10 Temmuz 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

10 Temmuz 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çiçek sevgisi yüzünden iki defa hapse giren doktor | Orz sekiz sene va “SON POSTA (ÂDİSELER ARŞISINDA Hüseyin Cahit Yalçın, bundan otuz se- Londradaki muayenehanesi adeta keyf verici zehirler|kiz sene ewel «Kuvvet. serlevhalı bir ticarethanesi olmuştu, bu muayenehaneye günde 3000 hasta geldiği oluyordu Irlandalı doktor Samuel Konnor 72) . yaşındadır. Ak sakallıdır. Kalb hasta -| bin vardır. Üstelik de meflüçtur. Uzun yıllar, namusile doktorluk ettiği halde, 1926 senesinde, işi sapıtarak, ona bu - Da kokain vermiş, kanun haricinde a » meliyatlar yapmış ve bu yüzden malr kemelik olmuştur. Mahkeme onun alil vücuduna, ak sakalına bakarak, hattâ a&cıyarak, ölümle cezalandırması ederken, yalnız bir kaç sene ağır hap- se mahküm etmiştir. * Doktor Konnor bundan elli sene ev» vel Edinburg üniversitesinden doktor çıkmış, Londraya gelmiş, evlenmiştir. Bir de kızı olmuştur. Az zamanda şöh - reti göklere çıkan doktorun babacan tavırları, kendine binlerce müşteri te- min etmiştir. Kadın artistler, aktörler, muharrirler, yüksek sosyetenin kadın- Yarı, zevklerini türlü türlü vasıtalarda arayanlar muayenehanesinin kapısını aşındırmaya başlamışlardır. Polis de bu meşhur doktorun yardı” mından istifade etmiştir. Bilhassa ze - hirli âçlarda ihtisası olan zeki, iş bi - len doktor, aykırı tabiatı oOhas - taların: memnun etmenin yolunu bul - muş, bu suretle, sessiz, sadasız, şeh - rin bir çok yerlerinde apartımanlar dik miştir. Yaptığı rezaletlerin iler tutar bir yeri kalmayınca, ve müâyenehanesini âdeta keyif verici zehirler dükkânı gi- bi işletince, polis doktorun o yakasına yapışmış ve 1926 senesinde mahkeme- ye yolliyarak mahküm ettirmiştir. Bunun üzerine mazisini nazarı iti - bara alan doktorlar cemiyeti, Konno- ru, ismin! listeden silmemekle bera - ber, göz hapsine almıştır. i türlü ve kanun nazarında hoş görülmiyen ameliyatlar yaparak, dok tor, hapisten çıktıktan sonra da eski buyundan gene vazgeçmemiş olmalı ki, hastaları arttıkça artmış ve işlerine gider gibi, muayyen günlerde uğrayan 3000 müşterisini tedavi etmiştir. Lâ - kin, vaziyeti gene şüpheli görününce, taharri memurları işe müdahâle etmiş- ler, yaptığı ameliyatları gözden geçir - mişlerdir. Böyle bir kıskaç içinde kal- maya dayanamiyan dektor Konnor, doktorluktan çekilmeğe karar vermiş, lâkin bir iptilâs:, vazgeçemediği, bira- kamadığı bir zaafı, buna imkân bırak- mamıştır. Doktorun çiçeklere ve toprağa kar- şı sönmek bilmez bir aşkı vardır. Sırf bü arzusunu tatmin için de bundan 30 sene evvel Londra civarında 22 dö - nümlük bir arazi ile bir köşk satın al icap muştur, Ve burada da, kendince bilinen ve galiba da mezara kadar gidecek olan tecrübelerine başlamıştır. Böyle bir teşebbüsün epeyce paraya baktığını gören doktor, iğri (yollara sapmak mecburiyetini hissetmiş, lâkin tabiat mahsulleri fle, toprak bütün ka- zandığını yemiş, yutmuştur. Çiçekleri, birbirine aşılayarak yeni yeni nümu - neler bulan doktor üç senedenberi çi- leklerde bulunan bir mikrobu tama - mile imha etmek için çalışmakta idi. Burun için de varını, yoğunu harca - mak mecburiyetinde kalmıştı. Para - sızlıkla çarpışan doktor, gene kanun - yazı yazmıştı. Bu yazıyı aynen kopya edi- yorum: «Yolumun üstündeki bir cami avlu suudan her akşam geçtikçe görürdüm, bir sürü çocuk türlü türlü oyunlarla, haylâzlıklarla meşgul olurlar; arada ba- gırışırlar, kavga ederlerdi. Bir akşam gene geçiyordum. Oyun yoktu; şimdi çocuklar gene halka olmuş, tir şey seyrediyorlardı. Pek tuhaf, pek eğlenceli bir temaşa karşısında bulunu- yorlar gibi hepsi mütebessimdi, Kemali zevkle seyrettikleri manzara ihtimal ki hergün gördükleri bir heldi. Oradakile- rin hepsinden büyük bir çocuk, âdeta bir genç adam, üzerine saldıran küçük bir çocuğu dövüyor, galiz lâkırdilerla yarandan itiyordu. Fakat beriki, her to- kat yiyişinde yeni bir feryad ile haykı- rarak, bütün yüzü gözü yere düşüp kalk- maktan tozlara, göz yaşlarına bulanmış olduğu halde gene karsısındakinin üzeri» ne atılıyor — Benimdir ©, ver! Avazesile bir kamçıyı almak, istirdad etmek istiyordu. Ve böyle her talebi muhikke karı bir tokat, bir tekme yiyerek gerileyor; | dönmüş, | miştı ve ancak © sayede kür bırakmasa ağlamaktan, bağırmaktan sesi kısılmış bir halde, âciz vaziyette, onu ver- memeğe çalışarak kamçısına doğru fırli- yordu. Nihayet bir defasında hain bir okat üle şiddetli bir tekme yedi; bir daha kalk- mağa zavolh vücudunda kuvvet bula madı; oraya, tozların içine yuvarlandı, Aazinin, zöfnn bütün biçereliklerile olduğu yerde içini çekerek, bağırarak ağlarken öteki, zorla aldığı kamçıyı müf- tehirane sallayarak etrafındaki çocuklar Tın, kütvere karşı müdaheneyi bilen bu küçük mahlüklarin kahkahaları, alkış ları arasında salmp gidiyordu.; Bugünlerde yapılan bir güreş müsaba-|” kasına ald gazetelerde çıkan havedisi de kopya edeyim: «Pehlivan Mülâyim, Amerika boğası suz ameliyatlar yapınca, polis tekrar) Bul Komerla bir saat güreştikten sonra işe müdahale etmiş, sıkı teftiş netice - sinde hastalarının isimlerini oyazdığı dosyanın baştanbaşa uydurma olduğu- nu anlamış, ve doktorun eskisi gibi gay ri meşru yollarla para vurduğunu mey dana çıkarmıştır. » Doktor Konnor, şimdi hanishanede- dir ve ben «fen uğruna kurban giden bir adamim» demektedir. Lokanta ve gazinolar teftiş ediliyor Belediye mürakıpları, bütün gâzino ve lokantaların flat listelerile tarifele- rini tetkik etmeğe başlamışlardır, Ta- rifesinin yüksekliğinin yiyecek ve içe- cek maddelerine para alınan gazino ve lokantalara cezayı nakdi tarhedilecek - tir. —— e —— e — ————— GONUL İŞLERİ! “Karımdan şüphe Ediyorum, Ankaradan M. N. imzasile mektup ya- san bir genç karısından şüphe etmek fe- Yüketi ile karşı karşıyadır, diyor ki « Karımın kat komşumuzla münasebet- te olduğunu söylediler, ve bir gün birlik- te sinemada olduklarını haber verdiler, Gidip baktım, karım flihakika sinema - daydı, fakak erkek ben girerken çıkı - yordu, gect karımı açık bir izaha davet eitim, şüphelerimin asılsız olduğunu ye- minle temin etti, Ayrılmak belki doğru olacak, fakat ya şüphelerim asılsızsa diye düşünüyorum, alelbusus bir de küçük çocuğumuz var ne dersiniz?» * Az evvel şüphenin bir felâket olduğunu kaydetmişiim. Hakikaten (öyledir. Şimdi bu gencin kalbi bir mengenenin tazyiki alında gibidir. evini karanlık, atisini ka- ranhk, dünyasını karanlık görür, bayan sevgili çocuğu bile gözünde yoktur. Sinir içindedir. Fakat bu muvakkattır, zira bir zaman gelecek: — Karımın bana ibanet ettiğini söyli- yenlerin bunu anlatmakta ne faşdaları var? dişe düşünecektir. Bunlar benim © kadar yakın dostlarım mıdır, hasım ak- rabalarım madır? diyecektir. O zaman da gözü açılmış olacaktır. Bakınız size bir hikâye anlatayım: Yakın dostlarımdan birinin bir çocuk mürebbiyesi yardı. Ailenin bu kadından gok memnun olduklarım bilirdim. Pliha. kika yavruya iyi bakar, ahhati ile alâka- dar olur, görgüsünü arttırırdı. Çocuğu al- tı ay gibi kısa bir şaman içinde ecnebi bir dili bile öğretmişti, Derken mürebbiyeden memnuniyetsizlik başladı: Ev haricinde çocuğu hırpalayormuş, denildi. Nihayet kadını değiştirdiler. Fakat bir müddet son- ra da hakikati öğrendiler, Meğer yaz mü- masebetile istirahat içim gittikleri köyde bu mürebbiye bir genç adamla urkadaş olmuş, adam da dil bilgisini arttırmak i- çin rastgeldikçe kadınla OKonuşuyarmuş, halbuki bu zata kızlarını vermek arzu- sunda bulunan bir aile bu münasebetlen kuşkulanmış, mürebbiyeyi muhitten u - raklaştırınak hevesine düşmüş ve benim dostuma her gün yalan bir rapor vermiye başlamış, aile de bu raporların tesiri al - tında mürebbiyeye yol vermiş. Şimdi ha- kikat anlaşılmıştır, fakat ne işe yarar? Zavallı dostum iki aydanberi o mürebbi- yenin yerine ikame edilecek ayni )ya- tta bir kadını beyhude yere aramakta- dır. * Aziz okuyucum, karar vermekte acele etme: Bu dakikada yapacağın şey evi değiştirmek, şüphelerini anlatmak, karı- man bu zalla selâmlaşmamasını istemek, “onunu beklemeklir. TEYZE hakem beraberlik kararını vermiş, ve karan hoparlörle ilân etmişti. Bul Komar, ringten inerek bu güreş için ortaya koyduğu şampiyonluk keme- rini aldı ve yürüdü. Fakat Mülâyim pe- şini birak'nadı. Bul Komarı yakaladı, ke- meri zorla elinden aldı. Kemer Mülâyimin beline takıldı. Mülâ- yim, halkın alkışları arasında omuzlar üzerinde stadyomdan çıkarıldı.» İMSET —— Halkevindeki inşaat devam edecek Cağaloğlundaki Eminönü Halkevi - nin yahında bir jimnastik salonu inşa- sına başlanmıştı. Bilâhare İstanbulda bütün Halkevlerinin ihtiyacını karşı - lamak üzere büyük bir bina yapılması düşünülmüş, bu binanın inşas için Be- yazıt civarında bir arsa aranmağa baş - lanmıştı. Bu tetkikat sona erinceye ka- dara da Cağaloğlundak! inşat muvak - katen durdurulmuştu. o Tetkikat s0 « nunda şimdilik İstanbulda böyle bü yük bir bina yapılmasına lüzum görül memiş, muvakkaten tatil edilen Cağal- oğlundaki inşaata devam edilmesi ka - rarlaştırılmıştır. Durdurulan inşaat ya- kında yeniden başlıyacaktır. İşte çantaların muhteviyatı. 3 üncü sayfadaki resmi görünce doğru tahmin etmiş misiniz? (EDEBİYAT J Nedim mecmuası nasıl çıkmış, nasıl batmıştı ? Mahmut Yesari ilk yazısını neşrediyor - Faruk Nafizif devirdiği çam- Samson ile Samsunun hikâyesi - mısralaf eksik, kafiyeleri tamam olarak neşredilen şiir -s—- m) Bu hatıraların ilk yazısında, Mütare . kenin ikinci yılında Kadıköyüne geçip yerleşmeden evvel, edebiyatçı arkadaş » larla «Nedim» namında bir mecmua neş- rine başladığımı, fakat İzmirin işgali ü- zerine edehiyat okuyucularının dağılma- sından ve herkesin sadece vatan kaygu- suna düşrresirden sonra bu Nedimin de ismini aldığı şair Nedim gibi rahmeti Hakka kavuştağunu yazmıştım. Hurafata pek inanmam amma, her halde mecmua- nın üstündeki kocaman Nedim işgninin tepesine nazarlık gibi kondurduğumuz küçücük goir kelimesi de merhumun ru- huna ağir gelmiş olmalı, Kim bilir 6 ruh, şairliğini küçük mü gördük sandı da bize gücendi, nedir, son zamanda mecmuanın stanbuldaki satışı düşe düşe galiba yüz elliye kada: irmişti. İlk nüshası ise iki üç günde dokuz yüz yetmiş şukadar satıl « bile ziyan da etmiyordu. Hâsılı 18 inci nüshası çıktıktan sonra bu Nedim de öte- ki Nedim gibi ebediyete göçüp gitmişti. Allah gani gani rahmet eylesin! Bn bu defa bu mecmuanın çıktığı za- manlara alt bazı hatıralarımı yazaca - ğım. İdarehanemiz Ankara caddesine İkdam Yurdunun hizasında, şimdiki Vilâyet ko- »ağınm ve o zamanki Babıâlinin bahçe parmaklığına bitişik olan son binanın alt katındaki oda idi, Yani eski «Akşam> matbaası! Bu matbada, kapıda Nedim di- 'âmuz ve içeriye girer girmez ola kapısının önündeki taşlığın bir kö- şesinde duvara mıhlı bir de mektup ku- tumuz vardı. Eh, slelüsul bunlar olun- ca da yersiz, yurdauz sayılmazdık! Şimdi mecmvaya yazılarını esitgemi - yen başlıca yazıcılarımızı bir kere daha hatırlatmak lâzım... İşte isimleri: Falih Rıfkı, Ruşen Eşref, Yahya Kemal, Reşat Nuri, Fahri Celâl, Faruk Nafiz, Müftiza- de Ahmet Hikmet, Faik Âli, Salâhaddin Enis, Selâmi İzzet. Bunların içinde yal- Diz Yahya Kemal bir kere bir şiir neş- retmişti ve bu şirin adı meşhur «Akıncı- Jar» dı. Gene Rüşen Eşref'le Faik Ali'nin de hatırladığıma göre, yalnız birer yazı- ları çıkmıştı: Birinin bir estetik makale- si, diğerinin İlk suyıdaki Edebiyatı Cedi- de lisanlı bir şüri.. O zeman matbuat müdürü bulunan Müftizade Ahmet Hikmet te, sonradan bir çok edebiyat antelojilerine girmiş olan «Ayşe kızla Vato: isimli enfes yazısını ilk defa Nedimde neşretmişti. Aradan bir müddet geçince, matbuat müdürlüğüne Ercümend E-rem geldi, «Hâristan ve Gü- istan: mübdii de bilmem nereye çe - kildi gitti, orasını hatırlıyamıyorum. Nedime yazı yazanlar arasında ressam ve hikâyeci Sadi, geçen hatırat yazılarım- da hal ve etvarından bahsettiğim şair Ali Mükerrem, battâ vaktile baştan başa hatalı neşrediimiş olan meşhur «Gurur: şürinin yeniden doğru olarak ilk sayıda Nedime ziynet vermesile Emin Bülend, ölümünden bır hafta evvel son yazıp yolladığı iki şarkısı ve daha evvelce çı- kan bir manzumesi ve bir perdelik kome- disile Tahsin Nahid ve gene bir perdelik adapte bir krmedisinin neşrile ilk defa ismini bir mecmua sütununa geçirmiş olan şimdiki maruf romancımız Mahmut Yesari vardı ve bunların haricinde de, arasıra, bazı yeni yetişen gençlerin şiir- lerini basıyorduk. Bunlardan ismi ve hoş İikrası aklımda kalan, yalnız Dergâhçı - lardan (1) «Bir Gemi yelken açtı» şairi Ali Mümtazdır ki o zaman Nedime ilk Şiirlerini Seza ismile veriyordu. * «Nedim» in imtiyazını, evvelce de yaz- dığım gibi, merhum babam almıştı Ben edebi müdürdüm. Fakat her işi, para me- #elesini de halletmk benim hisseme düş- (1) «Dergâh» bir mecmuanın ismi ve Der- gâhçılar da o meomuaya yazanlardır. İçle - rinde Yahya Kemal, Nurullah Ataç da var - dır. Böyle bir mecmuadan haberi olmıyan varsa, aman, tekkede dervişler mânasına çıkarmasın? ği ği Mahmut Yesari ; i müştü. Bu suretle 18 nüsha zarfında “il üç ortak Geğiştirdim. İlki kendisi 3 geçti, çekildi. İkircisi, geldiği hafta Hrahık gazete kâğıdı aldı, beş gün sansi bayiden seksen Vira alıp ortadan ka j du, Üçüncüsü de, benimle beraber bat? Neticede, gene üç kere değiştirdiğimiz w ğ kaç matbaz ile bir iki kâğıtçı, bir kaç i bizden çerezlenmiş oldu, bir de or! ği hazı meraklılsrda, bir kolleksiyon # iabildi. Bizim or'aklardan bahsederken, buri”f nn üçürlin de kendi gelip kendi gide fakat tek satır yazı yazmıyan edebifi 5 meraklılarından olduğunu da söylem ? yim. İlki kibar bir genç, fakat mayi iştahlı, ikincisi yaman bir açıkgöz, üGÜ cüsüne gelince, ah nasıl gözönüme | reyim, tam mrnesile Allahlıktı, Ütü zü görmemiş pantalonu, sarkık ceketi, yana kaçmış işporta malı kıravatı ile zim edebiyatç: arkadaşların, bilhassa ruk Nafizin müthiş alaylarına uğrar, kat edebiyat aşkına katlanırdı. Eski Akşam matbaası, değiştirdiği” idarehanelerin en sonuncusu idi, Meci ise gene başka küçük bir matbaada sılıyordu. Maamâfih jik ve ikinci say” * rımızı Mahmut Bey matbâasında ç ğ mıştık ve o matbaanın karanlık merdi“€ ni ortasındaki sahanlık gibi bir yefiif köşesinde embar gibi bir odayı da jik #d# rehânemiz yapmıştık. Akşama doğru oda kapkaranlık kesilir, derinlerde sağırlaşır ve kanatları aralık duran yi kün içinden bir takım şeytanlar çıkacik di mış gibi insan? vehimler gelirdi. Bu mii ği baadan sonra galiba Kader matbuast”” £ sonra bilmem hangisine ve en nihayet © eski «Akşam: matbaasına kapaği İ mıştık, * Eski «Akşam. yurdunun altındaki A yavaş yavaş, tam bir ahbap meclisi » i Mini alınağa başlamıştı. Ben, mektep | derslerim olduğundan her gün her si uğrıyamazdım. Fakat eksik olmas! yi bizim arkadasiar benim yokluğunu belli etmiyorlardı. Hariçten yazı | cek olan bir heveskâr, yazı işleri mi rünün masasında ya Faruk Nafizi, doktor hiköyeci Fabri Celâli, yahut s lâmi İzzeti, her halde birisini muhs bulacağına emin olabilirdi. Nitekim. ba o zamanlar maruf olmıyan bir ği SAN elle” j &U Mahmut Yesari imzası da bir pe bir adapte komedinin üstünde bu den birine geçmiş ve o komedi ya o süretle girmişti. Yalnız komedi ilk önce görün kabul edenin Faruk N' olmadığı mnhakkakfır, Çünkü, 0 de, uşağıda anlatacağım hem edi hem lâtif vak'a husul bulmazdı: Bir akşam idarehâneye uğradı İğ yazihanenin karşısındaki koltukta uslu, edep edepli oturan, Gözlük yaşta tanımadığım birisile kars e Gazetenin idue müdürü vazifesini ( Devamı 14 üncü sayfada ) * (©) 1-4 numaralı yazılar ani yünde beş yıl süren bir edebiyat © © nu) serlevhasile evvelce çıkmış

Bu sayıdan diğer sayfalar: