10 Temmuz 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

10 Temmuz 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ g"-) Temmuz — Tarihi tetkikler : —i İstanbulun fethine tesir eden itikatlar Biş... akibeti ne olacak?,, falcı bir tek :—yokıu. Fakat yedi harften * x imparâtoru Mihail bir falcıya sordu: “ Benim sülâlemin kelime söyledi: “Maimi,, bunun ibaret olduğu için yedinci impara- Zamanında inkiraz bulacağına hüküm verildi ve doğru çıktı Yazan : Turan Can Fetihten son raki İstanbul Szan uluorta, bazan da muayyen bir|tabe bulunmuştu. Bu kitabe (Akıllı msanııla Söylenen bazı sözler vardır ki m:."lı itikatlar yaratırlar. O kadar ki larn h“lr yalnız dimağların değil, vücut '€h ince noktalarına girmiş gibi ,_m_â':u kendilerine esir ederler. Çok ı“hı.lı i Vî“ ve hakikatten ziyade kü- t (ı.ı' 'Ni sürerler ve böylelikle insanla- anlar "-kmmı. (kader) gibi kelimelerle lar, istedikleri neticeleri yaratır - îînhıe b't papazın bir serseri çobana: —hnsf“ Yakında Bizansa imparator ola- ,::îielnz ve bu sözün de çıktığını oku- Si Bi hı? Ve unutulmuş bir adama her ban- bir eti da meçhul bir insan parlak düm » U olduğunu söylüyor ve o a- Biyor, Vak istikbale gerçekten- kavu- Fati Uzuy a Sultan Mehmedin müthiş rakibi düğü ş Ssara karçı harbe giderken gör- Otlukt / O'durduğu rüya meşhurdur ve biri de li zaferinin başlıca âmillerinden MBĞE'N İtikatlar bilhassa Bizansta pek ,.:'_î'buluı 'Türkler tarafından hiç bir — a “Ptedilemiyeceğini anlatmak için: i et karada yürürse Türkler de Diye bı_ireııu: &nda n ':'Ph'llmı olduğu hâlâ halk ara- .,__mum-l_rmıdur. Fatih Sultan Mehmet düreği 'ophane sırtlarından Kasımpa- “ne aşırınca bu hali gören Bizans BO Vi Dilerlerime Gratsinlik GöKÜRa ’“jlyeı rovap rlerine ümitsizlik çöktüğü İRGi leceğiz: nndı:î“lu" eski ve en büyük kapıla- kalı dri A_urea Porta yani güzel ve e w;l_kem idi. Üç kemerli bir takı za- #irek c::: Yapılmıştı. Bu kapıdan şehre | ,Cüdde Ayasofya meydanına kadar ve alay caddesi namını alır- idan ahali geçemezdi ve res- %Ğ"-ü imparatorla askerlerin gir- :llu-ıq Mahsustu. Muhtelif hudutlarda | aPidan Bizans imparatorları bu (1200 _:yıı_ şehre girdikleri halde ü M.hıınde Kudüs üzerine gitmek Manlır ça Sikan Lâtinler Bizans. düş- B uğ':m şehirde: '“'kler! yaldızlı- kapıdan şehre gi- Oİ" Bir tivayet çı küçük pi P Kapı hemen örüldü. Yalnız Türj Ü ııllı birakıldı ve daha sonra vi apıdan şehre girdiler. TiVayele göre hıristiyan a- &a kap: Ti Sünle, n '&Caktır, Türk e dlur B k"““"yıırlır 9 d, fakat top ylüuııı:ıen İstanbul muhasarası e lm Bizanslılar Türklerin i nsdar Belseler bile yuka- azaran püskürtülec k ğ ülecekle- el ı: İSC top ta kullamlı Gllemiz Tivayetin Türklere "nhn'ı::g:ı ileri sürüyorlardı. B D Zamanlar Saray- Ayayorgi il :;"ıfı. dığını tatbik Türkler ollne bir Leon) adında bir papaz tarafından yazıl- miş ve melmqtı. Kitabenin üzerinde müteaddit daireler ve bu dairelerin için- de Bizans imparatorlarile patriklerin isimleri vardı. Fakat sön imparatorla, son patriğin isimleri yazılı olmayıp onlara mahsus daireler boş bırakılmıştı. Bunu da halk Bizansın düşmesini haber veren bir kehanet sayıyordu. Bizans tahtına çıkan bir çok sülüleler- den sonuncunun ilk imparatoru olan Mi- hâil Paleologos bir falcıya sormuş: -— Benden sonra sülâlemden gelecek imparatorlar zamanında Bizansın aki - beti ne olacak? j Falcı buna cevap olarak şü tek keli - Mamsimi... Bunun hiç bir manası yoktu. Fakat ge- rek imparator ve gerek halk, kelimenin yedi harften ibaret olduğunu düşünerek bu sülâleden yedinci imparator zamatin- da imparatorluğun mahvolacağına ina- nırdı. Gerçekten öyle oldu. Fakat ayni ri- vayete dayanarak Osmanlı imparatorlu- ğunun da yedinci padişah zamanında ba- töcağı hakkında devam eden rivayet fos çıktı. Bizanslı bir muharrire göre Kosva mu- harebesinden sonra Hünyad hezimetten mütet olurken ihtiyar bir adam onu toselli için ilerliyerek şöyle demiş — Bizans mahvoluncıya kadar ti- yanlar dalma bedbaht olacaklardır. Hı -| için Bizansın| ristiyanların — kurtuluşu Türkler el'ne geçmesi lâzımdır. Hiıristiyanlığı biz an önce kurtarmayı temesi tabil olan Allah elbet Bizansın Ti de hazırlıyaca! Böylece Bizanslılar kendi kendiler mahküm etmiş oluyorlardı. Bununla beraber rivayetlerin hepsi de lâzım olan zebej | Bizansın 3leyhine değildi. Yukarıda - Yal. dızlı kapı münasebetile anlattığımız riva- İyel gibi bir başka rivayet daha vardı ki bu rivayete inanan Bizanslıları hiç bir za- tsizliğe düşürmemiştir: * — Türkler şehre girecekler. Fakat A - yasofyaya geldikleri- zaman Hazreti İsa gökten meleklerle inerek onları püskür- tecek, mahvedecek ve Bizansı kurtara- caktır, Bu rivayet yüzürdendir ki Türkler şehre girdikleri zaman sahiden Ayasofya. da âyin yapılıyor ve Hazreti İsanın me- lek ördülarile inerek onları kurtarması her an bekleniyordu. Türklerin de kendi lehlerine olarak bir takım inanışları vardı. Bizanslılara ait bazı itikatların boş çıktığını görmeleri de onların cesaretlerini ve ümitlerini art- tırıyordu. Türklerin inanışları hakikate daha ya- km olup efsanevt değlldi. Bunların başın- da Hazreti Peygamberin: — İstanbulu alacak kumandan he iyi kumandandır ve asker de ne iyi asker- dir! Manasındaki hadisi şerifi geliyordu. Başka bir rivayete göre Hazreti Pey- Bgamber bir gün arkadaşlarına sordü: * — Bir tarafı karaya, iki tarafı denize nazır bir şehirden bahsedildiğini işittiniz mi? — Evet! TT eeckt Massamkan Kwnsn İsarina a Hitvlilr ral ayı an evyel geçmesi için| .| bakkı telif mukavele: SON POSTA Konuşma : Tercüme hataları Murüllah Ataç Avrupa dillerinin güzel eserleri türkça- ye çevriliyor, her ay bir iki kitab daha kazanıyoruz diye seviniyoruz ama o tor- cümelerdeki yanlışları gösteren makale- lerde günden güne çoğalıyor. Hemen her tercümede bir kaç yanlış, bir kaç düşük- lük bulunması tabitdir. Goethe bile, Di- derot'nun le Neveu de Ranleau'sunu ter- cüme ederken bazı hatalara düşmüş der- ler. Baudolaire, Edgar Poe'nun bir kaç cömlesine yanlış mana vermiş. Öyle bü- yük şairler, zeki adamlar hata ettikten sonra... Fakat bizim. mütereimlerimizin hata- ları öyle mazur görülecek cinsten değil. Bir tercümede ne gibi yanlışların affe- dilip hangilerinin affedilemiyeceği hak- kında bir fikir vermek için bir misal gös- terelim. Türkçe öğrenmiş, türkçeden ki- tab tercümesine kalkan bir ecnebi: <Ba- kır çaldı» cümlesini anlamazsa o adam için - yalnız bu kusuru göstererek -: «Türkçe bilmiyor» diyemeyiz. Çünkü «bakır çalmak» az kullanılan tabirlerden. dir. Fakat o adam: «Saat çaldı» cümlesi- 'İni: «Saati cebine alıp götürdü» diye ter- cüme ederse o zaman: «Hayır, bu adamın türkçeden kitab tercüme etmeğe hakkı yoktur, demek borcumuz olur. yi Bizim mütercimlerimiz — maatteessüf © ikinci neviden hatolara düşüyorlar. Fransızcarın (veya bildiklerini sandıkla- ti başka bir ecnebi di'in) en çok kullanı- Tan tabirlerini anlamıyorlar. Bundan baş- ka hiç dikkat etmiyorlar; anlamadıkları cümleye verdikleri mananın metne yakı- pp yakışmadığını düşünmüyorlar. Yine bir misal ile anlatalım. Türkçe bir roman- da şöyle bir parça bulunabilir; «Bay Ali gece yarısı müdhiş vecalarla uyandı. Derhal getirilen doktor muaye- neden sonra, bakır çalmış olması ihti- malinden bahsetti.» Bunu tercüme eden adam kalkıp da: «Doktor © adamın bakır çalmış (sirkat etmiş) olduğunu keşfetti» derse yalnız «bakır çalmak» tabirini bilmediğini de- Bil, metne hiç dikkat etmediğini de göz- tcrmiş olur. Bay Dr. Mustafa Hakkı Akansel, bir gezetede. M Maürice Maeterlinek'in TOiseau bleu'sü tercümesinden bahseder- ken bir çok yanlışlar erasında bir de şu- nu gösterivor: Mütercim, «Talihim var», 'a <evarmış» demek olan «J'ai de la ve! cümlesini: «Benim damarlarımda kan var» Jiye tercilme etmiş. <La veine» kelimesi bazan everid, kara kan damarı», bazan da «#talih, şahs» demektir; ikinci manada kullanılması nadir değildir, hattâ romanlarda, bikâyelerde ekseriya en ço- ğu o manada kullanılır. Mütercimin bil- memesi mazur görülemez; hadi diyelim ki mazut gördük, o yerde: «Damarlarım- da kan Var» demenin hiç bir manası ola- ğını da mi farketmedi? Asıl bu cihet insanın fenasına gidiyor: Mütercimlerimiz, metn! anlamak için hiç bir gayret göstermiyorlar, çala kalem ya- zıyorlar. Rahmetli Ahmed Haşim: — Bern mükaveletine — (bey bizim de iştirak etmemizde bir mahzur yoktur; terci ettiğimiz titablar için para istiyen olur- sa: çÂslı ile karşmiaştırım, benzer yeri var sa verelimea derız, öerdi. Maatteessüf © acı söz, doğruluğunu kaybetmedi. Buna bir çare bulmak Tâzımdır. Benim aklıma bir çare geliyor, tatbiki de pek zar olmasa gerek. Devlet bu ter- cüme işini mürakabe etmelidir; çünkü bizde genz. yaşlı, ecnebi dili bilmiyen Kimseler Avrupalıların güzel eserleri di- ye, örnek diye, tercümeleri okuyacaklar. Aslını uzaktan andıran © tercümeleri o- kumalarından fayda değil, zarar - gelir. Devlet onları mürakabe için bir heyet teşkil eder; bu heyetin müsaadesi alın- madan bastacak tercüme kitabların sa- tılmasını yasak eder. —- Gerçi sansürü andıran ağır bir şey, fa- kat lüzumlu, hattâ zaruri... Nurullah Ataç enesaca vaseserseneseesansenenenın şehir islâmlar tarafından zâptedilmeden kıyamet kopmiyacağını söylemiş, hattâ nasıl zaptedileceğini anlatmış. İkinci Murat ve Fatih Sultan Mehmet zamanımın âlimlerinden Şeyh Ak Şem- seddin Bizansın Türkler eline geçeceği ssati bile evvelden bildirmişti. Muhasara sırasında Hazreti Peygamberin bayrak- tarı Eba Eyyübü Ensarinin rüyada Şeyh Ak Şemseddine görünerek kendisinin da. ha evvelki muhasaralardan birinde vuru. lup gömüldüğü yeri haber vermesi ve bunun zafer müjdesi telâkki edilmesi de ' Y tır, N Deniz ve denizcilik: Minimini bir tekne ile dünyayı dolaşan ilk adam * 4 * Küçücük gemisi içinde Okyanusların fırtınalarına yalnız başına göğüs geren yaman denizci bu teşebbüsü başardıktan sonra bir gece Nevyork açıklarında kaybolup gitti Minimini bir tekne ile tek başına dün- yayı devre çıkmak sonsuz bir cesaret ve büyük bir denizcilik bilgisi istiyen bir teşebbüstür. Hülâsa her babayiğitin kârı değildir bu iş.. Vâkâ 1914-18 cihan harbinden ve Pa- nama kanalının açılmasından sonra bir kaç cesur ve gözü pek denizci bu kor - kunç maceraya atıldılar ve muvaffak ta ordular. Fakat şurasını gözönünde bulun- durmak lâzımdır ki bu yaman denizciler (Panama) kanalından geçmek suretile dünyayı devrettiler. (Panama) kanalı açılmış olmasaydı ne olacaktı? Ne olacak, ya (Horn) burnunu aşmak ve yahut ta (Macellân) boğazından geç mek suretile Atlas Okyanusundan Pasi- fik Okyanusuna ulaşmak icap edecekti. Halbuki minimini bir tekne ile ne beriki göze aldırabilir, ne de öteki.<Horn>» burnunu dölaşırken yüzde yüz lesadüf e- dilecek fırtınalar ve dağ gibi dalgalar, «Macellân» boğazının çırpıntılı ve mü- telâtım denizi kocaman vapur süvarileri- ni, muazzam dört direkli yelkenli kap - tanlarını yuddıracak kadar korkunç — bir şöhrete sahiptirler. Şu balde?.. Şu halde «Panamas kanalı açılmış bu- lunmasaydı, ne İngiliz «Sidney Howard> lar, ne de Franısız <Allen Yerboö> lar mey- dana çıkmıyacaklar, böyle teşebbüsler görülmiyecekti. İşte kaptan Joshua Slocum» küçük bir tekne ile, yalnız başına ve Panama kanalı açılmadan evvel yani en tehlikeli ve kor- kunç şartlar altında dünyayı devrettiği içindir ki kendisine bu işin piridir demek lâzımdır. Evvetâ aziz okuyucularıma haz- reti tanıtayım: Kaptan «Slocums gözlerini dünyaya Kanadada «Nova Skotla» da açtı. Zaten (Nova Skot:a) lılar «Dory» ismi verilen altları düz ve az su çeker balıkçı tekne- lerile Atlas Okyanusunu aşmakla meş- hur yavüz — balıkçıladır. Hani - şu takalarla tâ Trabzondan kalkıp İstanbu- dJa kadar gelep bizim Karadenizin gözü pek yalı uşakları gibi.. Demek k: denizlerin bu şöhretli serse- risi dünyaya teşebbüsüne müsait bir mu- hitte gelmiş oldu. Bu, birinci nokta... On dokuzuncu asırda denizlerin hâki- mi mutlakı Büyük Britanya ile Kanada ve Amerika arasında denizçiliğe ait her türlü şöhretler hakkında canlanmıya baş- hyan kıskançlık ve rekabet bugün bile mevcuttur. Birinin yaptığı, başardığı bir şeyi öteki mutlaka gölgede bırakmak için daha dörlbaşı mamurunu, daha tehlikeli- sini göze aldıracak. Bu ikinci nokta.. Ve işte bu iki noktanın bir araya gel- mesi üzerinedir ki bizim kaptan (Joshua Slocum) cenapları sivrilmiş, ismi dünya- €2 tanınmış oldu. İlk defa olmak üzere tek başına küçük bir tekne ile dünya devir seyahatini yap- mış ve bu itibarla ismi bütün dünya de- nizcileri ve denizcilik meraklılarınca ta- nınmış olan kaptan «Slocum» Kanadalı olduğu halde Amerikan tabiiyetine geç- miş ve (Spray - Deniz serpintisi) ismi teknesi Birleşik Amerikanın yıldızlı ve Çizgili bandırası altında sefer etmiş ı ! ret kazanmıştır. Bu cesur adam tayfa d« larak denizciliğle başlamış, sırasile kı « demli tayfo, sertayfa, lostromo, kaptarm ve nihayet tekne sahibi olmuş, lâkin mas h olan gemi Brezilya sahilinde kazaya uğrayıp parçalanmıştır. «Tek başına ve yelkenle devri âlem se- yahatim> ünvanlı kitabında «Slocum» bir defa beraberinde ailesi efradı bulunduğu halde bir sandalla Kanadadan Nevyorka seyahat etmiş olduğunu söyler, Bu tecrü- beli denizci tekne inşası meselelerile de yakından slâkadar olmuş ve bilümum de- nizlerde bütün havalarda seyahate elve- Fişli bir tekne tipini zihninde canlandır- mıştır. Bu sıralarda buhar yavaş yavaş yelke- ne galebe etmiş ve bir çokları gibi «Slo- um» un elinden ekmeğin! almış bulunu- yordu. Bir arkadaşı kendisine köhne bir tekne olan «Sprays» 1 ucuzca satmış, «Slocum» da balıkçılıkla hayatını kazan- mak için bu tekneyi tamire başlamış ve onu hemen hemen yeniden inşa etmişçe- sine donatmıştı. Bu tckte 86 kadem boyunda 14 kadem genişliğinde bir şalope idi, «Slocum>» on çü ay çalışmak ve (111) İngiliz lirası sare fetmek suretile bu tekneyi techiz etti ve denize açıldı. Lâkin balıkçılık kendisine bir menfaat temin etmedi. O da bu tek- ne ile tekıbaşına bir devri âlem seyaha- — tine çıkmıya karar verdi ve 1895 yılı ni- sanının 24 üncü günü «Boston» dan ha- reket etti. «Slotum> eski şalopeyi yepye- ni bir hale getirirken yelken ile tekne a- raşında bir müvazene teminine muvaffak olmuştu. Bu itibarla tek başına seyahat bile «Spray> yol almakta devam ediyor- du. y İşte"yelkenle tekne arasında bu muvaf- fakiyetli Müvazeredir ki, mücerrep de « nizciler de dahil olduğu halde, bir çok kimseleri hayrete düşürmüş ve onları devretmenin bir mucize olduğuna inan- dırmıştır. Şurası muhakkaktır ki «Slocum» kro- nometresini tamir ettirmek için (3) İn- giliz lirası sarfetmekten âciz olduğu için — bozuk teneke saati ile yola çıkmak mec- buriyetinde kalmıştır. Lâkin tecrübeli bir denizci olduğundan, eski deniz kurtları gibi ay ve yıldızların tetkiki ona loga « ritme cetvellerinden daha faydalı olu « «Slocum» «Azores» adalarından Cebe- lüttarığa doğru yola çıktıkfan sonra ada» da yediği peynir ile erikten hastalanmış ve ken kamarasında kendini bilmez — bir halde hümma ateşleri içinde çırpınır- ken «Spray» Cebelüttarığa doğru yoluna devam ediyordu. «Slocum» Cebelüttarığa vardığı kit İngiliz denizelleri tarafından çok iyi kar- şılandı. Ve teknesi elden geçirildi. Ayni zamanda da Cezayirli korsanlar tehlikesi yüzünden Akdenizde yalnız başına seyas edebiliyordu. Dümende kimse bulunmasa — yelkenli bir gemi ile tek başına dünyayı — yordu. 4 hat etmemcsi kendisine tavsiye olundu. — — «Slocum» bu nasihati dinledi ve Aka — denizi aşıp Süveyş kanalı yolundan vaz geçerek Atlas Okyanusu yolile cenubi A- merika istikametini tuttu. b ütfen sayfayı çev

Bu sayıdan diğer sayfalar: