10 Temmuz 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

10 Temmuz 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| HEM MERAKLI |-HEM FAYDALI | Lokomoatifli pul Bu pul Peru'da yapılmıştır. Üzerinde bir lokornotif resmi vardır. Fakat trenle | , 1 N ni Kaybalıbiş “ve-açlık- hiç alâkası olmıyan bir işde, hava posta- | larında kullanılır. * Afrikada bir yenilik te gayet büyük fazı ile istasyo- Bun jsmi yazılmış. % nerede bulunduk - larını kolayca görebilmeleridir. - İstas- yonların üzerlerindeki yazılar 6o kadar Afrikada tren islasyonu - binalarının lamlarının üzeri- — -a— I tır. Buna sebeb u- çan — tayyarelerin büyüktür ki 1500 metre yükseklikte u- Ççan tayyateler bile kolayca görebilmek- tedirler. * Bu da bir süs Yeni Gine'de yerliler burunlarına bu tarzda — kemikler takmakta- dırlar. Bunları bu- runlarında bir süs olarak taşırlar. Gerçi insanı çok rahatsız eden bu süse de ne bahası- na olursa olsun katlanırlar. Süs merakı yalnız medenl insanlarda deill.lpn('al insanlarda da vardır. Yal- nız şekilleri değişir. Resimli Hikâye : Bay Balıksever, her gün oltasını alır, derenin kenarına iner, balık tutmak için oltayı suya atar, beklerdi. Tam balıkların onun oltası etrafında dönmeye başladık- ları zaman bir aksilik çıkardı. Evleri de-|daha sefere daha yakın geçtiler ve kü-| yot buldu. Bahçelerinde eski bir somya re kenarında olan iki kardeş sandalla Bay | rekleri suya o tarzda daldırdılar ki ba- / vardı. Bu somyayı bozdu. Bir kaç yayını Balıkseverin oturduğu kıyıya yakın ge-|lık namına oralarda bir şeycikler kal- | çıkardı sıkı sıkı birbirine ekledi. madı. Fakat artık Bay Balıksever de a- dam akıllı kızmıştı. — Ben #tize gösteririm! çerler, balıkları ürkütürlerdi. Bay Balıksever bir kaç defa kendile- tinden rica etti: Garip bir masal Dünyadaki bütün büyük elmasların hikâyesi — vardır. Hop elmasının hi- küyesi- — bunların en garib olanıdır. _,; Bu; elmas eski — » : bir. heykelin gö- zünde bulunmuş- '|tur. Bazıları bunun uğursuz olduğunu kraliçesi Mari Antuanet bu el- masın sahibi imiş. Elmas ondan çok zen- İgin olan Fransuva Boliyö'ye geçmiş. Bu tan ölmüş, Elmasa sonradan sahib olan- lardan bir prens öldürülmüş. Bir İranlı tücecar boğulmuş. Osmanli Padişahı Ab- dülbamid tahttan indirilmiş ve elmas bir zaman ortadan kaybolmuş. Ve sonra Amerikaya geçmiş orada da alanları felâkete sürüklemiş. Bu tarzda hikâyeler çoktur! Bunlara Itimad etmek caiz değildir. Yok eşyaya, yok hayvanlara, yok insanlara uğursuz- luk atfetmek saçma bir zihniyetten baş- ka bir şey değildir. * İki bin senelik dolma kalem Dolma kalem yeni icad edilmiş bir şey- dir değil mi? Böy- le tahmin edenler gerçi çoktur. Fa- kat hakikatte hiç de yeni bir icad değildir. Çinliler bu “kalemleri iki bin senedenberi kullanmaktadırlar. * Yüzükoyun yürüyenler Tibetli hacılar yere yüzükoyun yat- mış vaziyrtte kilometrelerce yol yü! ler ve gittikleri yolu boylarının ölçüsile ölçerler. —ERES — e Bay Balıksever'in İntikamı | — Ne olur, öedi, ben balık tutarken çok yakın geçmeyin, balıklar ürküp kaçıyor- lar. SON POSTA Hiç olmazsa iş vesilesile köylere dü- şenler ne kadar bahtiyar insanlardır. Toprak kokusu içinden, canım yeşillikler ortasından fışkıran hayata doyum olmu- yor. Kırlarda, köylerde, köy yollarında neler görülmez.. neler?!.. Bir köyden geçerken bir türkü sesi duydum: Yanık yayak türkülere başlamâ kız, Şu tarlanın ötesinden taşlama kiz, Taşlayıp da yürel haşlama kız, Dayanamaz yüreviğim dayanamaz. Bu sesin geldiği tarafa doğru yürüyor- dum, Esmer, yağız, or. ikisini z bi- tirmiş bir köy çocuğu gördüm. Bir çayı- rın kenarına yan gelmiş: 'Toprak #*cak, Kava sıcak, içim sıcak, Yüreğimde yatan aslan çıldırtacak, Yok bağrımda gönlün gibi bir yatacak, Aman Allah, etme Alah bu olamaz. Türküsürü hem söylüyor, hem de ara sıra: — Ahnnen de var mi? — Vör Nah.. şu tarlada.. mısır diplerini dolduruyor. — Okulda ne okursun 'sen? — Her şey.. — Kaçıncı sınıftasın? — Bu yıl dörde geçtim. — Aferin sana.. bir şeyler sorsam bilir — Oooaha.. Ooaoha.. diye bağırmaktan | misin zen? kendin; alamıyordu. Bağırdığı, yirmi metre uzaktaki man- dalar yeşil çayır üzerinde otlamaktayı lar, Sordum: — Sen ne yapıyorsun burada? — De ha,, şu dombayları otlatıyorum. — Sen burada yapayalnız korkmuyor musun? — Kimden? — Köptkten, domuzdan, yılandan, a- yıdan korkmaz misın? — Köpek benim yoldaşım.. köpek be- nim her zaman yanımda.. ondan karka- cak ne var.. On iki yaşındaki çocuk sağına, soluna baktı. Bir 1shık çaldı. Bir köpek derhal yanımızda peydahlandı. Ve bana göster- di: — Bu yanımda oldukca ne domuz, ne ayı, hiç bir şey bana dokunamaz. — Senin baban var mı? — Var. — Nerede?.. — O burün kasabaya gitti — Sen okula gider misin? — Giderim, Yazın da dombayları otla- tırım. Anama, babama yardım ederim, Dedi O gün evine döner dönmez ilk işi bun- lardan intikam &#lmak çaresini düşün- Sanki o bunu böyle dememiş gibi bir| mek oldu. Düşündü, -düşündü ve niha- Ertesi sabah erkenden dere kenarına gitti. İki kardeşin sandalları derede idi. Bir gün evvel hazırladığı yayın bir u- cunu sandalın arkasıma, öbür ucunu da kıyıda bir tâşa bağladı. Ve kendi de her zamanki yerine gidip oltasını denize attı. Az zaman geçti. İki kardeş bahçede göründüler. O gün düğü- »e gidecekleri için her ikisi de resmi gi- yinmişlerdi. Arkalarında yepyeni frak- Jar, başlarında silindir. şapkalar vardı. Derhal biri önde ötekisi arkada kürekle- Te oturdu'ar. v B Nn 2 di F SYA PC Ve — Sendal da bügön ne kadar ağır, Derec'e akıntı fazls galiba! Hakikaten sandal ağır gidiyordu. bağladığı yay o kadar gerilmişti ki onlar | Posta'nın küçük oku. kürekleri bırakır bırakmaz gerilen yay yucuları için bilhas- Ve|bir anda tekrar toparlandı ve kayığı hız- kıyıdan iki kürek böyu kadar uzaklaştık- |la gerisin geri çekti. O kadar hızlı çek- tan sonra daha ağırlaşmıştı. Kardeşler- den biri: — Dursak da şu sandalın arkasına bir | burunlarırı hızla çarpıp yere uvarlandı- boksak! Dedi. İk'si birden kürekleri bıraktılar, mişti ki iki kardeş birden oldukları yer- den havaya sıçradılar ve kıyıdaki ağaca lar.. Bay Balıksever, bu hale karşıdan kah- Bay Bülikseverin kayığın arkasına kahayla ığüüynıdu. m yetliğ? kadar bilirim. Ama bilmediklerimi öğretmene haber vermel. — Yok carım, Bilmediklerin olursa, ça- lışır öğrenirsin. Buralarda ne yetişir? —Buralarda meyva, mısır, buğday, arpa, yulaf patates, pancar yetişir. — Sen çok şeyler biliyorsun. — Bildiklerim daha var. Yurd bilgisi, tarih, coğrafya, hesab, bendese.. — Peki bu ile ne ili derler bakayım? — Kocapli derler. — Sen gece de böyle mandalarla kır- larda gezor in? « —- Hem gezerim, hem uyurum. Fakat bazan uyanırım, başımı kaldırır, manda- ları gözden geçiririm. Köpek de bekler bizi, —Sizin başka hayvanlarınız var mı? — İneğimiz, keçimiz, bir kaç koyunu- muz, tavuklarımız var. — Bu hayvanlar sizin işinize yarar mı? — Yaramaz olur mu? Yoğurt ,süt, yağ, peynir hep onlarda var, adın ne? — Ya söy aâdın?.. — O da Arsan.. — Başka adın vek mu senin?. — Biz eski adları okulda kaldırdık. mlerin yurdudur?. mi? Türklerin yurdudur. min yurdu olur. Şimdi yazdır. De- niz kenarında - olan yerlerde herkes de nizden istifadeye ba: kar. Denize — girerler. kumlarda yatıp gü- neş banyosu yapar- lar. İşte bu çocuklar |da denize giriyorlar, .Runm onların bir resmini yapmış. Bu resmi böylece bırak- mak doğru değil. U. yar renklerle boöya. malı ki daha güzel görünsün. Bu işi biz size biırakıyo- rYuz, Resmi kesin, bo- yayın ve bize gönde- rin.. en iyi boyamış olana bir kol saati ve undan başka daha yüz kişiye de Son sa hazırlamış olduğu değişik ve çok güzel hediyeler vereceğiz. Yalnız sizden de şunu istiyoruz. Bil. meceyi bize gönder- | Yeni bilmecemiz diğiniz zarfın üzerine bilmecenin gazetede çıktığı — Başkasının yurdu olamaz mı? — Hadi be yâahu seğde. alay mi yon.. buraya kift gelik öyle kolay d maz. — Buraya gelmiş olup da duramıyaâf var mı? — Var ya.. biz bunları tarihte ııımdJ d Evvelâ burada duralım deyi golmişll"f ma, duramamışlar.. , — Niçin? Atatürk babamız Onların hept” skürtmüş. — Sen Atatürkü bilir misin, kimdlf.' — Bilirim ya.. 4 bizim cumhur bA$ nımızdır. O bizim Babamızdır. — Peki Ankara nedir.. böyle bir ' duydun mu sen? ğ — Ahnkara, hükümet merkezimizdir. — Oraya gidebilir misin sen? — Giderim. — Ne ile gidersin, gitmek istersen? — Trenle, otobüsle, yayan.. —Demiri Atatürk cumhur başkanımi” dır! dedin Ya bızim hükümete ne hÜ& meti derler?. — Türkiye Cumhuriyeti hükümetik — Başka hükümet okudun mu? — Varm'ş! Krallıik, mirallık ama, ' cumhuriyeti severim. On iki yaşındaki, dördüncü sınıfa miş bir köylü çocuğu bunları söylef onun alnından öpülmez mi? Ben de lll’ alnından öptüm işte... Ben yanındat zaklaşırken o belki hissederek, belki duyduğunu tekrarlamak ve vakit DÜ' mek düşüncesile gene türküsüne dev başladı: Benim gönlüm sana yehik tutuştufl| Yaprak gibi yüreğimi Duruşturmua: Uzak yakın yarık sözler vuruştu! Etme Allah yüreciğim dayanamaz. Ziya Vehbi Altürk Bir kol - saati | veriyoruz

Bu sayıdan diğer sayfalar: