagümrük civarında dükkânları bu- hanan Abdullah ve ağabeysi Tahir, hiç yoktan kavgaya tutuşmuştur. Tahir, bü- Yük olmak münasebetile daha temkinli davranmak istemişse de Abdullahın te - cavüzüne uğramaktan kendini kurtara - mamıştır. Bunun üzerine Tahir, polise baş vurarak kardeşi Abdullahtan davacı olduğunu bildirmiştir. İki kardeşin Suk tanahmet ikinei sulh ceza mahkemesinde yapılan duruşmaları sonunda, Abdullah ağabeysine tecavüz ettiğinden üç gün hapse ve 100 kuruş para cezasına mah- Tum, sözde bir genç kızın kaleminden çıkmıştır, halbuki beyaz saçlı bir ka - din gibi eski zaman bahsetmektedir. amma bir noktayı söylememek elim - den gelmiyecek: erkeklerinden Geçelim diyeceğim Kızım, 20, 30 sene evvel akşamüstleri «Kal- günleri Kadın veya kız kabahati biraz da, TEYZE du- di bir aralık Emine Nodimenin | hizmetçi Hamideyi bıçakla tehdid etti- | HÂDİSELER KARŞISINDA Ayrılık nerede? — Kaç yaşındasınız bayan? — Yirmi sekiz. — Yüzüne bakıp la bir haremağasının yaşını anlamak İrnkâmı yoktur. Şimdiki kadınlar da haremağalarına benzediler. Kat kat boyalı yüzlerinden yaşlarını anlamak imkânı kalmadı. Onun için de- diğiniz gibi olsun. Yaşmızı yirmi sekiz olarak kabul ediyorum. — Ben yalan mı söyliyeceğim? — Yok estağfurullah. Maamafih yaş bahsinde kadınların yalan söylemeleri de bir cürüm sayılmaz. — Yaşımı neye soymuştunuz? — Şimdi anlarsınız... Sizin anneniz kaç yaşında. — Altmışt geçmiştir. — Tamam öyleyse annenizin yirmi se- kiz yaşındaki halini bilir misiniz? — Nereden bileyim? — Ben biliyorum. Hattâ anun o yaşta e giderken nasıl süslendiğini de bi- irim. — Her halde gülünç bir kıyafeti vardı. — Gülünç mü? Pek zannetmiyorum. Gülünç olsa bile şizin bunu söylememe- niz lâzım. Çünkü... — Çünkü... —- Anneniz de o zaman şimdi sizin yap- tığınız gibi saçlarını kabartır; gene sizin yaptığınız gibi alın tarafımna biraz kıtık koyup aşağı doğru sarkıtırdı. — Aynen benim yaptığım. uzun etekli idi. — Benim suvare elbisem gibi. — Evet amma o zaman suvare olma- dığı için bu elbiseleri düğüne giderken | giyerlerdi. | Sonra anneniz boynuma bir kordon ta- |kar, kordonun ucundaki saati de elbise- sinin önüne bir kancalı iğne ile iliştirirdi. —A — Ne var? — Yeni bir moda çıktı biliyorsunuz, değil mi.. İşte. b Onun için söyledim. Kostümünüzün yakasında gene buir kanca ile Miştirilmiş saat var. Yalnız sizinkirlin kordonukınu ve kordonun ucundan yakaya iliştirilmiş. Arada gene fark yok gibi. — Evet. — Yalnız annenizin o zamanki halı sizin bu zamanki haliniz arasında büyük bir ayrılık göze çarpıyor.. Bu da sizin a- leyhinize... — O da nedir? — Anneniz kendi güzelliğile öğünür- dü. Siz saçlarınızın, yüzünüzün, dudak- larınızın boyasının güzelliğile öğünüyor- sunuz. İMSET Üç kadınla ayni zamanda evli olan bir dolandırıcı Tan Hi eli den habersiz olarak idare eden Moss'ın marifeti bir dolandırıcılık davası münaşebetile meydana çıktı 37 yaşlarında, gayet şık giyinm'ş Müss isminde bir delikanlı, üzerinde eskilerin dediği gibi şeytan tüyü olduğu için 20 se.ne zarfında ayrı ayrı üç kadınla evlen- miş ve bunları birbirlerinden habersizce idare etmiş ve her üç kadın kocalarının başka kadınlarla evli olduğunu ancak mahkemede öğrenmişlerdir. Hırsızlık, emniyeti suüstimal, dolandırı- cılık gibi suçlurla İngiliz mahkamelerinin — Evet. Arkasına giydiği entari de y Kadıköyünde beş yıl süren bir edebiyat sezonü Kadıköy üdebası birbirlerile hep ikişer ikişer dosl idiler. Aklımıza Reşat Nuri deyince Mahmut Yesarb Ömer Seyfettin deyince Ali Canip, Ahmet deyince de Haşim Nahit gelirdi Yazan : Halit Fahri Ozansoy a Bizim Kadıköyündeki üdebâ karargâ- hında çifter çifter bir nevi kumandanlı yaverli askeri teşkilât var denilebilirdi. Fakat kumandan kim, yaver kim, bunu hakkile tayin etmek müşküldü. Bazan biri diğerine hükmeder, bazan diğeri be- rikine söz geçirirdi. Yalnız muhakkak 0-| lan, bir kısım arkadaşlar içinde birini ha-p | İ tırlayınca ötekini hatırlamamak imkân - sızlığı idi. Sanki bunlar birbirlerini ta - mamlarlar, biri bir kaç gün görünmez o- lunce öteki bulutlanan ay gibi mağmum- laşırdı. Domino taşları gibi bunları yan- yana dizsek, yahut tavla zarları gibi çift çift ortaya atsak, zekâ, lâtile ve muzip- lik itibarile hangisi düşeş geliyor diye pek kestirilemezdi amma Reşit Paşazade Â- |kifin hepyekten yukarı çıktığını, ona ta- İkılmaktan pek büyük zevk duyan hikâ- yeci doktar Fahri Celâl bile iddia ede - 'ı:i. Yalnız Âkilin, o meşhur ve mev - n Ömer SM , Ali Canib € sonraki vapuru bekliyecekmiş, onun çe murunda mı? Yeter ki öğle namazın$ | P tişir gibi nargilesine vaktinde * D | * Ömer Seyfeddinle Ali Canib, doğdukları ve ilk kundağa M gündenberi canciğer kardeştiler. Tüye h tiyatro meselesinde bir kerecik ol- ara atlığına şüphe yoktu. Birbirini tamamlıyan ve birbirini ha - ftırlatan diğer arkadaşlar şunlardı: Reşat Nuri — Yesari Mahmut Ömer Seyfeddin — Ali Canip Ahmet Haşim — Haşim Nahid Kütüphaneci Cevdet — Cemil Sena. Fahri Celâl — Reşit Paşazade Âkif. Yesari o zamanlar bulutun da, mayiin de beyazmı severdi, fakat Reşadı kırma- mak için, Tanrının günü, üstü pullu ince | kadehle kıpkızıl çay iİçmeği göze aldı.| Buna mukabil, Reşat Nuri de nargile i mezken Yesari'nin hatırı için nargileye alıştı. Kadıköy iskelesinin karşısındaki , in kahvehanesinde karşılıklı otur - dular mi tlerce ne marpucu ellerin den bırakırlar, ne de nargilenin tokur dusu kadar neşeli sohbetlerine ara ve rirlerdi. Sonra bir gün Yesari o kahve haneye uğramaz oldu, «Çalıkuşu» muhar- riri de, gene zekâ ve nükteyi kendisinde * tutup marpucu elinden attı. Fakat ne ya-| zık ki sigarasını bugün de benim gibi 'fâ'lkol etleri ve yüzünde tiklerle V Jâ tüttürüp duruyor! Onun için ikimi - ki misafir dostundan bahsede! zin de iştihamızı çoğaltıp bu dal gibi vü-| P C_n"'ğğı;m d:,:iı";(_wıe erkadıi ::;:;'î:' semizletmeğe ümidirmiz kal -. Li D L bahleyin erkef J" | O tarihte Acemin kahvehanesinde har-| V. ;fğ;?wgg*:;uf A: gile tokurdatanlar arasında bir tömbeki bügün "İstahbul kepçe, ben 'Karali N B cancağızım! ııvm iyonu da vardı: farisi muallimi Ta -| lıyima; N u Ömerin böyle vakitsiz gelen ."“a * rı çok kere evde kendi odasıni lukları, Ikisi de daha beşikte iken, da bir seyyale gibi birbirini we bu samimi gönül birliği, hllh”'vw ğ kan harbinden evvel Selânik'te M' Gök Alp'la beraber çıkardıkları İ Kalemler mecmuasında pefdM sonra İstanbulda ayni hararetle etmişti. Birinin derdi ötekinin tasa$lı kinin neşesi, berikinin sevinci İdi. ,di' kısa boyunun üstünde bir mı:m# İselmeğe çalışarak gözlüğünün ğ | muzip bir gülümseme ile Ömere va_ ken hissederdik ki zarif ve eğlenct” maceranın hikâyesi anındayız. W? "|bir kitapçıya kızmıştır, yahut Kâl ipindi <|taki - sonradan yanan - bostaf d W tek başına kıyıya sokulmuş 8 gece evvel misafiri olan bir arkada$i pıyı kapadıktan sonra anahtari M unutarak gitmiştir. Ömer, eski ”2 Canibin bakışından derhal çakar, ll | . Üstadın haftada bir kaç gün, benim de . muallim olduğum Kadıköy lisesinde öğ- gal ederler ve iyi kalbli Ömer mlü;%; j leye kadar dersleri vardı. Fakat saat on -ahi ka bif ı iki olup ta öğle dersleri biter bitmez, te-| yayur Moda: :::ı::nîındzh:ıîe:üll v Ö Tâşla sınıftan fııîlu. baba y_ıdigân. YaZ| yeyrinde geçirirdi. Bir gün banâ: yar kış boynundan hiç ayırmadığı şalını ya - ile mutfağından sefertastle D | kalar, boğazına dolar ve nefes nefese is - gönderdikleri yemekleri de yıyorh"'— keledeki kahvehaneye koşardı ve ön iki- geee ae e e çıkın Mg:: yi çeyrek mi, yirmi mi geçen vapura bi- | yahının üstüne tebeşirle acayip G ” gir nip köprüye inmeği bır an bile düşünmi- çekmelerine fena halde kızıyorut- Şşerek, hemen, kahvecinin yetîşmdiğl Nar-) aha bu enayiliği yıpmıyıfıalî'"! Bilesine sarılırdı. Amma aç açına bir saat | — kakat Öç güü bahra Yözdüe 'ül:ııf | ka bir arkadaşına dayanamaz, l'd tanınmış bir siması haline gelen Moss. | daha anahtarı da, evi de teslim gler :I'll karısı ile bundan yirmi sene evvel| —Burada, Ömer Seyfeddine ın;;î;. ı'“îhî"“m"" dört sene sonra | oından işittiğim hoş bir fıkrayI d ari sebeblerle seyahate çş,nywın diye | yim. Mütarekenin ilk aylarında, beni Di Imhrnndın“ B ' ayrılmış ve münascbetlerini (ha Kadıköyüne geçmediğim urlh::'f ııu: a idame ettirmiş. gece Ömer birkaç arkadaşile Kuşdi! Vi n Ci karısı da Moss'u profesyonel bir | yından geçiyormuş. Tatlı bir mebtiP yi | itbolcu ve bekâr bir insan olarak tanı- maş ve çayır kalabahkmış. M'. A A mış ve bir haftalık konuşmadan sonra ©- salaş tiyatranun birisinde bazı ge$ :ı:ı. evlenmiş. Moss bu karısile de 5e- |Yayla delikanlılar kayık ıanlıncfıkl"d.d# Neıı:ıbummw; ondan sonra Sırraflan vurüyorlar, Hemen durup 4 Ka da hapishaneden gefasını seyre dalmışlar. Derw Tn gelmeğe başlamış. caklür salıntıyı - kesmiş ve İ gökte '0ss her karısından ayrı ayrı günler-| inmişler. Üç güzel Ermeni kızı Dü de yiyecek, hediyeler alır ve hopishane- inenler arasında... Kızlar d! m :lhl mnkmq.' bi Arkadaşlarından biri Ömere: ol" 'H:,çumük" 'en çirkin karısı şimdi, se-| — Yahu, demiş, şunlarla "w“id sene beraber yaşadığı kocasını her ne | sak ta dolaşsak.. Acaba gelirler T” Ömer, Donjuanca: d — Kolay, demiş, şimdi gidef: İşin asıl garibi, b'* dolandırıcılık d EevA soku bi, ae ndırıcılik dava- Ve gitmiş, kızların yanına ; gö sında şehadet için çağırılan Mosr'un üç | Derken iriyarı iki Ermeni Jati * karısı, mahketne bitip te dışarı çıktıkları | kün etmiş ve Ömerle gece Bakâh merif zaman birbirlerini teselli etmişler Ve | nın arasına sokulmuş. Uzaktan Üı diğl :;:î;;rğ:mhme* :2;" ken;— ırk-nn YAZMIŞ | hararetli hararetli bir şeyler delir ablarını birlikle okuyup a iki bölamğlanz, kızların sustuğu, yalnız ıh

Bu sayıdan diğer sayfalar: